
Şebnem Dergisi Yazarı Ayşenur Vural, Dergi'nin Haziran sayısında, Mesnevi Adası başlıklı yazısında, Mesnevi'den bir beyitin şerhini yapıyor.
مستمع چون تشنه و جوینده شد
واعظ ار مرده بود گوینده شد
Mustemi ’ cun teşne vu cûyende şod
VÂiz er morde buved gûyende şod
“Dinleyen kişi, susadığı ve istediği icin; vaaz eden kişi, olu bile olsa konuşur.” (Mesnevî, 1. cilt, 2383. Beyit)
Olmuş hukmunde, nefsinin hevÂsını terk etmiş, ancak Hak nÂmına hareket eden, Allah ’ta fÂnî olmuş şeyh, dinleyendeki “sırları anlama kuvveti”ne gore, RahmÂn ’ın lutfuyla canlanır ve konuşur... Ve gercekten isteyene (tÂlib ’e) ilÂhî ilimleri oğretmekle vazifelendirilmiş olur.
Zannedilmesin ki, Ârifler, kendiliğinden mÂrifet sohbeti ederler veya bundan kacınırlar. HÂşÃ‚… Ama susamış bir kimse gerektir ki, bu kevser suyundan versinler.
Hakkın olmayan bilgileri bin kere dinlesen, hatırında kalmaz. Sanma ki, o kevser suyundan vermezler! Verirler, ama ehli olan alır; olmayan almaz.
Sadece “Ben gercek Âşıkım!” demekle sana kim inanır?
Muhabbet iddiasında olan bîcÂre, imtihan yok mu sanır?
HeyhÂt, heyhÂt oyle değil!
Gercek Âşıklar icin kapı ve duvar, sevgilinin yurduna goturen rehber imiş; taş ve mermer arzu edilen yerden haber verirmiş.
* Susamış ve istekli olmak, iştiyaklı olmak demektir. Modern soyleyişle, “konsantrasyonu” ve “motivasyonu”, bizim lugate gore, “niyet ve azmi tam olan” dinleyici, konuşmacıyı soyletir.
FÂrîsilerin deyişiyle; “Dinleyen, soz sahibini, sozun başına getirir.”
Kaynak: Ayşenur VURAL / Şebnem Dergisi, sayı; 124
İslam ve İhsan