CenÂb-ı Allah şoyle buyurmuştur: «Allah, kiminin rızkını daraltır, kiminin genişletir.» İmam-ı GazÂlî esmÂ-i hûsn şerhinde demiştir ki: EI-KÂbıd: Olum Ânında cesedlerden rûhları cekip alan (kabzeden) Allah demektir. EI-BÂsıt ise insanları tekrar dirilteceği zaman rûhları cesedlere koyan Allah demektir. Sadakaları (zekÂtları) zenginlerden alır, fakirlere verir.

Zenginlere o kadar bol verir ki, hic bir ihtiyacları kalmaz, fakirlerden de o kadar esirger ki, hic tÂkatları kalmaz kalbleri tutar, o kadar daraltır ki, onlara aldırmadığını, yuceliğini ve celÂlini gosterir. Bazan da kalblere iyilik, lutuf ve cemÂliyle yaklaşarak onları ferahlatır.

Kullardan «KÂbız» ve «Basit» olana gelince, bunlar: Hikmet san ’atları kendilerine ilham edilen kimselerle «CevÂmi ’ul-kelim» olma vasfı kendilerine ihsÂn edilendir. Allah ’ın bu tip kulları bazan, Allah ’ın nimetlerini insanlara hatırlatarak onların gonullerini ferahlatırlar. Bazan da Allah ’ın celÂl ve kibrîyÂsını, ceşitli azÂb ve belÂlarını ve duşmanlardan intikamını hatırlatıp korkutarak onların kalblerini daraltır.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında ashabına, kıyamet gununde Allah ’ın Hz. Âdem ’e şoyle diyeceğini hatırlattı: «Ben, Cehennem ’e gondermek uzere insanları dirilteceğim.» Bunun uzerine Hz. Âdem «Kac?» diyecek, Allah -celle celÂluh- da «her binde 999» diyecek.

Bunu duyunca ashabın kalbleri kırıldı ve ibÂdete karşı bir gevşeklik duydular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sabahleyin onları sıkılmış ve gevşemiş gorunce, diğer kavimlere nisbeten onların, beyaz bir okuzun derisinde siyah bir nokta gibi, olduklarını hatırlatarak kalblerini ferahlattı ve rahata kavuşturdu.

KABZ VE BAST HÂLLERİ NEDİR?

Kuşeyri RisÂlesi ’nde şoyle demektedir: Kabz ve bast iki haldir ki; kulun, havf ve rec halinden terakkî etme olcusundedir. Ârif-i billÂh icin kabz, mubtedî (yeni başlayan) icin havf (korku) makamındadır. Ârif-i billÂh icin bast (ferahlık) mubtedî icin, rec (umîd) makamındadır.

CenÂb-ı Allah kullarına lutuf ve kereminin kemÂlinden dolayı onların canlarını yarattı, onları servet û sÂmÂn sahibi yaptı. Sonra da onlardan (Cennet karşılığında) canlarını ve mallarını satın aldı. Sonra Âriyeten bu malları onlara geri verdi, sonra onlardan karz-ı hasen isteyip, buna mukabil de kendilerine kat kat karşılık vereceğini mujdeleyerek onlara ikrÂmda bulundu.

SÂdık ve samîmi bir kul ancak gayreti olcusunde talebte bulunur, verdiklerine karşılık olarak da ancak Allah ’tan ister. Allah da ona, himmeti olcusunde, istediğini verdiği gibi, buna ilÂveten kendi keremi olcusunde onlar icin sakladığı, gozlerini aydın edecek nice nimetleri kat kat verecektir. Bir kimse ki, butun duny metaı, nimeti kendisi icin az kabul edilirse, artık sen, kendisi icin cok olana bak.

Allah ’ım! Bizi evliyÂnın kalblerine ilham ettiğin şeyle faydalandır ve bizi o kimselerden kıl ki, gozlerini yalnız sana kavuşmaya dikmiş, oradan ayırmayanlardan eyle.

İns ve cin, yalnız Allah ’a kulluk etmek icin yaratıl- mış olmalarına rağmen, hak ehli bÂtıl ehlinden şuphesiz daha azdır. Nitekim Allah -celle celÂluh- şoyle buyurmuştur:

«Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete mebnî değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.» (ZÂriyÂt sûresi, 56)

Ramazanoğlu Mahmud SÂmi, Bakara Suresi Tefsiri, s. 306-307

Kaynak: Altınoluk Dergisi, sayı: 354


İslam ve İhsan