
Tasavvufun asıl ve en onemli gÂyesi nedir? Keramet mi istikamet mi? Gercek tasavvufun en guzel tanımı nedir?HudÂyî Hazretleri buyurur:
Ko keşf u kerÂmÂtı,
Gec cumle makÂmÂtı,
Kasdet bulagor ZÂtʼı,
Gel Hû diyelim Hû!..
Tasavvufun gÂyesi, CenÂb-ı Hakkʼa yakın bir kul olabilmek ve Oʼnun dostluğuna erebilmektir. Yoksa ceşitli zuhûrat, sunûhat, ilham, keşif ve kerÂmetlere ermek değildir. Bunlar, seyr u sulûk esnÂsında bazen gorulebilen birtakım tecellîlerdir. Fakat bunlar asl tasavvufî terbiyenin maksadı değildir. HudÂyî Hazretleriʼnin tÂbiriyle “maksad-ı aks” yani “en yuce gÂye” yalnızca CenÂb-ı Hakʼtır.
Bunun icindir ki gercek tasavvuf;
‒NefsÂniyeti bertaraf edip rûhÂniyeti inkişÃ‚f ettirmek,
‒Kendini her an ilÂhî huzurda bilmek,
‒Zikr-i dÂimî neticesinde kalben CenÂb-ı Hakʼla beraber olmak icin girilen bir mÂnevî terbiye yoludur.
GERCEK TASAVVUFUN EN GUZEL TANIMI Gercek tasavvuf; KurʼÂn ve Sunnetʼte haber verilen, tevhîd, ihlÂs, ihsan, zuhd, istiğnÂ, takvÂ, huşû, rızÂ, havf ve rec gibi kalp amellerinin nasıl gercekleşeceğini; buna mukÂbil, gurur, kibir, riyÂ, ucub, gaflet, ihtiras, haset gibi nefsÂnî marazların nasıl bertaraf edileceğini oğreten mÂnevî bir mekteptir. Yoksa sadece riyÂzet ve mucÂhede gibi birtakım temrinlerle, keşif ve kerÂmetlere erme eğitimi değildir.
İki ceşit kerÂmet vardır:
MÂnevî kerÂmet: Îman, ahlÂk, ibadet, ilim, irfan ve takvÂda mesafe katedip mÂnen seviye alarak, «فَاسْتَقِمْ كَمَآ اُمِرْتَ» “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!..” (Hûd, 112) Âyet-i kerîmesinin muhtevÂsından hisse alabilmektir. Yani KurʼÂn ve Sunnet istikÂmetinde bir omur surmektir. Kevnî ve sûrî kerÂmet: Tayy-i mekÂn, ortada bulunmayan bir eşyayı goz onune getirme, vahşî hayvanlara iş gordurme gibi, madde Âleminde meydana gelen, fakat tabiat kanunlarıyla îzah edilemeyen hÂrikulÂde hÂllerdir. Gercek tasavvuf erbÂbı, kevnî ve sûrî kerÂmetlere fazla îtibÂr etmezler. ZÂten boyle bir kerÂmetin izhÂrı, Hakkʼa yakın bir kul olmanın şartlarından da değildir.
Nitekim pek cok rivÂyette[1] peygamberlerden sonra insanların en hayırlısı olduğu bildirilen Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-ʼın da, fizikî ve kevnî kerÂmetine dÂir, cok fazla bir mÂlumat yoktur. Onun en buyuk kerÂmeti; Allah Rasûluʼne olan eşsiz muhabbeti, sarsılmaz sadÂkati, mustesn teslîmiyet ve itaatidir.
Onun bu yakınlık, muhabbet ve teslîmiyetine mukÂbil Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de vefÂtı esnÂsında:
“Butun kapılar kapansın; yalnız Ebû Bekir ’inki kalsın!” buyurmuşlardır. (BuhÂrî, FedÂilu ’l-AshÂb 3, MesÂcid, 80)
Bunun icindir ki ehlullah nazarında esas kerÂmet, KurʼÂn ve Sunnet istikÂmetinde yaşamaktır.
Her ne kadar halk, kerÂmet turlerinden kevnî ve sûrî olanlara daha cok rağbet gosterirse de, aslında makbûl olan; mÂnevî kerÂmet, yani istikÂmettir. İstikÂmet uzere olmayan birinin butun gayreti beyhûdedir/boşunadır.
MevlÂn HÂlid-i BağdÂdî Hazretleri şoyle buyurur:
“İstikÂmet ve gayret, sayısız keşif ve kerÂmetten efdaldir. Ayrıca bilinmelidir ki keşif ve kerÂmet, dînin emirlerine riÂyeti artırmaya vesîle olmuyorsa, bel ve fitneden başka bir şey değildir.”
Nitekim Allah TeÂlÂʼnın ism-i Âzamʼı bildirerek nice kerÂmetler verdiği Belʻam bin BÂûr ’nın duştuğu hazin Âkıbet, pek ibretlidir. Bu zÂt, İsrÂiloğulları icinde Âlim ve velî biri olarak biliniyordu. Fakat KurʼÂn-ı Kerîmʼde bildirildiği uzere, sonradan nefsine uyup dunyaya aldandı ve o yuksek hÂlini kaybetti, hatt îmansız olarak oldu.[2]
Demek ki bir kul, hangi mÂnevî dereceye ulaşmış olursa olsun, bu hÂlini muhafaza edip edemeyeceği hususunda asl emin olamaz. Dolayısıyla son nefese kadar havf ve rec arasında, yani ilÂhî gazaba dûcÂr olma korkusu ve ilÂhî rahmete nÂil olma umidi icinde Hakkʼa kulluk, her muʼmin icin zarurîdir.
Nitekim, keşif ve kerÂmet ehli hakîkî velîler dahî, bu yuksek hÂl ve makamları sebebiyle kendilerini ebedî kurtuluşa ermiş kimseler olarak gormemişlerdir. BilÂkis son nefesi îman ile verip veremeyecekleri endişesiyle; hiclik, yokluk ve acziyet duyguları icinde AllÂhʼa iltic hÂlinde yaşamışlardır.]
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Ocak, Sayı: 443
İslam ve İhsan
TASAVVUFUN OZETİ
TASAVVUF NEDİR? NE DEĞİLDİR?
Tasavvuf İlmi Nedir?
Tasavvufun Gayesi Nedir?