
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, insanlığın ebedî kurtuluşu icin buyuk fedakĂ‚rlıklar sergiledi. En ağır cilelere katlandı. Buna rağmen hicbir zaman hĂ‚linden şikĂ‚yet etmedi, yuzunu ekşitmedi. Aclığına aldırış etmeden, karnına taş bağlayarak AshĂ‚b-ı Suffeʼye KurʼĂ‚nʼı tĂ‚lim etti.
Hazret-i Âişe-radıyallĂ‚hu anhĂ‚-ʼnın ifĂ‚desiyle;
“Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, omru boyunca iki gun ust uste arpa ekmeği ile doymadan Ă‚hirete intikĂ‚l etti…” (BuhĂ‚rî, EymĂ‚n, 22)
Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- dileseydi kendisini ve Ă‚ilesini rahatlıkla doyururdu. Fakat O, bir nîmete kavuştuğunda, once ashĂ‚bının fakirlerini duşunur, onların aclarını doyurmadan kendisini doyurmazdı.
TĂ‚ifʼte taşlandığı o zor anda bile:
“Ey merhametlilerin en merhametlisi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, cektiğim mihnet ve belĂ‚lara aldırmam!” niyĂ‚zında bulunmuştu. (Bkz. İbn-i HişĂ‚m, II, 29-30; Heysemî, VI, 35; BuhĂ‚rî, Bed ’ul-Halk, 7)
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m da, dunyada en cok sevdikleri Rasûlullah Efendimizʼle Ă‚hirette de beraber olabilmek icin, Oʼnunla her hususta his ve fikir beraberliği, hĂ‚l ve fiil beraberliği icinde olmaya gayret ettiler. Efendimizʼden bizzat gordukleri fedakĂ‚rlıkları, onlar da kendi imkĂ‚n ve istîdatları nisbetinde Allah yolunda sergilediler. Yani Allah ve Rasûlʼune olan sevgilerini, fedakĂ‚rlıklarıyla tescil ettirdiler. Allah Rasûluʼnun en ufak bir arzusunu bile canlarına nîmet bildiler:
“‒Canım, malım, her şeyim Sana fedĂ‚ olsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” diyerek, buyuk bir aşk ve şevk ile Oʼna itaat ettiler. Canlarını ve mallarını Allah ve Rasûlʼu uğrunda comertce sarf etmeyi, kendileri icin en buyuk saĂ‚det vesîlesi telĂ‚kkî ettiler. Bilhassa tebliğ gayretinde Peygamber Efendimizʼle beraber olduklarını, ornek yaşayışlarıyla ispat ettiler.
TEBLİĞ FEDÂKÂRLIKLARI
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–Bu tebliğ mektubunu krallara kim goturecek?” dediği zaman, sahĂ‚benin yaşlısı-genci hic duşunmeden ayağa kalkarak:
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Bu şerefi bana lûtfediniz!” dediler.
Allah Rasûlu ’nun bir arzusunu yerine getirebilmek uğruna, her turlu fedakĂ‚rlığı goze aldılar. Hicbir mĂ‚zeret one surmeden, canla-başla hizmete tĂ‚lip oldular.
HĂ‚lbuki sarp dağlar ve ıssız coller aşarak binbir meşakkatle gidilecek yabancı beldelerde, kralların kelle ucurmaya hazır cellĂ‚tlarının onunde Allah Rasûlu ’nun mektubunu okumaya tĂ‚lip olmak, mutlak bir olumu goze almak demekti. Fakat onlar, buyuk bir îman cesaretiyle bu fedakĂ‚rlıkları seve seve îfĂ‚ ettiler.
SahĂ‚bîler nazarında hayatlarının en kıymetli anları, insanlara tevhîd mesajını tebliğ edebildikleri zamanlardı. Îdam edilmek uzere iken kendisine uc dakika muhlet tanıyan muşriğe, sahĂ‚bî teşekkur etti ve:
“–Demek ki tebliğ icin uc dakikalık vaktim var.” dedi.
SahĂ‚be-i kirĂ‚m, Medîneʼnin tatlı hurmalıklarını bırakarak Dunyaʼnın muhtelif coğrafyalarına dağıldılar. Hak dîn İslĂ‚mʼı butun insanlığa duyurabilmek icin, o zamanın zor şartları altında, hicbir bezginlik ve yılgınlık gostermeden, uzun ve cileli seferlere cıktılar.
Nitekim Hazret-i Osman ve Abbas -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ’nın oğullarının turbeleri Semerkand ’dadır. Vehb bin Kebşe -radıyallĂ‚hu anh- ’ın turbesi Cin ’dedir.
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, Vehb bin Kebşe -radıyallĂ‚hu anh- ’ı, tebliğ hizmetinde bulunmak uzere Cin ’e gondermişti. HĂ‚lbuki o zamanlar Cin, belki de bir yıllık mesafedeydi. Hazret-i Vehb -radıyallĂ‚hu anh-, oraya kadar gidip uzun bir muddet tebliğde bulunduktan sonra, gonlunu kavuran Rasûlullah hasretini bir nebze olsun dindirebilmek umidiyle Medîne yollarına duştu. Bir yıl suren cileli bir yolculuğun ardından, nurlu Medîne ’ye vĂ‚sıl oldu. Fakat ne yazık ki Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- vefĂ‚t etmiş olduğu icin, O ’nu dunya gozuyle bir daha goremedi. Efendimiz ’in kendisine tevdî ettiği hizmetin kudsiyyetinin idrĂ‚ki icinde, tekrar Cin ’e dondu ve bu hizmetteyken azîz rûhunu Rabbine teslîm etti.
Yine sahĂ‚beden CĂ‚fer bin Ebî TĂ‚lib -radıyallĂ‚hu anh-, hicret ettiği Habeşistanʼda, İslĂ‚m iyice yayılıp kokleşene kadar, 13 sene tebliğ ve irşad hayatı yaşadı. Medîneʼye dondukten bir yıl sonra da Mûte Seferiʼnde şehîd oldu.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m, Kur ’Ă‚n ile hayat buldular ve hayatlarını Kur ’Ă‚nʼın tebliğ ve tĂ‚limine adadılar. Bu uğurda, tarihte gorulmemiş bir gayret ve fedakĂ‚rlık sergilediler. İşkenceye, baskıya, zulme, hattĂ‚ suikastlere mĂ‚ruz kaldılar; lĂ‚kin inandıkları değerlerden aslĂ‚ tĂ‚viz vermediler. AllĂ‚h ’ın dînini yaşayabilmek icin, mallarını, mulklerini, yurtlarını bırakarak hicret ettiler. Allah yolunda her şeylerini fedĂ‚ edebilmenin gonul huzuruna erdiler.
Ne kadar ibretlidir ki; VedĂ‚ Haccı ’nda -yaklaşık- yuz yirmi bin sahĂ‚bî mevcuttu. Bunlardan yuz binin uzerindeki sahĂ‚bî, Dunyaʼnın muhtelif bolgelerine giderek kendilerini AllĂ‚hʼın dînini tebliğ, Kur ’Ă‚n-ı Kerîmʼi tĂ‚lim ve nebevî ahlĂ‚k ile gonulleri irşad hizmetine vakfettiler. Onların bircoğu da gittikleri beldelerde vefĂ‚t ettiler. Boylece, bulundukları bolgelere vefatlarından sonra bile bir rahmet ve bereket vesîlesi oldular.
İşte o mubĂ‚rek sahĂ‚bîlerden biri olan HĂ‚lid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî Hazretleri ’nin seksen kusur yaşına rağmen, iki sefer İstanbul surları onune kadar gelmesi ve orada rûhunu teslîm etmesi, kĂ‚‘bına varılmaz bir fedakĂ‚rlık misĂ‚lidir. Şuphesiz ki onun bu yuksek azim ve gayreti de, ebedî kurtuluşa ererek Ă‚hirette Allah Rasûluʼyle beraber olabilme iştiyĂ‚kının bir tezĂ‚huruydu.
KENDİNİZİ TEHLİKEYE ATMAYIN!
Zira CenĂ‚b-ı Hak:
“…(Kendi ellerinizle) kendinizi tehlikeye atmayın!..” (el-Bakara, 195) buyuruyordu. Yani “AllĂ‚hʼın rızĂ‚sını tahsil etme imkĂ‚nları onunuzde dururken, fĂ‚nî dunyanın cĂ‚zibesine, seraplarına, susune, gosterişine, rahatına aldanıp da gaflete duşmeyin! Yoksa Ă‚hiretiniz tehlikeye girer!” îkĂ‚zında bulunuyordu.
Nitekim bu Ă‚yet-i kerîmenin nuzûl sebebini de beyĂ‚n eden şu rivĂ‚yet, ne kadar ibretlidir:
Emevîler devrinde, Allah Rasûlu ’nun fetih mujdesine nĂ‚il olmak isteyen İslĂ‚m ordusu, İstanbul onlerine gelmişti. Ordunun icinde Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî Hazretleri de bulunmaktaydı. Rumlar, arkalarını şehrin surlarına vermiş savaşırlarken, EnsĂ‚r ’dan bir zĂ‚t, atını Bizanslıların ortasına kadar surdu. Bunu goren bir İslĂ‚m askeri; “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız!” Ă‚yet-i kerîmesinden hareketle ve hayretler icinde:
“–LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llĂ‚h! Şuna bakın! Kendini goz gore gore tehlikeye atıyor!” dedi.
Bunun uzerine Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî Hazretleri şoyle dedi:
“–Ey mu ’minler! (Yanlış anlaşılmasın!) Bu Ă‚yet, biz EnsĂ‚r hakkında nĂ‚zil oldu. Allah, Peygamberʼine yardım edip dînini gĂ‚lip kıldığında biz; «Artık mallarımızın başında durup onların ıslĂ‚hı ve nemalanmasıyla meşgul olalım.» demiştik. Bunun uzerine;
«Allah yolunda infĂ‚k ediniz de, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın! Bir de ihsanda bulunun! Zira Allah, (yaptığını en guzel şekilde yapan ve ihsan şuuru ile yaşayan) muhsinleri sever.» (el-Bakara, 195) Ă‚yeti nĂ‚zil oldu.
Âyet-i kerîmede buyrulan «kendi eliyle kendini tehlikeye atmak»tan maksat; bağ ve bahce gibi dunyĂ‚lıklarla uğraşmaya dalıp, Hak yolundaki gayretleri terk ve ihmĂ‚l etmemizdir.”
İşte bu ilĂ‚hî îkĂ‚za gonulden riĂ‚yet eden Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî Hazretleri, Hakkʼa kulluğun, Hazret-i Peygamberʼe ummet olmanın, îman nîmetiyle şereflenmenin şukur borcunu odeyebilme endişesi icerisinde, son nefesine kadar hicbir gayretten geri durmamıştır. Seksen kusur yaşlarında iken katıldığı bu sefer esnĂ‚sında vefĂ‚t ederek, şehîdlik mertebesine nĂ‚il olmuştur. (Bkz. Ebû DĂ‚vûd, CihĂ‚d, 22/2512; Tirmizî, Tefsîr, 2/2972)
CANDAN FEDÂKÂRLIK
Aynı şekilde “îlĂ‚-yı kelimetullah” dĂ‚vĂ‚sının samimî bir hizmetkĂ‚rı olan, Kosova fĂ‚tihi ve şehîdi 1. Murad Han, harp meydanında:
“YĂ‚ Rabbi! Bu muʼmin askerleri kuffĂ‚r elinde mağlûp edip helĂ‚k eyleme! Onlara oyle bir zafer lûtfet ki butun muslumanlar bayram etsin! Dilersen o bayramın kurbanı da, şu Murad kulun olsun!” niyĂ‚zında bulunuyordu.
Peygamber Efendimizʼin “ne guzel kumandan” iltifatına mazhar olan Fatih Sultan Mehmedʼin o îmanlı ordusu da, Rum ateşleri altında İstanbul surlarına tırmanırken, Ă‚deta olume değil duğune gidercesine buyuk bir îman vecdi icinde; “Bugun şehîd olma sırası bize geldi!..” diyor, cağ kapatıp cağ acan bir fedakĂ‚rlık destanı yazıyordu.
VelhĂ‚sıl, dînimizin, vatanımızın ve muslumanların bugunlere ulaşması; şehîdlerin, gĂ‚zilerin, fĂ‚tihlerin, takvĂ‚ ehli Ă‚lim ve Ă‚rif zĂ‚tların ve ihlĂ‚slı muʼminlerin fedakĂ‚r ve samimî gayretlerine CenĂ‚b-ı Hakkʼın lûtfettiği bereketin bir neticesidir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2015 – Ocak, Sayı: 347, Sayfa: 032
İslam ve İhsan