
Gonul genişliği ve ic huzuru bugun gecmişe oranla kaybettiğimiz hasletlerin en başında geliyor. Zira Rabbimiz kalplerin ancak kendisini zikretmekle huzur bulacağını ve itminana ereceğini ferman buyuruyor. Bundan uzaklaştığımız oranda da ic sıkıntıları, stres ve negatif duygular tarafından cepe cevre kuşatılıyoruz.Allah dostu buyuk sufiler Rabbe gercek kul olma konusunda muhtelif makamlar belirlemişlerdir ki Gazali ’ye gore bunların en ust makamı rıza makamıdır. Allah‘ın her yaptığından razı olmak, kullardan gelen eza ve cefalara aldırmamak.
Sufilerin engin gonullu olmayı başarmalarının sırrı onların daima zikrullah ile meşgul olmalarında yatar. Kalbi zikirle dolu olan salikin ilgisi kullardan Rabbine yukselir. Bunu başaramayanların ise tum dikkati kulların kendine karşı yaptıkları ettiklerine odaklaştırır. Mevlana ’nın tabiri ile kaza ve kader ile penceleşir:
Ey ofkeli kişi, kaza ve kaderle penceleşme ki, kaza ve kader de seninle penceleşmesin, kavgaya tutuşmasın. Allah ’ın hukmune ve takdirine karşı olu gibi olmak gerek ki, sabahın Rabbi olan Allah ’tan bir kahır yarası almayasın.
Ozellikle aile ici saadet icin eşlerin gonulleri zikir nuru ile yıkanmış olmalıdır. Eşler zikir ve manevi terbiyeden nasip almazlar ise hem kendilerine hem de diğer aile fertlerine zarar verirler. Mevlana bu durumu şoyle acıklar:
Cahil ve kaba erkeklerde, incelik, lutuf, sevgi azdır. Cunku onların ya­ratılışlarında hayvanlık sıfatı ustundur. Sevgi, incelik, acımak insanlık huyudur, insanlık vasfıdır. Ofke ve şeh­vet ise hayvanlık huyudur, hayvanlık sıfatıdır. (c. I, 2434-35)İmam Gazali ofke ve şehvet meselesini insan, melek ve hayvanlar bağlamında şoyle acıklar. Melekler tamamen nur olduklarından onlar hicbir konuda isyan etmezler, kalpleri ferahtır. Hayvanlar ise tamamen icgudu ve şehvetlerini tatmin uzere yaratılmış olup tek amacları kendilerine zevk veren şeyleri yapmaktır. HÂlbuki insan hem melek hem de şeytan tabiatı uzerine yaratılmış olup, şehvetine tabi oldukca hayvanlara, aklına tabi oldukca meleklere yaklaşır. Bu sebeple gonul huzuru icin Allah TeÂla ’nın emirleri muvacehesinde şehvet ve ofkeden uzak durmak gerekir. Başka bir deyişle insan olmak demek, şehvet ve ofkeyi kontrol etmek demektir.
HİDDET, OFKE PADİŞAHLARA PADİŞAHTIR
Bu durumda ofke ve şehveti ancak hayvanları kontrol edemez, onlar fıtratları gereği kendilerine zıt gordukleri her şeye saldırırlar, hÂlbuki insan şehvet ve ofkesini yeri geldiğinde kullanır ve onlara esir olmaz. Şahsi meselelerde nefsi adına intikam almaz. Bu konuda sufilerin en guzel orneği Mesnevi ’de de hikÂyesi gecen Hz. Ali Efendimiz ’in yuzune tukuren kÂfiri affetmesi ve işe nefis karıştığı icin boynunu vurmama hadisesidir. Mevlana Hz. Ali Efendimizi konuşturarak şoyle hikÂye eder bu vakayı:
Hiddet, ofke padişahlara padişahtır. Fakat bizim kolemizdir. Ben ofkenin ağzına gem vurmuşumdur. Hilmimin kılıcı, hiddetimin boynunu vurmuştur da, bu yuzden Hakk ’ın hışmı, bana rahmet ve rahat olmuştur. Savaşırken, yuzume tukurduğun icin nefsanî bir benliğe, ofkeye kapı­lırım diye kılıcı gizlemeyi daha doğru buldum.
Sufilere gore gonul darlığının en başta gelen sebebi insanların ruh ve kalb dunyalarını ihmal ederek sadece nefislerini duşunmeleri, zevk ve sefa dolu bir hayat yaşamaya yonelmeleridir. Nefis her istediğini yapmaya alışınca ve her dediği yapılınca mutlu olmaz, aksine odunun ateşi artırdığı gibi bunlar nefsin şehvet ateşini artırır, bu ateşin dumanı da gonlu karartır ve daraltır. Bu sebeple gonullerdeki dumanını azaltmak icin once ateşi sondurmeye ve ona odun atmamaya calışmak gerekir. Nefis her istediği yapıldıkca tanrılık hevesine kapılır. Kendisini ovmeyen ve sevmeyenlere karşı gazaplanır, kendi mevhum varlığını her şeyden ustun gorunce hicbir eleştiriyi kabul etmez bir hale gelir. Bu sebeple sufiler nefsin oldurulmesi yani sıkı kontrol altına alınmasını zaruri gorurler.
Aklını başına al da, o kotu nefsi oldur. Cunku o kotu nefs yuzunden, her an bir aziz varlığa kast ediyorsun. Onun yuzunden bu guzelim dunya sana dar geliyor. Onun yuzunden Hakk ile de, halk ile de savaşıyorsun.
NEFSİNİ OLDURENİN DUŞMANI OLMAZ!
Nefsini oldurur, (onun isteklerini hice sayar) onun sozunu dinlemezsen, yaptığın hatalardan dolayı şundan, bundan ozur dilemekten kur­tulursun. Yaşadığın memlekette hic bir duşman kalmaz. (c. II, 783-85)Sufilere gore nefsi oldurmenin bir marifet bir de amel boyutu vardır. Marifet boyutu bizi ofkelendiren, icimizi negatif duygularla dolduran “ben”in gercek benimiz olmadığının, bize dost gorunen ama aslında bizi helake uğraşan bir varlık olduğunun farkına varmaktır. Sufi nefsin gercek duşman olduğunu bir kere oğrendi mi bir daha onun fısıldamalarına kulak vermez. HÂlbuki bugun nice Muslumanlar iclerindeki nefs-i emmarenin gercekten kendileri oldukları vehmine kapılmakta ve boylece onun her tur kotu emirlerini severek yerine getirmektedirler.
İkinci olarak sufiler zikir nuru ile kalpteki nefis ateşinin narını sondurmektedirler. Kamil bir murşidin dilinden alınan zikir ve evradın nuru kalpteki butun kotu duyguları hatta gazap ateşini bile yakar. Bu konuda onlar şu hadisi şerifi kendilerine rehber bilirler. Ehl-i zikr ve muhabbetli kimseler, Sırattan gecerken cehennem ateşi lisana gelip:
“Ey mumin! Cabuk gec; zira senin nurun benim ateşimi sonduruyor.” diyecektir. (CÂmiu ’s-sağîr) Zikir fikir, murakabe ve tefekkur ile sufinin kalbi o kadar genişler ki artık o kendisine yapılan ve sadece şahsını ilgilendiren kotuluklere cevap vermez. Onun gonul aynası kulların yaptıkları işler ile buğulanmaz. Bu mertebeyi yakalamanın zorluğuna dikkat ceken Yunus Emre de gonul huzuruna erememiş ham sufilere şoyle hitap eder:
Dovene elsiz gerek,
Sovene dilsiz gerek,
Sen derviş olmazsın,
Derviş gonulsuz gerek
Derya gonullu olmak bazılarının zannettiği gibi sadece insanın şahsi nezaketini ilgilendiren bir mesele değildir. İmam Rabbani Hazretleri de mektubatında sıkca ifade ettiği uzere bu, insanın ahiretini de yakından ilgilendirir. 98. mektubunda yer verdiği şu hadisler cennete katı kalplilerin giremeyeceğini bildirmesi acısından son derece onemlidir:“Dikkat edin, Cehennem ’e girmesi harÂm olan ve Cehennem ’in de onu yakması harÂm olan kimseyi bildiriyorum. Bu kimse sÂde, insanlara kolaylık gosteren, sıcakkanlı ve yumuşak huylu kişidir” (Ahmed, Musned, nr. 3938). “Mu ’minler, burnuna yuları takılmış deve gibi sÂkin ve yumuşak huyludur. Bir yere bağlanırsa sÂkince durur, bir kaya uzerine cokmesi istense coker” (Deylemî, el-Firdevs, nr. 6583) (Mektubat, c. I, 98. Mektup)
Netice olarak Allah icin yapılan zikir, fikir ve murakabeler insanın hava, su, toprak ve ateşten oluşan dort ana unsurunu temizler. Ortaya gonlu temiz ve geniş insanlar ortaya cıkar, onlar Hakkın kaza ve kaderine, kulların sıkıntılarına karşı son derece engin gonullu olurlar. Yuce Rabbimizden niyazımız bizleri bu tur kulların arasına katması, bizlere gonul ferahlığı ihsan etmesidir.
Kaynak: Prof. Dr. Suleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Şubat 2015, 348. Sayı
İslam ve İhsan