
Nuh kavminin ozellikleri nelerdir? İşte Nuh kavmini helaka goturen ozelikler...
Hz. Nuh'un kavminin altı ozelliği...
1) PUTPERESTTİLER
Onların bu ozelliği Âyet-i kerîmede şoyle bildirilir:
وَقَالُوا لاَ تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلاَ تَذَرُنَّ وَدّاً وَلاَ سُوَاعاً وَلاَ يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْراً
“Bir de şoyle dediler; sakın ilÂhlarınızı bırakmayın! Hele Vedd ’i, Suv ’ı, Yeğûs ’u, Yeûk ’u ve Nesr ’i asl bırakmayın!” (Nûh, 23)
Putlar ve putcular, insanlık tÂrihinde, insanları dÂim hak yolundan ayırarak sapıklığa goturduler. Saygı ve hÂtır icin yapılan heykeller, zamanla kendilerine tapılan putlar hÂline getirildi.
ANTROPOMORFİST AKÎDE NEDİR?
İnsan ’ın inandığı ve kulluk yaptığı ilÂhı, maddî bir takım şekillerle temsil ve tasavvur etmesine “antropomorfist” akîde denir. Bu akîde insanları muşahhas şekillere tapmaya ve nihÂyetinde putculuğa goturur. Tevhîd dinlerinde ise “muteÂl” yÂni butun Âlemlerden ve tasavvurlardan yuce bir AllÂh inancı vardır. Bu inanc, insan zihnini maddeden uzaklaştırarak mucerred mÂnÂlara yonlendirir. Maddenin cok daha otesindeki mÂnevî hakîkatleri kav­ratmaya calışır. Fakat beşer zihni bu mertebeye ulaşma yerine kolaya kacarak evvel AllÂh ’ı tecsîm ve teşbîh etme, yÂni O ’nu kendi duny boyutları icinde tasavvur etme hatÂsına duşer. Bu da insanlığın putculuğa sapmasına sebep olmuştur.
İslÂm dîni ise insandaki bu meyli en guzel şekilde tasfiye ederek zihnin, AllÂh TeÂl ’yı her hangi bir cisme benzetmesini yasaklamıştır. İnsanların mucer­redi muşahhas hÂle gitirip taabbude yonelme dalÂletine duşmemeleri icin de resim ve heykeli tasvip etmemiştir. Resim ve heykelin diğer bir zararı da, hayÂl gucunu tahdîd ederek insanın yuksek mÂnÂları tasavvur ve idrÂk etme istidÂdını koreltmesidir.
Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, kabir ziyÂretlerindeki ifratlar insanları putculuğa goturduğu icin onceleri bu ziyÂretleri yasaklamış, ancak tevhîd inancının iyice yerleşmesinden sonra şu hadîs-i şerîfleriyle buna musÂade buyurmuşlardır:
“Size kabir ziyÂretini yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyÂret edebilirsiniz!” (Muslim, CenÂiz, 106)
“…Kabirleri ziyÂret etmek isteyen ziyÂret etsin. Cunku kabir ziyÂreti bize Âhireti hatırlatır.” (Tirmizî, CenÂiz, 60)
O hÂlde kabir ziyÂretleri, olumun hatırlanması, mevtÂya bir hediye gonderil­mesi, yÂni Kur ’Ân-ı Kerîm okunması ve Âhiretin tefekkuru icin tavsiye edilmiştir.
MÂneviyat buyuklerinin kabirleri yanında yapılan du ve istekler de, onların hur­metine CenÂb-ı Hak ’tan olmalıdır. Cunku kuldan istenmesi, kulları şirke goturur. Nitekim Nûh -aleyhisselÂm- ’ın kavminde de boyle olmuştu.
AllÂh -celle celÂluhû- yaratılmış olan hicbir varlığa benzemediği; yÂni “muhÂlefetun li ’l-havÂdis” sıfatına sÂhip olduğu icin, buud ve şekil gibi her turlu beşer tasavvuru­nun otesindedir. Şeyh Şiblî Hazretleri şoyle buyurur:
“AllÂh TeÂl ’yı duşuncelerinizde kavrayıp akıllarınızda tam bir şekilde anladığınızı sandığınızda, bu duşunceler size iÂde edilir. Cunku bu tur duşunceler, sizin uydur­duğunuz (muhdes) ve sizin gibi sonradan olma (masnû

Burada Şiblî Hazretleri, sonradan olanla (muhdesle) Kadîm ’in birbirinden tefrîk edilmesi gerektiğini, insanlar icin CenÂb-ı Hakk ’ı tanımanın yegÂne yolunun, O ’nun bildirdiği vasıf ve ozellikler olduğunu ve bundan başka bir yolun bulunmadığını anlatmaktadır. Dolayısıyla vahyin bildirdiklerini bir kenara bırakıp O ’nu muşahhaslaştırmaya calışmak, elbette insanı cok hazin ve suflî neticelere surukler.
CenÂb-ı Hakk ’ın, beşer idrak ve tasavvurunun cok cok otelerinde olduğunu ifÂde etmek icin Âlimlerimiz şu veciz kelÂmı soylemişlerdir:
كُلُّ مَا خَطَرَ بِبَالِكَ وَاللهُ وَرَاءَ ذلِكَ
“AllÂh TeÂl ile alÂkalı aklına hangi duşunce gelirse gelsin, bilesin ki Yuce AllÂh onun dışındadır.”
Akıl, muhdestir (sonradan yaratılmıştır). CenÂb-ı Hakk ’ı bu muhdes varlıkla idrÂk etmek mumkun değildir. Fakat Mûs -aleyhisselÂm- CenÂb-ı Hak ’la konuşunca, buyuk bir mÂnevî haz duydu. Bu hazzın iştiyÂk ve cÂzibesi ile CenÂb-ı Hakk ’ı gormeyi arzuladı ve bunda ıs­rÂr etti. Bu hÂl, Âyet-i kerîmede şoyle bildirilmektedir:
قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَـكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي
“…MûsÂ: «Rabbim! Bana kendini goster, Sana bakayım.» dedi. Rabbi buyurdu ki: «Sen Ben ’i (bu dunyÂda) asl goremezsin. Fakat şu dağa bak! O dağ yerinde kalabilirse, Sen de Ben ’i gorebilirsin!..»” (el-A ’rÂf, 143)
CenÂb-ı Hakk ’ı muşÃ‚hede etmek, derecesine gore ancak cennet ehlinin bir kısmına nasîb olacaktır.
2) ZALİM VE AZGINLARDI
Âyet-i kerîmede onların bu zulum ve azgınlıklarından şoyle bahsedilmektedir:
إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى
“…Onlar cok zÂlim, cok azgın kişilerin t kendileri idi.” (en-Necm, 52)
3) FÂSIKTILAR
AllÂh TeÂl şoyle buyurur:
إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِقِينَ
“…Onlar, fÂsık (gunahkÂr, yoldan cıkmış) bir milletti.” (ez-ZÂriyÂt, 46)
4) KOTULUKLERE DALMIŞLARDI
Âyet-i kerîmede onların bu vasfı şoyle bildirilmektedir:
إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ
“…Gercekten onlar kotu bir milletti…” (el-EnbiyÂ, 77
5) VİCDANSIZDILAR
Âyet-i kerîmede, merhamet ve şefkat hislerinden mahrum olan Nûh kavminin bu vasfı şoyle bildirilmektedir:
إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً عَمِينَ
“…Onlar, (kalb gozleri, vicdanları) kor(elmiş) bir gurûh idiler.” (el-A ’rÂf, 64)
6) COK İNATCIYDILAR
Nûh -aleyhisselÂm- ’ın kavmi, tabiatları kufre ve gunÂha alışmış, dunyÂda inadı prensip edinmiş kimselerdi. Onlar Âhirette de aynı inadı devam ettirecekler, kendilerine bir peygamberin gelmiş olduğunu kabul etmeyeceklerdir.
AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Nûh ve ummeti kıyÂmet gunu gelirler. AllÂh TeÂl Hazret-i Nûh ’a:
«–Tebliğ ettin mi?» diye sorar.
Nûh -aleyhisselÂm-:
«–Evet y Rabbî, tebliğ ettim.» diye karşılık verir. Sonra AllÂh TeÂl Nûh ’un ummetine hitÂben:
«–Nûh size tebliğde bulundu mu?» diye sorunca onlar:
«–Hayır, bize hicbir peygamber gelmemiştir.» diye cevap verirler.
Bunun uzerine AllÂh TeÂl Nûh ’a:
«–Senin doğruluğuna kim şehÂdette bulunur?» deyince Nûh -aleyhisselÂm-:
«–Hazret-i Muhammed ve ummeti şÃ‚hitlik yapar.» der. Onlar da Nûh ’un tebliğde bulunduğuna şÃ‚hitlik yaparlar.”
Hadîs-i şerîfin rÂvîsi şu ilÂvede bulunur:
Nitekim Âyet-i kerîmede, Muhammed -aleyhissalÂtu vesselÂm- ve ummetinin, diğer peygamberler ve ummetleri hakkında şÃ‚hitlik yapacakları acıkca bildirilmiştir:
وَكَذلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا
«İşte boylece sizi vasat bir ummet yaptık ki, butun insanlar uzerine şÃ‚hitler olasınız, Rasûl (Hazret-i Muhammed) de sizin uzerinize şÃ‚hit olsun…» (el-Bakara, 143)” (BuhÂrî, Tefsîr, 2/13, EnbiyÂ, 3; Tirmizî, Tefsîr, 2/2965)
AllÂh -celle celÂluhû-, hakîkatten sapmış olan bu kavme Hazret-i Nûh -aleyhisselÂm- ’ı gonderdi. Âyet-i kerîmede buyrulur:
إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحاً إِلَى قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“«Kendilerine can yakıcı bir azÂb gelmezden once onları uyar!» diye Nûh ’u kavmine peygamber olarak gonderdik.” (Nûh, 1)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebîler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan