
İstisna nedir? İmanda istisna ve hukmu kısaca...“Ben inşÃ‚allah (Allah dilerse) mu ’minim” ifÂdesine “istisn” denir. ÎmÂnda istisnÂnın cÂiz olup olmaması konusunda İslÂm Âlimleri ihtilaf etmişlerdir.
1- İSTİSNÂYI CÂİZ GORMEYENLER MÂturîdî Âlimlerinin buyuk coğunluğu ile Eş ’arîlerden Cuveynî ve BÂkıllÂnî gibi bazı Âlimler îmÂnda istisnÂyı cÂiz gormezler. Pek cok konuda olduğu gibi bu konudaki goruş ayrılığı, konuya bakış acısının farklı olmasından kaynaklanmaktadır. CÂiz gormeyenler, konuya, tasdik acısından bakmaktadırlar. Bunlara gore kalpte tasdik olunca, gercek îmÂn var demektir. ÎmÂnda asıl olan sozu kesin soylemek, istisnÂyı (“Ben, inşÃ‚allah mu ’minim” demeyi) terk etmektir. Ayakta olanın “Ben, inşÃ‚allah ayaktayım”, oturanın “Ben, inşÃ‚allah oturuyorum”, hayatta olanın “Ben, inşÃ‚allah hayattayım” demesi gulunc ve sacma olduğu gibi îmÂn esaslarını gercekten tasdik ve ikrÂr edenin “Ben, inşÃ‚allah mu ’minim” demesi de gulunc ve sacmadır. ÎmÂnda istisnÂ, şekki gerektirir. Halbuki îmÂnda şekke yer yoktur.[1] ÎmÂnını acıklarken istisn etmemeli, “Ben, gercekten mu ’minim” diye sozu kesin soylemelidir.[2]
“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene îmÂn etti, mu ’minler de îmÂn ettiler. Onlardan her biri Allah ’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine îmÂn ettiler.” (Bakara, 2/285)
“«Biz, Allah ’a ve O ’nun katından bize indirilene; İbrÂhîm, İsmÂîl, İshÂk, Ya ’kûb ve esbÂta indirilene, Mûs ve Îs ’ya verilenlerle, Rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere, onlardan hic biri arasında fark gozetmeksizin inandık ve biz sadece Allah ’a teslim olduk» deyin!” (Bakara, 2/136)
“Gercek mu ’minler ancak Allah ’a ve Resûlune îmÂn eden, ondan sonra asla şupheye duşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır” (HucurÂt, 49/15) Âyetleri îmÂnı kesin soylemeyi tavsiye etmektedir.[3] Hz. Peygamber ’e,
“Amellerin hangisi daha ustundur?” diye sorulunca, “Kendisinde şuphe bulunmayan îmÂn, hile olmayan cihÂd ve makbûl hacdır” diye cevap vermiştir.[4] Bu hadis de îmÂnın kesin olması gerektiğine delÂlet etmektedir.
2- İSTİSNÂYI CÂİZ GORENLER İmÂm ŞÃ‚fiî (v. 204/820), İmÂm Ahmed b. Hanbel (v. 241/855) gibi selef Âlimleriyle İmÂm GazzÂlî (v. 505/1111), Fahreddîn RÂzî (v. 606/1210), İbn Fûrek (v. 406/1015) gibi eş ’arî kelamcılar, îmÂnda istisnÂyı cÂiz gorurler. Hemen belirtmek gerekir ki îmÂnda istisnÂyı cÂiz gorenler, bununla, şupheyi asla kasdetmemişler, aksine şuphe icin soylenmemesini şart koşmuşlardır.[5] Selefin istisnÂyı kabul ettiği îmÂn, fevz ve necÂta alÂmet olan îmÂndır. Selef, fevzi, Allah ’ın dilemesine bağlı kılmıştır.[6] Gerek ashÂbdan, gerek seleften “Ben, inşÃ‚allah mu ’minim” diyenler, munÂfıklıktan korktuklarından ve sonlarının ne olacağını kesin bilemediklerinden bunu soylemeyi cÂiz gormuşlerdir.[7]
Nefsini ovme ve tezkiye korkusundan, Allah ’ın adını her işte anma alışkanlığından, butun işlerini Allah ’ın dilemesine havÂle etme arzusundan, son nefeste îmÂnla gidip gidemeyeceğini bilmediğinden dolayı istisn etmek cÂizdir.[8] Allah ’ın adını zikirle teberruk icin, teeddub icin, nefsini tezkiyeden teberrî icin, işleri Allah ’ın dilemesine havÂle icin, sonunun ne olacağını bilmediği icin veya hÂline şaşkınlıktan dolayı istisn ediyorsa bu cÂiz olmakla beraber şupheyi akla getirdiğinden dolayı yine de terk edilmesi evlÂdır.[9]
“Ben, inşÃ‚allah mu ’minim” diyen, bununla, “Ben, inşÃ‚allah cennetliğim” demeyi kasdediyorsa o takdirde bu sozde bir sakınca yoktur.[10]
Gorulduğu gibi istisnÂyı cÂiz gorenlerle gormeyenlerin goruşlerini, goruş acılarıyla ortaya koyduğumuz zaman, aralarında muhim bir farkın olmadığını, hatta aynı olduğunu goruruz. MÂturîdîlerle Eş ’arîler arasındaki goruş ayrılığı olan mevzûların coğu bu şekildedir.
[1] Nesefî, g.e., II,423; SÂbûnî, BidÂye, s. 90.
[2] MÂturîdî, Tevhid, 388.
[3] MÂturîdî, Tevhîd, 389-391; Nesefî, a.g.e., II,424.
[4] NesÂî, ÎmÂn, 1; DÂrimî, SalÂt, 135; Ahmed b. Hanbel, II,
[5] Ahmed b. Hanbel, KitÂbu ’s-Sunne, 44.
[6] Cuveynî, İrşÃ‚d, 400.
[7] BağdÂdî, Usûlu ’d-dîn, 253.
[8] GazzÂlî, İhyÂu ulûmi ’d-dîn, I,122.
[9] TaftÂzÂnî, Şerhu ’l-AkÂid, 162-163.
[10] Ali el-KÂrî, Şerhu ’l-Fıkhi ’l-Ekber, 252.
Kaynak: Prof Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan