
Kabir hayatı (berzah alemi) nedir? Kabir hayatı ve kabir azabı var mıdır? Kabir hayatı ve azabı nasıl olacak? Kabir hayatı ve kabir azabı ile ilgili ayetler neler? Dr. Murat Kaya'nın hazırladığı bu ilmi makaleyi istifadenize sunuyoruz...Kabir azabının varlığı tarih boyunca az da olsa tartışılmış olup bugun de zaman zaman gundeme gelmektedir. Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’de kabir azabıyla ilgisi kurulan Ă‚yetlerin delĂ‚letleri hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu makalede bu Ă‚yetlerin ne manaya geldiği ilk donem tefsirlerinden başlayıp gunumuze kadar gelen one cıkmış tefsirler ışığında tahlil edilmiş ve değerlendirilmiştir.
KABİR NE DEMEK? “Kabir” Arapcada “olunun gomulduğu yer manasına gelir. Coğulu “kubûr”dur. Kabirlerin bulunduğu yere “makber” veya “makbere” denir. Coğulu “mekĂ‚bir”dir. Turkcede kabri ifade etmek icin “mezĂ‚r” kelimesi de kullanılır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bir Ă‚yette kabre koymak anlamında “ikbĂ‚r”[1], bir Ă‚yette tekil olarak “kabr”[2], bir Ă‚yette “mekĂ‚bir”[3], beş Ă‚yette de “kubûr”[4] şeklinde coğul olarak gecmektedir.[5]
Hadis-i şeriflerde mu ’min, kĂ‚fir yahut gunahkĂ‚r olarak olen kişilerin kabre girince karşı karşıya kalacakları durumlarla ilgili acıklamalar yapılmakla birlikte bu nevi ayrıntılı bilgiler Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de acık bir şekilde bulunmadığı icin berzah hayatının mahiyeti ve kabir ahvaline dair meseleler itikadî mezhepler arasında bazı tartışmalara konu olmuştur.[6] Mu ’tezile mezhebinden bir kısım Ă‚limler kabir azabını inkĂ‚r etmiş, Ehl-i Sunnet ve KerrĂ‚miye ise mevcudiyetini savunmuşlardır. Kabir azabının varlığını kabul edenler de keyfiyetinde ihtilĂ‚fa duşerek ikiye ayrılmış, Ehl-i Sunnet “kĂ‚fir ve affedilmediği takdirde fĂ‚sık olan meyyit dirilir ve kabrinde azap gorur” derken, KerrĂ‚miye “bunlar olu oldukları halde azap gorurler” demiştir.[7] Tarihte zaman zaman tartışılan bu mevzu, gunumuzde tekrar gundeme gelmiş ve muhtelif tartışmalara konu olmuştur. Bilhassa kabir azabı konusunun tekrar tartışılmaya başlaması, bizi konuyu tekrar ele almaya sevk etmiş; bu konuda en fazla ihtilaf edilen nokta Ă‚yetlerin delĂ‚leti olduğu icin, dikkatimizi bu Ă‚yetlerin tayini noktasına teksif etmemize sebep olmuştur.
Calışmada oncelikle umumi olarak “Berzah Hayatı”na temas edilecek, daha sonra kabir suali ve bilhassa da kabir azabıyla ilgili olduğu soylenen Ă‚yetlerin manası anlaşılmaya gayret edilecektir. Bunu yaparken oncelikle ilk donem mufessirlerine, daha sonra da one cıkan diğer tefsir Ă‚limlerinin goruşlerine muracaat edilecektir.
BERZAH ALEMİ NEDİR? BERZAH ALEMİ NASILDIR? BERZAH ALEMİ İLE İLGİLİ AYETLER Berzah kelimesi Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de uc yerde gecer. Bunlardan ikisinde[8] Allah ’ın yuce kudretinin bir delili olarak “tatlı ve tuzlu iki denizin birbirine karışmasını onleyen engel” manasındadır. Diğerinde ise insanların olumlerinden yeniden diriltilmelerine kadar surecek olan ara donemi hatırlatacak şekilde kullanılmıştır. Âyet şoyledir: “Nihayet onlardan birine olum gelince (tekrar tekrar şoyle) yalvarır: “Rabbim, beni dunyaya geri gonderiniz[9] de daha once terk ettiğim (iman ve) sĂ‚lih amellere sıkıca sarılayım!” Hayır! Bu, sadece onun soylediği (boş) bir sozden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri gune kadar bir berzah vardır.”[10] “Berzah”ın kelime mĂ‚nasıyla ıstılah mĂ‚nası arasında kuvvetli bir bağ vardır. Zira berzah hayatı, hem olulerin dunyaya donmesine engel olmakta, hem de dunya hayatı ile Ă‚hiret hayatı arasında sanki bir perde gibi durmaktadır.
Yukarıdaki Ă‚yetin tefsirinde MucĂ‚hid (v. 103/721), “Berzah: البرزخ” kelimesini, “olum ile dunyaya donuşun arasındaki engel” diye acıkladıktan sonra Hasan Basrî ’nin (v. 110/728): “Berzah, sizinle Ă‚hiret arasındaki şu kabirlerdir.” sozunu nakleder.[11]
Halîl b. Ahmed el-FerĂ‚hidî (v. 175/791) “berzah”a şu manaları verir: “Berzah, her iki şeyin arasında bulunan şeydir. Olu berzahtadır, cunku o dunya ile Ă‚hiretin arasındadır. Benzer şekilde «BerĂ‚zihu ’l-îmĂ‚n» da şek ile yakîn arasındaki mertebelere denir.[12] Yine berzah, mahlûkĂ‚t fenĂ‚ bulduktan sonra dunya ile Ă‚hiretin arasındaki zamana denir. Golge ile Guneş arasındaki şey de berzahtır. Şoyle bir goruş de vardır (قِيلَ): Berzah, Cennet ile Cehennem arasındaki bir boşluktur.”[13]
Ma ’mer b. MusennĂ‚ (v. 209/824 [?]) berzahı, “her(hangi) iki şeyin arasındaki şey” diye tarif ettikten sonra, “dunya ile Ă‚hiret arasındaki sureye berzah denir” demiştir.[14]
Taberî (v. 310/923), “berzah”, “hĂ‚ciz” ve “muhlet” kelimelerinin mana olarak birbirine yakın olduğunu ifade ettikten sonra İbn Abbas ’ın (v. 68/687-88) berzahı, “belli bir vakte kadar olan sure”, MucĂ‚hid ’in “olum ile yeniden diriliş arasındaki zaman” diye tarif ettiklerini nakleder.[15]
NehhĂ‚s (v. 338/950), yukarıdaki manaları verdikten sonra kelimenin daha iyi anlaşılabilmesi icin şu hĂ‚diseyi zikreder: Bir kişi Şa ’bî ’nin (v. 104/722) huzûrunda “Allah falana rahmet eylesin, artık o Ă‚hiret ehlinden oldu” demişti. Şa ’bî, “Âhiret ehlinden olmadı, ancak Berzah ehlinden oldu! Dunyadan da değil Ă‚hiretten de!” diyerek onu duzeltti.[16]
Ebû HayyĂ‚n (v. 745/1344), berzaha kabir karşılığını verir ve sebep olarak da onun dunya ile Ă‚hiret arasında bir engel olmasını gosterir.[17] İbn Manzûr (v. 711/1311) da aynı manaları tekrar eder.[18]
Bu acıklamalara baktığımızda Ă‚limlerin, “berzah”ın, dunya hayatı ile Ă‚hiret hayatı arasında gecirilen farklı bir zaman dilimi olduğu noktasında birleştikleri gorulmektedir. Hasan Basrî ’nin, “Berzah, sizinle Ă‚hiret arasındaki şu kabirlerdir” ifadesi, “kabir” kelimesinin, yerine gore berzah hayatını da ifade ettiğini gostermektedir.
Dinî bir ıstılah olarak “berzah”, olumle başlayıp yeniden diriltilmeye (baʻs) kadar surecek olan ara donem, dunya ile Ă‚hiret arasındaki Ă‚lem ve kabir hayatı karşılığında kullanılmaktadır. KelĂ‚m ilminde berzah terimi genellikle bu manada alınmış ve olumu nasıl gercekleşirse gercekleşsin her insanın mutlaka bir berzah doneminden gececeği kabul edilmiştir.[19]
Berzah hayatı ile ilgisi kurulan bir diğer Ă‚yet de şudur: “Siz cansız iken size can veren Allah ’ı nasıl inkĂ‚r edersiniz? Sonra sizi oldurecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O ’na donduruleceksiniz.”[20]
Taberî, Ă‚yette bahsedilen ikinci olumden sonra insanların berzahta olacağını ifade ederek Ă‚yetin berzah hayatıyla alĂ‚kasına işaret eder.[21] BeydĂ‚vî (v. 685/1286) de ikinci diriltmeyi “Sûr ’a ufurulduğu gun nuşûr icin veya kabirlerde suĂ‚l icin” diye tefsir ederek yine aynı konuya işaret eder.[22] Yani bu Ă‚yette de Berzah hayatına bir işaret vardır.
Şehitlerin hayatta olduklarını, Allah katında rızıklandıklarını, bu sebeple de onlara “olu” demeyi yasaklayan Ă‚yetler[23] de berzah hayatının kuvvetli delillerindendir.[24] Hasan Basrî, şehitlerin Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın katında hayatta olduklarını, rızıklarının ruhlarına arz edildiğini ve onlara bunun rahatlık ve ferahlığının ulaştığını, bunun da tıpkı Firavun ailesinin ruhlarına sabah akşam ateşin arz edilip kendilerine acı ve ıstırabın ulaşması gibi olduğunu soylemiştir.[25]
RĂ‚zî (v. 606/1210) şehitlerin hayatta olduğunu bildiren Bakara Sûresi ’nin 154. Ă‚yetini, Allah ’a itaat edenlere kabirlerinde sevaplarının ve mukĂ‚fatlarının ulaştığına delil olarak gorur.[26] Izz b. AbdisselĂ‚m (v. 660/1262), şehitlerin Berzah ’ta hayatta olduklarını, Cennet ’teki hallerini ise butun mu ’minlerin bildiğini soyler.[27]
Âyetin, “Bilakis onlar hayattadırlar, lĂ‚kin siz anlayamazsınız!” kısmı, berzah hayatının, dunya hayatından farklı olduğunu gostermektedir. Berzah hayatı, dunyadaki canlıların hissedebileceği turden değildir. Akılla da idrak edilemez, ancak vahiyle bilinebilir.[28] Bu sebeple bir kimsenin kabri acıldığında onun nimet icinde mi yoksa azap altında mı olduğu anlaşılamaz. İki kişi yan yana konulsa biri azap cekerken diğeri nimetler icinde olabilir ve bunu dışarıdan bakan biri anlayamaz. Bu sebeple Berzah hayatının şartları ile Dunya hayatının şartları birbirine kıyas edilemez.
Kurtubî (v. 671/1273) berzah hayatıyla ilgili olarak şoyle der: “Allah TeĂ‚lĂ‚ mukellef olan kuluna kabirde hayat vererek onu diriltir, ona dunyada yaşadığı gibi bir akıl verir[29] ki kendisine ne sorulduğunu ve bu sorulara nasıl cevap vereceğini anlayabilsin, Rabbinden kendisine ne geldiğini, kabrinde ona ikram veya ceza olarak ne hazırladığını idrak edebilsin. Bu Ehl-i Sunnet ’in goruşudur.”[30]
Gorebildiğimiz kadarıyla Ehl-i Sunnet Ă‚limleri ve mufessirlerinin Berzah hayatında herhangi bir şuphesi yoktur. Umumiyetle bunu kabul etmektedirler. O hayatta insanın ilk karşılaşacağı şey de kabir sualidir.
KABİRDE SORGU SUAL NASIL OLACAK? Kabre konulan insanın sorguya cekileceği Kur ’Ă‚n ’da acıkca ifade edilmez. Bu konudaki bilgiler hadislerde yer alır. Allah Rasûlu (s.a.v); “Allah TeĂ‚lĂ‚, îmĂ‚n edenlerin ayağını hem dunyada hem de Ă‚hirette o sĂ‚bit soz ile sĂ‚bit kılar. ZĂ‚limleri ise Allah şaşırtır. Allah TeĂ‚lĂ‚ dilediğini yapar!”[31] Ă‚yetinin kabir suali hakkında nazil olduğunu beyan etmiştir: “Mu ’min kabrinde oturtulduğunda, ona melekler gelir. Sonra o mu ’min, Allah ’tan başka hicbir ilĂ‚h olmadığına ve Muhammed ’in Allah ’ın Rasûlu olduğuna şehĂ‚det eder. İşte bu hĂ‚l, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın şu kavl-i şerifinde bahsedilen durumdur” buyurmuş ve yukarıdaki Ă‚yeti okumuştur.[32]
“İman edenlerin dunya hayatında sĂ‚bit kılınması” konusunda ihtilaf edildiğini soyleyen Taberî, şu goruşleri sıralar:
1. Allah TeĂ‚lĂ‚ iman edenleri kıyametin kopmasından once kabirlerinde sĂ‚bit kılar. SahĂ‚beden BerĂ‚ b. Âzib (v. 71/690 [?]) bunun kabirde meleklerin gelip sual sorduğu esnada olduğunu soyler.[33] Ebû Saîd el-Hudrî (v. 74/693-94) de benzer bir rivayet nakleder.[34] Taberî aynı manada Ebû Hureyre ’den (v. 58/678) de sahih rivayetler nakleder.[35] Abdullah b. Mes ’ûd (v. 32/652-53) ve İbn AbbĂ‚s ’tan da benzer rivayetler gelir, ancak bunların biri “muzdarip”, diğeri de cok zayıftır.[36] Taberî bunların yanında tĂ‚biînden TĂ‚vûs (v. 106/725), Museyyeb b. RĂ‚fi ’ (v. 105/724), Rebî ’ (b. Enes v. 140/757), İbn Zeyd (v. 182/798-99)[37], KatĂ‚de (v. 117/735) ve MucĂ‚hid ’den de “dunya hayatındaki sĂ‚bit kılma”nın kabir sualiyle alakalı olduğu goruşunu nakleder. CenĂ‚b-ı Hak Ă‚hirette de aynı şekilde mu ’minleri sĂ‚bit kılacak[38] ve hesapları kolay olacaktır.
2. Allah TeĂ‚lĂ‚ iman edenleri dunyada iman ile sĂ‚bit kılar, Ă‚hirette de kabir suali esnasında sĂ‚bit kılar. “SĂ‚bit soz”, “LĂ‚ ilĂ‚he illallah” cumlesidir. Bu goruş TĂ‚vûs ’tan nakledilir. KatĂ‚de ise dunyadaki sebĂ‚tın, hayır ve sĂ‚lih amellerle olduğunu ifade eder.
Yukarıdaki goruşleri senetleriyle birlikte zikreden Taberî, doğru olanın Rasûlullah (s.a.v) ’den bize sahih olarak nakledilen haberde bildirilen şeyler olduğunu soyler. O da hulĂ‚saten, Allah ’ın iman edenleri, kendilerine Allah ’a ve Rasûlu ’ne iman etmeyi nasip etmek sûretiyle dunya hayatında sĂ‚bit kılmasıdır. Âhirette de dunyadakinin bir benzeri olarak kabirlerinde, tevhîd ve Rasûlullah (s.a.v) ’e imandan soruldukları esnada sĂ‚bit kılmasıdır. Âyetin devamı da munafık ve kĂ‚firlerin dunyada ve kabir suali esnasında iman cumlesini soylemeye muvaffak kılınmayacağını ifade eder.[39]
Beğavî (v. 516/1122) “olumden once ve kabirde sĂ‚bit kılar” diye tefsir ettikten sonra “Bu, ehl-i tefsirin coğunluğunun goruşudur” der.[40]
Âyet-i kerime kabir sualiyle ilgili sarih olmasa da sahih senetlerle gelen hadis-i şerifler onu tefsir etmekte, kabir sualiyle alakalı olduğunu beyan etmektedir. Mufessirlerin coğunluğu da bu goruşu tercih etmişlerdir.
Bu Ă‚yet-i tefsir eden yukarıdaki hadisten farklı olarak Allah Rasûlu (s.a.v), insanların kabirlerinde iman imtihanına tĂ‚bî tutulacağını ve kendilerine bazı sualler sorulacağını haber vermiş ve: “Bana, sizin kabirde DeccĂ‚l fitnesi gibi (veya) ona yakın buyuklukte bir imtihana tĂ‚bî tutulacağınız vahyedildi.” buyurmuştur.[41] Enes b. MĂ‚lik ’in naklettiği diğer bir hadisinde yine Nebî (s.a.v) kabir sualini şoyle haber vermiştir: “Kul kabrine konulup, yakınları da arkalarını donup gidince -ki bu esnada kabirdeki cenaze, donup giden insanların ayak seslerini işitir- yanına iki melek gelir. Onu oturtup: «Muhammed diye bilinen o zĂ‚t hakkında ne diyordun?» diye sorarlar. Mu ’min kimse bu soruya: «Şehadet ederim ki, O, Allah ’ın kulu ve Rasûlu ’dur!» diye cevap verir. Ona: «Cehennem ’deki yerine bak! Allah orayı senin icin Cennet ’teki bir mekĂ‚n ile değiştirdi» denilir. (Adam bakar ve) her ikisini de gorur. Eğer olen kĂ‚fir ve munafık ise (meleklerin sorusuna): «Bilmiyorum. İnsanlar ne diyorsa ben de onlar gibi soyluyordum!» diye cevap verir. Kendisine: «Oğrenmedin, anlamadın, bir bilenin peşinden de gitmedin!» denilir. Sonra kulaklarının arasına demirden bir cekic ile vurulur. Bu darbenin acısıyla oyle bir cığlık atar ki, sesini (insan ve cinlerden ibaret olan) iki Ă‚lem hĂ‚ricinde, etrafındaki her şey işitir.”[42]
Bu hadisi nakleden rĂ‚vîlerden KatĂ‚de der ki: “Bize nakledildiğine gore; sorulara doğru cevap veren mu ’mine kabri yetmiş zirĂ‚ ’ genişletilir ve ter u taze nimetlerle doldurulur. Yeniden dirilinceye kadar boyle lutuf ve ihsanlar icinde bulunur.”[43] Rivayetin bu kısmı aynı zamanda Berzah hayatının delillerinden birini teşkil etmektedir.
Âyeti, yukarıda zikrettiğimiz sahih hadislerle birlikte değerlendirdiğimizde, mufessirlerin coğunun yaptığı gibi onun kabir sualiyle alĂ‚kalı olduğunu kabul etmek durumundayız.
KABİR AZABI Duyular ve akıl yurutme vasıtasıyla bilinemeyip vahiy yoluyla sabit olan gaybî mevzûlardan biri de kabir azabıdır.[44] Bu konuyla alĂ‚kalı olduğu soylenen bir kısım Ă‚yetler vardır. Şimdi sırasıyla, tefsir Ă‚limlerinin bu Ă‚yetleri nasıl anladığına bakalım ve bir neticeye varmaya calışalım.
KABİR AZABI İLE İLGİLİ AYETLER Kabir azabının varlığa delil getiren, kabir azabını anlatan ayetler...
1. Kabir Azabına Delil Getirilen Âyetler a. EnʻĂ‚m, 93: İnsanların olum esnasında yaşadığı sıkıntıları kabir azabından sayan mufessirler olmuştur. Bu husustaki bir Ă‚yet-i kerime şoyledir: “…O zalimler, olumun (boğucu) dalgaları icinde, melekler de pencelerini uzatmış, onlara: «Haydi canlarınızı cıkarın! Allah ’a karşı gercek olmayanı soylemenizden ve O ’nun Ă‚yetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan oturu bugun alcaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!» derken onların hĂ‚lini bir gorsen!”[45]
DahhĂ‚k (v. 105/723), “azap ve demir cekiclerle ellerini uzatırlar.” demiştir.[46] Taberî, Ă‚yette gecen “alcaklık azabı”nı Cehennem azabı ile tefsir eder.[47] Zemahşerî (v. 538/1144), “cezalandırılacaksınız” cumlesinin vaktini tayin hususunda: “Meleklerin bu ifade ile olum Ă‚nını ve o esnada canını şiddetle alarak cektirdikleri azabı kastetmeleri mumkundur. Aynı şekilde berzah hayatında ve kıyamette azaba maruz kalacakları uzun vakti kastetmeleri de mumkundur.” der.[48] İbn Atıyye (v. 541/1147), meleklerin zĂ‚limlere karşı olan bu sert tavırlarını, azabın başlangıcı ve emareleri olarak değerlendirir.[49] BuhĂ‚rî, “kabir azabı” bĂ‚bında ilk once bu Ă‚yeti zikredip garip kelimelerinin tefsirini yaparak[50] onu, konunun kuvvetli delillerinden biri olarak gorduğunu ortaya koyar.
Oyle anlaşılıyor ki daha dunya hayatları tam bitmeden zĂ‚limler icin kotu bir hayat başlamaktadır. Başlangıcı boyle olan bir hayatın, ruh cıkar cıkmaz hemen sukûnete doneceğini beklemek zordur. Âyetin ifadelerinden, bu azabın az veya cok bir muddet devam edeceği anlaşılmaktadır ki bu da kabir azabıdır.
b. AʻrĂ‚f, 92-93: Bazı mufessirlerin kabir azabına delil olarak gosterdikleri Ă‚yetlerden biri Şuayb (a.s) ’ın helĂ‚k olan kavmine hitabını ihtiva eden şu Ă‚yettir: “Onlardan yuz cevirdi ve dedi ki: «Ey kavmim! Ben size Rabbimin gonderdiği gercekleri duyurdum ve size oğut verdim. Artık kĂ‚fir bir kavme nasıl acırım!».”[51]
Tabiînin meşhur mufessirlerinden KatĂ‚de, “Nebiyyullah Şuayb (a.s) kavmine işittirdi, nebiyyullah SĂ‚lih (a.s) kavmine işittirdi, vallahi Muhammed (s.a.v) de kavmine işittirdi”[52] diyerek kavimlerin, helĂ‚k olduktan sonra peygamberlerinin sozlerini işittiklerine işaret eder. İbnu ’l-Cevzî (v. 597/1201) acıkca “helĂ‚k olduktan sonra onlara hitap etti” dedikten sonra KatĂ‚de ’nin bu sozune yer verir.[53]
AbdulkĂ‚hir CurcĂ‚nî (v. 471/1078-79) bu Ă‚yet-i kerimenin tefsirinde; “Azabın geldiğini ve onların helĂ‚k olduklarını gordukten sonra Şuayb (a.s) onları dĂ‚vetten yuz cevirdi ve bu şekilde onlara hitap etti. Allah TeĂ‚lĂ‚ bu sozleri kavmine işittirmiştir. Tıpkı SĂ‚lih (a.s) ’ın sesini helĂ‚k olan kavmi Semûd ’a, Nebî (s.a.v) ’in kelĂ‚mını AshĂ‚b-ı Kalîb ’e[54] işittirdiği gibi.” der ve bunun da kabir azabının cevazına delil olduğunu ifade eder.[55]
Taberî, Zemahşerî, İbn Atıyye gibi mufessirler, Şuayb (a.s) ’ın bu sozu kendi kendini teselli icin soylediği kanaatindedirler.[56] Yani bu Ă‚yetin kabir azabına delĂ‚let edip etmediği hususunda ihtilaf edilmiştir.[57]
c. Tevbe, 74: Munafıkların tehdit edildiği dunya azabının kabir azabı olduğunu soyleyen mufessirler olmuş, ancak bu hususta da ihtilaf edilmiştir. Munafıkların işledikleri sucların bir kısmını zikreden CenĂ‚b-ı Hak, akabinde şoyle buyurur: “…Eğer tevbe ederlerse onlar icin daha hayırlı olur. Yuz cevirirlerse Allah onları dunyada da, ahirette de elem verici bir azaba carptıracaktır. Yeryuzunde onların ne dostu ne de yardımcısı vardır.”[58]
RĂ‚zî, burada bahsedilen Ă‚hiret azabının mĂ‚lum olduğunu, dunyadaki azap hususunda ise şu goruşlerin bulunduğunu soyler:
1) Munafıkların kufurleri insanlar arasında ortaya cıkınca harp ehli gibi oldular, boylece onlarla savaşmak, kendilerini oldurmek, cocuklarını ve hanımlarını esir almak, mallarını ganimet olarak almak helal oldu.
2) Olum esnasında ve azap meleklerini gordukleri anda karşılaştıkları azap kastedilmektedir.
3) Kabir azabı kastedilmiştir.[59]
Bu goruşleri zikreden RĂ‚zî herhangi bir tercihte bulunmaz. Ebû HayyĂ‚n, RĂ‚zî ’nin zikrettiği uc goruşu aynen naklettikten sonra dorduncu olarak “yorgunluk, korku ve mu ’minler tarafından ayıplanma”yı da ilave eder.[60] Diğer mufessirler umumiyetle birinci goruşu tercih ederler. Dolayısıyla bu Ă‚yetin kabir azabına delĂ‚leti zayıftır.
d. Tevbe, 101: Munafıklara tattırılacak azaplardan bahseden diğer bir Ă‚yet-i kerimenin de kabir azabıyla alĂ‚kalı olduğu soylenmiştir: “EtrĂ‚fınızdaki bedevîlerin munafıkları var. Medine halkı icinden de nifak hususunda meleke kazanmış olanları bulunuyor ki sen onları bilmezsin, onları biz biliriz. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar buyuk bir azaba sevk olunacaklar.”[61]
DahhĂ‚k şoyle der: “Bana ulaştığına gore iki azaptan maksat a) katledilmeleri, b) katledilmelerinden sonraki berzahtır. Berzah ise olum ile yeniden dirilme arasındaki suredir. Sonra da Cehennem azabına sevk edilirler.”[62]
MukĂ‚til b. Suleyman (v. 150/767) Ă‚yette bahsedilen iki azabın bir defa dunyada, bir defa da kabirde olacağını soylemiştir.[63] Bu goruşun Ebû Mutî (v. 199/814) ve Ebû Hanîfe ’den (v. 150/767) nakledildiğini soyleyen CurcĂ‚nî, “Kim, «Ben kabir azabını tanımam» derse o, helĂ‚k olmuş habis Cehmiyye tabakasındandır. Cunku o bu Ă‚yeti inkĂ‚r etmiştir.” der.[64]
İlk devir mufessirleri bu Ă‚yette bahsedilen iki azaptan birini sadece kabir azabıyla tefsir ederken Taberî ’ye geldiğimizde goruşler coğalmıştır. Taberî, iki azabı, “biri dunyada, diğeri kabirde” diye tefsir ettikten sonra diğer goruşleri zikretmeye başlar:
1) Bunların biri, munafıkların rezil olmalarıdır. Allah TeĂ‚lĂ‚ Rasûlu ’nun lisanıyla onların hĂ‚lini ortaya cıkarmış, iclerinde gizledikleri duşunceleri insanlara acıklamıştır. Diğeri de kabir azabıdır. Bu goruş İbn AbbĂ‚s ve Ebû MĂ‚lik ’ten (v. 91-100/709-718)[65] rivayet edilmiştir.
2) Biri dunyada esir edilmeleri, oldurulmeleri, aclık ve korku cekmeleri, diğeri kabir azabıdır. Bu goruş MucĂ‚hid ve Ebû MĂ‚lik ’ten rivayet edilmiştir.
3) Biri dunyada hastalık ve dert cekmeleri, diğeri Ă‚hirette kabir azabıdır. Bu goruş KatĂ‚de, Hasan Basrî ve İbn Cureyc ’den (v. 150/767) nakledilmiştir.
4) Biri malları ve evlatları hususunda başlarına gelen musibetler, diğeri Cehennem azabıdır. İbn Zeyd, “Onların malları ve cocukları seni imrendirmesin. Cunku Allah bunlarla, ancak dunya hayatında onların azaplarını coğaltmayı ve onların kĂ‚fir olarak canlarının cıkmasını istiyor.”[66] Ă‚yetini zikrederek kĂ‚firlerin mallarına ve evlatlarına gelen musibetlerin onlar icin azap, mu ’minlerin başına gelenlerin ise kendileri icin ecir olduğunu soyler.
5) Biri dunyadaki hadler, diğeri kabir azabıdır. Bu goruş cok zayıf bir senetle İbn Abbas ’tan nakledilmiştir.
6) Biri mallarından zekĂ‚t alınması, diğeri kabir azabıdır. Bu goruş Hasan Basrî ’den nakledilmiştir.
7) Biri İslĂ‚m ’ın gelişi ve gelişmesi sebebiyle duydukları ofke ve gayz, diğeri de kabre vardıkları zaman cekecekleri kabir azabıdır. Sonra da sevkedilecekleri buyuk azap, yani Ă‚hiret azabı ve orada ebedî kalmalarıdır.[67]
Munafıklara vaad edilen iki azapla ilgili bu goruşleri zikreden Taberî, kendi kanaatini soyleyerek evlĂ‚ olan goruşun, bu azapların ne olduğunun bilinmemesi olduğunu ifade eder. Allah TeĂ‚lĂ‚ nifakta direnen bu inatcılara iki defa azap edeceğini haber vermiş, ancak bu iki azabın ne olduğuna dair sarih bir ifade kullanmamıştır. Âyetin maksadı, mufessirlerden nakledilen goruşlerin biri olabilir, ancak bunun hangisi olduğuna dair bir bilgimiz yoktur. Bu duşuncelerini dile getiren Taberî, en son şu goruşe vurgu yapar: “Âyetin «sonra da buyuk bir azaba sevkolunacaklar» kısmı, iki azabın da Cehennem ’e girmeden once olacağına delĂ‚let eder. En galip goruşe gore bu iki azaptan biri kabirdedir.”[68]
Âyetle ilgili yukarıdaki goruşleri zikreden Beğavî, temrîz sîğasıyla (denildi ki diyerek) şunları da ilave eder:
1) Bu azapların ilki, ruhlarını kabzederken meleklerin yuzlerine ve sırtlarına vurması, ikincisi de kabir azabıdır.
2) İlki mescitlerinin (Mescid-i DırĂ‚r ’ın) yakılması, diğeri de Cehennem ateşiyle yakılmalarıdır.[69]
Zemahşerî, birinci azabın oldurulme, ikinci azabın kabir azabı veya birincinin rezil olmaları, ikincisinin de kabir azabı olduğunu ifade eder. İbn Abbas ’tan, ashabın bu hususta ihtilaf ettiğini naklettikten sonra munafıkların mescidde rezil edilmeleri rivayetine yer verir ve bunun birinci, kabir azabının da ikinci azap olduğunu bildirir. Yine Zemahşerî, Hasan Basrî ’nin goruşune temas ederek ona gore birincinin mallarından zekĂ‚t alınması, ikincisinin de bedenlerinin ibadetlerle yorulması olduğunu kaydeder.[70] Munafıklar zekĂ‚tı yuk olarak gordukleri, ibadetleri de inanmadan yapmak zorunda kaldıkları ve sevap kazanamadıkları icin[71] bu onlar icin Ă‚deta buyuk bir cezadır.
İbn Atıyye ’ye gore, lafız, azabın uc yerde olmasını gerektirir. Mufessirlerin coğunluğuna gore orta azap kabir azabıdır. İlk azap hususunda ihtilaf edildiğini soyleyen İbn Atıyye, yukarıdaki goruşleri zikreder.[72]
RĂ‚zî, hayatın dunya, kabir ve Ă‚hiret olmak uzere uc mertebe olduğunu; buradaki ilk azabın butun kısımlarıyla dunya azabını, ikincinin kabir azabını, buyuk azabın da ucuncu hayattaki azabı ifade ettiğini soyler.[73]
Ebu ’s-Suûd ’a (v. 982/1574) gore azaplarının tekrarlanmasının sebebi, kufurle birlikte nifaka da duşmuş olmaları veya nifaka inatla devam etmeleri olabilir. Ona gore “iki kere”den kastın teksir (cokluğu ifade) olması da mumkundur. Tıpkı “Sonra gozunu, tekrar tekrar cevir bak!”[74] Ă‚yetinde olduğu gibi.[75]
Yaptığımız nakil ve izahlardan anlaşıldığı uzere bu Ă‚yette bahsedilen ikinci azabın kabir azabı olduğu mufessirlerin coğu tarafından kabul edilmiştir. Âyet-i kerimenin kabir azabına delĂ‚leti kuvvetlidir.
e. İsrĂ‚, 75: Ozelde Allah Rasûlu ’ne (s.a.v) hitap eden, ancak genelde ummetini îkĂ‚z icin soylenen ve muşriklere meyledip, haktan tĂ‚viz verdikleri takdirde hayatın azabının kat kat tattırılacağını bildiren tehdidi, bazı mufessirler kabir azabı olarak tefsir etmişlerdir: “O zaman, hic şuphesiz sana hayatın ve olumun acılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin icin bir yardımcı da bulamazdın.”[76]
MucĂ‚hid, İbn Kuteybe (v. 276/889), Taberî, İbnu ’l-Cevzî gibi mufessirler, Ă‚yetin ilgili kısmını “dunya azabı ve Ă‚hiret azabı” diye tefsir ederler.[77] Zemahşerî burada Ă‚hiret azabı ile kabir azabının ikişer kat verileceğinin kastedildiğini soyler ve şoyle izah eder: “İki azap vardır, a) olumdeki azaptır ki o kabir azabıdır, b) Ă‚hiret hayatındaki azaptır ki o da Cehennem azabıdır.” Daha sonra Zemahşerî, “ضِعْفَ الْحَيَاةِ”tan maksadın dunya hayatının azabı, “ضِعْفَ الْمَمَاتِ”tan kastın da olumu takip eden kabir azabı ve Cehennem azabı olabileceğini, bunun da mumkun olduğunu soyler.[78]
Bazı mufessirler bu Ă‚yet-i kerimede kabir azabına bir işaret olduğunu ifade etseler de mesele iyice tahkik edildiğinde bu yondeki goruşun zayıf kaldığı gorulecektir.
f. Meryem, 15, 33: Yahya ve İsa (a.s) ’ın uzerlerine olecekleri gun selĂ‚m edilmesini, kabir azabından selamette kalmaları şeklinde acıklayan mufessirler olmuştur: “Doğduğu gun, oleceği gun ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gun ona selam olsun!”[79]
Bir kısım mufessirler, Ă‚yette bahsedilen selĂ‚mın, olduğu gun, kabir azabından kendisi icin bir eman olmasını anlamışlardır.[80] Taberî, Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından onlara, sual meleklerine ve ilk defa gordukleri dehşet verici şeylerin korkusuna karşı bir emĂ‚n verildiği goruşundedir.[81]
Âlûsî (v. 1270/1854), YahyĂ‚ (a.s) ’ın dunyadan ayrılığın verdiği yalnızlık hissi ve kabir azabından selĂ‚mette kaldığını soyler.[82]
Izz b. AbdisselĂ‚m, Meryem, 33 ’teki benzer ifadeyi, İsa (a.s) ’ın kabrin sıkıştırmasından selĂ‚mette kalması şeklinde tefsir eder. Gerekce olarak da onun yeryuzune defnedilmediğini ileri surer.[83]
Hz. İsa ve Hz. YahyĂ‚ (a.s) hakkında birbirine yakın ifadelerin yer aldığı bu iki Ă‚yet-i kerime (Meryem, 15, 33), uc Ă‚lemin başlangıcına işaret etmesi bakımından konumuzla kuvvetli bir bağa sahiptir. Dunya, berzah ve Ă‚hiret hayatlarının başlangıcında insanı bir takım sıkıntıların beklediğini gostermektedir. Bu sıkıntıların azdan coğa doğru artarak gittiğini soylemek mumkundur. Olum esnasındaki sıkıntıları da kabir azabı cumlesinden sayacak olursak bu Ă‚yetlerin konuya delĂ‚letinin muhtemel olduğunu soyleyebiliriz.
g. TĂ‚-hĂ‚, 124: Mufessirlerin, kabir azabının varlığına delil olabileceğine sıkca vurgu yaptıkları Ă‚yetlerden biri de şudur: “Kim de zikrimden yuz cevirirse şuphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet gunu kor olarak haşredeceğiz.”[84]
İlk mufessirler “مَعِيشَةً ضَنْكًا” kısmını, “Dar ve sıkıntılı bir hayat. Bundan murĂ‚d da kabir azabıdır.” şeklinde tefsir ederler.[85] MucĂ‚hid, “kabri ona daraltılır” der.[86] Taberî, bu dar ve sıkıntılı hayatın nerede olacağı hususunda ihtilĂ‚f edildiğini bildirdikten sonra şu goruşleri zikreder:
1) Bu sıkıntılı hayat Ă‚hirette Cehennem ’de olacaktır. Allah ’ın zikrinden yuz cevirenlere orada diken ve zakkum yedirilecek; kan, irin ve gozyaşının birbirine karıştığı Cehennemliklerin usĂ‚resi (oz suyu) icirilecektir. Bu goruş Hasan Basrî, İbn Zeyd ve KatĂ‚de ’den nakledilir.
2) Burada kastedilen, dunyada haram kazancla gecirilen bir hayattır. Haram ne kadar cok da olsa aslında az ve dardır. TĂ‚biînden İkrime (v. 105) bu ifadeyi, “Allah ’ın ona haramdan verdiği bol kazanc”; Kays b. Ebî HĂ‚zim (v. 97/715[?]), “Gunahları icinde kazandığı rızık”; DahhĂ‚k, “Habîs kazanc, pis işler ve kotu rızık” diye tefsir etmiştir.[87]
3) Bunlar oyle insanlardır ki maişetleri geniş bile olsa aslında dardır. Cunku onlar infak ettiklerinde Allah ’ın bunun yerine yenisini vereceğine inanmadan infak ederler, onlar Allah ’ın lutfundan umit kesmişlerdir ve Rablerine karşı sûizan beslerler, bu sebeple de hayatları sıkıntı ile dolar ve daralır. Bu hususta İbn Abbas ’tan bir rivayet zikredilir.
4) Bu dar ve sıkıntılı hayat onlar icin Berzah ’ta olacaktır. Bu da kabir azabıdır. Bu hususta Ebû Saîd el-Hudrî ’den rivayetler zikredilir. Kabri kĂ‚firi sıkar, kaburga kemikleri birbirine gecer. Ebû Hureyre ’den de aynı goruş nakledilir. Abdullah b. Mes ’ûd da bunun kabir azabı olduğunu soylemiştir. TĂ‚biînin mufessirlerinden Suddî (v. 127/745) ve Ebû SĂ‚lih ’ten (v. 111-120/729-737[?]) de aynı tefsir nakledilir.[88]
Bu goruşleri zikreden Taberî, bunların en uygun olanının kabir azabını tercih eden goruş olduğunu soyler. Bu konuda bir hadis nakleder ancak bu rivayetin senedi muhaddisler tarafından zayıf gorulmuştur.[89] Bunun ardından Taberî şu değerlendirmede bulunur: CenĂ‚b-ı Hak bu konuyu bitirirken “Âhiret azabı, elbette daha şiddetli ve daha sureklidir.” buyuruyor.[90] Bu ifadeden Allah ’ın kĂ‚firlere vereceği dar hayatın Ă‚hiret azabından once olacağı anlaşılır. Eğer dar hayat Ă‚hirette olsaydı bu ifadenin anlaşılır bir manası olmazdı. Eğer onlar icin Ă‚hiretten once bir azap gecmezse Ă‚hiretteki azap da ondan daha şiddetli olamaz, bu durumda Ă‚yetteki bu ifade bĂ‚tıl olurdu. Âhiret azabından once başka bir azabın varlığı kesinleşince, o zaman bu sıkıntılı hayat ya dunyada ya da yeniden dirilmeden evvel kabirlerinde olacaktır. Dunya hayatında olduğunu kabul etsek o zaman Allah ’ın zikrinden yuz ceviren her kĂ‚firin dunyada darlık icinde olması gerekir. Dunyada kĂ‚firlerden pek coğunun, Allah ’ın zikrine yonelen mu ’minlerin coğundan daha geniş ve rahat bir hayat yaşadığını goruyoruz. Bu durum, Ă‚yette bahsedilen cezanın dunya hayatında olmadığına delĂ‚let eder. Sıkıntılı hayatın Ă‚hirette ve dunyada olmadığı boylece anlaşıldığına gore geriye ucuncu goruş kalıyor ki sahih olan da budur. Yani Allah ’ın zikrinden yuz ceviren kĂ‚firlere verilecek sıkıntılı ve meşakkatli hayat Berzah ’ta olacaktır.[91] Taberî ’nin bu akıl yurutmesi gercekten ikna edicidir.
Kurtubî, dorduncu goruş olarak kabir azabını zikreder ve “sahih olan da budur” der.[92] HĂ‚sılı mufessirler bu Ă‚yette kabir azabının kastedildiği hususunda neredeyse ittifak etmişlerdir.
h. Secde, 21: FĂ‚sıklar icin Cehennem azabından once başka bir azabın daha olduğunu bildiren şu Ă‚yet-i kerimenin tefsirinde de “kabir azabı” goruşune yer verenler olmuştur: “Şu da muhakkak ki onlara, en buyuk azaptan evvel yakın azaptan da tattıracağız! Umid edilir ki donerler.”[93]
FerrĂ‚ (v. 207/822), Ă‚yette gecen “yakın azab”ı, “dunyada başlarına gelen musibetler” şeklinde tefsir eder.[94] Taberî, MucĂ‚hid ’in buradaki yakın azabı kabir azabı ve dunyadaki azap şeklinde tefsir ettiğini nakleder, ancak başka bir goruşu tercih eder. Kastedilenin, fĂ‚sıkların başına gelen aclık, oldurulme gibi musibetler olduğunu soyler.[95] İbn Ebî HĂ‚tim de diğer goruşleri ve MucĂ‚hid ’in goruşunu zikreder.[96]
Beğavî ’nin nakline gore, Ubey b. Ka ’b (v. 33/654 [?]), DahhĂ‚k, Hasan Basrî ve İbrahim en-Nehaî (v. 96/714) “yakın azab”ı, dunyanın musibetleri ve hastalıkları olarak tefsir etmişlerdir. İbn AbbĂ‚s ’tan da boyle bir goruş rivayet edilmiştir. İkrime, hadlerin kastedildiğini soylemiştir. MukĂ‚til, Mekke ’de yedi sene suren ve muşrikleri leş, kemik ve kopek yemeye mecbur bırakan aclıkla tefsir etmiştir. İbn Mes ’ûd, muşriklerin Bedir ’de kılıcla oldurulmeleri olduğunu soylemiş, KatĂ‚de ve Suddî de bu goruşe katılmışlardır.[97]
Zemahşerî, İbn Atıyye, Ebû HayyĂ‚n, yakın azabın oldurulme, esir edilme, yedi sene kıtlık gibi dunyevî azaplar olduğunu soyledikten sonra MucĂ‚hid ’in “kabir azabı” rivayetini zikrederler.[98] BerĂ‚ b. Âzib ’den de kabir azabı olduğuna dair bir rivĂ‚yet gelmiştir.[99]
İbnu ’l-Cevzî bununla ilgili altı goruş olduğunu soyleyerek yukarıdaki goruşleri zikretmiş, beşinci sırada kabir azabını saymış ancak herhangi bir tercihte bulunmamıştır.[100]
Bu Ă‚yette mufessirlerin ağırlıklı goruşu yakın azaptan kastın dunya musibetleri olmasıdır. Kabir azabı olduğunu soyleyenler olmuşsa da bu goruş zayıf kalmıştır.
ı. Mu ’min, 45-46: Firavun (m.o. 12. asır) hanedanının sabah akşam ateşe arz edildiklerini bildiren Ă‚yet-i kerime, kabir azabının en kuvvetli delillerinden biri olarak gorulmuştur: “Nihayet Allah, onların kurduğu tuzağın fenĂ‚lıklarından o (mu ’mini) korudu, Firavun hanedanını ise o kotu azap kuşatıverdi: Ateş… Sabah akşam ona arz edilirler. Kıyametin koptuğu gun de: «Firavun hanedanını en şiddetli azaba atın!» (denir).”[101]
Burada Firavun hanedanından kasıt kavminden ona tĂ‚bî olanlardır.[102] MucĂ‚hid, “dunya durdukca bu azap devam edecektir” diyerek Ă‚yeti kabir azabıyla tefsir ettiğini ortaya koymuştur.[103] FerrĂ‚, Ă‚hirette sabah ve akşam vakitlerinin olmadığını, dolayısıyla Ă‚yette bahsedilen vaktin dunyanın sabah ve akşamları olduğunu soylemiştir.[104] Onlar azap olarak sabah akşam Cehennem ’deki menzillerine arz edilirler ve kendilerine “Ey Firavun ehli, işte buralar sizin menzillerinizdir” denir. Bu, onları kucuk duşurucu bir azarlama ve cezadır.[105]
Taberî, onların sabah akşam Cehennem ’e arz edileceklerini, ancak bunun keyfiyetine dair acık bir ifadenin olmadığını soyler.[106] Rasûlullah (s.a.v) bu Ă‚yetin tefsiri mahiyetinde, vefat eden kişiye sabah akşam makamının gosterildiğini, o kimse Cennet ehlinden ise Cennet ehlinin makamlarından bir makam, Cehennem ehlinden ise Cehennem ’in hucrelerinden bir karargĂ‚h gosterildiğini ve ona: “Burası senin yerindir, kıyamet gunu Allah seni buraya gonderecektir» denildiğini[107] ve bunun yeniden diriltilip asıl kalacağı yere varıncaya kadar devam edeceğini haber verir.[108]
KirmĂ‚nî (v. 505/1111), bu Ă‚yeti, mĂ‚tuf ile mĂ‚tufun aleyhin gayriyyeti sebebiyle kabir azabına en kuvvetli delil olarak gormuştur.[109] Zemahşerî, kabir azabını ispat etmek icin bu Ă‚yetle istidlal edildiğini soyler.[110] İbnu ’l-Cevzî, “Bu Ă‚yet kabir azabına delĂ‚let eder. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚ Ă‚yetin devamında onlar icin Ă‚hirette nasıl bir azap olduğunu beyan etmiştir.” der.[111] BeydĂ‚vî de bu Ă‚yet-i kerimenin, rûhun bĂ‚kî olduğuna ve kabir azabının varlığına delil olduğunu soylemiştir.[112] Âlûsî, “ateşi”in, berzah ateşi, ondan murĂ‚dın da kabir azabı olduğunu ifade etmiştir.[113]
Âyet-i kerimenin kabir azabına delĂ‚leti cok kuvvetli gorunmektedir. Mufessirler de zaten bu hususta ittifak etmiş durumdadır.
i. CĂ‚siye, 21-22: Kotuluk işleyenlerle sĂ‚lih amel işleyenlerin hayatlarında ve olumlerinde eşit olmayacağını haber veren Ă‚yette de kabir azabına işaret edildiğini soyleyen mufessirler olmuştur. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur: “Yoksa kotuluk işleyenler hayatlarında ve olumlerinde kendilerini, inanıp sĂ‚lih ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kotu hukum veriyorlar! Allah, gokleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Boylece herkes kazancına gore karşılık gorur. Onlara haksızlık edilmez.”[114]
Bu Ă‚yetler, iki grubun olumde ve berzahta eşit olmayacağına delĂ‚let eder.[115] Berzah Ă‚leminde gorulecek azap ve nimet, olum Ă‚nındaki mujde ve azapla ve kişiye makamının gosterilmesiyle başlar. Zira meleklerin olum Ă‚nında kĂ‚firleri azarlamaları ve onlara vurmaları[116] da bir nevi azaptır. Aynı şekilde sĂ‚lih mu ’minlere rıfk ile muamele etmeleri ve Ă‚hiretteki makamlarıyla mujdelemeleri de bir nimettir.[117]
Tefsir Ă‚limlerinden bu Ă‚yeti mu ’minler mu ’min olarak yaşar ve oyle olurler, kĂ‚firler de kĂ‚fir olarak yaşar ve oyle olurler diye anlayan ve bu iki hĂ‚l ve varacakları mahallin birbirinden ne kadar uzak olduğunu soyleyenler de vardır.[118] Ancak mufessirler umumiyetle kabirdeki muĂ‚heze ve ikramdan bahsetmişler, bunların bir olmayacağını ifade etmişlerdir. Bu da kabir azabı ve nimetine delĂ‚let etmektedir. Ancak bu delĂ‚let cok kuvvetli değildir.
k. Tûr, 47: Âhiret azabından evvel başka bir azabın daha olduğunu bildiren Ă‚yetlerden biri de şudur: “O zĂ‚limlere, ondan (Ă‚hiret azabından) evvel başka bir azap daha vardır, lĂ‚kin pek coğu bilmez.”[119]
ZĂ‚limlere, carpılacakları gunden (Yevmu ’s-saʻka) once vaad edilen azabın ne olduğu hususunda ihtilaf edildiğini soyleyen Taberî, kabir azabı, aclık, dunyada mal ve cocuklarının gitmesi şeklinde başlarına gelen musibetleri zikreder. Sonra da kendi goruşunu beyan eder: Allah TeĂ‚lĂ‚, inkĂ‚r etmek sûretiyle kendisine zulmeden kimselere kıyamet gununden evvel bir azap vaad etmiştir. Kabir azabı kıyametten oncedir, cunku Berzah ’tadır. Kureyş muşriklerinin uğradığı aclık ve musibetler de kıyametten oncedir. Allah TeĂ‚lĂ‚ bu azap ceşitlerinden herhangi birini tahsis etmemiş, umumi ifade kullanmıştır. Bu sayılanların hepsi de onlar icin azaptır. O hĂ‚lde Allah ’ı inkĂ‚r edenlerin başına kıyametten once bir azap gelecektir, ancak onların coğu bu azabı tadacağını bilmez.[120] Yani Taberî herhangi bir tercihte bulunmaz ve bu azabın kabirde olabileceği gibi dunyada olmasının da mumkun olduğuna işaret eder.
Beğavî, “Ă‚hiretteki azaptan once dunyada bir azap” diye tefsir ettikten sonra İbn Abbas ’ın “Bedir ’de oldurme”, DahhĂ‚k ’ın “aclık ve yedi sene kıtlık”, BerĂ‚ b. Âzib (r.a) ’in de “kabir azabı” diye tefsir ettiklerini nakleder.[121] Sahabeden İbn AbbĂ‚s (r.a) da, kabir azabının varlığına bu Ă‚yeti delil getirmiştir.[122]
RĂ‚zî, bu Ă‚yette bahsedilen azabın Bedir olduğu kabul edilirse, zalimlerden kastın Mekke ehli, kabir azabı olduğu soylenirse umumi olarak butun zĂ‚limler olacağını ifade eder.[123] RĂ‚zî de Taberî gibi tercihte bulunmaz, ikisinin de olabileceğine işaret eder. Gorulduğu uzere mufessirler burada kesin bir kanaat izhar etmemişler, ikisinin de olabileceğine işaret etmişlerdir. Dolayısıyla Ă‚yetin kabir azabına delĂ‚leti cok kuvvetli değildir.
l. MucĂ‚dele, 15: Allah ’ın gazabını hak eden bir topluluğu dost edinen mu ’minlere yonelik bir tehdidi ifade eden “Allah onlara cetin bir azap hazırlamıştır.”[124] Ă‚yet-i kerimesinin kabir azabına işaret ettiğini soyleyen mufessirler olmuştur. Fahreddin RĂ‚zî, bazı muhakkık Ă‚limlere gore bu Ă‚yetten murĂ‚dın kabir azabı olduğunu soyler. Cunku bir Ă‚yet sonra ikinci bir tehdit gelmekte ve onlar icin alcaltıcı bir azap (عذاب مهين) olduğu bildirilmektedir. İki Ă‚yetin de aynı azabı ifade etmesi tekrar olacağından Kur ’Ă‚n ’ın fesahat ve belĂ‚ğatına uygun gorulmemiştir.[125] BeydĂ‚vî, Ebu ’s-Suûd ve Âlûsî de ikinci bir goruş olarak kabir azabını zikrederler.[126]
İbn Atıyye ve Ebû HayyĂ‚n Ă‚hiret azabı olduğunu soylemişlerdir.[127] Zemahşerî, Nesefî (v. 710/1310) ve Ebu ’s-Suûd, kelimenin nekre olmasından hareketle giderek artan şiddetli bir ceşit azap olduğunu soylemiş, umumi bir mana vermişlerdir.[128]
Bu Ă‚yet-i kerimelerde de acık bir ifade olmadığı icin mufessirler ihtilaf etmişlerdir. Kimisi burada tekrarın uygun olmadığını, bu sebeple iki farklı azaptan bahsedilmiş olması gerektiğini soylerken kimisi de uyarı ve tehdidi şiddetlendirmek icin azabın iki defa tekrar edildiğini, makamın tekrir makamı olduğunu, bununla birlikte azabın iki farklı vasfı soylenerek ifadeye bir guzellik katıldığını soyler.[129] Bu sebeple Ă‚yetlerin kabir azabına delĂ‚leti kuvvetli değildir.
m. Nûh, 25: Pek cok mufessir, Nûh (a.s) ’ın kavminin TûfĂ‚n ile boğulduktan sonra hemen ateşe atıldıklarını ifade eden Ă‚yetin kabir azabına işaret ettiğini soylemiştir: “Bunlar, bircok gunahları sebebiyle suda boğuldular ve (buyuk) bir ateşe sokuldular. O zaman Allah ’a karşı yardımcılar da bulamadılar.”[130]
Taberî, bu ateşin Cehennem olduğunu soyler.[131] Beğavî, DahhĂ‚k ’ın “O azap dunyada aynı anda gercekleşiyordu, bir taraftan boğuluyorlar, bir taraftan da yanıyorlardı” dediğini, MukĂ‚til ’in de Ă‚hirette ateşe atıldıklarını soylediğini nakleder.[132]
Zemahşerî, ateşe girmelerinin Ă‚hirette olacağını soyler. Bu azap cok yakın olduğu ve mutlaka gercekleşeceği icin sanki boğulmanın peşinden hemen oraya girmişler gibi bir ifade kullanılmıştır. Zemahşerî ikinci goruş olarak burada kabir azabının kastedilmiş olabileceğini soyler. Kabir azabı icin insanın mutlaka toprağa gomulmesi gerekmediğine işaret ederek “Kişi suda boğulsa veya ateşte yansa ya da onu yırtıcı hayvanlar ve kuşlar yese bile, yine de kabre gomulenlere dokunan azap onun başına da gelir” der.[133] Berzah hayatının imkĂ‚n ve şartlarının dunya hayatından farklı olması, bunu mumkun kılmaktadır. Kabir azabı icin mutlaka toprağa gomulmek gerekmediğine delil olarak bir hadis-i şerif de zikredilir. Rasûlullah (s.a.v) onceki ummetlerden gunah işlemekte aşırı giden bir adamın, oğullarına: “Ben olunce, cesedimi yakın, kulumu iyice ezin ve ruzgĂ‚rın onunde savurun. Allah ’a yemin olsun ki, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hic kimseye tattırmadığı azabı tattırır!” diye vasiyet ettiğini, onların da bu vasiyeti yerine getirdiklerini haber vermiştir. Bunun uzerine Allah TeĂ‚lĂ‚ yeryuzune emrederek: “Sende ondan ne varsa bir araya getir!” buyurmuş, yeryuzu de adamın zerrelerini toplamış, adam bir anda kendisini ayakta bulmuştur. CenĂ‚b-ı Hak: “Nicin boyle bir vasiyette bulundun?” diye sorunca da: “Senden korktuğum icin ey Rabbim!” cevabını vermiştir. Allah TeĂ‚lĂ‚ da bu korkusu sebebiyle onu affetmiştir.[134] Bu sahih rivayet de kabir suali, azabı ve nimeti icin toprağa gomulme şartının olmadığına bir delildir.[135]
İbn Atıyye ve Ebû HayyĂ‚n, Nûh (a.s) ’ın kavminin ateşe sokulmasından kastın, Cehennem veya sabah akşam ateşe arz edilmeleri olduğunu ifade ederler. Onlara gore ikinci goruşun kabul edilmesi hĂ‚linde “arz”ın, “idhĂ‚l” ile ifade edildiğini soylemek gerekecektir.[136]
İbnu ’l-Cevzî, İbnu ’s-SĂ‚ib (el-Kelbî

BeydĂ‚vî, Ebu ’s-Suûd ve Âlûsî once kabir azabını, sonra Ă‚hiret azabını zikrederler.[139] Nesefî, “فَاُدْخِلُوا”daki “fĂ‚”nın, boğulmanın akabinde hemen yakılmak sûretiyle azaba uğradıklarını bildirmek icin geldiğini ve bu yonuyle de kabir azabını ispata bir delil olduğunu ifade eder.[140] İbn Kesîr (v. 774/1373), “Denizlerin akıntılarından ateşin hararetine nakledildiler.” der.[141]
Bu Ă‚yet-i kerimenin kabir azabına delĂ‚leti kuvvetli olmakla birlikte Ă‚hiret azabının kastedilmiş olması da muhtemeldir. Nitekim mufessirlerin de ağırlıklı olarak kabir azabı ile tefsir etmekle birlikte, acık bir delil olmadığı icin Ă‚hiret azabını da zikrettikleri gorulmektedir. HĂ‚sılı Ă‚yetin kabir azabına delĂ‚leti kuvvetli ama kesin değildir.
n. TekĂ‚sur, 1-5: Bir kısım tefsir Ă‚limleri, TekĂ‚sur Sûresi ’nin kabir azabını acıkca haber verdiğini beyĂ‚n ederler. Taberî, “Kabirleri ziyaret edinceye kadar” kısmını oraya defnedilinceye kadar diye tefsir eder ve bu Ă‚yeti, kabir azabını kabul edenlerin goruşunun sıhhatine delil olarak gorur. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚, cokluk yarışıyla oyalanan kimseleri tehdit ederek, kabre girdiklerinde kendilerini neyin beklediğini oğreneceklerini soylemektedir.[142] Daha sonra Taberî, bu goruşu destekleyen şu rivayeti zikreder: Hz. Ali (r.a), “Bu Ă‚yet ininceye kadar biz kabir azabından şuphe ederdik.” demiştir.[143]
NehhĂ‚s, “kabirlere vardığınız zaman bileceksiniz” diye tefsir ettikten sonra Hz. Ali ’nin sozunu nakleder.[144]
TahĂ‚vî bu hadisin kabir azabını ispat ettiğini soyler. Rasûlullah (s.a.v) ’in kabir azabından Allah ’a sığındığını ifade eden rivayetlerin ise mutevĂ‚tir derecesine yukseldiğini soyler.[145] Bu sozuyle mĂ‚nevî mutevĂ‚tiri kastetmiş olmalıdır.
İbn Ebî HĂ‚tim de Hz. Ali ’den gelen bu rivayete yer verir ve herhangi bir değerlendirmede bulunmaz.[146] O, en sahih senetlerle en yuksek dereceli rivayetleri zikretmeyi prensip edindiğine gore bu goruşu benimsediğini rahatlıkla soyleyebiliriz.
İbn Atıyye ’nin nakline gore Hz. Ali (r.a), TekĂ‚sur Sûresi ’ndeki birinci “bileceksiniz”i, kabirlerde, ikincisini de “yeniden dirildiğinizde” diye tefsir etmiştir. DahhĂ‚k ise birinci zecr ve vaîdin kĂ‚firler, ikincinin de mu ’minler icin olduğunu soylemiştir.[147]
İbnu ’l-Cevzî ve Izz b. AbdisselĂ‚m, “kabirleri ziyaret”te iki mana olduğunu soylerler: 1) Birincisi, bu hĂ‚l uzere olum sizi yakalayıp kabirlerde ziyaretci gibi oluncaya kadar. Bir muddet sonra oradan Cennet veya Cehennem ’deki gercek menzillerinize donersiniz. 2) Kabirlere gidip oradaki olulerinizi sayıncaya kadar.[148] Birinci goruşun kaynağı, Omer b. Abdilazîz ’in bir sozu olmalıdır.[149]
RĂ‚zî, “bileceksiniz” kelimesinin tekrarlanmasında beş vecih olduğunu ifade etmiştir: 1) Tekit, 2) Birincisi olum esnasında, ikincisi kabir suali esnasında, ucuncusu nuşûrda mu ’minlerle kĂ‚firlere birbirlerinden ayrılmaları emredilince, 3) İlki kĂ‚firlere, ikincisi mu ’minlere hitaptır, 4) Kademe kademe ilminiz artacak: Berzah Ă‚lemini ilk gorduğunuzde, baʻste, hesap esnasında, Cennet veya Cehennem ’e girdiğinizde sizi neyin beklediğini bileceksiniz, 5) Birincisi kabir azabı, ikincisi kıyametteki azap.[150]
BeydĂ‚vî, Ebu ’s-Suûd ve Âlûsî, tekrarı, 1) tekit icindir, 2) birincisi olum esnasında veya kabirde, ikincisi de nuşûr ’da olacak, şeklinde acıklamışlardır.[151]
Âlûsî, aynı zamanda kabir azabından Medîne doneminde bahsedildiği bilgisini verir.[152] Bunu soylerken de şu rivayete işaret eder: Rasûlullah (s.a.v) bir gun Hz. Âişe ’nin odasına girdiğinde, Âişe (r.a) ’nın yanında yahudilerden bir kadın varmış. Bu kadın: “Biliyor musun, siz kabirlerinizde fitneye ducar olacaksınız?” diyormuş. Bunun uzerine Rasûlullah (s.a.v) birden kızarak: “Fitneye ducar olacaklar ancak ve ancak yahûdilerdir!” buyurmuşlar. Birkac gece gectikten sonra Rasûlullah (s.a.v) hanımına: “Biliyor musun, bana: «Siz kabirlerinizde fitneye ducar olacaksınız» diye vahiy geldi.» buyurmuş. Âişe (r.a) o gunden sonra Rasûlullah (s.a.v) ’in devamlı kabir azabından Allah ’a sığındığını işitmiştir.[153] Diğer rivayette ise bu sığınmaların her namazdan sonra olduğu kaydı vardır.[154]
Mufessirlerin buyuk coğunluğu bu sûrenin kabir azabından bahsettiği goruşune yer vermişler ve Hz. Ali ’nin sozunu nakletmişlerdir. Kesin olmamakla birlikte Ă‚yetin kabir azabına delĂ‚leti kuvvetlidir.
Ayrıca hadis-i şeriflerde TebĂ‚reke (Mulk) sûresini cokca okuyanların kabir azabından kurtulacakları beyan edilmiştir. Allah Rasûlu (s.a.v): “O MĂ‚nia ’dır” buyurmuş, kabir azabını men edeceğini, kişiyi kabir azabından kurtaracağını haber vermiştir.[155] Mufessirlerin coğu bu rivayeti zikrederek veya ona işarette bulunarak Mulk Sûresi ’nin kabir azabından koruduğunu soylerler.[156] Hadis zayıf olmakla birlikte mufessirlerin genel kabulune mazhar olmuştur. Bu durum, zayıf da olsa kabir azabına delĂ‚let etmektedir. Bununla birlikte olum hastalığında cokca İhlĂ‚s Sûresi ’ni okumanın, kişiyi kabir azabından kurtaracağı da nakledilmişse de bu cok zayıf bir rivayettir ve mufessirler bu rivayete fazla iltifat etmemişlerdir.[157]
2. Kabir Azabının Olmadığına Delil Getirilen Âyetler Kabir azabının, hatta kabir suali ve berzah hayatının olmadığı goruşunde olanlar bir kısım Ă‚yetleri delil olarak ileri surmuşlerdir. Şimdi bunları sırayla gorelim:
a. Bakara, 28; Mu ’minûn, 15-16; Mu ’min, 11: İki olum ve iki hayattan bahseden bir kısım Ă‚yetler, kabir azabının olmadığına delil gosterilmiştir. Bunlardan biri şoyledir:
1) “Siz cansız iken size can veren Allah ’ı nasıl inkĂ‚r edersiniz? Sonra sizi oldurecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O ’na donduruleceksiniz.”[158]
Bir kısım insanlar bu Ă‚yeti kabir azabının olmadığına delil getirmişlerdir. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚ iki olumden ve iki hayattan bahsetmektedir. Dunya ve Ă‚