
Ruh bedenden nasıl ayrılır? İnsan olunce ruh nereye gider? Oldukten sonra ruh bedenden ayrılıp nereye gidiyor? Ruh kokar mı? İşte ruhun yolculuğu...Resûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, duşunup ibret almamız, son nefes ve otesine hazırlanmamız icin, bizlere kabir, kıyĂ‚met ve Ă‚hiret ahvĂ‚linden bazı manzaralar nakletmiştir.
İNSAN OLUNCE RUH NEREYE GİDER? Ebû Hureyre -radıyallĂ‚hu anh- ’ın naklettiğine gore Allah Resûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında:
“Mu ’minin rûhu cıktığı vakit, onu iki melek karşılayıp yukarı cıkarırlar.” buyurmuşlardı. Sonra da mu ’min rûhun guzel koktuğunu ve bu kokunun etrafa da sacıldığını beyĂ‚n etmişlerdi. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bunun ardından sozlerine şoyle devam ettiler:
Ruh Kokar Mı? “SemĂ‚ ehli:
«‒Arz (dunya) tarafından ne kadar da guzel ve hoş bir ruh geliyor! Allah TeĂ‚lĂ‚, sana ve icinde bulunarak îmĂ‚r ettiğin cesede salĂ‚t eylesin!» derler.
Sonra ruh, hemen Rabbinin huzûruna cıkarılır. Daha sonra CenĂ‚b-ı Hak:
«‒Onu, (Cennet bahcelerinden bir bahce olan kabrine) goturun, berzah hayatı bitinceye kadar orada kalsın!» buyurur.”
Bunun ardından Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, kĂ‚firin rûhu cıktığında onun pis kokusundan, uzerine yağan lĂ‚netten ve herkesin ondan uzaklaşmak istediğinden bahsetmiş, sonra da şoyle buyurmuşlardır:
“KĂ‚firin rûhu cıktığında (semĂ‚ ehli):
«‒Arz (dunya) tarafından pis bir ruh geliyor.» derler. Sonra:
«‒Onu, (Cehennem cukurlarından bir cukur olan kabrine) goturun, berzah hayatı bitinceye kadar orada kalsın!» denilir.”
Bu sozu soylerken Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, (kĂ‚fir rûhun pis kokusu sebebiyle) uzerlerinde bulunan ince ortuyu mubĂ‚rek burunlarına cevirmişlerdir. (Muslim, Cennet, 75)
AHİRETTE MUMİNLERİN DURUMU BerĂ‚ bin Âzib -radıyallĂ‚hu anh- da şoyle anlatır:
Resûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’le beraber, EnsĂ‚r ’dan bir zĂ‚tın cenĂ‚zesine gitmiştik. Kabrine kadar vardık, henuz defnedilmemişti. Efendimiz ’in etrafına oturduk. Bir semĂ‚ya, bir yere bakmaya başladılar. Uc defa mubĂ‚rek gozlerini yukarı kaldırıp yere indirdiler. Sonra da:
“AllĂ‚h ’ım! Kabir azĂ‚bından Sana sığınırım!” diye duĂ‚ ettiler.
Ruh Bedenden Nasıl Ayrılır? Daha sonra şoyle buyurdular:
“Musluman bir kimse Ă‚hirete yaklaştığı ve dunyadan ayrılma vakti geldiği zaman, olum meleği gelir ve başucuna oturur. SemĂ‚dan da melekler inerler; yuzleri guneş gibi parlaktır. Yanlarında Cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. O şahsın onune, baktığı yere otururlar. Olum meleği şoyle der:
«‒Ey itmi ’nĂ‚na ermiş nefs! Rabbinin mağfiretine ve rızĂ‚sına kavuşmak icin cık!»
O da su damlasının kaptan aktığı gibi kolaylıkla cıkıverir.
Diğer melekler, o rûhu olum meleğinin elinde goz acıp kapayıncaya kadar bile bırakmadan hemen alırlar ve semĂ‚ya yukseltirler. Yanlarından gectikleri her melek topluluğu:
«‒Bu guzel ruh da kim?» derler.
Rûhu yukselten melekler de onu en guzel isim ve sıfatları ile yĂ‚d ederek:
«–Bu falan oğlu falandır.» derler.
SemĂ‚ya vardıklarında butun semĂ‚ kapıları acılır. Yedinci kat semĂ‚ya varıncaya kadar, icinden gectikleri her bir semĂ‚nın AllĂ‚h ’a en yakın olan mukarreb melekleri, bu rûhu teşyî eder (uğurlar).
Sonra:
«–Onun amel defterini İlliyyîn ’e yazın!» denilir.
Daha sonra da:
«‒Kulumu yeryuzune geri goturun. Cunku Ben, onları yerden yaratacağımı, tekrar ona dondureceğimi ve yine oradan cıkaracağımı vaad ettim.» denilir.
O kimsenin rûhu cesedine geri getirilir.[1]
Melekler olunun yanına gelirler ve:
«‒Rabbin kim?» derler.
«‒Allah.» der.
«‒Dînin nedir?» derler.
«‒İslĂ‚m.» der.
«‒Sizin icinizden cıkan şu zĂ‚t kimdi?» derler.
«‒AllĂ‚h ’ın Resûlu ’ydu.» der.
«‒Bunu nereden bildin?» derler. O da:
«‒AllĂ‚h ’ın KitĂ‚bı ’nı okudum, O ’na îmĂ‚n ettim ve O ’nu tasdîk ettim.» der.
Bunun uzerine semĂ‚dan bir munĂ‚dî şoyle nidĂ‚ eder:
«‒Doğru soyledi, ona Cennet ’te bir yer hazırlayın, Cennet elbiseleri giydirin ve Cennet ’teki mekĂ‚nını gosterin!»
Daha sonra bu kimse kabrine yatırılır. Cennet ’in ruzgĂ‚rı ve hoş rĂ‚yihası kendisine gelir. Ona bunlar yapıldıktan sonra, yanında guzel yuzlu, temiz kıyafetli ve hoş kokulu bir adam temessul eder:
«‒Hoşlandığın şeylerle sevin! Bu sana vaad edilen gundur!» der.
Musluman:
«‒Sen kimsin? Hayır mujdeleyen bir yuzun var!» diye sorduğunda o şahıs:
«‒Ben senin sĂ‚lih amelinim.» der.
Sonra o kimse şoyle yalvarır:
«YĂ‚ Rabbi! KıyĂ‚meti hemen gercekleştir ki (Cennet ’te bana lûtfedeceğin) ehlime ve malıma kavuşayım!»”
Bunu soyledikten sonra Resûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu Ă‚yet-i kerîmeyi tilĂ‚vet buyurdular:
“Allah TeĂ‚lĂ‚, sağlam sozle (yani «LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llah!» diyerek) îmĂ‚n edenleri(n ayağını kaydırmaz) hem dunya hayatında hem de Ă‚hirette sapasağlam tutar…” (İbrahim, 27)
AHİRETTE GUNAHKARLARIN DURUMU Sonra Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle devam ettiler:
“FĂ‚cir (gunahkĂ‚r) kimseye gelince; Ă‚hirete yaklaşıp dunyadan ayrılma vakti geldiğinde, olum meleği gelir ve başucuna oturur. SemĂ‚dan melekler inerler; yuzleri simsiyah ve ellerinde kıldan yapılmış kaba ve sert giysiler vardır. Onune, gozunun baktığı yere otururlar. Olum meleği:
«‒Ey pis ruh! AllĂ‚h ’ın hiddet ve gazabına uğramak icin cık!» der.
Ruh cesetten, kancalı ve catallı bir şişin ıslak yunun icinden cekilip cıkarılması gibi oldukca zor ayrılır. Onunla birlikte vucuttaki butun damarlar ve sinirler de (sanki) kopar, (yani o derece ıztırap verir).
Melekler hemen kalkarlar, o rûhu bir an bile bekletmeden semĂ‚ya yukseltirler. Yanlarından gectikleri her melek topluluğu:
«‒Bu pis ruh da kim?» derler.
Melekler, kotu sıfatlarını zikrederek «falan kimse» derler.
SemĂ‚ya vardıklarında semĂ‚ kapıları yuzune kapanır.
«–Amel defterini Siccîn ’e yazın!» denilir.
Daha sonra da:
«–Kulumu yeryuzune geri goturun. Cunku Ben, onları yerden yaratacağımı, tekrar ona dondureceğimi ve yine oradan cıkaracağımı vaad ettim.» denilir.
Rûhu yere atılır. Cesedinin icine duşer.”
Allah Resûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- burada da şu Ă‚yet-i kerîmeyi tilĂ‚vet buyurdular:
“…Kim AllĂ‚h ’a ortak koşarsa, sanki o, gokten duşup parcalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut ruzgĂ‚r onu uzak bir yere suruklemiş (bir nesne) gibidir.” (el-Hac, 31)
Sonra da Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- sozlerine şoyle devam ettiler:
“Melekler o (gunahkĂ‚r)a gelirler ve:
«–Rabbin kim?» derler.
«–Bilmiyorum!» der.
SemĂ‚dan bir munĂ‚dî şoyle nidĂ‚ eder:
«–Yanlış soyledi. Ona ateşten bir yer hazırlayın, Cehennem elbiseleri giydirin ve Cehennem ’deki yerini gosterin!»
Kabri onu sıkar. Oyle ki kaburga kemikleri birbirine gecer.[2] Cehennem ’in kokusu ve sıcaklığı ona gelmeye başlar. Bunlar yapıldıktan sonra yanında cirkin suratlı, perişan kıyafetli ve kotu kokulu bir adam temessul eder:
«–Hoşlanmadığın şeyle mujdelen! Bu, sana vaad edilen gundur.» der.
FÂcir:
«–Sen kimsin? Yuzun şer habercisi!» der.
O da şoyle cevap verir:
«‒Ben senin kotu amelinim!»
Bunun uzerine fÂcir:
«YĂ‚ Rabbi! KıyĂ‚meti hic getirme!» der.” (HĂ‚kim, Mustedrek, I, 93-95/107. Krş. Ahmed, IV, 287, 295; Heysemî, III, 50-51)
Dipnotlar:
[1] Tefekkur ufku ne kadar gelişirse gelişsin, Ă‚mĂ‚ bir kimsenin idrĂ‚kinde, renkleri tam mĂ‚nĂ‚sıyla canlandırmak nasıl mumkun değilse, bu dunya hayatında bizlerin de, hic gormediğimiz kabir Ă‚leminin keyfiyetini tam mĂ‚nĂ‚sıyla idrĂ‚k etmemiz soz konusu olamaz. Bu sebeple bizler, kabir ve otesine Ă‚it hĂ‚diselerin Kur ’Ă‚n ve Sunnet ’te bildirildiği uzere olacağına inanır ve îmĂ‚n ederiz. Beşer idrĂ‚ki, dunyevî intibĂ‚larla duşunebildiğinden, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, kabir hayatına dĂ‚ir hakîkatleri bizim idrak seviyemize gore beyan buyurmuşlardır. O Ă‚lemin asıl mĂ‚hiyet ve keyfiyetini ancak Rabbimiz bilir.
[2] Bu nevî tĂ‚birlerin mecĂ‚zen mi, yoksa hakîkî mĂ‚nĂ‚sıyla mı kullanıldığı, bizim icin mechuldur. Zira bizler, kabirde gercekleşecek hĂ‚llerin keyfiyetini dunyevî idrĂ‚k imkĂ‚nlarımızla tam olarak bilmekten Ă‚ciziz. Hadîs-i şerîflerde Berzah Âlemi ’nin şartları hakkında verilen haberlerin, dunyada yaşanan ve bilinen şeylerle tasvir edilmiş olması, -AllĂ‚hu a‘lem- kabir azĂ‚bının dehşet ve şiddetini biz kullara lĂ‚zım olduğu derecede idrĂ‚k ettirmek ve gerekli ders ve ibretleri almaya sevk etmek icindir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan