Allah ’ın isim ve sıfatları nelerdir? İsmi Azam ne demek? Usmaul Husna nedir? Allah ’ın zati ve subuti sıfatları nelerdir? Allah ’ın isim ve sıfatları ile ilgili ayet ve hadisler…Mu ’minin Allah ’ını tanıması icin ilahi zatı nitelendiren kavramlara isim veya sıfat denir. Hayy (diri), alîm (bilen), hĂ‚lik (yaratan) gibi dil acısından sıfat kalıbında olan kelimeler, isim kabul edilirken, bunların mastarlarını oluşturan ve Allah ’ın zatına nispet edilen “diriltmek, yaratmak, bilmek” gibi kavramlar da sıfat olarak kabul edilmiştir.
“ALLAH” OZEL İSMİ İslam Ă‚limlerinin coğuna gore, Arapca ozel bir isim olan Allah kelimesi (lafzatullah), her hangi bir kokten turememiştir. Allah lafzı, Arap Dili kuralları acısından tenvin kabul etmez. İkili hĂ‚li (tesniye) ve coğulu (cem ’i) yoktur. Kendisine ibadet edilen Yuce varlığın ozel ismidir.
İSM-İ AZAM (ALLAH ’IN EN BUYUK İSMİ) Bu tamlama, sozlukte en buyuk isim anlamına gelmektedir. Terim olarak Allah ’ın en guzel isimleri icerisinde yer alan en buyuk ismi icin kullanılmıştır. Ancak bu en buyuk ismin (ismi azam) hangisi olduğu acıkca bildirilmemiştir.
Bir grup İslam alimi, Allah ’ın isimlerinin hepsinin buyuk ve ustun olduğunu soylemiş, birini diğerlerinden ayırmamışlardır. Bir grup ise hadisleri gozonunde bulundurarak, bazı isimlerin diğerlerinden daha buyuk ve faziletli olduğu goruşunu benimsemişlerdir. Peygamberimizin bazı hadislerinde ismi azamdan bahsedilmekte, bu isimle dua edildiği zaman, duanın mutlaka kabul edileceği bildirilmektedir.[1] Fakat Allah ’ın en buyuk isminin hangisi olduğunu kesin olarak belirlememize imkan yoktur. Cunku bu hadislerin bir kısmında Allah ismi, bir kısmında Rahman, Rahim, (esirgeyen, bağışlayan ), el-Hayyu ’l-Kayyum (Diri ve her şeyi ayakta tutan), Zul Celal-i Ve ’l İkram (azamet ve ikram sahibi) isimleri Allah ’ın en buyuk isimleri (ismi azam) olarak belirtilmektedir. Peygamberimizin Allah ’ın en buyuk ismini bildiği halde, ummetine acıkca bildirmemesinin sebebi herhalde, mu ’minlerin Allah ’ın bir ismine cok fazla rağbet gostererek, diğer guzel isimlerini ihmal etmeleri endişesi olmalıdır.
ESMA-İ HUSNA (ALLAH ’IN EN GUZEL İSİMLERİ) Esma-i husna, Yuce Allah ’ın butun isimleri icin kullanılan bir terimdir.
“Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En guzel isimler O ’na mahsustur.”[2]
“...En guzel isimler O ’nundur. Goklerde ve yerde olanlar O ’nun şanını yuceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.”[3]
Bu ayetlerde de ifade edildiği gibi en guzel isimler, Allah ’a mahsustur. Cunku butun kemal ve mukemmelliğin sahibi O ’dur. O ’nun isimleri en yucelik ve mutlak ustunluk manası taşıyan kutsal kavramlardır. Allah ’ın isimlerine esma-i ilahiyye de denilir.
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın Kur ’an ’da ve sahih hadislerde gecen pek cok ismi vardır. Kul bu isimleri oğrenerek Allah ’ı tanır, O ’nu sever ve gercek kul olur. O ’nun sevmediği kotu huylardan arınarak, hoşnut olduğu iyi huylarla bezenir. Kur ’an ’da:
“En guzel isimler Allah ’ındır. O halde O ’na o guzel isimlerle dua edin...”[4] buyurularak esmĂ‚-i husna ile dua ve niyazda bulunulması emredilmiştir. Mesela “Ey ayıpları orten Allahım! Dunya ve ahirette ayıp ve kusurlarımı ort, beni mahcup etme!”, bağışlanma ve af isteneceği zaman “Ey gunahları bağışlayan, Ey kullarını affeden Allahım! Beni de affet ve gunahlarımı bağışla!”, tevbe edileceği zaman “Ey tevbeleri kabul eden Allahım! Benim de tevbemi kabul et!” şeklinde icten ve samimi bir şekilde yapılan dualar Allah ’ın izniyle geri cevrilmez, kabul edilir.
EsmĂ‚-i husnanın birden fazla olması, işaret ettiği zatın birden cok olmasını gerektirmez. Butun isimler o tek zata delalet ederler.
“De ki ister Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini deseniz olur. Hangisiyle cağırırsanız cağırın, nihayet en guzel isimler O ’nundur.”[5]
Peygamberimizin bir hadisinde belirtildiğine gore, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın Kur ’an ve hadislerde gecen isimlerinden başka, gayb ilminde kendisine tahsis ettiği veya seckin kullarına bildirdiği, isimleri de vardır: “(Allah ’ım !) Sana ait olan her isimle senden dilerim. O isim ki onunla kendini adlandırdın. Veya kitabında vahyettin. Yahut yarattıklarından birine oğrettin. Yahut da yalnız Senin katında bulunan gayb ilminde onu zatına tahsis ettin.”[6]
Allah ’ın isimleri konusundaki dayanak vahiy olduğu icin, bu isimler insanlar tarafından değiştirilemez. Ayet ve hadisler Allah ’ı nasıl isimlendirmiş ise, oyle isimlendirmek gerekir.
Allah ’ın İsimleri ve Anlamları Ayetlerde ve hadislerde gecen esma-i husna şunlardır:
1- Allah (اَللَّهُ):
Allah TeĂ‚lĂ‚, gorduğumuz gormediğimiz, bildiğimiz bilmediğimiz butun Ă‚lemlerin sĂ‚hibi ve mĂ‚liki, kĂ‚inatın yegĂ‚ne yaratıcısı, her turlu ovguye ve ibĂ‚dete lĂ‚yık olan yuceler yucesi Rabbimizin doksan dokuz isminin butun ozelliklerini kendinde toplayan en kapsamlı ozel adıdır.
2- er-RahmĂ‚n (اَلرَّحْمَنُ):
Rahmet ve merhamet; acıma, bağışlama, şefkat ve ihsĂ‚n anlamlarına gelir. “RahmĂ‚n” ve “Rahîm” isimleri, “cok şefkat ve merhamet eden” anlamındadır.
3- er-Rahîm (اَلرَّحِيمُ):
Rahîm; pek cok merhamet edici, verdiği nimetleri iyi kullananları daha buyuk nimetler vermek suretiyle mukĂ‚fĂ‚tlandırıcı anlamındadır.
4- el-Melik (اَلْمَلِكُ):
Melik; gorulen ve gorulmeyen butun Ă‚lemlerin, butun kĂ‚inatın tek sahibi ve mutlak surette tek hukumdĂ‚rı demektir.
5- el-Kuddûs (اَلْقُدُّوسُ):
Kuddûs; hatadan, gafletten, Ă‚cizlikten, her turlu eksiklikten uzak, butun kemĂ‚l sıfatları uzerinde toplamış, butun ovgulerin ustunde olan demektir.
6- es-SelĂ‚m (اَلسَّلاَمُ):
SelĂ‚m; her turlu eksiklikten, ayıptan, kusurdan, yaratılmışlara ozgu değişim ve yok oluştan munezzeh ve sĂ‚lim olan; kullarını her turlu kotuluklerden, tehlikelerden selĂ‚mete cıkaran; Cennetteki kullarına selam veren demektir.
7- el-Mu ’min (اَلْمُؤْمِنُ):
Mu ’min; guven veren, va ’dine guvenilen; inananları korku ve endişeden guvende kılan; muminlerin imĂ‚n ve samimiyetini tasdik eden; mûcizeler vermek suretiyle Peygamberlerinin doğruluğunu ispatlayan; kendisine sığınanları koruyan, emniyetle rahatlandıran demektir.
8- el-Muheymin (اَلْمُهَيْمِنُ):
Muheymin; kĂ‚inatın butun işlerini gozetleyip yoneten; butun yaratıklarını gozetip koruyan; korkulardan emin kılan demektir.
9- el-Azîz (اَلْعَزِيزُ):
Azîz; yenilmesi mumkun olmayan gĂ‚lip; dengi ve benzeri bulunmayacak şekilde değerli ve şerefli; guclu ve yenilmez demektir.
10- el-CebbĂ‚r (اَلْجَبَّارُ):
CebbĂ‚r; dilediğini her durumda gercekleştiren; istediğini zorla yaptırmaya muktedir olan; yaratılmışların halini iyileştiren; parcalanmış, dağılmış ve bozulmuş olanı duzeltip onaran; her şeyi tasarrufu altına alan demektir.
11- el-Mutekebbir (اَلْمُتَكِّرُ):
Mutekebbir; her zaman ve her yerde buyukluğunu gosteren; zĂ‚t ve sıfatlarının mĂ‚hiyeti bilinemeyecek kadar ulu, yaratılmışların sıfatlarından yuce olan; azgın ve zĂ‚lim insanları mutlak gucune boyun eğmek zorunda bırakan demektir.
12- el-HĂ‚lik (اَلْخَالِقُ):
HĂ‚lık; her şeyi yaratan, yoktan var eden demektir.
13- el-BĂ‚ri ’ (اَلْبَارِئُ):
BĂ‚ri ’; bir orneği ve maddesi olmaksızın yaratan; evrenin butun parcalarını Ă‚henkli ve duzenli olarak meydana getiren demektir.
14- el-Musavvir (اَلْمُصَوِّرُ):
Musavvir; varlıkları ceşitli şekillerde yaratan; yarattığı her varlığa ayrı bir şekil ve ozellik veren demektir.
15- el-GaffĂ‚r (اَلْغَفَّارُ):
GaffĂ‚r; daima affeden; kullarının gunahlarını orten, ayıp ve kusurlarını bağışlayan; tekrarlanan gunahları bağışlayan; mağfireti, bağışlaması sonsuz olan demektir.
16- el-KahhĂ‚r (اَلْقَهَّارُ):
KahhÂr; yenilmeyen yegane gÂlip demektir.
17- el-VehhĂ‚b (اَلْوَهَّابُ):
VehhĂ‚b; karşılık beklemeden bol bol veren; hibesi ve lutfu cok olan demektir.
18- er-RezzĂ‚k (اَلرَّزَّاقُ):
RezzĂ‚k; bedenlerin ve ruhların gıdasını, butun yaratıklarının rızkını yaratıp veren demektir.
19- el-FettĂ‚h (اَلْفَتَّاحُ):
FettĂ‚h; iyilik kapılarını acan; hakemlik yapan; butun anlaşmazlıklarda hakemlik yaparak mutlak adĂ‚leti gercekleştiren; zulme uğrayanlara yardım eden; mu ’min kullarını zafere ulaştıran; mu ’minlere mĂ‚nevî kapıları acıp kalplerden kederleri gideren; her derde care bulan; her turlu engelleri kaldıran demektir.
20- el-Alîm (اَلْعَلِيمُ):
Alîm; hakkıyla bilen demektir. Allah TeĂ‚lĂ‚, zaman ve yer kaydı olmaksızın buyuk kucuk, gizli acık her şeyi bilendir.
21- el-KĂ‚biz (اَلْقَابِضُ):
KĂ‚bız; rızkı daraltan; canlıların ruhlarını alıp hayatlarına son veren demektir.
22- el-BĂ‚sit (اَلْبَاسِطُ):
BĂ‚sıt; rızkı genişleten; ruhları bedenlerine dağıtan demektir.
23- el-HĂ‚fid (اَلْخَافِضُ):
HĂ‚fıd; alcaltan; zillete duşuren; yukarıdan aşağıya indiren demektir.
24- er-RĂ‚fi ’ (اَلرَّافِعُ):
RĂ‚fi ’; yucelten, yukselten, yukarı kaldıran, şeref veren demektir.
25- el-Muizz (اَلْمُعِزُّ):
Muizz; ustun kılan, izzet ve şeref veren; mulku dilediğine veren demektir.
26- el-Muzill (اَلْمُذِلُّ):
Muzill; zillete duşuren, hor ve hakir kılan, rezil ve perişĂ‚n eden, alcaltan demektir.
27- es-Semî ’ (اَلسَّمِيعُ):
Semî ’; sonsuz işiten, her turlu kısıtlamadan yuce olarak gizli acık her şeyi işiten; işitilecek şeyler kendisine gizli kalmayan; dilek, dua ve yakarışları kabul eden demektir.
28- el-Basîr (اَلْبَصِيرُ):
Basîr; sonsuz gorucu; her şeyi goren, bilen; kendisinden hic bir şey saklanamayan demektir.
29- el-Hakem (اَلْحَكَمُ):
Hakem; hukmeden, hakkı yerine getiren; hukum yetkisi kendisine ait olan; son hukmu verecek olan demektir.
30- el-Adl (اَلْعَدْلُ):
Adl; mutlak adĂ‚let sahibi, cok adĂ‚letli, asla zulmetmeyen; her şeyi yerli yerine koyan demektir.
31- el-Latîf (اَللَّطِيفُ):
Latîf; yaratılmışların ihtiyaclarını en ince ayrıntıya varıncaya kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan; kullarına yumuşaklıkla, lutuf ve ihsĂ‚nıyla muĂ‚mele eden demektir.
32- el-Habîr (اَلْخَبِيرُ):
Habîr; her şeyi bilen, her şeyin ic yuzunden, gizli taraflarından haberdĂ‚r olan demektir.
33- el-Halîm (اَلْحَلِيمُ):
Halîm; sucluların cezasını vermeye gucu yettiği halde cezalandırmayıp onlar hakkında yumuşak davranan, cezalarını geriye bırakan; acele ve kızgınlıkla muĂ‚mele etmeyen demektir.
34- el-Azîm (اَلْعَظِيمُ):
Azîm; buyuk, yuce, ulu demektir.
35- el-Gafûr (اَلْغَفُورُ):
Gafûr; gunahları bağışlayan; affeden demektir.
36- eş-Şekûr (اَلشَّكُورُ):
Şekûr; az iyiliğe cok mukĂ‚fĂ‚t veren; kendi rızası icin yapılan iyilikleri fazlasıyla mukĂ‚fĂ‚tlandıran demektir.
37- el-Aliyy (اَلْعَلِىُّ):
Aliyy; pek yuce, pek yuksek demektir.
38- el-Kebîr (اَلْكَبِيرُ):
Kebîr; buyuk ve ulu demektir.
39- el-Hafîz (اَلْحَفِيظُ):
Hafîz; koruyup gozeten; kendisinden gizli hic bir şey olmayan demektir.
40- el-Mukît (اَلْمُقِيتُ):
Mukît; yaratılmışların her turlu gıdalarını yaratıp veren; her şeye gucu yeten ve koruyan demektir.
41- el-Hasîb (اَلْحَسِيبُ):
Hasîb; kullarına yeten; onları hesaba ceken demektir.
42- el-Celîl (اَلْجَلِيلُ):
Celîl; azamet ve ululuk sahibi demektir.
43- el-Kerîm (اَلْكَرِيمُ):
Kerîm; ihsĂ‚nı, in ’Ă‚mı, lutfu, keremi bol olan, sonsuz comert demektir.
44- er-Rakîb (اَلرَّقِيبُ):
Rakîb; her şeyi gozetleyip denetleyen; kontrol eden demektir.
45- el-Mucîb (اَلْمُجِيبُ):
Mucîb; kendine yalvaranların isteklerini veren; kullarının dileklerine ve dualarına karşılık veren demektir.
46- el-VĂ‚si ’ (اَلْوَاسِعُ):
VĂ‚si ’; ilmi ve merhameti her şeyi kuşatan demektir.
47- el-Hakîm (اَلْحَكِيمُ):
Hakîm; hikmet sahibi demektir. Allah TeĂ‚lĂ‚, yaptığı her şeyi yerli yerince, eksiksiz ve tam yapar.
48- el-Vedûd (اَلْوَدُودُ):
Vedûd; cok seven ve cok sevilen; sevilmeye lĂ‚yık olan demektir.
49- el-Mecîd (اَلْمَجِيدُ):
Mecîd; şĂ‚nı buyuk, yuksek; lutuf ve ikrĂ‚mı bol demektir.
50- el-BĂ‚is (اَلْبَاعِثُ):
BÂis; oluleri dirilten, Peygamber gonderen demektir.
51- eş-Şehîd (اَلشَّهِيدُ):
Şehîd; her zaman, her yerde hazır olan; her şeye şĂ‚hit olan; kendisine hic bir şey gizli olmayan demektir.
52- el-Hakk (اَلْحَقُّ):
Hak; varlığı gercek olan, varlığı hic değişmeden duran; varlığı ve ilĂ‚hlığı kesin olan, hukmunun gereğini yerine getiren demektir.
53- el-Vekîl (اَلْوَكِيلُ):
Vekîl; işlerini kendisine bırakanların işlerini en mukemmel bir şekilde yapan; kendisine guvenilip dayanılan demektir.
54- el-Kaviyy (اَلْقَوِىُّ):
Kaviyy; pek guclu; gucu her şeye yeten demektir.
55- el-Metîn (اَلْمَتِينُ):
Metîn; sonsuz kudrete sahip; son derece guclu, kuvvetli; dayanıklı, sağlam demektir.
56- el-Veliyy (اَلْوَلِىُّ):
Veliyy; dost ve yardımcı demektir.
57- el-Hamîd (اَلْحَمِيدُ):
Hamîd; ovulmeye lĂ‚yık olan demektir.
58- el-Muhsî (اَلْمُحْصِي):
Muhsî; sonsuz ilmiyle her şeyin sayısını bilen, her yapılanı bir bir sayan demektir.
59- el-Mubdi ’ (اَلْمُبْدِئُ):
Mubdi ’; yaratıkları maddesiz ve orneksiz olarak ilk baştan yaratan demektir.
60- el-Muîd (اَلْمُعِيدُ):
Muîd; yaratılmışları oldurdukten, yok ettikten sonra tekrar yaratan; oldukten sonra dirilten demektir.
61- el-Muhyî (اَلْمُحْيِي):
Muhyî; can veren, yaşatan demektir.
62- el-Mumît (اَلْمُمِيتُ):
Mumît; olduren, canlının hayatına son veren demektir.
63- el-Hayy (اَلْحَىُّ):
Hayy; diri, canlı olan; olmek şĂ‚nından olmayan demektir.
64- el-Kayyûm (اَلْقَيُّومُ):
Kayyûm; her şeyin varlığı kendisine bağlı olan; kĂ‚inatı idare eden demektir.
65- el-VĂ‚cid (اَلْوَاجِدُ):
VĂ‚cid; istediğini istediği zaman bulan; hic bir şeye muhtac olmayan demektir.
66- el-MĂ‚cid (اَلْمَاجِدُ):
MĂ‚cid; şĂ‚nı ve kadri buyuk; kerem ve comertliği bol demektir.
67- el-VĂ‚hid (الْواَحِدُ):
VĂ‚hid; bir olan, tek olan; zĂ‚tında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde asla ortağı, dengi ve benzeri bulunmayan demektir.
68- es-Samed (اَلصَّمَدُ):
Samed; her şeyin kendisine muhtac olduğu, kendisinin hic bir şeye muhtac olmadığı; ihtiyacların giderilmesi ve ızdırapların dindirilmesi icin baş vurulacak tek merci demektir.
69- el-KĂ‚dir (اَلْقَادِرُ):
KĂ‚dir; her şeye gucu yeten; kudret sahibi demektir.
70- el-Muktedir (اَلْمُقْتَدِرُ):
Muktedir; tam bir kudret sahibi; her şeye gucu yeten demektir.
71- el-Mukaddim (اَلْمُقَدِّمُ):
Mukaddim; istediğini one alan, ileri geciren demektir.
72- el-Muahhir (اَلْمُؤَخِّرُ):
Muahhir; istediğini geri koyan, arkaya bırakan demektir.
73- el-Evvel (اَلأَوَّلُ):
Evvel; ilk; varlığının başlangıcı olmayan demektir.
74- el-Âhir (اَلآخِرُ):
Âhir; varlığının sonu olmayan demektir.
75- ez-ZĂ‚hir (اَلظَّاهِرُ):
ZĂ‚hir; varlığı apacık demektir.
76- el-BĂ‚tın (اَلْباَطِنُ):
BĂ‚tın; zĂ‚tının gorulmesi ve mĂ‚hiyetinin bilinmesi acısından gizli demektir.
77- el-VĂ‚lî (اَلْوَالِي):
VĂ‚lî; kĂ‚inatın tek hĂ‚kimi, yoneticisi demektir.
78- el-MuteĂ‚lî (اَلْمُتَعَالِي) :
MuteĂ‚lî; izzet, şeref ve hukumranlık bakımından en yuce demektir.
79- el-Berr (اَلْبَرُّ):
Berr; iyiliği cok olan; va ’dini yerine getiren demektir.
80- et-TevvĂ‚b (اَلتَّوَّابُ):
TevvĂ‚b; tovbe eden kullarının tovbelerini kabul eden ve tovbede muvaffak kılan demektir.
81- el-Muntekim (اَلْمُنْتَقِمُ):
Muntekim; suclulara, adĂ‚leti ile hak ettikleri cezayı veren demektir.
82- el-Afuvv (اَلْعَفُوُّ):
Afuv; hic bir sorumluluk kalmayacak şekilde gunahları affeden demektir.
83- er-Raûf (اَلرَّؤُفُ):
Raûf; cok şefkatli ve merhametli demektir.
84- MĂ‚liku ’l-Mulk (مَالِكُ الْمُلْكِ):
MĂ‚liku ’l-mulk; mulkun gercek sahibi; butun varlık Ă‚leminin tek hĂ‚kimi demektir.
85- Zu ’l-CelĂ‚li ve ’l-İkrĂ‚m (ذُو الْجَلاَلِ وَ الْاِكْرَامِ):
Zu ’l-celĂ‚li ve ’l-ikrĂ‚m; ululuk ve ikrĂ‚m sahibi demektir.
86- el-Muksit (اَلْمُقْسِطُ):
Muksit; adĂ‚let sahibi; butun işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan demektir.
87- el-CĂ‚mi ’ (اَلْجَامِعُ):
CĂ‚mi ’; istediğini istediği zaman istediği yerde toplayan demektir.
88- el-Ğaniyy (اَلْغَنِىُّ):
Ğaniyy; cok zengin olan; hic bir şeye muhtac olmayan demektir.
89- el-Muğnî (اَلْمُغْنِي):
Muğnî; istediğini zengin eden demektir.
90- el-MĂ‚ni ’ (اَلْمَانِعُ):
MĂ‚ni ’; dilemediği şeylerin gercekleşmesine izin vermeyen; kotu şeylere engel olan demektir.
91- ed-DĂ‚rr (اِلضَّارُّ):
DĂ‚rr; zarar veren; elem ve zarar verici şeyleri yaratan demektir.
92- en-NĂ‚fi ’ (اَلنَّافِعُ):
NĂ‚fi ’; fayda veren; dilediği kuluna hayırlı ve faydalı olanı veren demektir.
93- en-Nûr (اَلنُّورُ):
Nûr; nurlandıran, ışık veren, nur kaynağı; Ă‚lemleri nurlandıran; istediği simalara, zihinlere ve gonullere nur yağdıran demektir.
94- el-HĂ‚dî (اَلْهَادِي):
HĂ‚dî; hidĂ‚yeti yaratan; istediği kulunu muradına erdiren, hayırlı yollara muvaffak kılan demektir.
95- el-Bedî ’ (اَلْبَدِيعُ):
Bedî ’; varlıkları, eşi, benzeri ve orneği olmaksızın, sanatkĂ‚rane bir şekilde yaratan demektir.
96- el-BĂ‚kî (اَلْبَاقِي):
BĂ‚kî; ebedî olan; varlığının sonu olmayan demektir.
97- el-VĂ‚ris (اَلْوَارِثُ):
VĂ‚ris; varlığının sonu olmayan demektir. Allah TeĂ‚lĂ‚, yaratılmış butun varlıkları yok ettikten sonra bĂ‚kî kalan, mulkun gercek sahibidir.
98- er-Reşîd (اَلرَّشِيدُ):
Reşîd; irşad eden; doğru yolu gosteren demektir.
99- es-Sabûr (اَلصَّبُورُ):
Sabûr; cok sabırlı demektir.
ALLAH ’IN SIFATLARI Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya iman etmek demek, O ’nun yuce varlığı hakkında vacip ve zorunlu olan, kemal ve mukemmellik sıfatlarıyla birlikte caiz sıfatları da bilip, oylece inanmak ve Allah ’ın zĂ‚tını noksan sıfatlardan uzak tutmaktır. Zira Allah, şanına layık olan butun kemal sıfatları zĂ‚tında toplamış olup noksan sıfatlardan da munezzehtir.
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın sıfatlarının hepsi ezeli ve ebedi sıfatlardır. O ’nun sıfatlarının başlangıcı da sonu da yoktur. Allah ’ın sıfatları yarattıklarının sıfatlarına benzemez. Her ne kadar isimlendirmede bir benzerlik varsa da, Allah ’ın ilmi bizim ilmimize; iradesi bizim irademize; kelĂ‚mı da, bizim sozumuze benzemez. Allah ’ın zatının ve sıfatlarının mahiyeti idrakimizi aştığından dolayı onları tam anlamıyla kavrayamayız. O kendisini hangi isim ve sıfatlarla tanıtmışsa Allah ’ı oylece tanırız. Kur ’an-ı Kerim:
“O ’nu gozler idrak edemez. Fakat O, gozleri idrak eder . O, eşyayı pek iyi bilen her şeyden haberdar olandır.”[7] buyurarak, Allah ’ın zatını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkansız olduğunu acıklamıştır. Peygamberimiz de bu konuda “Allah ’ın yaratıkları hakkında duşununuz. Fakat Allah ’ın zatı hakkında duşunmeyiniz. Gercekten siz buna guc yetiremezsiniz.”[8] buyurmuşlardır.
Yuce Allah ’ın varlığı zorunlu olan sıfatları ceşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Bunlar icinde en meşhuru ilahi sıfatları, zati sıfatlar ve subuti sıfatlar olarak ikiye ayıran sınıflandırmadır. Şimdi bu sıfatları inceleyelim.
1- Allah ’ın Zati Sıfatları Sadece Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın zatına mahsus olan, yaratıklardan herhangi birine verilmesi caiz ve mumkun olmayan sıfatlardır. Zati sıfatların zıtları, Allah hakkında duşunulemediği, bu sebeple sonluluk ve eksiklik ifade eden bu ozelliklerden O ’nun tenzih edilmesi gerektiğinden bu sıfatlara tenzihi ve selbi sıfatlar da denilmiştir. Zati sıfatlar şunlardır:
a- Vucud: Var olmak demektir. Allah vardır. Varlığı başkasından değil, zatının gereğidir, varlığı zorunludur (vĂ‚cibul vucud). Vucud ’un zıttı olan yokluk (adem), Allah TeĂ‚lĂ‚ hakkında duşunulemez. Vucud sıfatına “sıfat-ı nefsiyye” de denilmiştir.
b- Kıdem: Ezeli olmak, başlangıcı olmamak demektir. Hicbir zaman dilimi duşunulemez ki o zamanda Allah henuz var olmamış olsun. Ne kadar geriye gidersek gidelim, O ’nun var olmadığı bir zaman yoktur, olmamıştır. Cunku Allah sonradan meydana gelmiş bir varlık değildir. Ezeli (kadim) bir varlıktır. Allah ’ın varlığı zorunlu (vacibu ’l-vucud) olduğu icin ezeli olması da zorunludur.
c- Beka: Varlığının sonu olmamak, ebedi olmak demektir. Allah ’ın sonu yoktur. Zaten başlangıcı olmayan bir varlığın sonunun olması duşunulemez. Bekanın zıddı olan fena yani sonlu olmak Allah hakkında duşunulemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah ’ın olmayacağı bir an yoktur, olmayacaktır. Kur ’an-ı Kerim ’de Allah ’ın ezeli ve ebedi oluşu şoyle anlatılır:
“O, ilktir, sondur...”[9]
“...Allah ’ın zatından başka her şey yok olucudur. ...”[10]
d- Muhalefetun li ’l – havadis: Sonradan olan şeylere benzememek demektir. Allah ’tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan olan şeylerin hicbirisine hicbir yonden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatırımıza gelenlerin daima otesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan sonradan olana benzemek ve denklik, Allah hakkında duşunulmesi imkansız olan bir ozelliktir. Kur ’an-ı Kerim ’de şoyle buyurulmuştur:
“...O ’nun (benzeri olmak şoyle dursun), benzeri (nin misli dahi) yoktur. O işitendir, gorendir.”[11]
Bu ayet Allah ’ı noksan sıfatlardan tenzih ederken, kemal sıfatlarıyla da nitelemektedir.
e- Kıyam binefsihi: Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak icin bir başka varlığa ihtiyac duymamak demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak icin bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtac değildir. Başkasına muhtac olmak (Kıyam biğayrihi), Allah hakkında duşunulemez. Kur ’an-ı Kerim ’de bu sıfat ile ilgili olarak şoyle buyrulur:
De ki: “O, Allah ’tır, bir tektir. Allah Samed ’dir. (Her şey O ’na muhtactır; O, hicbir şeye muhtac değildir.)” [12]
“ Ey insanlar ! Allah ’a muhtac olan sizsiniz. Zengin ve ovulmeye layık olan ancak O ’ dur.”[13]
f- Vahdaniyet: Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması demektir. Vahdaniyetin zıddı olan ‘birden fazla olmak ’, ‘eşi ve ortağı bulunmak ’, Allah hakkında duşunulmesi imkansız olan sıfatlardandır.
Kur ’an ’da İhlas suresi aynı zamanda Allah ’ın bu sıfatını da anlatır:
‘… O ’ndan cocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin cocuğu değildir). Hicbir şey O ’na denk ve benzer değildir.”[14]
2- Subûti Sıfatlar Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar Allah diridir, irade edendir, guc yetirendir anlamında Allah ’ın hayat, irade ve kudret sıfatları gibi musbet (olumlu) ifadelerle Allah ’ı tanıttığı icin, subuti sıfatlar adını almışlardır. Subuti sıfatların zıtları olan ozellikler, Allah hakkında duşunulemez. Bu sıfatlar ezeli ve ebedi olup, yaratılanların sıfatları gibi sonradan meydana gelmiş değildir. Ehl-i Sunnet alimlerine gore ister hayy (diri), alîm (bilen), kadîr (guc sahibi) gibi gramer olarak sıfat kelimeler olsun, ister hayat, ilim, kudret gibi mastar kalıbındaki kelimeler olsun, butun subûti sıfatlar Allah ’a verilebilir. Bu sıfatlar kainatla ilgili sıfatlardır. Zati sıfatlar sadece Allah ’ın zatına verilip, yaratıklardan herhangi birine hicbir şekilde verilemezken, subuti sıfatlar yaratıklar hakkında da kullanılabilir. Ancak ne var ki Allah ’ın ilmi, kudreti, iradesi, sonsuz, mutlak, ezeli ve ebedidir, kemal ve mukemmellik ifade eder. Kulların ki ise sonlu, sınırlı, sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır. İsimlendirmede bir benzerlik olsa bile, Allah ’ın sıfatları hicbir şekilde yaratıkların sıfatlarına benzemez. Subûti sıfatlar sekiz tanedir:
a- Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. Yuce Allah diridir ve hayat sahibidir. Her şeye mesela kuru ve olu toprağa can veren O ’dur. O, Ezeli ve ebedi bir hayata sahiptir. Hayat sıfatı, Allah ’ın varlığının kemali icin zorunlu olduğu gibi ilim, irade, kudret gibi sıfatlara sahip olmak icin de zorunludur. Hayat sıfatının zıddı olan olu olmak, Allah hakkında duşunulemez. Kur ’an ’da bu sıfatla ilgili olarak şoyle buyrulur:
“Olumsuz ve daima diri olan Allah ’a guvenip dayan...”[15]
(Artık butun ) yuzler, diri ve her şeye hakim olan Allah icin eğilip boyun bukmuştur...”[16]
b- İlim: Bilmek demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı, gelmişi, gecmişi, gizliyi, acığı bilir. Allah ’ın bilgisi yaratılanların bilgisine benzemez; artmaz, eksilmez. O sonsuz ilmiyle her şeyi bilir. Alemde gorulen bu duzen, tertip ve şaşmaz ahenk, Allah ’ın sonsuz ilminin en buyuk gostergesidir. İlim sıfatının zıddı olan cehl (bilgisizlik), Allah hakkında duşunulmesi imkansız olan sıfatlardandır. Kura ’n-ı Kerim ’de ilim sıfatı ile ilgili şoyle buyrulur:
“...O karada ve denizde ne varsa bilir. O ’nun ilmi dışında bir yaprak bile duşmez...” [17]
c- Semi‘: İşitmek demektir. Allah işitir. İster gizli ister acık soylensin Allah işitir, duyar. Bir şeyi duyması, o arada ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. Allah işitmek icin her hengi bir organa ve alete muhtac değildir. İşitmemek ve sağırlık Allah hakkında duşunulmesi mumkun olmayan bir sıfattır.
Kur ’an ’da şoyle buyrulur:
اِنَّ اللّٰهَ سَميعٌ بَصيرٌ “Şuphesiz ki Allah (her şeyi) işitendir, (her şeyi) gorendir.”[18]
d- Basar: Gormek demektir. Yuce Allah her şeyi gorur. Hicbir şey Allah ’ın gormesinden uzak kalmaz. Aydınlıkta ve karanlıkta saklı ve acık ne varsa Allah hepsini gorur. Gormemek (Ă‚mĂ‚lık) Allah hakkında duşunulmesi imkansız bir sıfattır. Allah ’ın işitme ve gorme sıfatlarının mukemmel olduğunu bildiren ayetlerin birinde şoyle buyrulur:
“(Allah), gozlerin hain bakışını, kalplerin gizlediğini bilir. Allah adaletle hukmeder. O ’nu bırakıp taptıkları ise hicbir şeye hukmetmezler. Şuphesiz ki Allah hakkıyla işiten ve gorendir. ”[19]
e- İrade: Dilemek, istemek demektir. Allah dilediğini isteyendir. Varlıkların durumlarını ve ozelliklerini belirleyen onların hepsini yaratan Allah ’tır. Allah ’ın dilediği olur, dilemediği olmaz. İrade sıfatının zıddı olan, iradesizlik ve mecburiyet, Allah hakkında duşunulemez. Kur ’an ’da buyrulur:
“De ki: Mulkun gercek sahibi olan Allah ’ım. Sen mulku dilediğine verirsin, dilediğinden de mulku alırsın. Dilediğini yuceltir, dilediğini de alcaltırsın...”[20]
“Goklerin ve yerin mulku Allah ’ındır. O dilediğini yaratır. ...”[21] ayetleri irade sıfatının nakli delillerindendir.
Bu sebeple bur Musluman yapacağı işle alakalı mutlaka “İnşallah!” (Allah dilerse olur) demeyi unutmamalı, bunu bir prensip haline getirmelidir. Kur ’an ’da buyrulur:
“Hicbir şey hakkında sakın ‘yarın şunu yapacağım ’ deme! Ancak, ‘İnşallah/Allah dilerse yapacağım ’ de.”[22]
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın iki turlu iradesi vardır:
Tekvinî irade: Butun yaratılmışları icine alan iradedir. Tekvini iradenin tecelli etmesiyle varlıklar meydana gelir.
“Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sozumuz sadece “ol” dememizdir. Hemen oluverir.”[23] ayetinde bildirilen tekvinî bir iradedir.
Teşriî irade: Yuce Allah ’ın bir şeyi sevmesi ve istemesi sebebiyle o işin yapılmasını emretmesi demektir. Allah ’ın teşriî irade olarak bir şeyi dilemiş olması, o işin her kul uzerinde meydana gelmesini gerekli kılmaz.
Mesela, “ Muhakkakki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emrediyor (irade ediyor)...”[24] mealindeki ayet bu kabildendir.
f- Kudret: Gucu yetmek demektir. Allah sonsuz bir guc ve kudret sahibidir. Kudret sıfatının zıddı olan acizlik ve guc yetirememek, Allah hakkında duşunulemez. O ’nun kudretinin yetmeyeceği hicbir iş yoktur. Kainatta her şey Allah ’ın guc ve kudretiyle olmaktadır. Guneş sisteminden galaksilere kadar butun kainattaki butun varlıkların hayat duzeni Allah ’ın kudretinin acık delilidir. Kur ’an ’da buyrulur:
“Allah gece ile gunduzu birbirine ceviriyor. Şuphesiz bunda basiret sahipleri icin mutlak bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı ustunde surunur, kimi iki ayağı ustunde yurur, kimi dort ayağı ustunde yurur. Allah dilediğini yaratır. Şuphesiz Allah her şeye kadirdir.”[25]
g- KelĂ‚m: Soz, konuşma demektir. Allah hic bir mahlukata benzemeyen bir kelam sıfatına sahiptir. Allah bu sıfatının tecellisiyle peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de vahy yoluyla konuşmuştur. Kur ’an ’a bu manada “Kelamullah/Allah ’ın kelamı” denilir. Ezeli olan kelam sıfatının mahiyetini anlamaya insanın idraki yetmez. Zira Allah ’ın konuşması insanda olduğu gibi hava titresimlerinin algılanması ve bu titreşimlerin zihin tarafından anlamlandırılması şeklinde değildir. Yani ses ve harflerden meydana gelmiş değildir. Zaten kelamın zıddı olan konuşamamak ve dilsizlik Allah hakkında duşunulmesi imkansız sıfatlardır. Allah TeĂ‚lĂ‚ kendi zatına mahsus kelam sıfatıyla peygamberlerine vahyederek emreder, yasaklar ve haberler verir. Kur ’an ’da buyrulur:
“Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tur ’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca ‘Rabbim! Bana (kendini) goster, seni goreyim ’ dedi...”[26]
“De ki: Rabbimin sozlerini (yazmak) icin butun denizler murekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sozleri bitmeden once deniz tukenecektir.” [27]
h- Tekvin: Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa cıkarmak demektir. Yuce Allah yegane yaratıcıdır. O, ezeli ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz guc ve kudretiyle yaratmıştır. Kainatta Allah ’ın yaratmadığı hicbir şey yoktur. Zerreden kurreye kadar herşey O ’nun yararttığıdır. Âyette:
“Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.”[28] buyrulmuştur.
Dipnotlar:
[1] Konu ile ilgili hadisler icin bkz. Ebû Davud, Vitr, 23; Tirmizî, DaavĂ‚t, 64, 65, 100; NesĂ‚i, Shcv, 58; İbn MĂ‚ce, DuĂ‚, 9, 10. [2] Taha sûresi, 8. ayet [3] Haşr sûresi, 24. ayet [4] A ’rĂ‚f sûresi, 180. ayet [5] İsrĂ‚ sûresi, 110. ayet [6] Ahmed b. Hanbel, Musned, 1, 391. [7] En ’Ă‚m sûresi, 103. ayet [8] Suyûtî, el- CĂ‚miu ’s – sağîr, Aclûnî, Keşfu ’l- hafĂ‚, 1, 311. [9] Hadîd sûresi, 3. ayet [10] Kasas sûresi, 88. ayet [11] ŞûrĂ‚ sûresi, 11. ayet [12] İhlas sûresi, 1-2. ayetler [13] FĂ‚tır sûresi, 15. ayet [14] İhlas sûresi, 3-4. ayetler [15] FurkĂ‚n sûresi, 58. ayet [16] TĂ‚hĂ‚ sûresi, 111. ayet [17] En ’Ă‚m sûresi, 59. ayet [18] Hacc suresi, 75. ayet [19] Mu ’min sûresi, 19- 20. ayet [20] Ali İmrĂ‚n sûresi, 26. ayet [21] ŞûrĂ‚ sûresi, 49. ayet [22] Kehf suresi, 23. ve 24. ayetler [23] Nahl sûresi, 40. ayet [24] Nahl sûresi, 90. ayet [25] Nûr sûresi, 44- 45. ayetler [26] Âraf sûresi, 143. ayet [27] Kehf sûresi, 109. ayet [28] Zumer sûresi, 62. ayet
Kaynak: İslam Akaidi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan