
Cehennem ’e kimler girecek? Kimler Cehennem ’den asla cıkamayacak? Cehennem ’e kac kişi girecek? Sorgusuz sualsiz Cehennem ’e girecek olanlar...CenÂb-ı Hakk ’ın ilÂhî af ve mağfiretinin bir tecellîsi olarak hesapsız bir sûrette Cennet ’e gireceklerin yanında, bir de hesÂba cekilmesine bile gerek duyulmadan Cehennem ’e atılacak olanlar vardır.
Nitekim Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şoyle buyurmuşlardır:
“KıyÂmet gunu Cehennem ’den boyun (şeklinde bir ateş parcası) cıkar. Onun, goren iki gozu, işiten iki kulağı ve konuşan bir dili vardır. Şoyle der:
«‒Ben uc sınıf kişiyi (alıp Cehennem ’e atmak uzere) vekil tayin edildim:
Butun inatcı, zorba ve zÂlimler, Allah ile beraber başka bir ilÂha ibadet edenler ve bir de sûret (el ile cizilen resim ve heykel)[1] yapanlar.»” (Tirmizî, Cehennem, 1/2574; Ahmed, II, 336; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 51/34141)
Cehennem ’den cıkan boyun şeklindeki ateş parcası, bunları soyledikten sonra, tıpkı kuşun susam tanelerini yerden toplaması gibi onları saflar arasından tek tek alıp Cehennem ’e atar. (İbnu ’l-MubÂrek, ez-Zuhd, II, 101)
KİMLER CEHENNEM ’DEN ASLA CIKAMAYACAK? Âyet-i kerîmede ifÂde buyrulduğu uzere, o dehşetli kıyÂmet gununde;
“Haydi, ayrılın bugun ey mucrimler!” (YÂsîn, 59) hitÂbı gelecektir ki, burada zikredilen “mucrimler” ifÂdesinden maksat; mutekebbirler, AllÂh ’ı inkÂr edenler, munÂfıklar ve muşriklerdir. İşte bu dort grup kimse, Cehennem ’den hic cıkamayacak olanlardır.
İsmail Hakkı Bursevî, bu Âyet-i kerîmeye dÂir şu îzahlarda bulunmaktadır:
“Allah TeÂl Mahşer ’de ve yeniden diriltilme sırasında mu ’minin yuzunun ak, kÂfirin yuzunun siyah olmasıyla; mu ’minin kitabının sağından, kÂfirin kitabının solundan verilmesiyle; mu ’minin sevap mîzÂnının ağır, kÂfirin hafif gelmesiyle; mu ’minin nur, kÂfirin zulmet icinde olmasıyla; mu ’minin ayağının Sırat ’ta sÂbit, kÂfirin ayağının Sırat ’tan kaymasıyla ve daha diğer hususlarla (mutlakÂ) mu ’minin kÂfirden ayrılacağına işaret etmektedir.” (Rûhu ’l-BeyÂn, c. 16, sf. 383)
Nitekim bu hakikat, bir diğer Âyet-i kerîmede şoyle ifÂde edilmektedir:
“O saat (kıyÂmet) geldiğinde, işte o gun (mu ’minlerle kÂfirler) birbirlerinden ayrılırlar.” (er-Rûm, 14)
Hasan-ı Basrî Hazretleri şoyle demiştir:
“Dunyada beraber bulunmuş olsalar da kıyÂmet gununde (mu ’minler, kÂfirlerden) mutlak ayrılacaklardır. Mu ’minler, a‘lÂ-yı illiyyîn (yani yucelerin yucesin)de, kÂfirler ise esfel-i sÂfilîn (yani aşağıların aşağısın)da olacaktır. Biri vuslat mertebesinde, diğeriyse firkat derekesinde bulunacaktır. Vuslat mertebesinde olan, muhabbet tahtında; firkat derekesinde olan ise mihnet ve sıkıntı hasırı uzerindedir. Birincisine turlu turlu sevap, diğerine ise ceşit ceşit cez vardır. Topluluğun biri devlet ve saÂdete ermiş, naz ve nîmet icindedir; diğer topluluk ise ayrılık ateşinde erimektedir.” (Rûhu ’l-BeyÂn, c. 15, sf. 35)
CEHENNEM ’E KAC KİŞİ GİRECEK? Yine Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Cehennem ’e atılacakların sayısı hakkında da şoyle buyurmuşlardır:
“KıyÂmet gunu ilk cağ­rılacak kişi Âdem -aleyhisselÂm- ’dır. Zurriyeti ona arz edilip birbirlerini gorurler. Onlara:
«‒Bu, babanız Âdem ’dir.» denilir.
O gun cağrıldığında Âdem -aleyhisselÂm-:
«‒Buyur, emrine ÂmÂdeyim, Sana severek itaat ediyorum (y Rabbi!)» der.
Allah TeÂl ona:
«‒Zurriyetinden Cehennem ’e gidecekleri cıkar!» buyurur.
Âdem -aleyhisselÂm-:
«‒YÂ Rab! Ne kadarını cıkaracağım?» der.
Allah TeÂlÂ:
«‒Her yuz kişiden doksan dokuzunu cıkar!» buyurur.”
SahÂbîler buyuk bir korku icerisinde:
“‒YÂ RasûlÂllah! Yuzde doksan dokuzumuz alındığında, bizden geriye ne kalır?!” dediler.
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“‒Benim ummetim, diğer ummetler icinde siyah okuzun uzerindeki be­yaz bir kıl gibidir!” buyurdular. (BuhÂrî, Rikāk, 45)
Benzer bir hadîs-i şerîfte de Peygamber Efendimiz ashÂb-ı kirÂma şoyle buyurmuşlardır:
“Allah TeÂlÂ:
«‒Ey Âdem!» buyurur.
Âdem -aleyhisselÂm- hemen:
«‒Buyur, emrine ÂmÂdeyim, Sana severek itaat ediyorum, butun hayırlar Sen ’in elindedir (y Rabbi!)» der.
Allah TeÂlÂ:
«‒Ateşe girecekleri insanların arasından cıkar!» buyurur.
Âdem -aleyhisselÂm-:
«‒YÂ Rab! Ateşe gonderileceklerin miktarı ne kadardır?» diye sorar.
Allah TeÂlÂ:
«‒Her bin kişiden dokuz yuz doksan dokuzu!» diye cevap verir.
İşte o an, kucucuk bir cocuğun bile kor­kudan bir anda ihtiyar hÂline gelivereceği,[2] butun hÂmile kadınların cocuklarını du­şureceği vakittir. O vakit insanları sarhoş gibi gorursun, hÂlbuki onlar hic de sarhoş değildirler, lÂkin AllÂh ’ın azÂbı cok şiddetlidir.[3]”
Bu haber ashÂb-ı kirÂma cok ağır geldi:
“‒YÂ ResûlÂllah! Bu (binde bire giren) kişi hangimizdir?” diye sordu­lar.
Bunun uzerine Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“‒Size mujdeler olsun! Ye ’cûc ve Me ’cûc ’den bin kişi, sizden bir kişi!” bu­yurdular.
Sonra da:
“‒Nefsim elinde bulunan AllÂh ’a yemin ederim ki ben sizlerin Cennet ehlinin ucte biri olmanızı kuvvetle umid ediyorum!” buyur­dular.
Bunun uzerine ashÂb-ı kirÂm, AllÂh ’a hamd etti ve tekbir getirdi. Sonra Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz devamla:
“‒Nefsim (kudret) elinde bulunan AllÂh ’a yemin ederim ki, ben sizle­rin Cennet ehlinin yarısı olmanızı kuvvetle umid ediyorum. Cunku diğer ummetler icinde sizin misÂliniz, siyah okuzun derisi uzerindeki be­yaz bir kıl gibidir veya merkebin ayağındaki muhre gibidir.” buyurdular. (BuhÂrî, Rikāk, 46)
Dipnotlar:
[1] İslÂm hukukcuları ve mufessirler; “İslÂm ’da manzara, dağ, orman ve ağac gibi yalnız cansız varlıkların ve nebÂtÂtın resmini yapmak cÂizdir.” diye hukum vermişlerdir. Cunku Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bircok hadîs-i şerîflerinde canlıların resmini yapmayı yasaklamışlardır. Zira resim ve heykele gosterilen aşırı ihtimam, neticede insanları putperestliğe goturmuştur.
Burada yasaklanan resim, canlı varlıkların heykel veya kabartmalı bir şekilde, elle tasvîrinin yapılmasıdır. Zira burada, -hÂşÃ‚- CenÂb-ı Hakk ’ın yaratma sanatına benzetme mevzubahistir. Fotoğraf ise var olan bir şeklin aksettirilmesidir. Bu sebeple ihtiyac hÂlinde, gunluk hayatta kullanılmasında bir beis gorulmemiştir.
Yine resimli kumaşların duvara asılması ve giyilmesi de yasaklanmıştır. Hanefîler; yere serilen, uzerine basılan yaygı ve minder gibi kumaşlardaki resimleri mekruh gormemişlerdir. Buradaki hassÂsiyet noktası, resme hurmet edilip edilmediğidir. Bu sebeple de duvara asılan, yukarılara konulan resim ve heykelleri ittifakla mekruh gormuşlerdir.
[2] Bkz. el-Muzzemmil, 17.
[3] Bkz. el-Hac, 2.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan