
En buyuk cileler, başta CenÂb-ı Hakk ’ın en sevgili kulları olan peygamberlerin, daha sonra da peygamber vÂrisi Hak dostlarının ve derecelerine gore sÂlih kulların başından gecmiştir. Peki hangi peygamber neyle imtihan edilmiştir? Peygamberlerin intihanları...Hayat, imtihan sırrına binÂen, dÂim duz bir cizgi uzerinde devam etmez. Bazen inişleri, bazen de cıkışları olur. LÂkin insanın îman bakımından hangi seviyede olduğunu gosteren ve gonul dunyasını aslî sûrette ortaya koyan, bu iniş-cıkışlarda sergilediği hÂl ve tavırlardır. Yani bir mu ’min, kavuştuğu bir imkÂn, nÂil olduğu maddî bir servet veya kazandığı bir zafer dolayısıyla asl şımarmayacak, taşmayacak. Karşılaştığı bir imtihan veya duştuğu bir cile dolayısıyla da sabrederek ecrini CenÂb-ı Hak ’tan bekleyecek.
Unutulmamalıdır ki insanı olgunlaştıran, cilelerdir. Mesel sÂhillerdeki taşlara dikkat ettiğimiz zaman goruruz ki, uzerlerinde hicbir puruz kalmamıştır. Asırlarca dalgalar tarafından dovule dovule puruzlerinden arınmış, cilÂlanmış, pırıl pırıl olmuş, ayrıca granit gibi de sağlamlaşmıştır. Bu sebeple en buyuk cileler, başta CenÂb-ı Hakk ’ın en sevgili kulları olan peygamberlerin, daha sonra da peygamber vÂrisi Hak dostlarının ve derecelerine gore sÂlih kulların başından gecmiştir.
MevlÂmız da Kur ’Ân-ı Kerîm ’in ucte birinden fazlasını teşkil eden kıssalar vesîlesiyle, bizlere peygamberlerin başından gecen meşakkatli ve cileli hÂlleri bildirmiştir. T ki, onların cilelerle dolu ebediyet yolculuklarında gonul huzurlarını nasıl dÂim koruduklarını, hangi ahvalde olursa olsun, nasıl dÂim CenÂb-ı Hakk ’a iltic edip sığındıklarını ve hicbir zaman umitsizliğe duşmediklerini tefekkur edip, kendimiz icin gerekli dersleri cıkarabilelim.
PEYGAMBERLERİN İMTİHANLARI Mesel İbrahim -aleyhisselÂm- CenÂb-ı Hak ile dostluk yolunda ne buyuk cileler cekti. Gonul meyvesi olan evlÂdıyla imtihan olundu. Malıyla imtihan olundu. Ateşe atılmak sûretiyle canıyla imtihan olundu. LÂkin AllÂh ’a olan engin tevekkul ve teslîmiyeti sebebiyle hepsinden de muvaffakıyetle gecti. Neticede Halîlullah oldu, AllÂh ’a dost oldu.
Eyyûb -aleyhisselÂm- butun musîbet ve sıkıntılarına rağmen, hÂlinden şikÂyetci duruma duşmemek ve takdîre rızÂda kusur gostermemek icin, hastalığını CenÂb-ı Hakk ’a arz etmekten, kendisi icin sıhhat ve Âfiyet dilemekten bile cekindi. NihÂyet zevcesinin ısrarları karşısında sadece:
“…(Rabbim!) Başıma bu iptil geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!..” (el-EnbiyÂ, 83) diye niyazda bulundu.
Bu du uzerine CenÂb-ı Hak, kullukta dÂim olanlara bir rahmet hÂtırası olmak uzere onun derdini giderdi, hastalığına şif verdi ve kendisine yeniden mal ve evlÂtlar lûtfetti. CenÂb-ı Hak sabır, şukur ve hÂle rız makÂmında zirveleşen Eyyûb -aleyhisselÂm- icin:
“…O ne guzel kuldu!..” (SÂd, 44) iltifatında bulundu.
Yusuf -aleyhisselÂm- kardeşleri tarafından kuyuya atıldı, cok sevdiği babasına uzun bir muddet hasret yaşadı, iftiraya uğradı ve neticesinde senelerce zindanda kaldı. Fakat bir an dahî duştuğu bu mihnet ve sıkıntıdan dolayı CenÂb-ı Hakk ’a karşı isyÂna suruklenmedi. Kulluk şuur ve idrÂkiyle sabretti. CenÂb-ı Hak da en sonunda onu Mısır ’a sultan yaptı ve butun sevdiklerine kavuşturdu.
Mûs -aleyhisselÂm- inatcı ve nankor bir kavimle binbir turlu sıkıntı yaşadı. Onların îmÂna gelmesi icin cok gayret gosterdi. LÂkin onlar en ufak bir boşlukta dÂim isyan ettiler. CenÂb-ı Hakk ’ın onlara olan buyuk ihsanlarını gordukleri hÂlde; “…Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz burada oturacağız!” (el-MÂide, 24) diyecek kadar kustahlaştılar.
SÂlih, Hûd ve Şuayb -aleyhisselÂm-; îmÂna davet icin hak ve hakîkati anlatmak istediklerinde devamlı kavimlerinin taşkınlıklarıyla karşılaştılar. Hatt kavimleri tarafından;
“–Eğer tevhîdi tebliğden vazgecmezsen seni oldururuz!” tehditlerine muhatap oldular.
Lût -aleyhisselÂm- ahlÂksızlıkta hayvanlardan daha oteye gecmiş bir kavimle ne buyuk bir cileye muhatap oldu! Kendi hanımı bile fÂsıkların tarafında yer aldı.
Nuh -aleyhisselÂm- dokuz yuz elli sene kavmini hidÂyete dÂvet etti. Oğluyla imtihan edildi.
Yine bu kıssalar icerisinde AshÂb-ı Uhdûd ’un, ateş dolu hendeklerin icine atıldığı, ilk Îsevîlerin Roma sirklerinde aslanların dişleri arasında can verdiği, Habîb-i Neccar ’ın zÂlim bir kavim tarafından taşlanarak şehid edildiği, Firavun ’un sihirbazlarının ise Mûs -aleyhisselÂm- ’a îman etmeleri sebebiyle kolları ve bacaklarının kesilip hurma dallarına asıldığı nakledilmektedir. LÂkin onlar bir an dahî îman zaafiyetine uğramadılar. Devamlı:
“…YÂ Rabbi! Uzerimize sabır yağdır ve canımızı muslumanlar olarak al!” (el-A‘rÂf, 126) diyerek son nefeslerinde îman mucÂdelesi verdiler ve şehîden Rab ’lerine kavuştular.
Kur ’Ân-ı Kerîm ’de bahsedilen AshÂb-ı Kehf de, zÂlim Dakyanus ’un zulmunden kurtulmak ve tevhîdi yaşamak icin bir mağaraya sığındılar. CenÂb-ı Hak da onları uc yuz dokuz sene o mağarada muhÂfaza eyledi.
Mukemmel bir ornek şahsiyet olarak insanlığa armağan edilen Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in hayatı ise, cileler ve ıztıraplar manzûmesidir. Nitekim kendisi bu hÂlini; “…Allah yolunda hic kimsenin gormediği eziyetlere mÂruz kaldım…” buyurarak ifÂde etmişlerdir. (Tirmizî, KıyÂmet, 34/2472)
Ancak cektiği cilelerin hicbiri, Allah Rasûlu ’nun metÂnetini ve muvÂzenesini bozamamıştır. O, butun bunları buyuk bir olgunluk ve rız hÂliyle karşılamıştır. Gonlu nice acılarla dağlanmasına rağmen, gul yuzunden tebessum hic eksik olmamıştır. O ’nu hic kimse, hicbir zaman asık bir yuzle, catık kaşla ve abus bir cehre ile gormemiştir. Zira O, Hak TeÂl ile beraberliğin neşe ve huzûru icinde dÂim tebessum hÂlinde bulunmuş, her hÂlukÂrda İslÂm ’ın guler yuzunu aksettirmiştir.
Peygamber Efendimiz ’in zamana yayılmış temsilcileri olan Hak dostları da, başlarına gelen cileleri; hiclik, acziyet ve kulluk hislerini inkişÃ‚f ettiren, kalbin CenÂb-ı Hakk ’a yakınlaşmasını temin eden bir nîmet bilmişlerdir. Zira Hakk ’a yakınlığın lezzeti karşısında dunyadaki butun cile ve ıztıraplar, onların gozunde ve gonlunde ehemmiyetini kaybetmiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Temmuz Sayı: 161
İslam ve İhsan
NEFS, HARAMA ACILMIŞ BİR İMTİHAN PENCERESİDİR