
Bir buz ustune yazılan yazıyı, Guneş gelir, eritir gider. Ne kadar zor olursa olsun yazıyı bir granitin uzerine yaz ki, kalıcı olsun. İşte tevhîdi tıpkı granite yazar gibi gonlumuze yazacağız. Gonlumuze yazılı mı, değil mi, onu da hÂlimiz belli edecek.
CenÂb-ı Hak, kelime-i tevhîdi yaşamamızı, ZÂt-ı ulûhiyetini sevmemizi istiyor. Bunun icin de “LÂ ilÂhe” diyerek, bilhassa kalpte putlaşmaya başlayan her ne var ise reddetmek ve kalbi onlardan butunuyle boşaltmak gerekiyor. Zira Rabbimiz, nefsimizin veya başkalarının putperesti olmaktan, yani zÂhir ve bÂtın butun putperestliklerden sıyrılmamızı istiyor. “İllallÂh” diyerek de kalbin yalnız CenÂb-ı Hakk ’a tahsîs edilmesi gerektiğini bizlere hatırlatıyor.
CEMÂL SIFATLARIN TECELLİSİ
Kelime-i tevhîdi kÂmil mÂnÂda yaşayabilmenin neticesi, Rabbimizin cemÂl sıfatlarının uzerimizde tecellî etmesidir.
Mesel “er-RahmÂn” ismi bizde tecellî edecek olursa, merhametimiz Âmm/umûmî ve şÃ‚mil/kuşatıcı olur. Yani HÂlık ’ın nazarıyla mahlûkÂta bakış tarzı kazanır ve şefkatimizi yalnız kendimize ve yakınlarımıza değil butun yaratılmışlara karşı gostermiş oluruz.
“el-Afuv” sıfatı tecellî ederse, AllÂh ’ın kullarının bize karşı işlemiş oldukları kusur ve hatalarını kolayca affetmek mumkun hÂle gelir. ÎmÂn edenlere karşı gonlumuzde bir kin ve intikam duygusuna yer kalmaz.
“el-Vedûd” ismi tecellî ederse, museccel Allah duşmanları haric, herkese ve her şeye karşı derin bir muhabbet besleriz.
HulÂsa seherde başlayan tevhîdin rûhÂniyeti once gonullerimizi ve sonra da gece ve gunduzumuzu ihÂta ederse, son nefesimiz, yÂni dunyadaki her şeye buyuk vedÂ, kelîme-i tevhîdin rûhÂniyeti ile -inşÃ‚allÂh- bir şeb-i arûsa donuşur.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Îmandan İhsÂna Hak Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan