İlahi aşkın sırrı nedir? Hak dostları İlahi aşkı nasıl tarif etmişler, hakkında neler soylemişler? İnsan ve kainatın yaratılışındaki sır nedir? İlahi aşkın sırları ve etkisi...Yûnus Emre Hazretleri, Mecnûn ’un kavurucu aşkından nasîb almak isteyerek şoyle der:
LeylÂ-i Mecnûn benem,
ŞeydÂ-yı RahmÂn benem,
Leyl yuzun gormeğe,
Mecnûn olasım gelir!..
İLAHİ AŞK Fuzûlî ise, Mecnun ’dan daha ileri seviyede bir Âşık olmak hevesini şoyle ifÂde eder:
Bende Mecnûn ’dan fuzûn Âşıklık istîdÂdı var,
Âşık-ı sÂdık menem Mecnûn ’un ancak adı var!
Basîret gozu ile bakabilenler, butun eşyÂyı, varlıkları aşk ve muhabbetin tezÂhuru olarak gorurler. Onlar, butun varlıkları, aşk ve muhabbetten zuhûra gelmiş olarak muşÃ‚hede ederler. Eğer ezelî muhabbet olmasaydı, kÂinat vucûda gelmezdi. Ârifler bilirler ki, varlıkların zuhûru, o ezelî muhabbetin bir neticesidir ki, bu kÂinat, o yuzden Varlık Nûru Hazret-i Muhammed Mustaf -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e ithÂf edilmiştir.
Hadîs-i kudsîde buyrulur:
“Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmemi arzu ettim (mÂrifetime muhabbet ettim) de (bu) kÂinÂtı yarattım.”[1]
Bu ifÂdeden de anlaşılıyor ki, kÂinat, butun varlıklar, ilÂhî muhabbetle meydana geldi. Allah, her birini, kendisinin sanat ve kemÂline delil olarak yarattı. Boylece bir îcad bedîası, yÂni ilÂhî bir sanat hÂrikası olan insanın varlığı da, aşk ve muhabbetin kÂmil bir tezÂhuru oldu.
Yûnus Emre ’nin aşk hakkındaki şu beyti ne kadar derindir:
Aşk imamdır bize gonul cemaat,
Dost yuzu kıbledir dÂimdir salÂt…
ALLAH ALLAH DİYE YANMAK Zîr Hak Âşıklarının bedenleri hakîkî yÂr ile doludur. Nitekim HallÂc-ı Mansûr şehîd edildiği zaman kanları yere yayılırken «AllÂh, AllÂh» yazısı meydana getirdi. Fuzûlî, Leyl ile Mecnûn arasında fenÂya ermeleri sebebiyle fark olmadığını Mecnûn ’un dilinden şoyle anlatır:
Bende ÂşikÂr olan sensin!
Ben hod yokum, ol ki var, sensin!
Ger ben ben isem, nesin sen ey yÂr?
Ve ger sen isen, neyim men-i zÂr?
(Bende gorunen sensin, ben kendim yokum! Ne varsa sensin, eğer ben varsam, ben ben isem ey sevgili, o hÂlde sen nesin? Eğer sen sen isen, feryÂd edip inleyen ben neyim, kimim?)
Yûnus Emre, bu girift bilmeceyi şoyle ifÂdelendirir:
Ete kemiğe burundum,
Yûnus diye gorundum!
Gercekten de AllÂh ’ın has kulları olan kalb-i selîm sahibi kimseler bilirler ki, Hak Âşığı ile hakîkî mÂşuk arasında fark yoktur. Hak Âşıkları bedenen fÂnîdir, fakat gonullerindeki ilÂhî yanış ve kavruluşun neticesinde onlardaki mecÂzî vucûd Âdeta yok olmuştur. Buna YÂkûb -aleyhisselÂm- ile oğlu Yûsuf -aleyhisselÂm- ’ın hÂli guzel bir misÂldir. Hazret-i YÂkûb, oğlu Yûsuf ’ta kendi husûsiyetlerini gorunce, ona diğer cocuklarından daha fazla meyletti. Bu muhabbette oyle bir aynîleşme oldu ki, daha sonra Yûsuf ’un gomleği Mısır ’dan kendisine getirilirken, o Ken ’an ilinde olduğu hÂlde gomleğin kokusunu almaya başladı. HÂlbuki ondan başka hic kimse o guzel kokuyu hissetmemekteydi. “Yûsuf ’un gomleğinin kokusunu alıyorum.” sozunu de YÂkûb -aleyhisselÂm- ’ın yaşlılığına vermekteydiler.
Cunku Yûsuf ’un gomleği kardeşinin elinde iğreti idi. Kardeşi, gomleği goturup Hazret-i YÂkûb ’a teslîm ile mukellefti. YÂni o gomlek, kardeşinin elinde, esirci elinde bulunan mûten bir cÂriye gibiydi. Esircinin nefsi icin değildi. Satıcıdan başkasına Âitti.
Dipnot:
[1] Bkz. İ. Hakkı Bursevî, Kenz-i Mahfî; Aclûnî, Keşfu ’l-HafÂ, II, 132.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahcesinden Bir Testi Su, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
İMAN AŞK İLE YAŞANMALIDIR