
Kur ’Ân-ı Kerîm ’in mucizevi yonleri nelerdir?CenÂb-ı Hak, Kur ’Ân-ı Kerîm ’i hem kendisinin hem de Peygamber Efendimiz ’in doğruluğunu ispat eden bir mûcize kılmıştır. Bu sebeple onun mûcizevî yonleri saymakla bitmez.[1] O, kıyÂmete kadar zamanı geldikce esrÂrını fÂş etmeye devam edecektir. Bugune kadar idrÂk edilebilen mûcizevî yonlerinin bir kısmı şoyledir:
Kur ’Ân-ı Kerîm ’in, bir benzerini meydana getirmeleri husûsunda butun insanlara meydan okuması, Kur ’Ân-ı Kerîm ’e karşı koyup onunla yarış etmeleri icin bircok sebep olmasına ve buna şiddetle ihtiyac duymalarına rağmen muşriklerin Kur ’Ân ’a nazîre getiremeyişleri, Bilinen edebî şekillerden farklı olması,[2] Hicbir beşerin ulaşamayacağı derecede belÂğatin zirvesinde olan bir nazım, tertip ve telif guzelliğine sahip olması, Gecmişe ve geleceğe Âit gaybî haberler ihtiv etmesi ve bunların doğru cıkması,[3] Kur ’Ân-ı Kerîm ’in kalplerde meydana getirdiği derûnî ve mÂnevî tesir. Kur ’Ân ’dan başka hicbir manzum ya da mensur soz, kulağa geldiğinde, korku ve dehşet hÂlinde bile olsa, kalbe lezzet ve tatlılık vermez. Kur ’Ân-ı Kerîm ’i dinlediğinde ise gonuller huzur duyar ve kalpler acılır.[4] İnsan onun hazzını aldığında derinden sarsılır, icini huşû kaplar, tuyleri diken diken olur ve kalbi heyecanla carpmaya başlar. Kur ’Ân, onun nefsi ile icinde gizlediği koklu inancları arasına girer. Allah Rasûlu ’nun nice duşmanı vardır ki, onu oldurme niyetiyle gelmiş, Kur ’Ân ’ı işitince hic vakit gecirmeden ilk duşuncesinden vazgecmiş, İslÂm ’a girmiş ve duşmanlığı dostluğa, kufru îmÂna donuşmuştur.[5] Ummî bir kimse vÂsıtasıyla tebliğ edilmesi,[6] MÂnÂlarının doğruluğu, LÂfızlarındaki fesÂhatin birbirini izlemesi,[7] Kur ’Ân ’ın kendisine has mûsikîsi, Tarihi (nuzûlu, cem ’i vs…), Luzumsuz soz ve kelime bulunmaması, İlmî hakîkatleri ihtiv etmesi…[8] İlmî hakîkatlerden bahsetme husûsunda Kur ’Ân-ı Kerîm hep onden gidiyor, ilim onu tasdîk ederek ardından tÂkip ediyor. Astronomi, Emriyoloji, Tıp gibi ilim dallarıyla alÂkalı hususlarda bunun pek cok misÂli mevcuttur. İmÂm Suyûtî ’ye gore, Kur ’Ân ’ın mûcizevî yonleri coktur ve sınırlandırılamaz. Kendisi bu hususta kaleme aldığı uc ciltlik eserinde otuz beş madde zikretmiştir.[9]
Kur ’Ân-ı Kerîm ’in mûcizevî yonlerini anlamak icin geniş bir ilim, kultur ve belÂğat kÂbiliyetine ihtiyac yoktur. Onu tefekkur ederek okuyan her insan, kulturu ve eğitimi ne olursa olsun, mûcizevî yapısını kolayca fark edebilir.[10] Onun, sonsuz kudret sahibi bir Yaratıcı ’nın kelÂmı olduğunu, bir beşer tarafından soylenemeyeceğini derhÂl anlar.
Dipnotlar:
[1] TafsîlÂt icin bkz. Osman Nûri TOPBAŞ, Rahmet Esintileri, İstanbul 2010, s. 221-372. [2] RummÂnî, en-Nuket fî İ‘cÂzi ’l-Kur ’Ân (SelÂsu ResÂil fî İ‘cÂzi ’l-Kur ’Ân icinde, nşr. Muhammed Halefullah - Muhammed Zağlûl SellÂm), Kahire, ts., s. 101. [3] Kadı IyÂz, eş-Şif bi-Ta‘rîfi Hukûki ’l-MustafÂ, Mısır 1995, I, 227-247. [4] Prof. Dr. Seyyid Kutup, Kur ’Ân-ı Kerîm ’in gonullere tesiriyle alÂkalı şoyle bir h­tı­rasını nakleder: “Yaklaşık on beş sene onceydi (1948 yılları). Biz altı muslumandık. Bir Mısır gemisiyle Atlas Okyanusu ’nun engin suları uzerinden New York ’a gidiyorduk. Kadınlı-erkekli yuz yirmi yabancı yolcunun icinde bizden başka musluman yoktu. Okyanusun uzerindeyken Cuma vakti geldi. Bir İngiliz olan gemi kaptanı, Cuma namazımızı kılmamıza izin verdi. Geminin “vazife” başında bulunmayan musluman tayfalarına, aşcılarına ve hizmetcilerine de bizimle namaz kılmaları icin izin verdi. Musluman personel buna cok sevinmişti. Cunku gemide ilk olarak Cuma namazı kılınıyordu. Cuma hutbesini ben okudum ve namazı da ben kıldırdım. Yabancı yolcuların coğu etrafımızda halkalanmış, namaz kılışımızı seyrediyorlardı!.. Namazdan sonra yabancı yolcuların coğu, “DuÂnız kabul olsun.” diyerek bizi tebrik etmeye geldiler. Zira onların namazımızdan anladıkları en ileri şey duÂydı! Yalnız bu kalabalığın icinden, Yugoslavyalı hristiyan bir hanım, hÂdiseden ciddî bir şekilde etkilenmiş ve ibadetimizin tesirinde kalmıştı. Duygularına hÂkim olamıyor, gozyaşlarını tutamıyordu. Yanımıza gelerek, gonulden bir sıcaklıkla bizi tebrik etti. Duzgun olmayan bir İngilizce ile konuşuyor, bizim namazımızın derin tesiriyle, namazdaki huşû, intizam ve mÂnevî hava ile kendinden gectiğini ifade ediyordu!.. Fakat bu hÂdisenin bizim icin muhim olan yanı burası değildi. Asıl muhim olan bu hanımın şu sozleriydi: «–Papazınız hangi dille konuşuyordu?» Kadıncağız, namazı din adamının dışında bir kimsenin kıldırabileceğini duşunemiyordu! Zira inandığı kilise hristiyanlığında, uygulama boyleydi! Biz onun yanlış duşuncesini duzeltip meselenin doğrusunu îzÂh ettik. Bunun uzerine kadın dedi ki: «–İbadeti idare eden vazifelinin konuştuğu dilin hayret verici bir mûsikî tonu vardı. Hicbir şey anlamasam da, sesi bana cok hoş geliyordu.» Sonra beklenmedik bir hÂdise daha oldu. Kadın şoyle diyordu: «–Fakat benim asıl sormak istediğim mesele bu değildi. Aslında beni duygulandıran şey, imamın sozleri arasında kullandığı, cazip bir mûsikî tonu ile ifade ettiği sozlerdi. Bu sozler, bu kişinin diğer konuştuğu sozlerden cok farklı geliyordu bana! Arada kullanılan bu sozlerin mûsikî yonu daha ağırlıklıydı ve daha derin tesirleri vardı. Bu husûsî kısımlar, icimde bir titreme ve tuylerimi diken diken eden bir urperti meydana getiriyordu. Bunlar bambaşka bir şeydi! Sanki imam bunları soylerken Kutsal Ruh ile doluyordu!» Bununla neyi kasdettiğini bir muddet duşunduk. Sonra anladık ki, bu hanım Cuma hutbesinde ve namazda gecen Kur ’Ân-ı Kerîm Âyetlerini kastediyordu! Hanımın bu hÂli, bizi şok etmişti. Zira o Arapca bilmiyor, okunan Âyet-i kerîmelerin mÂnÂsını anlamıyordu! Bu hÂdise gosteriyor ki Kur ’Ân ’ın bir sırrı daha vardır. BÂzı kalpler onun bu sırrını, sırf okunması ile yakalayabilmektedir. Mesel memleketimizde halktan Kur ’Ân ’a kulak veren on binlerce insan, onun mÂnÂsını anlamaz. Fakat onların kalpleri bundan hayli muteessir olur. Kur ’Ân-ı Kerîm ’in mûcizevî uslûbunun tesirinde kalırlar. Bunlar Kur ’Ân ’ın dilini anlamada Yugoslavyalı hanımdan cok fazla ilerde de sayılmazlar!” (Seyyid Kutup, Fî ZılÂli ’l-Kur ’Ân, [Yûnus, 38]) [5] HattÂbî, BeyÂnu İ‘cÂzi ’l-Kur ’Ân, s. 24, 64. Suyûtî, el-İtkÂn, IV, 14-16. [6] BÂkıllÂnî, İ ’cÂzu ’l-Kur ’Ân, Beyrut 1988, s. 50-68. [7] Suyûtî, el-İtkÂn, IV, 9. [8] RÂfiî, İ‘cÂzu ’l-Kur ’Ân, s. 131 vd. [9] Suyûtî, Mu ’tereku ’l-AkrÂn fî İ‘cÂzi ’l-Kur ’Ân, I, 3. [10] Bûtî, RavÂi‘, s. 160.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Din İslam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan