
İnsanların ateizm ve deizme kaymasının sebepleri nelerdir? Ateizm ve deizm fitneleri neyin yokluğundan doğuyor? Fikirleri nasıl bulandırıyor? İnsanları ateizm ve deizm fitnesine duşuren 3 sebep ve bu sebeplere karaşı almamız gereken onlemler...
Bugun bu sapma ve inhirafların temelinde uc sebep sayabiliriz:
BİRİNCİ SEBEP Dinden uzaklaşılması ve bunun acı neticesi olarak cĂ‚hiliyye anlayışının yeniden insanı kuşatması ve hattĂ‚ ilim ehlini de Ă‚detĂ‚ esir alması.
Ateizm ve deizme baktığımız zaman, bu bĂ‚tıl duşuncelerin cĂ‚hiliyye devrinde de olduğunu goruyoruz. Zira cĂ‚hiliyye insanı da; Kur ’Ă‚n ’ın, olum otesi ve Ă‚hiret hakkında nĂ‚-
zil olan, hevĂ‚ ve heveslerine muhalif beyanlarından rahatsız oldu. Peygamber j Efendimiz ’den onu hoşlarına gidecek şekilde değiştirmesini istediler. Allah Rasûlu ’ne gelerek;
“–Bize icinde yeniden dirilme bahsinin gecmediği (...) bir Kur ’Ă‚n getir veya ondaki yeniden dirilme (Ă‚hiret, hesap) bahislerini değiştir!” dediler. (ZeccĂ‚c, MaĂ‚ni ’l-Kur ’Ă‚n ve İ‘rĂ‚buhû, III, 11)
“–Bize, icinde LĂ‚t ve UzzĂ‚ ’ya ibĂ‚deti terk etmemizin emredilmediği bir Kur ’Ă‚n getir. Eğer Allah Sana boyle bir Kur ’Ă‚n indirmiyorsa Sen boyle bir Kur ’Ă‚n soyle veya AllĂ‚h ’ından Sana geleni bu şekilde değiştir; azĂ‚b Ă‚yeti yerine rahmet Ă‚yeti koy, haramın yerine helĂ‚li, helĂ‚lin yerine haramı koy!” dediler. (VĂ‚hidî, s. 270; Alûsî, XI, 85)
Yani nefislerine zor geldiği icin, insanca yaşamayı reddettiler. Guclu olanın her zaman haklı olduğunu zanneden bu bedbahtlar, bir hak ve hukuk tevzîine yanaşmadılar.
Bu kimseler hakkında Rabbimiz şoyle buyurdu:
“Âyetlerimiz onlara acık acık okununca, (oldukten sonra) Bizimle karşılaşmayı ummayanlar;
«–Bundan başka bir Kur ’Ă‚n getir veya bunu değiştir.» dediler.
De ki:
«–Onu kendiliğimden değiştiremem, ben ancak bana vahyolunana tĂ‚bî olurum. Ben Rabbim ’e karşı gelirsem, buyuk gunun azĂ‚bına uğramaktan korkarım.»” (Yûnus, 15)
İşte bugun de, deizmin insanımızı goturmek istediği nokta burasıdır. «CenĂ‚b-ı Hak bu kĂ‚inĂ‚tı yaratmış ve -hĂ‚şĂ‚- bir kenara cekilmiştir!» diyorlar. Oyle ki, hicbir şeye karışmamaktadır. Yani bir nevî hayvanĂ‚tı yaratıp başıboş bıraktığı gibi, insanı da yaratıp guya başıboş bırakmıştır. LĂ‚kin asla oyle değil!
Cunku hayvanĂ‚tın yaratılışı bile bir gayeye mĂ‚tuf. Hangisi yaratılış gayesi dışında ve başıboş? Hicbiri. MeselĂ‚;
Arı, bal yapıyor. Tavuk, yumurta yapıyor. İnek, sut uretiyor. At, yuk taşıyor. Karıncalar muntazam, birlikte ve mutenasip calışmanın en sistematik, en guzel ve mukemmel orneği. Daha niceleri.
EnvĂ‚i ceşit kuşlar, ilĂ‚hî sanatın hĂ‚rikulĂ‚deliğini temĂ‚şĂ‚ ettiriyor. Serceden file, sinekten balinaya bin bir ceşit mahlûkat, ilĂ‚hî kudrete hayran bırakıyor. HattĂ‚ yılan ve akrep gibi hayvanat da irşĂ‚d edici ilĂ‚hî bir vazife goruyor; insana azĂ‚bın korkuncluğunu hatırlatıyor.
Âyette buyurulur:
“O; goklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lutfu olmak uzere) size Ă‚mĂ‚de kılmıştır. Elbette bunda duşunen bir toplum icin ibretler vardır.” (el-CĂ‚siye, 13)
Bu hakikat, bir başka Ă‚yet-i kerîmede de şoyle beyĂ‚n ediliyor:
“Gormediniz mi Allah, goklerde ve yerde ne varsa hepsini size Ă‚mĂ‚de kıldı / emrinize verdi ve size zĂ‚hir ve bĂ‚tın (dış ve ic; gorulen, gorulmeyen; bildiğiniz, bilmediğiniz) nimetlerini bol bol ihsĂ‚n etti...” (LokmĂ‚n, 20)
Âyetin devamı şoyle:
“...Yine de insanlar arasında, hicbir bilgisi, yol gostericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır.” (LokmĂ‚n, 20)
Duşunmek gerekmez mi ki, hayvanat bile bir gaye ile yaratıldığına ve buna bağlı bir gayret icinde yaşatıldığına gore, en guzel bir sûrette var edilen insan başıboş, gayesiz ve gayretsiz bir yaşayış icin mi halk edilmiştir?
Bunun cevabı Ă‚yetlerde cok acık:
“Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve tekrar Bizim huzûrumuza dondurulup hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mu ’minûn, 115)
“Gaybın anahtarları AllĂ‚h ’ın yanındadır; onları O ’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O ’nun ilmi dışında bir yaprak bile duşmez. O, yerin karanlıkları icindeki tek bir taneyi dahî bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apacık bir kitaptadır.” (el-En‘Ă‚m, 59)
Yani en kucuğunden en buyuğune kadar yaratılmış her şey; birer ibret levhası, ilĂ‚hî sanat hĂ‚rikası...
HÂl boyleyken;
Eserden Muessir ’e, sanattan SanatkĂ‚r ’a, sebeplerden Musebbib ’e varamamak, aklın cinneti değildir de nedir?
Zerreden kurreye, mikro Ă‚lemden makro Ă‚leme; aklı ve idrĂ‚ki en guzel şekilde irşĂ‚d eden sayısız yuce hakikatler ve ilĂ‚hî manzaralar karşısında alık, duygusuz ve nĂ‚dan bir şekilde kalmak, aklın cinneti ve iflĂ‚sı değildir de nedir?
İlĂ‚hî vahiy ve yuce duygulardan uzaklaşarak robotlaşan beyinler, insanlık huviyet ve haysiyetine iptal damgası vurmuş olmuyorlar mı?
Enfuste ve Ă‚fĂ‚kta, hem ozlerde hem ufuklarda, butun cihanlarda kesintisiz temĂ‚şĂ‚ edilen şu hĂ‚rikulĂ‚de, mukemmel nizĂ‚mı; sebepsiz, gayesiz, gayretsiz ve rastgele sayan kişi, aklına mağrur olup gonlunu vîrĂ‚neye cevirmiş bir zavallı değil midir?
Akl-ı selîm ile duşunsek her bir şeyde ilĂ‚hî tefekkure bin bir yol var. Hangi gerceğin hangi noktasına, doğru şekilde dikkat etsek, muhteşem bir hakikatin tefekkur Ă‚lemidir bizim icin. Sonsuz misalden bir tanesine bakalım:
1915 ’te dunya nufusu 1,5 milyardı. Şimdi ise 7 milyar. Dunya nufusu kac kat artmış olmasına rağmen yeryuzu onların rızkını uretemez vaziyete duşmedi. İnsan sayısı arttıkca, ilĂ‚hî sofralar da arttı. Dunyada gafil insanların duyarsızlıkları ve somurgeleri yuzunden aclık cekenlerin bulunması ise; başka bir gerceğin, yani merhametsizliğin acı tablosudur. Yoksa insanlar duyarlı olup somurmediği takdirde, yeryuzunde aclık diye bir şey mevzubahis olmaz. Hele israf ve luks kalksa, yeter de artar bile. Yani dunya, insan nufusu ne kadar artsa da ilĂ‚hî rızık programına tĂ‚bî olarak herkese yetecek capta bir ilĂ‚hî denge sergilemektedir. Bu gerceğe kor bir şekilde endişeler, gaflet ve cehĂ‚letten başka bir şey değildir.
Cunku bu gaflet ve cehĂ‚let, bundan 15 asır once de, yani belki insanların sayısı 1 milyar bile değilken; «Bu kadar cok insan sayısını bu dunya besleyemez, fazlalık teşkil edenleri oldurmeli, yeni doğan cocukları katletmeli!» gibi dengesiz aldanışlar ve ahmaklıklara sebebiyet veriyordu.
Fakat işin gerceği ise, butun şartlarda insanlığa lĂ‚zım olan maddî ve mĂ‚nevî rızıkları takdir eden sonsuz ve yegĂ‚ne Kudret, bu dunyada yaşayan nufus ne kadar olursa olsun, dĂ‚imĂ‚ o kadar sofrayı mutlaka lutfettiğini tarihten beri her zaman tecellî ettirdi, her zaman gosterdi.
Sadece bu hakikat bile, gorebilenler icin, ilĂ‚hî kudretin ne muhteşem bir tezĂ‚hurudur!
Butun cağlar şahit ki;
İnsan emekleye emekleye ilimlere ulaşıyor. Her devirde insana verilen eski ve yeni butun bilgiler, aslında dĂ‚imĂ‚ ilĂ‚hî azamet ve kudreti duşundurmek icin CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bizlere rahmeti, ihsĂ‚nı ve ikrĂ‚mı.
Bunu idrÂk edip de;
Bu kĂ‚inat kitabının, hikmet ve hakikat yuklu satırlarını hakkıyla okuyan, anlayan ve tefekkur ufkunda derinleşenlere ne mutlu!
İKİNCİ SEBEP İnsanları deizme surukleyen ikinci sebep, bugunku Hıristiyanlığın icinde bulunduğu perişan vaziyettir.
Tarihte, mĂ‚lûm:
Pavlos ve Yahova Şahitleri tarafından Hıristiyanlığın ici boşaltıldı.
Dînin akāid kısmı, konsillerdeki insanlar tarafından tayin edildi. Namazı Ă‚yine, sunneti vaftize, orucu perhize cevirerek ibĂ‚det hayatı kaldırıldı.
Kilise ’ye para mukabilinde gunah cıkarma salĂ‚hiyeti verildi. Oysa bir insan, nasıl kendisi gibi bir insanın gunahını silebilir? «Sezar ’ın hakkı Sezar ’a!» denilerek dînin, dunya hayatı hakkındaki kāideleri silindi. Din mĂ‚bede mahpus hĂ‚le getirildi. HĂ‚lbuki devlet reisi, muĂ‚melĂ‚t ve ukûbat husûsunda da tek yetkiyi nasıl kendinde gorebilir? Bağnaz Hıristiyanlık, ilmî hakikatlere karşı taassup gosterdi. İlim adamlarını Engizisyon ’da baskı altına aldı. Galileo ’nun mahkemedeki hĂ‚li meşhurdur. Bu Hıristiyanlık taassubuna karşı bir infiĂ‚l olarak bilim ile inancın birbirine zıtlığına dair fikirler ortaya cıktı ve;
“Eğer bilimden yana isen, inanctan uzaklaşmalısın!” gibi telkinler ilkā edildi.
LÂkin;
Bozuk bir dîne karşı bu infiĂ‚l ne kadar haklı ise, doğru inanca karşı kullanılması hĂ‚linde o kadar haksız bir fikirdir. Cunku insan, gercek bir bilgiye sahip oldukca hurĂ‚felerden uzaklaşırken; hak olan dîne daha saygılı ve yakın hĂ‚le gelir.
Yani;
Dînin bĂ‚tıl olanına karşı cıkmak yerine hak olanına da karşı cıkmak; tıpkı insanın gıdĂ‚da zehirli ve zararlı olanları bertaraf etmek yerine baştan sona şifĂ‚ ve derman bile olsa hic gıdĂ‚ almamayı tercih etmek gibidir ki, bu durum, intihardan başka bir şey değildir. Cunku maddî rızık, bedenin hayat şartı olduğu gibi hak din de mutlaka elzem bir mĂ‚nevî rızık olarak ruhların hayat şartıdır. Dolayısıyla zehirli ve zararlı olanı bertaraf etmek yerine; «Ben bu ihtiyacın kendisinden de vazgececeğim!» demek, hakikaten ahmakca bir intihardır.
Fakat meselenin boyle olduğunu boyalı perdeler arkasında saklayıp da bir kişinin sırf bilimle uğraştığı icin inanctan ve dinden uzak kalmasının gerektiğini suslu puslu tabaklarda akıllara servis eden sahtekĂ‚r ve sinsi bir felsefe, ne yazık ki okumuş kesimlerden de nicelerini avlamış ve o gafilleri dinsizleştirmiştir.
HĂ‚lbuki bir mutefekkirin dediği gibi:
“İlimle din birbirinden ayrıldığı takdirde; (ilimsiz) din, insanları geri kafalılığa, (dinsiz) ilim ise, ateizme surukler.”
Muharref Hıristiyanlık, tarihte işte bu yanlışı yaptığı icin bozuldu. Başlangıcta insanların nefislerine hoş ve tatlı gelen bir yapıya donuştuğunden dolayı bu tehlikeli bozulma, kimseyi rahatsız etmedi. LĂ‚kin bu noktada yuce Allah, İslĂ‚m ’ı gonderdi ve oncesindeki butun dinleri ve muharref Hıristiyanlığı da iptal etti.
Bu şekilde Allah katında iptal damgası yiyen Hıristiyanlık, bugun kupkuru bir rozetten başka bir şey değil. Muntesiplerine hicbir mĂ‚neviyat ve vicdan huzuru veremeyen bir rozet...
Aslında;
Kendileri de bu zavallı durumun farkında. Fakat bundan kurtulmak yerine son hak din olan İslĂ‚m ’ı da kendilerindeki bu cirkin vaziyete cekerek vicdĂ‚nen rahatlamak derdindeler. Bir de hic utanıp arlanmadan bunu muslumanlara yani bizlere tavsiye ediyorlar. Tıpkı kotu bir hastalığa yakalanan kimsenin ondan kurtulmak yerine sapasağlam doktora; «Sen de bendeki mikroptan alıp benim gibi hasta ol! Beni bu kotu hastalıkta yalnız bırakma! Beraber olelim!» dercesine. Tamamen işte boyle Ă‚rızalı bir mantıkla, mevcut papa, Papa Francesco bir mulĂ‚katında şoyle diyor:
“Tıpkı bizim mukaddes metinlere yaptığımız gibi; muslumanların da Kur ’Ă‚n uzerinde eleştirili bir şekilde calışmaları, onlar hakkında iyi olur. Tarihî ve tenkidî yorum yontemi, onların gelişmelerine yardımcı olacaktır.”
HÂlbuki;
Gelişme dedikleri şey, kendi bozuk dinlerindeki sacmalıklar karşısında insanların ateizme ve deizme kaymasıdır. Sonra da bu mikrobu, kendilerini haklı cıkarabilmek icin İslĂ‚m ’a da şırınga etmeye kalkmalarıdır.
HÂlbuki;
Gercek gelişme, bĂ‚tıldan ve mikroptan vazgecip hakka ve şifĂ‚ya rĂ‚m olmaktır.
Onlar gormeliler ki;
Kendilerindeki yığınla tenĂ‚kuz, tezat ve caprazlıklar, yine kendi insanlarını ateizme ve deizme itti.
İlk itiraz 16 ’ncı asırda Martin Luther ’den geldi. O da kendi aklınca bir din oluşturdu. Hıristiyanlık, Katoliklik ve Ortodoksluktan sonra Protestanlık mezhebiyle de dağıldı ve ustelik her birinin icinde de sayısız kucuk fırkalara bolundu. Bircok tezatlı dînî anlayışlar meydana geldi. Ardından hak olandan ve hakikatten iyice mahrum kalan kitleler, bĂ‚tıl ile tatmin olamayıp o bozuk dinden uzaklaştılar.
Hıristiyanlık başta olmak uzere, butun bĂ‚tıl ve muharref dinlerin insanlığa yaşattığı sıkıntılar; maalesef, art niyetli felsefî akımlar tarafından kasten hak dîne fatura edilmeye kalkışıldı. Hak din ve inanc gozden duşurulmeye calışıldı. Boylece; ateizm ve deizme rahat yeşerebilmeleri icin daha kolay ve elverişli bir zemin teşkil edilmeye uğraşıldı.
Oysa asıl sebep, sadece muharref Hıristiyanlıktı.
İslĂ‚m ise, dĂ‚imĂ‚ bu tahriplerin dışında kaldı. Cunku İslĂ‚m, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın muhafazası altında ve ancak O ’nun belirlediği sırĂ‚t-ı mustakîm uzere hak olan tek din olarak devam etti. KıyĂ‚mete kadar da oyle devam edecektir.
Dolayısıyla;
Îman bahsinde ilmî tenĂ‚kuzların ve inanc boşluklarının dîn nĂ‚mına gercek muhatabı, hicbir zaman İslĂ‚m değil, ancak ve sadece muharref dinlerdir.
UCUNCU SEBEP Gafil insanların deizme kaymasının ucuncu sebebi, materyalist felsefe olmuştur. Bir başka ifadeyle makinenin terakkîsi...
Hikmetli bir imtihan îcĂ‚bı; Avrupa ’nın Hıristiyanlıktan uzaklaştığı devir; musbet ilimler, sanayi ve benzeri sahalarda ilerlediği bir devre tesaduf etti. Zaten insanlık; tarih boyunca, maddî gucle sarhoş olmuş ve şımarmıştır. Âd, Semûd, Nemrut ve Firavun bunun meşhur misalleridir.
O devirlerin munkirleri; peygamberlerin getirdiği her şeyden, bilhassa da hak-hukuk kāidelerinden cok rahatsız oldular. Cunku hem; «Benim dînim benim arzularımdır!» kabîlinden aygırca bir nefsĂ‚niyet icinde yaşamak, hem de en ağır gunahları ve sucları da işleseler yine de her turlu hesaptan muaf olmak istiyorlardı. Oleceklerini ve tekrar dirilecek olduklarını gormek istemiyorlardı. Mutlak gerceği ve kacınılmaz Ă‚kıbeti ise, duşunmek bile istemiyorlardı. İnkĂ‚r guya, tek kurtuluştu onlar icin. Ustelik Hazret-i Âdem ’den beri hicbir munkir, kurtulamadığı hĂ‚lde... Onların tek tesellîleri, bu ağır aldanışı ecel Ă‚nına kadar fark edememekten ibaret kaldı.
İşte o buyuk ve acı aldanışların hem tuzağı hem de maskesi olarak her devirde olduğu gibi son asırda da ceşitli fikirler ve zehirli ideolojiler uyduruldu. Hepsinin ozeti;
Materyalizm, maddeperestlik... MĂ‚nĂ‚yı, rûhu ve hikmeti inkĂ‚r...
Bunlar;
Gerek siyĂ‚sî gerekse iktisĂ‚dî pek cok kılığa girdi. Fakat ozu itibarıyla hepsi munkir...
MeselÂ;
Komunizm ve sosyalizm şeklindeki tezĂ‚huru, dîni zaten afyon olarak gordu, tamamen dışladı. Eşitlik adına yola cıkıp, partili bir azınlığa hizmet etti. Yuksek sesle haykırdıkları halkı ezdirmeme sloganlarının ardında; bunun tam aksine, kendi halkını vahşîce ezdi, sadece somurdu ve gaddarca zulmetti.
Kapitalizm ve liberalizm ise, trostler ve karteller ile ezdi. Tespitlere gore, sadece 50 kadar zengin, butun dunya nufusunun % 50 ’sinin sahip olduğuna musĂ‚vî bir servete sahip. Necip Fazıl ’ın ifadesiyle;
Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şĂ‚h olsa!.. Kapitalizm dedi ki:
“Mulk fertlerindir.” Yani şoyle diyordu:
“Serveti kim ele gecirirse, kim daha fazla kazanmak icin ne yapmak istiyorsa; «Bırakınız yapsın, bırakınız gecsin!» Toplumda maddî adĂ‚let ve merhamet icin bir tedbir almaya gerek yok!”
“–Peki fukarĂ‚ ne olacak?” denildiğinde şu yalanları soylediler:
“–Hurriyetle gelen zenginlik kendiliğinden herkese donecek. Fiyatlar ucuzlayacak. İş olacak, bolluk olacak...”
Heyhat;
Birilerinin insanların hem enerjilerini hem de umutlarını somurebilmek ve bunu da onlara kabullendirerek yapabilmek icin uydurdukları maskeli bir masal bu. Hicbir zaman gercekleşmeyen bir masal.
Nitekim;
Kapitalizm ve liberalizm, halkın sırtından dĂ‚imĂ‚ trost ve kartelleri palazlandırdı. Fakir daha fakir duştu. Niceleri fĂ‚izin pencesinde koleler hĂ‚line geldi.
Komunizm ise;
“Mulk, toplumundur!” dedi.
Eşitlik prensibiyle; butun vatandaşlar, devletin işcileri olacak, devlet serveti herkese eşit boluşturecekti. Tabiî bu da, insanların hem enerjilerini hem de umutlarını somurebilmek ve bunu da onlara kabullendirerek yapabilmek icin uydurdukları bir başka masaldı. Yine hicbir zaman gercekleşmeyen bir masal.
Nitekim;
Kapitalizmdeki trostlerin yerini burada partililer aldı. Halk kole gibi calıştırıldı, partililere bircok imtiyazlar tanındı ve onlar zengin edildi. Zaten komunizm bu haksızlıkları neticesinde coktu gitti.
Her zaman ve sadece;
İslĂ‚m, bu iki hĂ‚lin zıddı olarak insanın problemini cozdu ve toplumlara huzur tevzî etti.
Cunku İslĂ‚m;
“Mulk, aslında ne fertlerin ne toplumundur. Mulk AllĂ‚h ’ındır. Kullar da gecici birer emĂ‚netci...” dedi.
Bu gercekten hareketle;
İslĂ‚m, ozel mulkiyeti kabul etti. Fakat fakiri, zengine; zayıfı da kuvvetliye zimmetledi.
Varlıklı olanların; bir ibĂ‚det vecdiyle yoksullara zekĂ‚t, sadaka ve infak vermesini sağladı. Bu şekilde yaşanan bir din kardeşliği, butun bir toplumu şefkat ve muhabbet ağlarıyla ordu. Mu ’minler; Ă‚hiret inancı sayesinde, fĂ‚nî dunya malını dĂ‚imĂ‚ hayır, hasenĂ‚t, vakıf gibi hizmetlere sarf ettiler. Guzel ahlĂ‚k sebebiyle, fukarĂ‚ya merhamet ve şefkat duydular. Paylaştılar.
LÂkin;
İnsanları somuren ideolojiler ise, bir yandan onları maddeten perişan ederken bir yandan da onlara gaflet aşıladı ve onları kotuluklerle de işgal etti.
Boylece insanlık; enĂ‚niyetten, maddeden ve menfaatten başka bir şey gormez oldu. Vicdanlar, merhamet ve şefkat fukarĂ‚lığından kurudu.
Kapitalizmin; «Bırakınız yapsınlar, bırakınız gecsinler!» prensibi, kazanmak icin hicbir hukukî mueyyide koymuyor. Maksada ulaşmak icin her yolu mubah sayıyor.
Bugun Suriye, Myanmar ve Yemen ’deki cinayetler; deizmin savunduğu hak tanımazlık ve adĂ‚letsizliğin hazin bir neticesi...
FukarĂ‚ ve mazlumlar boyle ezilirken; kalburustu kesime ise, acımasız bir hodgĂ‚mlık aşılandı. Kitleler; televizyon, internet, eğlence, cismĂ‚nî keyiflerin zebûnu hĂ‚line getirildi.
Ne dînî bir hukum, ne vicdĂ‚nî bir mueyyide!.. Hicbir uhrevî endişe yok!.. Vicdanlara hitĂ‚b edecek hicbir ruh ve mĂ‚neviyat yok!..
Boylesi bir demir ve makine terakkîsi, insanı hodgĂ‚mlaştırdı. Ten plĂ‚nında, Ă‚nı yaşamak arzusu, gonuldeki Ă‚hiret duşuncesini bertaraf etti.
Global kultur istîlĂ‚sı, bu vahşîliği dunyanın her yerine yaydı. Boylece hicbir ahlĂ‚k, hak-hukuk ve din kāidesi olmaksızın, keyfince nefsĂ‚nî bir hayat yaşamak isteyen bir insan tipi oluşturdular. NefsĂ‚nî hayatın girdabına yakalanan bu insan da, Hak din olan İslĂ‚m ’ın kāidelerini istemiyor.
HĂ‚lbuki bu kāideler; insanca yaşamak, merhamet, hak, hukuk ve adĂ‚let, tevĂ‚zu ve benzeri fazîletleri tĂ‚lim ediyor fakat nefsinin zebûnu olanlar, bunları istemiyor.
Boylece saydığımız bu uc sebep neticesinde birtakım insanlar ateizme ve deizme suruklendi.
Ateizm ’i, kabul edilemeyecek kadar, korkunc ve mantıksız bulanlar; sadece yaratıcıyı kabul ederek; «Bu korkunc hĂ‚lden kurtulabilir miyim?» diyerek tabiri cĂ‚izse bir hile yapıyor, deizm diyorlar. Bilhassa, kok itibarıyla dindar ailelerin evlĂ‚tlarında bu inhirĂ‚fın gorulmeye başlandığı yonunde bize muracaatlar olmakta.
HĂ‚lbuki ikisi arasında bir fark yok ki! İkisi de aklın cinneti!..
Eğer deizme duşenler;
“Dinden uzak durayım, haramları işleyeyim, rahat nefsĂ‚nî bir hayat yaşayayım ama, kĂ‚fir olmayayım. Yolum ateizm olmasın, kufre duşmeyeyim.” diye boyle bir yola sapıyorlarsa; bilmeliler ki;
Deizmin ateizmden bir farkı yok!..
Araştırsınlar, deistlerin dinlere karşı ithamlarını okusunlar: Ateistlerinkinden hicbir farkı yok.
Bir damlası dahî insanı olduren bir şişe zehire, birazcık su katılmakla, oldurucu olmaktan cıkar mı?
Ne fark eder? O da inkÂr, bu da inkÂr!..
Nasıl munafıklık, daha beter bir kĂ‚firlik ise, deizm de beter bir ateizmdir!
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yuzakı Yayıncılık, Aklın Cinneti DEİZM
İslam ve İhsan
ATEİZM VE DEİZMİN FİTNELERİ