
Ahiret gunune inanan insan nasıl davranmalı, neler yapmalıdır?EvlÂdının ve neslinin Âkıbet endişesini duyan bir mu ’min, gecici bir metÂdan ibaret ve husûsen inişli cıkışlı imtihan şartlarına sahip olan bu hayattan ziyade; evlÂtlarının nihÂî Âkıbetlerini, yani Âhiretlerini duşunur. Onun icin, cırpınır.
EvlÂtlarını dunyaya hazırladığı ve dunyalığını helÂlinden kazandığı gibi; sonsuz Âhiret yolculuğunun yegÂne azığı olan takvÂyı da ihmÂl etmez.
Elbette mu ’min, bu dunyada evlÂdının rızkını duşunur. Fakat onun asıl endişesi, o lokmaların helÂl olup olmadığıdır. EvlÂdına verdiği terbiye istikametinde, onun cennet nimetlerinden mi; yoksa maÂzallah zakkum ve irin cezalarından mı tattırılacağını duşunur.
AHİRET İNANCINA SAHİP ANNE
Elbette her ana, uşuyen yavrusunun ustunu orter. Onu en guzel kıyafetler icinde gormek ister. Fakat Âhiret inancına sahip bir anne; evlÂdını obur Âlemde Cennet ipeğinden atlas kaftanların mı, Cehennemin yalaz yalaz ateşinin mi saracağı endişesiyle cok daha fazla meşgul olur.
AllÂh ’a ve Âhirete îmÂn eden bir insan, evlÂtlarının dunya ile Âhiret saÂdeti karşı karşıya geldiğinde; hic duşunmeksizin, dunyayı elinin tersiyle iter ve Âhireti tercih eder... Deryayı bırakıp damlayı almak ahmaklığına dûcÂr olmaz.
Dunyada tıka basa doysun da, isterse Âhirette zehir-zıkkım yesin diyemez! Dunyada istikbÂli parlak olsun da, varsın Âhirette yuzu karalardan olsun diyemez!
“Bu dunyada gununu gun etsin, nasıl olsa Âhirette de affa mazhar olur.” şeklindeki şeytan aldatmacasına kanmaz. Âhiret yanında dunya saÂdetinin bile ancak ve ancak AllÂh ’ın emrettiği ve Resûlu ’nun gosterdiği temiz, nezih ve huzurlu hayatı yaşamakla elde edilebileceğini idrÂk eder.SefÂleti, sefÂheti ve rezÂleti; saÂdet diye, hurriyet diye takdim eden insî ve cinnî şeytanlara; aldatıcı reklÂm ve modalara; kufur diyarından esen soğuk ve boğuk ruzgÂrlara asla kapılmaz.
Hakkı hak bilip, ona ittibÂ; bÂtılı bÂtıl bilip, ondan ictinÂb etme prensibiyle ve duÂsıyla yaşar. EvlÂtlarını bu şuurda yetiştirir. Mukerrem insan icin; nesli surdurmenin yolunun biyolojik değil, mÂnevî olduğunu bilir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nesil Endişesi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan