Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, Peygamber Efendimiz'in "ÎmĂ‚nınızı tĂ‚zeleyiniz!" hadis-i şerifinden bahsediyor...İMAN NASIL TAZELENİR? Bir gun Allah Rasûlu -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem-:
“–ÎmĂ‚nınızı tĂ‚zeleyiniz!” buyurmuşlardı.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m hazretleri:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu, îmĂ‚nımızı nasıl tĂ‚zeleyelim?” diye sordular. Rasûlullah -sallĂ‚llahu aleyhi ve sellem-:
“–«لَآ إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ» (LĂ‚ ilĂ‚he İllĂ‚llah) sozunu cokca tekrarlayınız!” cevabını verdiler. (Ahmed, II, 359; HĂ‚kim, IV, 285/7657)
Kelime-i Tevhid'İn faziletleri icin tıklayınız... ÎMÂNINIZI YENİLEYİN
Bazı gunleri CenĂ‚b-ı Hak lûtuf olarak ikram etti, ihsĂ‚n etti. Gun icinde seherler buyuk bir ikram.
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ (“…Seherlerde istiğfĂ‚r ederler.” [Âl-i İmrĂ‚n, 17]) buyuruyor. Seherlerde davet ediyor. Seherlerde rûhĂ‚nîleşecek, gonlu, kalbi rûhĂ‚nî gıdĂ‚ ile dolduracak ki gunduzleri nefsin musallat olan kerahatlerine karşı mukĂ‚vemet gosterecek. Ezilmeyecek gunahlar altında, gunahlara meyletmeyecek ki o seher dolacak kalp.
Kelime-i tevhîd ile dolacak. Efendimiz;
“ÎmĂ‚nınızı tecdîd edin, yenileyin.” buyuruyor. (Bkz. Ahmed, II, 359; HĂ‚kim, IV, 285/7657) Kelime-i tevhîdi hatırlayacak.
Rasûlullah Efendimiz ’i hatırlayacak. En buyuk peygambere ummet olduk. O ’nunla beraber olmayı ne kadar istiyoruz?
İstikbĂ‚limizi hatırlayacak.
يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ
(“…Âhiretten korkan (cekinen)…” [ez-Zumer, 9]) Bir Ă‚hireti unutmayacak, bir kabri unutmayacak.
Kurtuluş nedir? CenĂ‚b-ı Hakk ’ın lûtfuna, rahmetine kavuşmak. Bir duĂ‚ hĂ‚linde yaşayacak.
VelhĂ‚sıl seherler ayrı bir guzellik bir mu ’min icin. Tabi zor. Bilhassa yaşlandıkca insan, birtakım tĂ‚kat kesilir, kalkış zor olur. Gencken de insan farkına varmaz, gec yatar, vs. yapar, o seher vakti, o bereketli bahar yağmurlarının yağdığı zamanlar, boşa gider. O bahar yağmuru, kayalar uzerinden denizlere yağar, ziyan olur gider.
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bu… Seherler bir lûtuf, gun icinde lûtuf. Cumalar bir lûtuf, rahmetin tecellî ettiği anlar. Sene icinde de uc aylar ayrı bir lûtuf. Bu ay buyuk bir rahmet ayı, diğer aylardan farklı olarak.
اَللّهُمَّ بَارِكْ لَنَا فيِ رَجَبٍ وَ شَعْبَانَ وَ بَلِّغْنَا رَمَضَانَ
Efendimiz buyuruyor. Yani:
“AllĂ‚hʼım! Receb ve ŞĂ‚bĂ‚n ’ı bize mubĂ‚rek kıl (bereketli gecmesini nasîb eyle ki) bizi RamazĂ‚n-ı Şerîfʼe kavuştur!” (TaberĂ‚nî, Evsat, IV, 189; Beyhakî, Şuab, V, 348. Krş. Ahmed, I, 259)
Yani RamazĂ‚n-ı Şerîf ’e mulĂ‚kî olabilmek. Rahmetin butun gucuyle tecellî ettiği ay. Tabi o aya hazırlanabilmek.
Nasıl talebeler imtihana hazırlanırlar, kendilerini o imtihana, derse kendilerini konsantre ederler. Ticaret ehli, sanayi ehli seminerler yapar, vs. yapar. Bir ticaretin hedefine vĂ‚sıl olmaya, bir kazanca nĂ‚il olmak icin butun gayretlerini gosterirler. Sporcular kamplara cekilir. O gireceği maca hattĂ‚ “kader macı” derler ona. Birinciliği elde edebilmek icin butun, kendilerine ihtilĂ‚ttan men kararı alırlar. Kamplara cekilir, dışarıyla goruşmezler.
Demek ki bu, muslumanlar icin de, AllĂ‚h ’a yaklaşmak isteyenler icin de Receb ve ŞĂ‚bĂ‚n ayı boyle bir ay. Kalp, Ramazan ’a hazırlanacak. Ramazan ’da bereketli yağmurlar inecek o kalbe. O kalp rûhĂ‚niyetle dolacak.
Efendimiz buyuruyor:
“Siz RamazĂ‚n-ı Şerîf ’in ne olduğunu bilseydiniz, bitmesini arzu etmezdiniz.” buyuruyor. (Bkz. Heysemî, c. III, sf. 141)
Yine bu ayda RegĂ‚ib kandili var. MĂ‚lum, perşembeyi cumaya bağlayan gecedir. Sırf Efendimiz ’e, diğer peygamberlerde yok, bir MîrĂ‚c… Efendimiz ’e tĂ‚ CenĂ‚b-ı Hak sonsuzluğa doğru bir mesafe aldırdı. Yedi semĂ‚nın otesine gecti. CenĂ‚b-ı Hak ’la mulĂ‚kî oldu. Yine o da bu Receb ayının icinde oldu, MîrĂ‚c gecesi. Bu da yalnız Efendimiz ’e Ă‚it bir gece. O gecede namaz farz oldu.
Buyrulur:
“Goncaları gul yapan, uzerine yağan bereketli yağmurlardır.”
Bu uc aylar da gonulleri gule ceviren bereketli bir mevsimdir, omrun bereketidir. Yani Hakk ’a rĂ‚m olma mevsimidir. Muhabbetin zirvesi, “el-Vedûd” Allah ve Rasûl ’une olan muhabbettir. Eğer o muhabbet olmazsa -Allah korusun- omur bir gaflette gecmiş olur. Gaflet nedir o zaman? Gozunun onune iki parmağını koy, işte gaflet odur. Yani bir şey gorebilir misin? Goremezsin. Yani yine gaflet, hakîkate karşı kalbe bir perde cekilmesidir. Nedir? Gunahlara yani mayın tarlasına pervĂ‚sızca koşmaktır. Nedir? Ucurumların kenarında dikkatsizce dolaşmaktır.
MevlĂ‚nĂ‚ ’nın tĂ‚biriyle nedir? Kuzunun kurda sevdalanmasıdır, gunahlara sevdalanmasıdır.
VelhĂ‚sıl gaflet, kulun ebedî hayatına zehir sacan mĂ‚nevî bir hastalıktır.
Onu, en oz tabiriyle, kulun kendisini yok(tan var) eden CenĂ‚b-ı Hakk ’a karşı gafil kalmasıdır, Rabbini unutmasıdır.
Zaten Rab unutulduğu zaman gunah işlenir. Ofkeli Ă‚nında bir yumruk atarken, bir dedikodu ederken besmele cekilmez. Rab unutulduğu zaman yapılır bunlar. Onun icin CenĂ‚b-ı Hak:
“AllĂ‚h ’ı unutan, AllĂ‚h ’ın da kendilerini unutturduğu kişiler gibi olmayın (buyuruyor). Onlar yoldan cıkan kimselerdir.” (el-Haşr, 19)
Yani yine gaflet; anlık zevkler uğruna ebedî bir saĂ‚deti felĂ‚kete uğratmak, fĂ‚nî olan dunya hayatını, bĂ‚kîye tercih etmek, yani sonsuz Cennet hayatını tercih etmemek. Buyuk bir ahmaklık, hamĂ‚kat, en buyuk ahmaklık bu. Allah korusun, CenĂ‚b-ı Hak muhafaza buyursun!
Yani gaflet, boyle bir ahmaklık olmuş oluyor. HattĂ‚ MevlĂ‚nĂ‚ bir hikĂ‚ye ile anlatır bunu. MevlĂ‚nĂ‚ mucerred hĂ‚diseleri muşahhas hĂ‚le getirir. Ahmaklığı şu şekilde anlatır. Yani gĂ‚fil olmak, dunyaya rĂ‚m olmak, Ă‚hireti unutmak… Misalde şoyle anlatır hikayesinde:
Hazret-i ÎsĂ‚ Rûhullah, hızlı hızlı koşar. Yanındaki kişi der ki:
“–Ey Rûhullah der, normal yuruyordunuz der, sizi boyle koşturan nedir?” der.
“–Yahu bırak der, ne olursun der, bırak ben kacayım!..” der.
“–Yahu kimden kacıyorsun der, aslan mı var, kaplan mı var, yılan mı var arkanda, kimden kacıyorsun?” der.
“–Yahu bırak der, daha beteri var.” der.
“–Nedir daha beteri?”
“–Arkamda bir ahmak var der, kalbi katı bir insan var der. Gafil bir insan var der, ondan kacıyorum.” der.
“–Ey Rûhullah der. Sen der, oluye ufledin olu dirildi der. ÂmĂ‚ya okudun, Ă‚mĂ‚nın gozleri gordu der. Şu ahmağa da okusana!” der.
“–Yok der, ahmaklık bir hastalıktır der. Ona belki 100 kere okudum hic faydası olmadı.” der.
Demek ki gafleti bertaraf etmeyi bilenlerden olmak.
VelhĂ‚sıl insan, bir cenaze gordu, bir tabut gordu; dĂ‚imĂ‚ şunun idrĂ‚ki icinde olacak:
“O tabutun icinde bugun ben olabilirdim. Yarın sen olacaksın. Fakat bugun de ben olabilirdim…” Yani bunun bir idrĂ‚ki icinde bulunabilmek.
Onun icin Allah ve Rasûl ’une olan muhabbet, insan rûhunun pırlantası… NĂ‚-ehil olanlara olan muhabbet de onlara muhabbet beslemek de, bu pırlantanın cop tenekesine duşmesi gibidir, ziyan edilmesidir.
Sokağa duşmuş, cop tenekesine duşmuş bir pırlantanın hĂ‚li de ne hazindir!? CenĂ‚b-ı Hak o muhabbeti veriyor, sen o muhabbeti bertaraf edip ters yonde kullanıyorsun -Allah korusun-.
Efendimiz ’i her şeyden once Rasûlullah Efendimiz ’i ustun tutmak, emsalsiz bir aşk ve muhabbetle sevmek, îmĂ‚nın kemĂ‚lindendir. Yani îman dediğimiz zaman ne hatıra gelecek; îman, lĂ‚yıkına muhabbet, mustahakkına nefret.
Tebbet YedĂ‚ Sûresi niye indi? CenĂ‚b-ı Hak niye burada Ebû Leheb ’e bir lĂ‚net var “elleri kurusun” buyuruyor. O neydi o? Allah ve Rasûl ’une duşmandı. Demek ki îman da buradan kaynaklanıyor.
“Allah Rasûlu ’nun yanında bulunanlar, kuffĂ‚ra karşı şedid…” (Bkz. el-Fetih, 29) buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. Îman, lĂ‚yıkına muhabbet, mustahakkına nefret. LĂ‚yıkına muhabbet, AllĂ‚h ’a muhabbet, Rasûl ’une muhabbet, din kardeşine muhabbet, Kur ’Ă‚n ’a muhabbet ve onun zıddı olan her şeyden de uzaklaşabilmek.
Bu ay, Receb ayı, ŞĂ‚ban ayı, RamazĂ‚n-ı Şerîf, ummet-i Muhammed olmanın nîmetini yeniden tefekkur etme mevsimi.
124 bin peygamberin en buyuğu, biz Rasûlullah Efendimiz ’e meccĂ‚nen ummet olduk. Yani bir kur ’a cekilmedi “hangi peygambere ummet olacaksın” diye. Fakat CenĂ‚b-ı Hak “rahmeten li ’l-Ă‚lemîn” olan bir peygambere bizi ummet kıldı.
Efendimiz o kadar merhametli ki:
“Ben diyor, kabrimde de «ummetî, ummetî» diyeceğim (buyuruyor). İsrĂ‚fil Sûr ’u ufurunceye kadar bu «ummetî, ummetî» devam edecek.” buyuruyor. (Bkz. Ali el-Muttakî, Kenzu ’l-UmmĂ‚l, XIV, 414)
“Sizi (diyor) Havz kenarında bekleyeceğim (diyor). Fakat Sunnet ’e uymayanlara da onlara da uzaklaş diyeceğim.” diyor. (Bkz. Muslim, Hac, 147; Ebû DĂ‚vûd, MenĂ‚sik, 56)
Efendimiz, insanda tecellî eden bir sanat hĂ‚rikası. Butun insanlara, butun asırlara bir numûne, usve-i hasene, ornek…
Fakat uc şart da olacak, o ornek, Rasûlullah Efendimiz ’i ornek alan kişilerin uc vasfı olacak:
Birincisi; “…AllĂ‚h ’a yaklaşmayı umanlar…” (el-AhzĂ‚b, 21)
Yani CenĂ‚b-ı Hak ’la beraber olmanın gayreti icinde olanlar. DĂ‚imĂ‚:
“Allah beni goruyor…” Kalpte bu idrak olacak.
“…Âhirete kavuşmayı umanlar…” (el-AhzĂ‚b, 21)
Zerrelerin hesabı verilecek.
“Kitabını oku! Bugun (sana hesap sorucu olarak) nefsin kĂ‚fîdir.” (el-İsrĂ‚, 14) denilecek. Ekranların indiği bir Ă‚nı hatırlamak.
Ucuncusu: “…AllĂ‚h ’ı cok cok zikredenler icin, Allah Rasûlu ’nde usve-i hasene (ornek şahsiyet, ornek karakter) vardır.” (el-AhzĂ‚b, 21) buyruluyor.
CenĂ‚b-ı Hak; وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ buyuruyor. “En yuce bir (en muhteşem bir) ahlĂ‚k uzeresin.” (el-Kalem, 4) buyuruyor.
İki cihan saadetinin en buyuk rehberi. Dunyada da saĂ‚det O…
SahĂ‚bede hasta vardı, fakir vardı, zengin vardı, sağlam vardı, yetim vardı, dul vardı, vs. vardı… Fakat onlar en buyuk bir lezzeti tattı.
Oyle bir lezzet duydu ki, bu lezzetin mukÂbili olarak da:
“YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Emret; canım, malım, her şeyim Sana fedĂ‚ olsun!..” dediler.
Gozlerinde dunya kuculdu, ukbĂ‚ muhteşem hĂ‚le geldi.
عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
“Sen doğru yol uzerindesin.” (YĂ‚sîn, 4) buyruluyor.
Yine CenĂ‚b-ı Hak NisĂ‚ Sûresi ’nin 80. Ă‚yetinde:
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ
“Kim Allah Rasûlu ’ne itaat ederse AllĂ‚h ’a itaat etmiş olur...”
İki itaat birleşiyor.
İmam Ahmed ibn-i Hanbel Hazretleri diyor ki:
“Ben diyor, 33 yerde Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de, AllĂ‚h ’a itaatle Allah Rasûlu ’ne itaatin birleştiğini gordum.” buyuruyor.
Onun icin Sunnet-i Seniyye bu kadar muhim hayatımızda.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m; ne vaciptir, ne sunnettir, ne farzdır sormazdı. Efendimiz ’i ayniyyen (takip ederlerdi).
“Benim kıldığım gibi namaz kılın.” buyurdu Efendimiz. (Bkz. BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 18) O ’nun kıldığı gibi kılmaya calışırlardı. O ’nun hĂ‚liyle hĂ‚llenmeye gayret ederlerdi.
Bu nasıl olacak? Bu, muhabbetle olacak. Peki bu muhabbet nasıl teşekkul edecek? TakvĂ‚da mesafe aldıkca bu rahmet teşekkul edecek, bu muhabbet teşekkul edecek.
Muhabbet nedir? İki kalp arasında bir cereyan hattıdır. İşte ashĂ‚b-ı kirĂ‚m bu cereyan hattını kurdu. Dunyanın en mesut insanları hĂ‚line geldi.
Yine buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak:
“Rasûlum, de ki (ummete, biz dahil, kıyĂ‚mete kadar gelen ummet) eğer AllĂ‚h ’ı seviyorsanız bana tĂ‚bî olun ki Allah da sizi sevsin, gunahlarınızı mağfiret etsin. Allah gafurdur, rahîmdir.” (Âl-i İmrĂ‚n, 31)
Onun icin hayatımızın her safhasında ornek almaya mecburuz. Aile hayatında ornek alacağız. O ’nun aile hayatı nasıldı? Bir israf var mıydı, bir oburluk var mıydı? O yuvada bir dedikodu vs. bir haset var mıydı?..
Ne vardı o yuvada? RızĂ‚ vardı, takvĂ‚ vardı…
VelhĂ‚sıl bu cihan, Ă‚hiretin sonsuzluğu karşısında deryada bir damla misĂ‚li. Hayatın şaşkın bir yolcusu olmamak ve olumden sonra Cennet yurduna vĂ‚sıl olmak isteyen kimse icin O, usve-i hasene, ornek şahsiyet, ornek karakter olmuş oluyor…
İslam ve İhsan