
Dunyadan MevlÂya eren yollar nelerdir?"İnsanlar imtihandan gecirilmeden, sadece “iman ettik” demeleriyle bırakılacaklarını mı zannettiler.” (Ankebut, 2)
ŞUPHE ETMEDEN İNANDIK Bazen ne zor geliyor insana imtihan edilmek, başımıza gelen sıkıntılara dayanmak. Boyle acı olur mu diyoruz, en hassas yanlarımızdan sınanınca. Zerre şuphe duymadan “İnandık.!” diyoruz ama, inanmanın gerektirdiği vazifeleri yerine getirmiyoruz ve inancımızın sınanmasını kabullenemiyoruz.
İnanmak! her an, her lahza, her nefesle inanmak. Varlığınla, dokunduğunla, hissettiğinle inanmak! Kadere inanmak! Ahiret gunune inanmak! Hayrın ve şerrin Allah ’tan geldiğine inanmak..! Bir daha tart kendini, inancın teslimiyetini pekiştiriyor mu? Gel kulum dedikce, her adımda Hu diyor musun? Her basamağı “Yar ’e vuslat” sayıyor musun? Gonderenin hatırına, gelenin yoluna turab oluyor musun? Bir daha tart kendini, duşun..! “YÂr ’dan davet geldiyse koşarak git durma.! Daya alnını secdeye, ver gonlunu MevlÂya, Rabbin hic bırakır mı seni? O sana, senden daha merhametlidir. Bak sevgililerin sevgilisine! Ağaran gununle O ’na bak, kararan gecenle O ’na bak, O ’ki alemlere rahmet ve tum Peygamberlere şefaat etme hakkına sahipken, Yaradana “YÂr” olduğu halde imtihanlarına bak, şukurlerine bak, Yar ’i ile arasına perde yapmış mı yaşadıklarını. Sen de ac, ac perdelerini, kaldır onundeki dunyalıkları, geleni sev, ne olursa olsun, kim olursa olsun sev, gonderenin hatırına sev.
Biliyor musun? Rabbin dert zannettiklerinin, keder zannettiklerinin ardında bekler seni, dualarda misafir eder, secdelerde ağırlar, ikramını bazen dunyalık bazen ahiretlik sunar, huzuruna geleni utandırmaz... Unutma! YÂr ile yaren, her an, her saniye denenir. Aşık ile maşuk turlu turlu iniş cıkışlar yaşar, her cıkışta gonlun dirilir, ruhun dirilir, aşk olgunluğa erer, olgunluğa eren aşk, tutunur, teslimiyetinin gozyaşlarıyla beslenir, kok salar ozune, hoş bir sÂd ile karşılar fırtınaları, bağrında barındırır zemheriyi, bilir ki bahar arkasındadır.
GERİYE KALAN Ve bir gun sıkıntılar gecip; gece aydınlığa bırakınca yerini, işte o an geriye kalan, geride bıraktığın mesafe ve kat ettiğin yoldur, inancla, sadakatle, sabırla ne kadar yaklaştın Yaradana? Gun gelir sona erince bu misafirlik, son nefesle Yaradan ’a kavuşur ruhumuz, Yaradan ’ın, kendisine aşık olandan sorduğu ancak, inanc, sadakat ve sabırdır. Nasıl ki, aşk maşuku icin, mecnun leylası icin, adı efsanelere yazılmamış nice aşıklar dunyasındaki, yureği aşkla kavrulmuşlar birbirleri icin, turlu zorluklara katlanmışlar, gun aşkını gostermeye geldiğinde olumu goze alıp, olumden cok daha zor olan turlu imtihanlara tabi olmuşlar, sevgileri dilden gonule, gonulden gonullere akmış, aktığı her gonlu aşk ile sarsmış ve manaya ermiş, aynı şekilde bizim de Mevla ’ya olan aşkımız, tabi olduğumuz imtihanlarla, sadakat ve sabırla Haşr gunu, altın bir aşk tepsisinde Rabb ’e sunulmalı.
“KAHRIN DA HOŞ, LUTFUN DA” İci doldurulmamış, kalpte pekiştirilmemiş, ruhta olgunluğa erdirilmemiş bir “İnandık..!” sozu, imtihanlarla yeşerip, sabırla olgunlaşan bir inanmanın yanında, ancak kuru bir kabuk, boş bir lakırdı olabilir. Ve biz kuru bir kabuğu hangi yuzle hesap gununde Yaradan ’a sunacağız? O yuzden zaman zaman unutsam da, hep hatırlatıyorum/hatırlatmalıyım kendime... Yaşanılan sıkıntılar; kuru bir kabuğu, goz kamaştıran, adı, tadı, rengi dillerden dile dolaşan, gonullerde olgunlaşan aşk meyvesine donuşturebilmek icin bir imkan, bir lutuf, bir vesiledir aslında. Oyle ki; Yunus Emre Hazretlerine de bu dizeleri yazdıran, lutuf dolu imtihanlardı sanırım.
“Hoştur bana senden gelen,
Ya gonca gul yahut diken,
Ya hayattır ya da kefen,
Narın da hoş nurun da hoş,
Kahrın da hoş lutfun da hoş.”
Yarabbi! Sen imtihanlar aracılığıyla; toprakta surunen varlığımızı goklere eriştirebilmeyi, kalpleri huzura ve tatmine erenlerden olabilmeyi nasip eyle...
Kaynak: Fatma Cam, Altınoluk Dergisi, Sayı: 384
İslam ve İhsan