İnsanın yaratılışının başlıca sebep ve hikmetleri nelerdir?İnsanın yaratılış amacı ve hikmetleri şoyledir:
1- İnsanın yaratılışının esas maksadı, CenÂb-ı Hakk ’a kulluk ve mÂrifetullahtır. Âyet-i kerîmede buyurulur:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالإِنسَ إِلاَّ لِيَعْبُدُونِ
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım!” (ZÂriyÂt, 56)
YARATILIŞIN GAYESİ Âyette yaratılışın gÂyesi olarak zikredilen “kulluk” oyle şerefli bir mertebedir ki, onun bu yuce mevkii, kelime-i şehÂdette de gorulmektedir. Nitekim orada Peygamber Efendimiz ’in once “kul” sonra “resûl” olduğu ifÂde edilmektedir. Bu da kulluğun daha oncelikli, risÂletin ise kulluğun sınırları dÂhilinde olduğunu gostermektedir.
ResûlullÂh -sallellÂhu aleyhi ve sellem- kendisine aşırı tÂzim gosteren kimselere; “Siz beni, hakkım olan derecenin uzerine yukseltmeyiniz! Cunku Yuce Allah, beni resûl edinmeden once kul edinmişti.” (Heysemî, Mecmeu ’z- ZevÂid, IX, 21) ikÂzında bulunarak kul olmanın kıymetini bildirmiştir.
Diğer bir Âyet-i kerîmede Allah TeÂlÂ:
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَآؤُكُمْ
(Resûlum!) De ki: DuÂnız (kulluk ve yalvarmanız) olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?!” (FurkÂn, 77) buyurmaktadır.
Kulluğun bir mÂnası da “mÂrifetullÂh” yani CenÂb-ı Hakk ’ın tanınması ve bilinmesidir.
YARATILIŞIMIZIN SEBEBİ İnsanın yaratılması, “kulluğun yerine getirilmesi” ve “CenÂb-ı Hakk ’ın bilinmesi” gÂyesine mÂtuftur. Zîr yaratılışımızın sebebiyle alÂkalı olarak yukarıda gecen Âyet-i kerîmede لِيَعْبُدُونَ “Bana kulluk etmeleri icin” (ZÂriyÂt, 56) buyurulmuştur. Bazı mufessirler bu kelimeyi َ لِيَعْرِفُونَ dir. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, IV, 255)
“Allah ’ı tanımak icin” şeklinde tefsir etmişler etmişlerdir. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, IV, 255)
2- İnsanın yaratılmasının en onemli sebep ve hikmetlerinden bir diğeri de CenÂb-ı Hakk ’ın “mÂrifetine muhabbet etmesi” yani “kendini tanıtma irÂdesi” sebep olmuştur. Kudsî hadis olarak rivÂyet edilen:
كنت كنزاً مخفياً فأحببتُ أن أُعرَف، فخلقتُ الخلقَ لأُعرَف
“Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmemi murÂd ettim (mÂrifetime muhabbet ettim) de (bu) kÂinatı yarattım…”7 ifÂdesi de bunu teyit etmektedir.
Buradan da anlaşıldığı gibi, CenÂb-ı Hak ile kulları arasında husûsî bir muhabbet bağı bulunmaktadır. O, kullarını cok sevmiş, onlara sayılamayacak kadar sonsuz nimetler lutfetmiştir. Buna karşılık onlardan, en cok ZÂt-ı Ulûhiyeti ’ne mu- habbet etmelerini istemiş; diğer varlıklara duydukları muhabbetin kendisine hasredilen muhabbeti golgede bırakmamasını istemiştir.
3- İnsanın yaratılmasında ilÂhî maksatlardan biri de, Allah TeÂl ’nın, hilkat san ’at ve guzelliğine delil olabilecek bir zirve vucûda getirmek istemesidir. Zîr isan bir yaratılış hÂrikası ve îcadlar bedîasıdır. ZÂriyÂt sûresinin 20 ve 21. Âyetlerinde şoyle buyurulur:
“Kesin olarak inananlar icin yeryuzunde ve kendi nefislerinde Allah ’ın azametini gosteren deliller vardır. Gorup de duşunmez misiniz?”
Ayrıca CenÂb-ı Hak, bir başka Âyet-i kerîmede insanın yaratılış safhalarını bildirdikten sonra azametini şu şekilde ifÂde eder:
“Yaratanların en guzeli8 Allah, ne yucedir!” (Mu ’minûn, 14)
İNSANIN HALİFE KILINMASI NE ANLAMA GELİR? 4- İnsanın yaratılış sebeplerinden bir diğeri de, mahlûkÂtın en şereflisi olarak yaratılan insanı, CenÂb-ı Hakk ’ın yeryuzune halîfe kılmayı murÂd etmesidir. وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّى جَاعِلٌ فِى الأَرْضِ خَلِيفَةً
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryuzunde bir halîfe yaratacağım, demişti...” (Bakara, 30)
Burada insanın “halîfe” kılınması şu mÂnÂlara gelmektedir:
“Kendi irÂdemden, kudret ve sıfatımdan ona bÂzı salÂhiyetler vereceğim; o bana vekÂleten mahlûkÂtım uzerinde birtakım tasarruflara sÂhip olacak; benim adıma ahkÂmımı icr edecek; o bu hususta asıl değil, ancak benim bir vekîlim olacak. İrÂdesiyle benim irÂdelerimi, benim emirlerimi, benim kÂnunlarımı tatbîke memur bulunacak. Sonra arkadan gelenler ona halef olarak aynı vazîfeyi icr edecek ve “O (Yuce Allah ) sizi yeryuzunde halîfeler kıldı.” (En ’am, 165) Âyetinin sırrı or- taya cıkacak.” (bk. Elmalılı, Hak Dîni, I, 299, 300)
Ayrıca CenÂb-ı Hakk ’ın insanı yaratmasının bir diğer hikmeti de, esmÂ-i ilÂhiyyesinin tecellîsini daha ustun bir seviyede gostermek icindir. “Allah TeÂl ’nın ahlÂkı ile ahlÂklanınız.” (MunÂvî, et-TeÂrîf, s. 564) hadîs-i şerîfi de bu mÂnÂya işÃ‚ret etmektedir. Zîr esmÂ-i ilÂhiyyenin en fazla tecellîsi, mahlûkÂt arasında daha ziyÂde insanda gorulmektedir. Meleklerde kibriy ve mudill gibi esmÂnın tecellîleri olmadığı icin nefs engeli de yoktur, gunah işlemezler. Bu sebeple nefs engelini aşıp vÂsıl-ı ilallah ve halîfetullÂh olabilme istîdÂdı, yalnız insana lutfedilmiştir. Dolayısıyla insan kendisine bahşedilen bu istîdatla Allah ’ın sıfatlarından hisse almalı ve O ’nun esmÂsını uzerinde ızhÂra calışarak vÂsıl-ı ilallah sırrına nÂil olmalıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan