Sırat koprusu kıldan ince, kılıctan keskincedir. Dunya hayatında İslÂm ’ı yaşamak da boyledir. İslÂm ’ı tam olarak yaşamaya gayret etmek, Sırat koprusunden gecmek gibidir. Burada nefse karşı mucÂdele gucluğune katlananlar, orada SırÂt ’ı kolay ve rahat gececeklerdir.
HÂlid-i BağdÂdî Hazretleri buyurur:

“Sırat koprusu kıldan ince, kılıctan keskincedir. Dunya hayatında İslÂm ’ı yaşamak da boyledir. İslÂm ’ı tam olarak yaşamaya gayret etmek, Sırat koprusunden gecmek gibidir. Burada nefse karşı mucÂdele gucluğune katlananlar, orada SırÂt ’ı kolay ve rahat gececeklerdir. İslÂm ’a uymayan, hev ve heveslerine duşkun olanlar ise, SırÂt ’ı gecerken cok buyuk zorluk ve meşakkatlerle karşılaşacaklardır.

Bunun icindir ki Allah TeÂlÂ, İslÂm ’ın gosterdiği doğru yola «SırÂt-ı Mustakîm» ismini vermiştir. Bu isim benzerliği, İslÂm yolunda bulunmanın, Sırat koprusunu gecmek gibi olduğunu gostermektedir…” [1]

ESAS HAYAT ÂHİRET HAYATIDIR

Hepimiz bu fÂnî dunyaya birer Âhiret yolcusu olarak gonderildik. Zira, Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin her vesîleyle buyurduğu uzere; “Esas hayat Âhiret hayatıdır.” (BuhÂrî, Rikāk, 1)

O hÂlde bir sureliğine konakladığımız şu dunya misafirhÂnesinde kalıcıymış gibi, yerli edÂsıyla oturmak; telÂfîsi imkÂnsız bir aldanıştır. Cunku dunya hayatının tekrarı yoktur.

Bugun fÂnî bir mevkî elde etmek icin girilen pek cok imtihanın, kazanılamadığı takdirde tekrarı ve telÂfî imkÂnı vardır. LÂkin dunyaya bir defalığına geldik ve buraya tekrar dondurulmeyeceğiz.

Nitekim bu hakîkatten gÂfil şekilde omurlerini ziyÂn edenlerin Âhiretteki hazin hÂli, Âyet-i kerîmede şoyle tasvir ediliyor:

“Onlar orada (Cehennemʼde);

«‒Ey Rabbimiz! Bizi buradan cıkar ki (dunyada iken) işlemekte olduğumuzdan başka, sÂlih ameller işleyelim.» diye feryat ederler.

(Onlara şoyle denilir

«‒Size, duşunecek kimsenin duşunup oğut alabileceği kadar bir omur vermedik mi? Size uyarıcı (bir peygamber) de gelmişti. (Nicin inanmadınız?) Oyleyse tadın (azÂbı)! Cunku zÂlimler icin (artık) hicbir yardımcı yoktur!»” (FÂtır, 37)

Diğer bir Âyet-i kerîmede de Rabbimiz şu îkazda bulunuyor:

“Herhangi birinize olum gelip de;

«‒Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip sÂlihlerden olsam!» demeden once, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın!” (el-MunÂfikûn, 10)

VAKTİ BOŞA GECİRMEK, MÂLÂYÂNÎ MEŞGALELERLE OYALANMAK PİŞMANLIK SEBEBİ OLACAK

O hÂlde, her Ânını dikkatle değerlendirmemiz gereken omrumuz hızla eriyip giderken tembellik etmek, sorumsuzca yan gelip yatmak, boşa vakit gecirmek, uhrevî faydası olmayan mÂlÂyÂnî meşgalelerle oyalanmak; yarın kabir ve kıyamette tÂrifsiz bir pişmanlığa sebep olacaktır.

Zira bir hadîs-i şerîfte bildirildiği uzere, gayret-i dîniyye sahibi sÂlih muʼminler bile, son nefesten sonra pişmanlık duyacaklardır. Onlar Âdeta;

“‒Keşke dunyada daha cok sÂlih ameller işleseydik, niye imkÂnımız varken şu hayrı da yapmadık, yazık, nice fırsatı kacırdık!..” diye hayıflanacaklardır.

Dînî gayretlerden uzak, gÂfilÂne bir hayat yaşayanlar da o gun hazin bir Âkıbete dûcÂr olacak ve;

“‒Keşke şu kotulukleri yapmasaydık, şu gunahı işlemeseydik, tevbe edip hÂlimizi ıslah etseydik…” diye, derin bir nedÂmete buruneceklerdir.[2]

DUNYADA NE EKERSEK ÂHİRETTE ONU BİCERİZ

Ebedî Âleme intikÂl eden her insan, saÂdetini de felÂketini de bu dunyadan kendisi goturecek. Dunya tarlasında ektiğini, mahşer meydanında bicecek. Bugun tarlasını boş bırakan, yarın Âhirette cok muhtac olduğu ecirlerden mahrum kalacak. Tarlasına gunah ve isyan tohumları eken ise, can yakıcı bir azÂbın nedÂmetinden başka bir şey elde edemeyecek.

ÎmÂn edip sÂlih ameller işleyenler, bunların uhrevî mukÂfatlarına nÂil olurken, bunun aksine, îmansızlık, fısk u fucur, zulum ve haksızlıklara dalanlar da butun bu yaptıklarının uhrevî cezÂlarına dûcÂr olacaklar.

GEC KALMADAN NEFSİMİZE TERBİYE ETMELİYİZ

VelhÂsıl; mahşer, hesap, SırÂt, Cennet, Cehennem, hep bu dunyadaki hÂl ve hareketlerimize gore tecellî edecek. O hÂlde bugun gec kalmadan nefsimizi terbiye edip ilÂhî emir ve nehiylere tam bir teslîmiyetle itaat etmeliyiz.

CenÂb-ı Hak; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hûd, 112) buyuruyor.

Yani bugun emrolunduğumuz gibi, sırÂt-ı mustakîm uzere dosdoğru yurumeliyiz ki, yarın Âhiretteki SırÂtʼı selÂmetle gecebilmeyi Yuce Rabbimiz nasîp ve muyesser eylesin.

İLÂHÎ MUŞÂHEDENİN ALTINDA OLDUĞUMUZU BİLMELİYİZ

Bunun icin, ibadette, muÂmelÂtta, ahlÂkta, kulluk hayatının her safhasında ve her nefeste ilÂhî muşÃ‚hedenin altında olduğumuzun idrÂki icinde bulunmalıyız. Zira Hak TeÂl Âyet-i kerîmelerde:

“…Nerede olsanız, O sizinle beraberdir…” (el-Hadîd, 4)

“Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kāf, 16)

“Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer…” (el-EnfÂl, 24) buyuruyor.

İşte CenÂb-ı Hak, bu maiyyet ve ihsan şuuru icinde nefsimizi ıslah edip buyuk bir titizlikle sırÂt-ı mustakîm uzere yurumemizi arzu ediyor.

"ÂHİRETTE NEREYE GİTMEK İSTİYORSANIZ HAZIRLIĞINIZI ONA GORE YAPIN!"

Omer bin Abdulaziz -rahmetullÂhi aleyh-:

“Âhirette nereye gitmek istiyorsanız, hazırlığınızı ona gore yapın!” buyuruyor. Bizler de buyuk bir takv hassÂsiyeti icinde yaşamaya gayret edelim ki, İslÂmʼın dosdoğru yolundan ayaklarımız kaymasın. KurʼÂn ve Sunnetʼin tasvip etmediği yanlış yollara sapmayıp istikÂmetimizi muhÂfaza edelim ki, Âhirette gitmek istediğimiz adrese selÂmetle varabilelim.

Dipnotlar: [1] Kemahlı Feyzullah, Herkese LÂzım Olan ÎmÂn, İstanbul 1997, s. 56. [2] Bkz. Tirmizî, Zuhd, 59/2403.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 358
İslam ve İhsan