
İnsanoğlu kendi başına sırÂt-ı mustakîmde dosdoğru yurumek husûsunda za ’fiyet gosterip nice hatÂlara duşmeye musÂid bir varlık olduğundan CenÂb-ı Hakk, onu kendi fazlından peygamberler ile takviyelendirmiştir.AllÂh TeÂl insana kitaplar ve peygamberleri ile mes ’ûliyet sınırlarını bildirdikten sonra onu mukellef kılmış ve boyle bir lutuftan hicbir kavmi istisn etmemiştir.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Andolsun ki, her ummete: «AllÂh ’a kulluk edin, azdırıcılardan kacının!» diyen bir peygamber gondermişizdir...” (en-Nahl, 36)
Dînin gÂyesi, nefsÂnî ve rûhÂnî temÂyuller olmak uzere muhtelif zıd tecellîlere mazhar olan insandaki nefsÂnî menfîlikleri Âdet yok edercesine asgarîye indirmek, buna mukÂbil nûrÂnî vasıfları da zirveye ulaştırmaktır. Ancak bu gÂyenin gercekleşebilmesi icin insanın muşahhas bir misÂle, yÂni “usve-i hasene” diye tÂbir olunan en guzel bir orneğe ihtiyacı mutlaktır. Peygamberlerin gonderilmesindeki hikmetlerden biri de, onların, insanlar icin tÂbî olunacak mukemmel bir numûne-i imtisÂl olmaları keyfiyetidir.
AllÂh TeÂl buyurur:
“Biz hicbir rasûlu, AllÂh ’ın izniyle itÂat edilmekten başka bir gÂye ile gondermedik...” (en-NisÂ, 64)
Bu keyfiyet, AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’de bir zirve teşkîl etmiş ve bunun icin CenÂb-ı Hakk Âyet-i kerîmede şoyle buyurmuştur:
“Andolsun ki, RasûlullÂh ’ta sizin icin, AllÂh ’a ve Âhıret gunune kavuşmayı umanlar ve AllÂh ’ı cok zikredenler icin bir «usve-i hasene» vardır.” (el-AhzÂb, 21)
Bu itibarla butun insanlar AllÂh ’a îmÂn ve kulluktan mes ’ûldurler. Bu mes ’ûliyetin kÂmil mÂnÂda tahakkuku icin CenÂb-ı Hakk, cennetle teminat altında oldukları hÂlde peygamberleri de teblîğ vazîfeleri dolayısıyla mes ’ûl tutmuş ve her iki tarafın da Âhırette hesÂb vereceğini bildirmiştir. Âyet-i kerîmede buyurur:
“Elbette kendilerine peygamber gonderilen kimseleri sorguya cekeceğimiz gibi, gonderilen peygamberlere de mutlaka soracağız.” (el-Âraf, 6)
İşte bu mes ’ûliyetin idrÂk ve şuûruyla Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, ved hutbesinde yuzbinleri aşan sahÂbe topluluğuna sordular:
“Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar; ne diyeceksiniz?”
Butun ashÂb-ı kirÂm:
“«–AllÂh ’ın elciliğini îf ettin; vazîfeni yerine getirdin, bize vasıyyet ve nasîhatte bulundun!» diye şehÂdet ederiz!” dediler.
Bu şehÂdetin ardından Varlık Nûru, dîni teblîğ ettiğine dÂir:
“AshÂbım! Teblîğ ettim mi?..
Teblîğ ettim mi?..
Teblîğ ettim mi?..” diyerek uc defa tasdîk aldı. Sonra ellerini semÂya kaldırarak CenÂb-ı Hakk ’ın şehÂdetini diledi:
“ŞÃ‚hid ol y Rabb!..
ŞÃ‚hid ol y Rabb!..
ŞÃ‚hid ol y Rabb!..” (BuhÂrî, İlim, 37)
Her kavme bir peygamber gonderilmesi hakîkatine binÂen peygamberler, isimleri Kur ’Ân-ı Kerîm ’de gecenlerden ibaret değildir. CenÂb-ı Hakk buyurur:
“(Ey Rasûlum!) Peygamberlerin bir kısmını bundan once sana haber verdik, bir kısmını da haber vermedik.” (en-NisÂ, 164)
Rivayetlere nazaran 124 bin veya 224 bin peygamber gonderilmiştir. Bunlardan kimine mustakil bir şerîat verilmiş, kimi de evvelki peygamberin şerîatini devam ettirmiştir.
PEYGAMBERLERİN VAZİFELERİ
Peygamberler başlıca şu uc vazîfe ile gonderilmişlerdir:
1. AllÂh ’ın Âyetlerini okumak,
2. Kotuluklerden arındırmak (nefsi tezkiye),
3. Kitap ve hikmeti tÂlim ile beşeriyyeti sırÂt-ı mustakîme yonlendirmek.
Peygamberlerin varlığı, bizim varlığımızın temelini oluşturur. Onlar, yuz binlerce muhtelif şahsı usve-i hasene olarak ifade edilen ornek şahsiyetleri ile mezcederek Âdet tek bir varlık hÂline getirirler ve insanların rûhlarını tek bir Âhengin huzurlu akışı icinde vÂsıl-ı ilÂllÂh eylerler.
Peygamberler, istihkÂk ile değil, ilÂhî tayinle vazîfelendirilmişlerdir. Dolayısıyla onlar, AllÂh tarafından verilmiş farklı husûsiyetleri hÂizdir. Peygamberlere îmÂn, bu husûsiyetler cercevesinde tamamlanır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İslam İman İbadet
PEYGAMBER EFENDİMİZİ NASIL ORNEK ALABİLİRİM?
EN GUZEL İNSAN PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)
İslam ve İhsan