
ŞehÂdeti zedeleyen davranışlar nelerdir? İslam'da şehit olmanın şartları nelerdir? İslam'da şehitliğin şartları nelerdir? Şehit nasıl olmalı? İslam'da şehit ve şehadetin esasları nelerdir? Nelere dikkat etmek gerekir?
ŞehÂdeti Zedeleyen Davranışlar şunlardır:
1. AllÂh ’tan başkasına guvenip tevekkul etmek.
Âyette buyurulur:
“Andolsun ki AllÂh, bircok yerde ve Huneyn harbinde size yardım etti. Hani (o Huneyn gunu) cokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezîmete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryuzu butun genişliğine rağmen size dar gelmişti…” (et-Tevbe, 25)
Bunun icin kul « اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ » hÂlinde olacak.
2. İlÂhî emir ve nehiyleri terkedip nefsÂnî isteklere tÂbî olmak. YÂni AllÂh ve Rasûlu ’ne itÂat eylememek.
AllÂh TeÂl buyurur:
“AllÂh size KitÂb ’ı acık acık indirmişken O ’ndan başka bir hakem mi isteyeyim? Kendilerine KitÂb verdiklerimiz, onun gercekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Oyleyse, sen şupheye duşenlerden olma!”
“Rabbinin sozu, doğruluk ve adÂletle tamamlandı. O ’nun sozlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitir ve bilir.”
“Yeryuzundekilerin coğunluğuna itaat edersen seni AllÂh yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar, sadece tahminde bulunurlar.”
“Doğrusu Rabbin, yolundan kimin saptığını daha iyi bilir. Doğru yolda olanları da en iyi O bilir.” (el-En ’Âm, 114-117)
“Ey inananlar! KitÂb verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kÂfir olmağa cevirirler.”
“AllÂh ’ın Âyetleri size okunur, aranızda da peygamberi bulunurken nasıl inkÂr edersiniz? Kim AllÂh ’ın KitÂb ’ına sarılırsa şuphesiz doğru yola erişir.” (Âl-i İmrÂn, 100-101)
“Ey inananlar! İnkÂr edenlere itaat ederseniz, sizi geriye dondururler de kayba uğrarsınız.”
“Halbuki Mevl ’nız AllÂh ’tır. O, yardımcıların en hayırlısıdır.”
“Hakkında hicbir delil indirmediği şeyi AllÂh ’a ortak koşmalarından oturu, inkÂr edenlerin kalbine korku salacağız. Onların varacağı yer cehennemdir. ZÂlimlerin durağı ne kotudur!”
“Andolsun ki, AllÂh, size verdiği sozde durdu. Onun izniyle kÂfirleri kırıp biciyordunuz, ama AllÂh size arzuladığınız zaferi gosterdikten sonra gevşeyip bu hususta cekiştiniz ve isyan ettiniz; sizden kimi dunyayı, kimi Âhireti istiyordu; derken denemek icin
AllÂh sizi geri cevirip bozguna uğrattı. Andolsun ki O, sizi bağışladı. AllÂh ’ın inananlara nîmeti boldur.”
“Peygamber arkanızdan sizi cağırırken, kimseye bakmadan kacıyordunuz; kaybettiğinize ve başınıza gelene uzulmeyesiniz diye, AllÂh
sizi kederden kedere uğrattı. AllÂh, işlediklerinizden haberdardır.” (Âl-i İmrÂn, 149-153)
Bu Âyetler, Uhud Savaşı ’na dikkat cekmektedir. Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- başlangıcta elli kişilik bir okcu birliğini, duşmanın arkadan sızabileceği bir gecide yerleştirdi. Muslumanlar gÂlip de gelseler, mağlûb da olsalar, buradan asl ayrılmamalarını emretti. Fakat gecidi tutanlar, ilk anda muslumanların gÂlip gelmekte olduklarını gorunce, savaş ganimeti toplamak maksadıyla bulundukları yeri terkedip savaş alanına daldılar. Yalnız kumandanları, on kişi ile birlikte orada kaldı. Bu durumu fırsat bilen duşman, oradan sızarak gecitte bulunan on kişiyi oldurup muslumanları arkadan kuşattı. İki kuvvet arasında kalan muslumanlar, dağılmaya yuz tuttular.
Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, kendi cevresinde toplanmaları icin onları cağırıyordu. Kendileri de bu savaşta yaralanmıştı. Sonunda muslumanlar toparlanarak mutlak bir bozgundan kurtuldular, ancak savaşı kaybettiler. ŞÃ‚yet gecide yerleştirilen okcular, AllÂh Rasûlu ’nun sozunu dinleyip yerlerinden ayrılmasalardı, muslumanlar bu duruma duşmeyeceklerdi. MÂmÂfîh bu da onlara bir ders oldu. Artık bir daha AllÂh Rasûlu ’nun buyruğuna aykırı hareket etmediler.
“Kederden sonra, bir takımınızı kendinden gecirecek şekilde size huzur ve emniyet indirdi; oysa bir takımınız da kendi dertlerine duşmuşlerdi. Haksız yere AllÂh hakkında, cÂhiliye devrinde olduğu gibi inanıyorlar.
«Bu işte bizim bir fikrimiz var mı?» diyorlardı. De ki: «Emrin hepsi AllÂh ’ındır.» Sana acmadıklarını iclerinde gizliyorlar. «Bu işte bizim fikrimiz alınsaydı, burada oldurulmezdik.» diyorlar. De ki: «Evlerinizde olsaydınız, haklarında olum yazılı olan kimseler, yine de devrilecekleri yere varırlardı.» Bu, AllÂh ’ın icinizde olanı denemesi, kalblerinizde ola-nı arıtması icindir. AllÂh gonullerde olanı bilir.” (Âl-i İmrÂn, 154)
“Ey Âdemoğulları! Ben size and vermedim mi: «Şeytana tapmayın; o sizin apacık duşmanınızdır.”
“Bana tapın; doğru yol budur!» diye?”
“Andolsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz?” (YÂsîn, 60-62)
3. İslÂm ’ın getirdiği ilÂhî olculerin bir kısmından veya tamamından hoşlanmamak.
4. Duny hayatını Âhiret hayÂtına tercîh ederek bu fÂnî Âlemi biricik hedef durumuna getirmek.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Onlar (bu fÂnî

5. AllÂh ’ın ve Rasûlu ’nun helÂl kıldıklarını harÂm, harÂm kıldıklarını helÂl saymak.
AllÂh TeÂl buyurur:
“Sonra siz, birbirinizi olduren, aranızdan bir takımı memleketlerinden suren, onlara karşı gunah ve duşmanlıkta birleşen, onları cıkarmak harÂm edilmişken, size esir olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz. KitÂbın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkÂr mı ediyorsunuz? Aranızda boyle yapanın cezÂsı ancak dunya hayatında rezil olmaktır. Âhiret gununde de azÂbın en şiddetlisine onlar uğratılırlar. AllÂh yaptıklarınızdan gafil değildir.”
“Onlar Âhiret karşılığında dunya hayatını satın alan kimselerdir, bu yuzden azabları hafifletilmez, onlar yardım da gormezler.” (el-Bakara, 85-86)
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Dikkat ediniz! Acaba bir adam duşunebilir misiniz ki, koltuğunda yaslanmışken kendisine benim bir hadîsim soylensin de o da buna karşılık: «Sizinle aramızda Kur ’Ân vardır. Orada helÂl bulduğumuzu helÂl ve harÂm bulduğumuzu harÂm sayarız.» demiş olsun.
Cunku AllÂh Rasûlu ’nun harÂm kıldığı şey, tıpkı AllÂh ’ın harÂm kıldığı şeyler gibidir.” (Ebû DÂvûd, Sunne, 5)
“Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız muddetce sapıklığa duşmezsiniz: Biri, AllÂh ’ın kitÂbı Kur ’Ân; diğeri Rasûlu ’nun sunneti…” (MuvattÂ, Kader, 3)
6. KÂfir ve munÂfıkları dost edinip; mu ’minleri, tevhîd ehlini sevmemek.
AllÂh TeÂl buyurur:
“Ey inananlar! Yahûdîleri ve Hristiyanları dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. AllÂh zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.”
“Kalblerinde hastalık olanların, “Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz” diyerek onlara koştuğunu gorursun. Olur ki AllÂh bir zafer verir veya katından bir emir getirir de kalblerinde gizlediklerine icleri yananlara donerler.” (el-MÂide, 51-52)
“Sizin dostunuz ancak AllÂh, O ’nun peygamberi ve namaz kılan, zekÂt veren ve rukû eden mu ’minlerdir.”
“Kim AllÂh ’ı, Peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki, şuphesiz AllÂh ’tan yana olanlar ustun gelirler.”
“Ey inananlar! Kendilerine sizden once KitÂb verilenlerden, dininizi alaya ve eğlenceye alanları ve inkÂrcıları dost olarak benimsemeyin. İnanıyorsanız AllÂh ’tan sakının.”
“Namaza cağırdığınızda onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onların akletmeyen bir topluluk olmasındandır.” (el-MÂide, 55-58)
7. Hazret-i Peygamber ’e karşı edebde kusurlu olmak. Onu, hakîkî mÂhiyetiyle tanımayıp kendisine CenÂb-ı AllÂh ’ın bahşeylediği vasıfları hafîfe almak veya inkÂr etmek.
O ’nu, yuce evsÂfına lÂyık olmayacak şekilde tavsîf etmek. O ’nun insanlığa usve-i hasene, yÂni ustun bir ornek olduğunu kabûl etmemek, sunnet-i seniyyesini inkÂr etmek.
Dolayısıyla Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i hafîfe almak ve kucuk duşurmek icin bedevî, arabî gibi ifÂdeler kullanan, kÂfir olur.
8. Şirkten hoşlanmak, tevhîde karşı hazımsız olmak.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“AllÂh tek olarak anıldığı zaman, Âhirete inanmayanların kalbleri nefretle carpar, ama AllÂh ’tan başka putlar anıldığı zaman hemen yuzleri guler.” (ez-Zumer, 45)
KÂinÂt ve insan hayatındaki hÂdiselerin sebepleri AllÂh ’ın irÂdesine istinÂd edildiğinde ehl-i tevhîd olmayanlar, yuzlerini buruşturur ve hÂlet-i rûhiyyeleri bozulur. Aksi olursa, yÂni sebepler tabîate, tesÂdufe ve benzeri unsurlara bağlanırsa, bu durumda da sevinir ve memnûniyet sarhoşu olurlar. Ancak onların bu hÂlleri yuzunden kÂinÂttaki ilÂhî program gazap tecellîlerine inkılÂb eder. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“İnsanların bizzat kendi işledikleri yuzunden karada ve denizde fesat belirir (duzen ve Âhenk bozulur, Âfetler zuhûr eder) ki AllÂh (insanların) yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kotu yoldan) donerler…” (er-Rûm, 41)
Dolayısıyla boyle durumların vukû bulduğu zamanlarda diğer vakitlerde olduğundan daha ziyÂde CenÂb-ı Hakk ’a sığınmalı ve istiğfÂrı dilden duşurmemelidir. Zîr CenÂb-ı Hakk, Âyet-i kerîmede:
“…Onlar istiğfÂr ettikleri takdirde AllÂh kendilerine azÂb edecek değildir…” (el-EnfÂl, 33) buyuruyor.
Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş
İslam ve İhsan