
Kur ’Ân-ı Kerim, vahyin muhtevÂsı icinde hakikî değerini bulan akla işaret ederek bircok ayette akıl "akıl sahiplerine" seslenmiştir. Ayet-i kerimelerde sık sık “Akletmez misiniz?..”, “İdrÂk etmez misiniz?..”, “Tefekkur etmeniz icin…”, “Umulur ki duşunursunuz…”, gibi ifadelerle duşunmeye sevketmiştir.Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e bir kimse methedildiği zaman;
“Onun aklı nasıl?” buyururlardı.
CenÂb-ı Hak, Âyet-i kerîmelerde sık sık;
“Akletmez misiniz?..”,
“İdrÂk etmez misiniz?..”,
“Tefekkur etmeniz icin…”,
“Umulur ki duşunursunuz…”,
“İbret alın!..” gibi ifadelerle biz kullarını dÂim tefekkure davet eder. Kur ’Ân-ı Kerim; idrÂki acar, tefekkuru derinleştirir, firÂseti keskinleştirir, basîreti berraklaştırır.
KUR'AN'I KERİM AKLA İŞARET EDİYOR
Kur ’Ân-ı Kerim, vahyin muhtevÂsı icinde hakikî değerini bulan akla işaret ederek on altı defa;
«Ulû ’l-elbÂb» yani «akıl sahipleri»ne temas etmiştir. Onlara hitap etmiş, ancak onların anlayabileceği kevnî Âyetleri beyan buyurmuştur.
Aklın vahiy muhtevÂsı icinde terbiye edilmesi, peygamberlerin de vazifeleri arasındadır. Nitekim Âyet-i kerîmelerde peygamberlerin vazifeleri şoyle sayılmıştır:
CenÂb-ı Hakk ’ın Âyetlerini tebliğ etmek.
İnsanların ic Âlemini temizlemek. Kalbi arındırarak şeffaflaştırmak.
Kitap ve hikmeti tÂlim etmek.
Kitap AllÂh ’ın kitabıdır. Hikmet ise, hÂdisÂtın sırrî tarafıdır. Perde arkasıdır. Bunları nebevî rahleden tahsil ettikce, kulun kalbine bir derinlik gelir. Bu derinleşmenin tezÂhurlerinden biri de firÂsettir. Yani, hÂdiseleri vukûundan evvel sezebilme husûsiyetidir.
Hadîs-i şerifte buyurulmuştur:
“Mu ’minin firÂsetinden sakınınız! Cunku o, AllÂh ’ın nûruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsîr, 15)
Bunun tahsili icin kalbin takv ile mesafe alması şarttır. Âyet-i kerîmede buyurulur:
وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ
“…Allah ’tan ittikā edin (takv sahibi olun), Allah size (bilmediklerinizi) oğretir…” (el-Bakara, 282)
Bir başka Âyet-i kerîmede de şoyle buyurulur:
“Ey îmÂn edenler! Eğer Allah ’tan ittik ederseniz, O, size bir furkān (iyi ile kotuyu ayırt edecek bir ilim, firÂset ve anlayış) verir…” (el-EnfÂl, 29)
Bir mu ’minin Kur ’Ân-ı Kerim ’den alacağı neticenin kalbî vaziyetine gore değişeceğini, bir dalgıc misÂliyle verebiliriz.
Denizin kenarında duran kişi, denizin ancak ufka kadar olan sathını gorur. Guclu bir dalgıc ise, o deryÂya dalabildiği kadar nice manzaralar gorur.
Mu ’min gonuller de;
Takv neticesinde Kur ’Ân-ı Kerim ’le derinleşirler ve tefekkurleri nisbetinde de her Âyette nice değişik manzaralar seyrederler. Bunun en guzel tezÂhurlerini «evliyÂullah»ta goruruz. Onlar Kur ’Ân ’dan aldıkları ilham ile, Âyetlerde temÂşÃ‚ ettikleri hikmet deryÂlarına dalarak nice şÃ‚heserler kaleme almışlardır. EvliyÂullÂh ’ın sozcusu mahiyetindeki Hazret-i MevlÂn ’nın Mesnevî ’si bunun en guzel misÂlidir. HÂdisÂtın ve vukûatın hikmet tarafını mukemmel bir şekilde dile getirir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Kasım Sayı: 153
İslam ve İhsan