
Kabir azabı var mı? Kabir azabınının delilleri nelerdir? Kabir azabının sebepleri nelerdir? Kabir azabından kurtulmak icin okunması gereken sure hangisidir? Kabir azabı ile ilgil ayet var mıdır? Kabir sorgusu olacak mı? Kabir sorgusu nasıl olacak? Kabir azabı ve kabir sorgusu ile ilgili hadis-i şerifleri sizler icin derledik?Doğum gibi olumde haktır. İslam'da her olen musluman İslam ahkamına uygun bir şekilde kabiri kazılarak defnedilir ve o andan yani olumden sonra kabir hayatı başlar. Peki kabir hayatında azap var mıdır? Kısacası kabir azabı var mıdır? Kuran ve Sunnet'te delilleri nelerdir?
Duyu organları ve akıl yoluyla idrĂ‚k edilemeyen, ancak vahiy yoluyla sĂ‚bit olan gaybî mevzûlardan biri de “kabir azĂ‚bı”dır. Kabir azĂ‚bı; AllĂ‚h ’ın emirlerine uymayan insanın olumunden kıyĂ‚mete kadar gececek olan bekleme safhasında goreceği azaptır. Bazı hadîs-i şerîflerde bu azaptan, “kabir fitnesi” tĂ‚biriyle de bahsolunmaktadır.
Nitekim Sa‘d ibn-i Ebî Vakkas t ’ın rivĂ‚yetine gore Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) namazlardan sonra şu duĂ‚yı okuyarak AllĂ‚h ’a sığınmışlardır:
“AllĂ‚h ’ım! Korkaklıktan, cimrilikten Sana sığınırım. Erzel-i omurden (ihtiyarlık bunamasından) Sana sığınırım. Dunya fitnesinden Sana sığınırım. Kabir fitnesinden Sana sığınırım.” (BuhĂ‚rî, CihĂ‚d 25, DeavĂ‚t 37, 41, 44)
KABİR AZABI İLE İLGİLİ AYETLER Kabir azabı ile ilgili ayetleri acıklamalarıyla birlikte sizler icin derledik...
Kabir azĂ‚bıyla alĂ‚kalı olarak CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“…O zĂ‚limler, olumun (boğucu) dalgaları icinde, melekler de pencelerini uzatmış, onlara; «Haydi canlarınızı kurtarın! AllĂ‚h ’a karşı doğru olmayanı soylemenizden ve O ’nun Ă‚yetlerinden kibirlenerek yuz cevirmenizden oturu, bugun aşağılayıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız!» derken onların hĂ‚lini bir gorsen!” (el-EnʻĂ‚m, 93)
“O zĂ‚limlere, Ă‚hiret azĂ‚bından evvel başka bir azap daha vardır; lĂ‚kin pek coğu bilmez.” (et-Tûr, 47)
“Cevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medîne halkından birtakım munĂ‚fıklar vardır ki, munĂ‚fıklıkta mahĂ‚ret kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, Biz biliriz onları. Onlara iki kez azĂ‚b edeceğiz, sonra da onlar buyuk bir azĂ‚ba itileceklerdir.” (et-Tevbe, 101)
Ehl-i sunnet Ă‚limlerine gore; Firavun ve taraftarlarının sabah-akşam ateşe arz edileceğini, kıyĂ‚met gununde de en şiddetli azĂ‚ba mĂ‚ruz bırakılacaklarını[1] ve Nuh kavminin suda boğulmasının ardından ateşe atıldığını[2] bildiren Ă‚yet-i kerîmeler, kabir azĂ‚bına Ă‚it delillerdendir.
Hadîs-i şerîflerde de; gıybet ve dedikodu yapmanın,[3] oluye ağıtlar yakarak ağlamanın,[4] borclu olarak olmenin,[5] yalan soylemek, zinĂ‚ etmek, fĂ‚iz yemek ve icki icmek[6] gibi haram fiillerin, kabir azĂ‚bına sebep olduğu bildirilmektedir.
[1] Bkz. el-Mu ’min, 46.
[2] Bkz. Nûh, 25.
[3] Bkz. Musned, I, 225; BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 88.
[4] Bkz. BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 33; Muslim, CenĂ‚iz, 16-28.
[5] Bkz. İbn-i MĂ‚ce, Sadakat, 12.
[6] BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz 92, TĂ‚bir 48.
Kabir AzĂ‚bına DelĂ‚let Eden Âyetler ve Tefsirleri Kabir azĂ‚bının varlığını acıkca ortaya koyan Ă‚yet yoktur” diyerek ve sunnetteki delilleri de yok sayarak kabir azĂ‚bını inkĂ‚ra kalkışmak kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Zira, bırakınız kabir azĂ‚bını, daha olum anında bile kula azĂ‚b edildiğini ortaya koyan Ă‚yet-i kerîmeler bulunmaktadır.
MeselĂ‚ En ’am sûresi ’nin 93. Ă‚yeti şu mealdedir: “O zĂ‚limler olumun boğucu dalgaları icinde, melekler de pencelerini uzatmış, onlara haydi canlarınızı kurtarın, Allah ’a karşı gercek olmayanı soylemenizden ve onun Ă‚yetlerine karşı kibirli davranmanızdan oturu, bugun alcaklık azĂ‚bı ile cezalandırılacaksınız ’ derken onların hĂ‚lini bir gorsen!” Yine Muhammed sûresi ’nin 27. Ă‚yeti de şu mealdedir: “Melekler onların yuzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?”
Tevbe Suresi "Cevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım munafıklar vardır ki, munafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar buyuk bir azaba itileceklerdir." (Tevbe Suresi 101)
Tevbe Suresi 101. Âyetin Tefsiri Hz. Peygamber cevresindeki bazı kişilerin gercekte iman etmedikleri halde inanmış gibi davrandıklarını biliyordu. Âyette onun da bilmediği ve iki yuzluluğu Ă‚deta sanat haline getirmiş kimseler bulunduğu, onların daha ağır cezaya carptırılacakları haber verilmektedir. Boylece bir taraftan Resûlullah ve muminler, cevrelerindeki insanların gercek niyetleri konusunda daha ihtiyatlı davranmaları icin uyarılmış, diğer taraftan da tehditkĂ‚r bir ifadeyle bu gibi kimselerin akıllarını başlarına almaları istenmiştir.
İlk donem mufessirlerinden, bu kimselerin iki defa cezalandırılacaklarına ve sonra cok buyuk bir azaba itileceklerine ilişkin ifadeyi acıklayan değişik yorumlar nakledilmiştir. Bunların bir kısmında “iki defa” kaydı dunyadaki cezalarla ilgili kabul edilmiştir. Bu yorumların başlıcaları şoyledir: Once muslumanların başarılarını gormenin ıstırabını yaşayarak derin bir acı tadacaklar veya munafıklıkları ortaya cıkıp herkese karşı rezil olacaklar yahut aclığa, esarete mĂ‚ruz kalacaklar, oldurulecekler; sonra da –asıl Ă‚hiret azabından evvel– kabir azabına carptırılacaklardır; once kotu emellerine kavuşamamanın ve rezil rusvĂ‚ olmanın bunalımını yaşayacaklar, sonra olum gelip cattığında bağışlanmaz gunahlar işlemiş olduklarını anlayıp onun ağırlığı altında ezilerek cehenneme sevkedileceklerdir.
“İki defa” kaydındaki ikinci defayı Ă‚hiret azabı olarak anlayanlar ise, “…ayrıca cok buyuk bir azaba itilecekler” ifadesini Ă‚hirette cehennemin en dibine atılacakları yani ağırlaştırılmış bir azap gorecekleri veya once diğer inkĂ‚rcılardan ayrı ozel bir azaba carptırılacakları şeklinde acıklamışlardır (Taberî, XI, 9-12; ŞevkĂ‚nî, II, 454; Reşîd RızĂ‚, XI, 19).
Mu'minun Suresi "Sonra MûsĂ‚ ve kardeşi HĂ‚rûn'u mucizelerimizle ve apacık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gonderdik de (onlar) buyukluk tasladılar ve kendilerini buyuk gorup boburlenen bir topluluk oldular. Bu yuzden, "Kavimleri bize kul kole iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız" dediler. Boylece ikisini de yalanladılar, bu yuzden de helak edilenlerden oldular." (Mu'minun Suresi 45-48)
Mu'minun Suresi 45-48. Âyetlerinin Tefsiri MûsĂ‚ ve kardeşi HĂ‚rûn ’un getirdikleri “Ă‚yetler ve apacık delil” ile genellikle Hz. MûsĂ‚ ’nın gosterdiği, bazılarının Hz. HĂ‚rûn ’la da ilgisi bulunan mûcizeler kastedilmiştir (farklı acıklamalar icin bk. RĂ‚zî, XXIII, 101).
İsrĂ‚iloğulları, Hz. MûsĂ‚ kendilerini Mısır ’dan cıkarmadan once dort asırdır Mısır ’da yaşıyor, burada ikinci sınıf vatandaş muamelesi goruyorlardı. İşte 47. Ă‚yette Firavun ve cevresinin bu sebeple onları kendi koleleri gibi gordukleri, dolayısıyla aynı kavimden olan MûsĂ‚ ve HĂ‚rûn ’un dinlerini kabul etmenin kendileri icin onur kırıcı olacağını ileri surdukleri, boylece azgınlara ve sapkınlara yaraşır bir kibir ve gurur orneği sergiledikleri, bunun da onları helĂ‚ke goturduğu bildirilmektedir. Boylece gerek Kur ’an ’ın ilk muhatapları olan Mekkeli putperestlere gerekse butun insanlara, doğru ve yanlışı makam-mevki, mal-mulk, soy-sop gibi olculerle ayırmaya kalkışmaları halinde bunun bedelinin cok ağır olacağı uyarısında bulunulmaktadır
İbrahim Sûresi "Allah, iman edenleri hem dunya hayatında hem de ahirette sabit bir sozle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar." (İbrahim Sûresi 27)
İbrahim Sûresi 27. Ayetin Tefsiri “Sağlam soz” diye cevirdiğimiz el-kavlu ’s-sĂ‚bit tamlaması 24. Ă‚yette gecen “guzel soz” ile eş anlamlı olarak “kelime-i tevhid” veya “kelime-i şehĂ‚det” mĂ‚nasında kullanılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber de bu sozu “kelime-i şehĂ‚det” olarak acıklamıştır (bk. BuhĂ‚rî, “Tefsîr”, 14/2). Allah TeĂ‚lĂ‚, iman edenlerin kalbine bu sağlam sozu sarsılmaz bir bicimde yerleştirir ve onları hem bu dunya hayatında hem de Ă‚hirette iman uzerinde kararlı ve sabit kılar.
Muminler imanın verdiği şuurla dunyada dengeli ve mutlu bir hayat yaşarlar, fitne, fesat ve kotuluklerden kendilerini korurlar; Ă‚hirette ise kurtuluşa erip bahtiyar olurlar. Bir goruşe gore Ă‚yette bildirilen dunya hayatından maksat, kabir hayatıdır; cunku oluler yeniden dirilinceye kadar dunyadadırlar. Âhiretten maksat ise hesap zamanıdır. Bir başka goruşe gore ise dunya hayatından maksat kişinin kabirde sorguya cekildiği andır; nitekim Hz. Peygamber de buna işaret buyurmuştur (BuhĂ‚rî, “Tefsîr”, 14/2).
Âhiret hayatından maksat da kıyamet gununde sorguya cekildiği zamandır (ŞevkĂ‚nî, III, 122). Allah TeĂ‚lĂ‚ inananları hem dunyada hem de Ă‚hirette iman uzere sabit kılarak mutlu ederken, zalimleri de inkĂ‚rcılıktaki ısrarları sebebiyle kendi hallerine bırakır; doğru yolu bulamazlar. Boylece onlar hem dunyada hem de Ă‚hirette bedbaht olurlar. Allah hidayete ermek isteyenleri hidayete erdirir, sapkınlıkta ısrar edenleri de kendi hallerine bırakır.
KABİR AZABI İLE İLGİLİ HADİSLER Kabir azabı ile ilgili hadisi şerifleri sizler icin derledik...
Kabir azabından Allah'a (c.c) sığınırdı. Hazret-i Âişe (r.a) VĂ‚lidemiz şoyle buyurmuştur:
“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in, namaz kılıp da kabir azĂ‚bından AllĂ‚h ’a sığınmadığını hic gormedim.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 87)
Kabirlerinde azap goruyorlar. AshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan Ebû Cuhayfe, BerĂ‚ bin Âzib ve Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî (r.a) şoyle buyurmuşlardır:
“Bir gun Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz, Guneş battıktan sonra (Medîne hĂ‚ricine) cıkmıştı. Bir ses işitti ve:
«‒Yahudîler, kabirlerinde azap goruyorlar.»” buyurdu. (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 88; Muslim, Cennet, 69)
Burada şoyle bir sual akla gelebilir:
“Biz kabrinde azap goren bir olude hicbir iz ve emĂ‚re gormuyoruz! MeselĂ‚ o kabrinde nasıl oturtuluyor, kendisine nasıl suĂ‚l soruluyor ve bazılarına demirden bir cekicle nasıl azap ediliyor?”
Buna cevÂben denilebilir ki:
“Bu aslĂ‚ imkĂ‚nsız değildir. Zira dunyada da bunun bir benzeri vardır. Nitekim uyuyan kişi ruyasında gorduğu şeylere gore lezzet veya elem duyar ama yanındaki kimse onun yaşadığı bu elem ve lezzetten hicbir şey hissetmez. Aynı şekilde uyanık olan bir kişi, işittiği bir soz veya icinden gecen bir duşunce sebebiyle heyecan veya uzuntu duyar ama yanındaki arkadaşı bunu muşĂ‚hede edemez.”[1]
Cehennem ve kabir azabından Allah'a (c.c) sığınırım. Zeyd bin SĂ‚bit (r.a) anlatıyor:
“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz NeccĂ‚roğulları ’na ait bir bahcede bulunuyordu. Katırının uzerindeydi. Biz de yanındaydık. Katır Ă‚niden urktu, neredeyse Efendimizi sırtından yere atacaktı. Bir de baktık ki onumuzde altı, beş veya dort tane kabir var.
Allah Rasûlu (s.a.v):
«‒Bu kabirlerin sahiplerini kim biliyor?» diye sordular.
Orada bulunan sahĂ‚bîlerden biri:
«‒Ben biliyorum!» deyince, Efendimiz (s.a.v):
«‒Ne zaman oldu onlar?» diye suĂ‚l ettiler. SahĂ‚bî:
«‒Şirk devrinde olduler.» dedi.
Efendimiz (s.a.v):
«‒Bu ummet, kabirlerinde iptilĂ‚ya mĂ‚ruz kalacak (hesap ve azap gorecek)! Birbirinizi defnetmeyeceğinizden korkmasaydım, işitmekte olduğum kabir azĂ‚bını size de duyurması icin AllĂ‚h ’a duĂ‚ ederdim!» buyurdular.
Sonra mubÂrek yuzuyle bize donup:
«‒Cehennem azĂ‚bından AllĂ‚h ’a sığının!» buyurdular.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
«–Cehennem azĂ‚bından AllĂ‚h ’a sığınırız!” dediler.
Allah Rasûlu (s.a.v):
«‒Kabir azĂ‚bından AllĂ‚h ’a sığının!» buyurdular.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
«–Kabir azĂ‚bından AllĂ‚h ’a sığınırız!» dediler.
Allah Rasûlu (s.a.v):
«‒Fitnelerin acığından ve gizlisinden AllĂ‚h ’a sığının!» buyurdular.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
«–Fitnelerin acığından ve gizlisinden AllĂ‚h ’a sığınırız!» dediler.
Allah Rasûlu (s.a.v):
«‒DeccĂ‚l ’in fitnesinden AllĂ‚h ’a sığının!» buyurdular.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
«‒DeccĂ‚l ’in fitnesinden AllĂ‚h ’a sığınırız!» dediler.” (Muslim, Cennet, 67)
Kabir azabına sebep olan gunahlar işleyen iki kişi. İbn-i AbbĂ‚s (r.a) şoyle anlatır:
“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz Medîne-i Munevvere ’nin bahcelerinden birinden cıktığı esnĂ‚da kabirlerinde azap goren iki kişinin sesini işitti. Bunun uzerine:
«Bu ikisi, kendilerince buyuk olmayan birer gunah sebebiyle azap goruyorlar. Aslında gunahları gercekten buyuk idi. Biri idrarından sakınmaz, diğeri de soz taşır, dedikodu yapardı.» buyurdular.
Sonra yaş bir hurma dalı istediler. Onu iki parcaya ayırıp, birini bir kabrin, diğerini de obur kabrin başına diktiler ve:
«Kurumadıkları muddetce azaplarının hafifletilmesi umulur.» buyurdular.” (BuhĂ‚rî, Edeb 49, Vudû 55-56, CenĂ‚iz 82)[2]
SahĂ‚beden Ebu ’d-DerdĂ‚ t ’ın buyurduğu gibi:
“Ey kabir! Dışın ne kadar sessiz, fakat icin ne dehşet verici korkularla dolu!..”
Ya Cennet ya cehennem cukurudur. Hz. Peygamber (asm) diğer bir hadislerinde şoyle buyururlar:
"Kabir ya cennet bahcelerinden bir bahcedir veya cehennem cukurlarından bir cukurdur." (Tirmizî, Kıyamet, 26).
Kabir once sıktı sonra genişlik verdi. CĂ‚bir bin Abdullah (r.a) anlatıyor:
“Saʻd bin MuĂ‚z (r.a) vefĂ‚t ettiğinde Rasûlullah (s.a.v) ile beraber gittik. Peygamber Efendimiz (s.a.v) cenĂ‚ze namazını kıldırdıktan sonra Saʻd kabrine kondu ve uzeri toprakla ortulup duzeltildi. Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v) tesbihatta bulundu. Biz de O ’nunla birlikte uzun muddet tesbihatta bulunduk. Sonra tekbir getirdi. Biz de tekbir getirdik. Daha sonra:
«‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Nicin tesbih ettiniz ve tekbir getirdiniz?» diye sorulunca:
«‒Allah ona genişlik verinceye kadar, kabir şu sĂ‚lih kulu sıktı da sıktı!» cevĂ‚bını verdiler.” (Ahmed, III, 360, 377)
İbn-i Abbas (r.a) da şoyle nakleder:
“Saʻd bin MuĂ‚z (r.a) defnedildiği gun Peygamber Efendimiz (s.a.v) onun kabri başında otururken şoyle buyurdular:
«Kabrin fitnesinden veya suĂ‚linden kurtulacak biri olsaydı, Saʻd bin MuĂ‚z kurtulurdu. Ancak kabir onu once sıktı, sonra da Allah TeĂ‚lĂ‚ ona genişlik lûtfeyledi».” (TaberĂ‚nî, el-Muʻcemu ’l-Kebîr, X, 334; Heysemî, III, 46)
Hangi Gunahlar Kabir Azabına Neden Olur? Ne tur kabir azapları var? Hangi gunahın, kabirde kişiyi nasıl bir azĂ‚ba dûcĂ‚r edeceğini beyĂ‚n eden bir hadîs-i şerîfi, Semure bin Cundeb (r.a) şoyle rivĂ‚yet etmektedir:
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ashĂ‚bına:
“RuyĂ‚ goreniniz var mı?” diye sorup, “gordum” diyenin ruyĂ‚sını, AllĂ‚h ’ın dilediği şekilde tĂ‚bir ederlerdi. Bir sabah bize şoyle buyurdular:
“Bu gece ruyamda iki kişi (CebrĂ‚îl ile MîkĂ‚îl) gelerek beni kaldırdılar ve; «Haydi gidiyoruz.» dediler. Ben de onlarla beraber gittim. Yanı uzerine yatmış bir adamın yanına vardık. Başka biri de elinde kocaman bir kaya ile onun başında duruyordu. Kayayı, yatan adamın kafasına vurup eziyor, taş bir tarafa yuvarlanınca arkasından gidiyor ve taşı alıp getiriyordu. O gelinceye kadar diğerinin kafası da iyileşerek eski hĂ‚line geliyordu. Adam, once yaptığını aynen tekrarlayarak yerde yatanın başını her defasında ezip duruyordu. Meleklere:
«–SubhĂ‚nallĂ‚h! Bunların hĂ‚li nedir?» dedim.
«–Yuru, yuru hele!» dediler. Yuruduk. Derken sırt ustu yatmış bir adamın yanına vardık. Başucunda da, elinde demir cengel bulunan bir başkası duruyordu. Bu adam, yatan kişinin bir tarafına gecip elindeki cengelle avurdunu, burnunu ve gozunu tĂ‚ ensesine kadar yarıyor, sonra obur tarafına gecip orasını da aynı şekilde parcalıyordu. Bir tarafını parcalarken diğer tarafı eski hĂ‚line geliyor, adam da surekli aynı şekilde parcalamaya devam ediyordu. Ben:
«–SubhĂ‚nallah! Bu hĂ‚l nedir?» dedim.
«–Hic sorma, devam et!» dediler. Yuruduk. Fırın gibi bir yapıya vardık. Orada ne soylenildiği anlaşılamayan cığlıklar, feryatlar birbirine karışıyordu. O yapının icinde cıplak bir suru erkek ve kadınların bulunduğunu anladık. Altlarından alevler yukseldikce, onlar cığlık atıyor, feryat koparıyorlardı.
Ben:
«–Bunlara ne oluyor?» dedim.
«–Yuru, yuru hele!» dediler. Yuruduk. Nihayet kandan bir nehre vardık. Nehrin icinde yuzen bir adam, kıyısında da yanına bircok taş yığmış başka bir adam vardı. Nehirdeki adam cıkmak isteyince, kıyıdaki onun ağzına bir taş atıyor ve onu yerine geri ceviriyordu. Cıkmak icin kenara her gelişinde aynı şeyi yapıyor, ağzına taş atıyor, o da geri donuyordu. Ben, yanımdaki iki kişiye:
«–Bu ikisinin hĂ‚li nedir?» dedim.
«–Hic sorma, yuru hele!» dediler. Yuruduk. Cirkin bir adamın -gorduğunuz insanların en cirkini de diyebilirsiniz- yanına vardık. Adam, surekli ateş yakıyor ve ateşin etrafında dolanıp duruyordu. Ben:
«–Bu adam kim?» dedim.
«–Yuru, yuru hele!» dediler. Yuruduk. İcinde baharın butun ciceklerinin bulunduğu geniş ve yemyeşil bir bahceye vardık. Bahcenin ortasında gayet uzun boylu bir adam vardı. O kadar ki, goğe uzanan başını neredeyse goremeyecektim. Adamın etrafında, hayatımda hic gormediğim kadar cok cocuk bulunuyordu. Ben:
«–Bu adam ve bu cocuklar kimlerdir?» dedim.
«–Yuru, yuru hele!» dediler. Yuruduk. Gide gide buyuk bir ağaclığa vardık ki, ben onun gibi guzel ve geniş bir ağaclık gormuş değilim. Beni goturenler; «Gir oraya!» dediler. Birlikte girdik ve bir tuğlası altın, bir tuğlası gumuşten orulmuş bir şehirle karşılaştık. Şehrin kapısına varıp acılmasını istedik. Kapı acıldı, iceri girdik. Bizi, vucutlarının yarısı bugune kadar gorduklerinizin en guzeli, diğer tarafı da bugune kadar gorduklerinizin en cirkini birtakım adamlar karşıladı. Yanımdaki iki kişi onlara:
«–Gidip şu nehre girin!» dediler. Bir de ne goreyim; suyu sut gibi bembeyaz, enine doğru akan bir nehir. Adamlar gidip nehre girdiler sonra cıkıp yanımıza geldiler. Cirkinlikleri tamamen gitmiş, hepsi de son derece guzelleşmişti.
Beni goturen iki kişi:
«–Burası Adn Cenneti ’dir, şurası da Sen ’in konağındır.» dediler. Başımı kaldırıp baktım, bir de ne goreyim; beyaz buluta benzeyen bir koşk.
«–İşte burası Sen ’indir.» dediler. Ben onlara:
«–Allah size buyuk hayırlar ihsĂ‚n eylesin, bırakınız da oraya gireyim.» dedim.
«–Hayır, şimdi değil! Sen oraya daha sonra gireceksin.» dediler. Bunun uzerine ben:
«–Bu gece boyunca hayret verici şeyler gordum. Gorduklerimin mĂ‚nĂ‚sı nedir?» dedim. Onlar da:
«–Anlatalım.» dediler:
«–İlk once yanına vardığın, kafası taşla ezilen adam var ya; o, Kur ’Ă‚n ’ı oğrendiği hĂ‚lde terk eden ve uyuyarak farz namazın (bilhassa sabah namazının) vaktini geciren kimsedir.
Avurdu, burnu ve gozleri demir cengelle yarılan adam, evinden cıkıp etrafa yalanlar yayan kişidir.
(Diğer rivĂ‚yette şoyle buyrulur:
«O bir yalancı idi, dunyada devamlı yalan soylerdi. Onun yaydığı yalanlar Ă‚fĂ‚kı sarardı. İşte bu yalancı, kıyĂ‚met gunune kadar bu şekilde azap gorecektir.»

Fırın icindeki cıplak erkek ve kadınlar, zinĂ‚ eden erkek ve kadınlardır.
Nehirde yuzup yuzup de taş yutan adam, fĂ‚iz yiyen kişidir.
Yanındaki ateşi surekli yakarak etrafında dolaşıp duran cirkin gorunuşlu kişi, Cehennem bekcisi MĂ‚lik ’tir.
Bahcedeki uzun boylu adam, Hazret-i İbrahim ’dir. Etrafındaki cocuklar da İslĂ‚m fıtratı uzere olen kucuk yavrulardır.»”
Muslumanlardan biri:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu! Muşrik cocukları da bunlara dĂ‚hil mi?” diye sordu.
Rasûlullah r:
“–Muşriklerin cocukları da dĂ‚hildir.” buyurdu ve devam etti:
“–Vucutlarının yarısı guzel, yarısı cirkin olan adamlara gelince; bunlar, sĂ‚lih amellerin yanında kotu işler de yapan kimselerdir. (Ancak) Allah onları affetmiştir.” (BuhĂ‚rî, Ta‘bîr 48, CenĂ‚iz 93, Teheccud 12, Buyû‘ 2, CihĂ‚d 4, Bed ’u ’l-Halk 6, EnbiyĂ‚ 8, Tefsir 9/15, Edeb 69; Tirmizî, Ru ’yĂ‚, 10/2295)
Yani Allah TeĂ‚lĂ‚, gunahkĂ‚r kullarından dilediklerini affederek onlara azĂ‚b etmez veya bir muddet sonra azaplarını sona erdirebilir. Ancak musluman, hicbir zaman affedileceğinden emîn olamaz. Cunku CenĂ‚b-ı Hak, peygamberler dışında kimseye garanti vermemiştir. Bu sebeple kul, dĂ‚imĂ‚ tevbe ve istiğfĂ‚r hĂ‚linde bulunup gunahlardan uzaklaşmaya ve sĂ‚lih amellerle hayır işlerine koşmaya gayret etmelidir.
Kabir azabından emin olmuş kimse. Meymûn bin Mihran anlatıyor:
Omer bin Abdulazîz (r.a) ile bir mezarlığa doğru gittik. Mezarları gorunce huzunlendi. Sonra bana donerek:
“–Ey Meymûn! Bunlar atalarımın mezarlarıdır. Sanki dunyaya hic karışmamışlar gibidir. Baksana, nasıl toprak altında kaldılar, mezarları eskidi, bedenlerini de toprak yedi bitirdi.” dedi.
Ardından da nemli gozlerle bir mezara bakarak:
“–VallĂ‚hi, şu mezara girip de azaptan emin olan kimseden daha buyuk bir nîmete kavuşmuş bir kimse duşunemiyorum.” dedi. (İhyĂ‚, IV, 868)
[1] Bkz. Tıybî, el-KĂ‚şif an Hakāikı ’s-Sunen, Mekke-i Mukerreme, 1417, II, 590.
[2] Ayrıca bkz. Muslim, TahĂ‚ret, 111; Ebû DĂ‚vûd, TahĂ‚ret, 11; Tirmizî, TahĂ‚ret, 53; NesĂ‚î, TahĂ‚ret, 26; CenĂ‚iz, 116; İbn-i MĂ‚ce, TahĂ‚ret, 26.
Acıklamalarıyla Hadis-i Şerifler Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Biriniz namazda tahiyyĂ‚tı bitirdiği zaman, dort şeyden Allah ’a sığınarak şoyle desin: AllĂ‚humme innî eûzu bike min azĂ‚bi cehennem ve min azĂ‚bi ’l-kabr ve min fitneti ’l-mahyĂ‚ ve ’l-memĂ‚t ve min şerri fitneti ’l-mesîhi ’d-deccĂ‚l: Allahım, cehennem azĂ‚bından ve kabir azĂ‚bından, hayat ve olum fitnesinden, kor deccĂ‚lin fitnesine uğramaktan sana sığınırım.” (Muslim, MesĂ‚cid 128. Ayrıca bk. Muslim, MesĂ‚cid 130-134)
Hadis-İ Şerifin Acıklaması Resûlullah Efendimiz selĂ‚m verip namazdan cıkmadan once şu dort şeyden Allah ’a sığınmakla, bize hem nasıl dua edeceğimizi oğretmekte hem de bizim icin buyuk tehlike teşkil eden hĂ‚diseleri haber vermektedir.
Cehennem AzĂ‚bı Kur'Ă‚n-ı Kerîm ’de ve onun tefsiri olan hadîs-i şerîflerde bircok defa cehennem azĂ‚bından bahsedilmiş, oradaki korkunc sahneler tasvir edilmiş ve boylece insanlar cehennem azĂ‚bını gerektirecek bir hayat tarzından sakındırılmıştır. Resûlullah Efendimiz bu duasıyla, cehennem azĂ‚bından insanın ancak Allah ’a sığınarak kurtulabileceğine işaret etmektedir.
Kabir AzĂ‚bı Hz. Âişe kabir azĂ‚bının olup olmadığını Resûl-i Ekrem ’e sorduğunu, onun da “Evet, kabir azĂ‚bı haktır.” buyurduğunu ve kıldığı her namazda kabir azĂ‚bından Allah ’a sığındığını soylemektedir (NesĂ‚î, Sehv 64). Hz. Osman bir kabre baktığı zaman sakalları ıslanıncaya kadar ağlar, sonra da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in, kabri Ă‚hiret yolculuğunun ilk menzili olarak kabul ettiğini, buradan kurtulan kimse icin sonrasının daha kolay olacağını, buradan kurtulamayan icin de sonrasının daha cetin olacağını belirttiğini soylerdi (Ahmed İbni Hanbel, Musned, I, 63). Kabir azĂ‚bı, Allah ’ın buyruklarına uymayan insanın olumunden kıyamete kadar gececek olan uzun bekleyiş safhasında goreceği bir tur işkencedir. MĂ‚hiyetini tam olarak bilemediğimiz bu azĂ‚ba tĂ‚bi tutulmak icin insanın mutlaka kabirde bulunması da gerekmemektedir.
Hayatın Fitnesi İnsan hayatta ceşitli sıkıntılara uğrar. Zira bu dunya imtihan yeridir. Bizzat kendisi veya yakınları bedenî rahatsızlıklara yakalanabilir. Bunlara sabretmeyip isyan etmek, Allah ’ın verdiğine razı olmamak hayatın fitnesidir. Ceşitli zaaflar ve tutkular sebebiyle dunyadaki imtihanı kaybetmek veya Allah ’ın istediği gibi bir hayat tarzına sahip olamamak da yine hayatın fitnesidir. Asıl belĂ‚ belĂ‚yı vereni bilmemektir.
Olumun Fitnesi İnsan hayata busbutun vedĂ‚ etmeden once, henuz can cekiştiği sırada şeytanın onu imanından etmek uzere hazırladığı tuzaklar veya meleklerin kabirdeki cetin imtihanları olumun fitnesidir. Bu imtihanı kaybedenler icin kabir azĂ‚bı başlayacaktır. Resûlullah Efendimiz hem olum fitnesinden hem de kabir azĂ‚bından ayrıca Allah ’a sığınmıştır.
DeccĂ‚lin fitnesi Peygamber Efendimiz kendi zamanında deccĂ‚lin cıkmayacağını bildiği halde, onun cıkacağı zamanda yaşayacak ummetini uyarmak maksadıyla deccĂ‚lin hilelerinden soz etmiş ve bu felĂ‚ketin bir musluman icin en buyuk belĂ‚ olduğunu haber vermiştir. Resûl-i Ekrem ’in deccĂ‚l fitnesinden Allah ’a sığınmasını, belki de CenĂ‚b-ı Hak ’tan ummetini bu belĂ‚dan korumasını niyĂ‚z etmesi şeklinde anlamak gerekecektir. Boylece butun ummetine onun şerrinden Allah ’a sığınmalarını da oğutlemiş olmaktadır.
Hadislerde deccĂ‚l, mesîhu ’d-deccĂ‚l şeklinde gecmektedir. DeccĂ‚l hile anlamına gelen decel kelimesinden turemiştir. HilekĂ‚r, duzenbaz demektir. Mesîh de silmek anlamına gelen mesh kelimesinden turemiştir. DeccĂ‚le mesîh denmesi, kendinden hayrın silinip alınması veya bir gozunun, hic yokmuş gibi tamamen silinmesi yani yuzunun bir tarafının dumduz ve dolayısıyla kor olması, bazılarına gore ise cok seyahat etmesi sebebiyledir. Hz. ÎsĂ‚ ’ya da mesîh denmiştir. Bunun sebebi de onun mubarek elini hastalara surerek (meshederek) iyileştirdiği icindir.
KABİR SORGUSU VAR MIDIR? Kabir sorgusu olacak mı? Kabir sorgusu nasıl olacak? Kabir sorgusu ile ilgili hadis-i şerfleri sizler icin derledik?
BerĂ‚ İbni Âzib radıyallahu anhumĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Musluman kabirde sorguya cekildiği zaman, Allah ’dan başka ilĂ‚h olmadığına ve Muhammed ’in Allah ’ın resûlu olduğuna şehĂ‚det eder. İşte bu şehĂ‚det, Kur ’Ă‚n–ı Kerîmdeki “Allah, kendisine iman edenleri hem dunyada hem de Ă‚hirette sağlamlaştırır “ [İbrĂ‚him sûresi (14), 27] Ă‚yetinin delĂ‚let ettiği mĂ‚nĂ‚dır.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz 87, Tefsîru sûre (14), 2; Muslim, Cennet 73)
Hadis-i Şerifin Acıklaması Herkesin dunyadan sadece bir kefenle donebileceği kabir, insanlar icin hesaba cekilme yeri ve neticeye gore muamele gorme mahallidir. Kabir azĂ‚bının olmadığı ya da sadece kafirler icin soz konusu olabileceği konusunda, Mûtezile ve HĂ‚ricîler ’den cok az sayıda kimse goruş beyan etmişse de, Ehl-i sunnet ve anılan mezheblerin buyuk coğunluğu kabir azĂ‚bının varlığı hususunda goruş birliği icindedirler.
Kabir azĂ‚bına delĂ‚let eden Ă‚yetler [Tevbe sûresi (9), 101; Mumin sûresi (40), 45] yanında kabir azĂ‚bı hakkında bir cok sahih hadis bulunmaktadır. Hadisimizde gecen İbrahim sûresinin 27. Ă‚yetinin, kabir azĂ‚bı hakkında nĂ‚zil olduğuna dair BuhĂ‚rî ve Muslim ’de rivayetler bulunmaktadır (bk. BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz 87; Muslim, Cennet 74). Butun bunlara rağmen,“ Kabir azĂ‚bının varlığını acıkca ortaya koyan Ă‚yet yoktur” diyerek ve sunnetteki delilleri de yok sayarak kabir azĂ‚bını inkĂ‚ra kalkışmak kimseye bir şey kazandırmayacaktır.
Zira, bırakınız kabir azĂ‚bını, daha olum anında bile kula azĂ‚b edildiğini ortaya koyan Ă‚yet-i kerîmeler bulunmaktadır. MeselĂ‚ En ’am sûresi ’nin 93. Ă‚yeti şu mealdedir: “O zĂ‚limler olumun boğucu dalgaları icinde, melekler de pencelerini uzatmış, onlara haydi canlarınızı kurtarın, Allah ’a karşı gercek olmayanı soylemenizden ve onun Ă‚yetlerine karşı kibirli davranmanızdan oturu, bugun alcaklık azĂ‚bı ile cezalandırılacaksınız ’ derken onların hĂ‚lini bir gorsen!” Yine Muhammed sûresi ’nin 27. Ă‚yeti de şu mealdedir: “Melekler onların yuzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?”
Hadisimiz kabir sorgusu gerceğini tesbit etmekte, orada kelime-i şehĂ‚det getirmenin, dunyada bu inanc icinde olan muminlere nasip olacağını bildirmekte ve bunun “Allah, kendisine iman edenleri hem dunyada hem de Ă‚hirette sağlamlaştırır” Ă‚yetinde belirtildiği gibi bir ilĂ‚hî ikrĂ‚m olduğu haberini ve mujdesini vermektedir. Hadisimiz taşıdığı bu mujdeden dolayı Nevevî merhum tarafından recĂ‚ konusunda zikredilmiştir. Goruluyor ki, mu ’minler icin Ă‚hiret yolculuğu demek olan hayatın her safhasında gercekten umitli olmak icin ilĂ‚hî mujdeler bulunmaktadır.
Hadisten Oğrendiklerimiz Kabir azĂ‚bı ve kabir sorgusu haktır, mutlaka vuku bulacaktır. Kabirdeki sorgulamada mu ’minler, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın ikrĂ‚mı sonucu dunyada soyleyegeldikleri kelime-i şehĂ‚deti okuyarak imanlarını isbat edeceklerdir. Bu durum kabir azĂ‚bından kurtuluş mujdesi ve bu konuda buyuk bir umit kaynağıdır. Başka bir hadis-i şerifte Ebû Abdullah veya Ebû LeylĂ‚ kunyeleriyle de bilinen Ebû Amr Osman İbni AffĂ‚n radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore şoyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir olu defnedildikten sonra kabri başında durdu ve şoyle buyurdu:
“ Kardeşinizin bağışlanmasını isteyiniz ve Allah ’tan ona başarılar dileyiniz. Cunku o şu anda sorgulanmaktadır”. (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz 69)
KABİR AZÂBINDAN KORUYAN SURE Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular:
“Mulk sûresi kabir azabına karşı bir engel ve bir kurtarıcıdır, insanı kabir azabından kurtarır.” (Tirmizî, FezĂ‚ilu ’l-Kur ’an 9)
Başka bir hadiste Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Kur ’an ’da otuz ayetten ibaret bir sûre bir adama şefaat etti; neticede o kişi bağışlandı. O sûre: TebĂ‚rekellezî biyedihi ’l-mulk ’dur.” (Ebû DĂ‚vud, SalĂ‚t 327; Tirmizî, FezĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n 9.)
Tebareke Suresi (Mulk Suresi) TebĂ‚reke sûresi, Kur ’an ’ın 67 ’nci sûresi olup 30 Ă‚yetten ibarettir. Bu sûre Mulk sûresi diye anılır ve Kur ’an ’daki adı boyledir. Ancak ona MĂ‚nia, Munciye, VĂ‚kiye gibi isimler de verilmiştir. Bu sûre Mekke ’de nĂ‚zil olmuştur. Mulk sûresinin fazileti hakkında ceşitli hadisler vardır. Onlardan birinde bildirildiğine gore, Peygamber Efendimiz, Secde ve Mulk sûrelerini her gece yatmadan once okurlardı (Tirmizî, FezĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n 9). Bunu mukîm iken de, yolculukta olduğu sıralarda da bırakmadıkları nakledilir. Resûlullah ’ın bu sunnetinden hareketle muslumanlar da hem bu sûrenin hem de sunnete uymanın bereketini umarak her gece Mulk sûresini okumayı guzel bir Ă‚det edinmişlerdir. Bunun mendup sayılan davranışlardan biri olduğu kabul edilir.
Surenin Şefaat Etmesi Bu sûrenin bir adama şefaat etmesi ve bu vesileyle onun mağfirete nĂ‚il olup bağışlanması, onu surekli okuması ve kadrini kıymetini bilmesi sebebiyledir. Bu şekilde davrananları CenĂ‚b-ı Hak kabir azĂ‚bından koruyacak veya kıyamet gununde kendilerini bağışlayıp affedecektir. HattĂ‚ sûreye “MĂ‚nia” ve “Munciye” adlarının verilmesinin sebebi, onun mĂ‚na ve mĂ‚hiyetini kavrayarak ve inanarak okuyanın kabir azĂ‚bı gormesine engel olacağı ve kurtuluşuna da vesile teşkil edeceği icindir. Sûreye bu iki ismi bizzat Efendimiz vermişlerdir (Bk. Tirmizî, FezĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n 9). Peygamberimiz ’in bu hadisleri TebĂ‚reke sûresinin surekli okunmasına teşvik mahiyetinde kabul edilmelidir.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ TebĂ‚reke sûresi, Kur ’an ’ın ozellikli ve faziletli sûrelerindendir. TebĂ‚reke sûresinin ezberlenmesi ve her gece yatmadan once surekli okunması Peygamberimiz ’in sunnetlerindendir. TebĂ‚reke sûresini surekli okumak, onun şefaatine nĂ‚il olmanın ve bağışlanmanın vesilesidir. Bu şefaat, kabir azĂ‚bından korunmak olabileceği gibi, kıyamet gununde bağışlanmak da olabilir. MULK SURESİ OKU VE DİNLE - FATİH COLLAK
KABİR AZABINDAN KURTULMAK İCİN OKUNACAK DUA Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, duĂ‚larında:
اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَمِنْ عَذَابِ النَّارِ
وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ
Turkce okunuşu:
“YĂ‚ Rabbi! Kabir azĂ‚bından, Cehennem azĂ‚bından, hayatın ve olumun iptilĂ‚larından ve kor DeccĂ‚l ’in fitnesine uğramaktan Sana sığınırım!”[1]
[1] BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 88; Muslim, MesĂ‚cid, 128-134.
Zira kabir Ă‚leminde herkes, yanında sadece bu dunyada yapmış olduğu amelleri bulacaktır. Bu sebeple kotu ameller, kişi icin buyuk bir zillet; sĂ‚lih ameller ise sahibi icin guzel bir dost ve muhĂ‚fızdır.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadîs-i şerîflerinde şoyle buyurmuşlardır: “İnsan kabre girdiğinde -mu ’min ise- namaz, oruc gibi amelleri etrafını sarar. Melek, namazın olduğu taraftan gelmek istediğinde namaz onu geri cevirir; orucun tarafından geldiğinde oruc onu geri cevirir. Melek uzaktan seslenerek; «Kalk!» der. O da yattığı yerden kalkıp oturur…
Kabirdeki, fĂ‚cir veya kĂ‚fir biri ise melek yanına gelir. Olu ile (azap) meleği arasında, (azap) meleğini engelleyecek (ibadet ve sĂ‚lih amellerden herhangi) bir şey yoktur…” (Ahmed, VI, 352. Krş. Heysemî, III, 51-52)
“Kişi kabre konulduğunda (azap meleği) gelir. Baş tarafından gelirse, onu Kur ’Ă‚n tilĂ‚veti uzaklaştırır. Elleri tarafından gelirse, zekĂ‚t ve sadakası uzaklaştırır. Ayak tarafından gelirse, cĂ‚milere yurumesi onu uzaklaştırır. Sabır da kenarda buyuk bir kalkandır. Melek; «Eğer bir boşluk bulsaydım, olunun yanına varırdım!» der.” (Heysemî, III, 52)
CĂ‚bir (r.a) şoyle buyurur:
“Nebiyy-i Ekrem r Efendimiz;
«الۤمۤ . تَنْز۪يلُ» (Secde) ve «تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُ» sûrelerini okumadan uyumazlardı.” (Tirmizî, FedĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n [SevĂ‚bu ’l-Kur ’Ă‚n], 9/2892)
TĂ‚biîn nesli ulemĂ‚sından TĂ‚vûs bin Keysan şoyle der:
“Bu iki sûre, Kur ’Ă‚n ’ın diğer sûrelerinin her birinden 70 hasene daha ustundur.” (Tirmizî, FedĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n [SevĂ‚bu ’l-Kur ’Ă‚n], 9/2892)
Bununla birlikte olum hastalığında cokca İhlĂ‚s Sûresi ’ni okumanın, kişiyi kabir azĂ‚bından kurtaracağı da nakledilmektedir.[2]
[1] Bkz. Tirmizî, FedĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n, 9/2890; HĂ‚kim, II, 540/3839; Heysemî, VII, 128.
[2] İmĂ‚m ŞĂ‚rĂ‚nî, Olum KıyĂ‚met Âhiret, Bedir Yay. s. 102, 130.
KABİR NİMETLERİ NELERDİR? FĂ‚nî dunya hayatını, AllĂ‚h ’ın emirleri istikĂ‚metinde yaşayarak ebedî saĂ‚det sermayesi hĂ‚line getirebilen sĂ‚lih mu ’minler, kabirde Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bildiği ve dilediği şekilde nîmetler icinde bulunacaklardır.
Nitekim AtĂ‚ el-HorasĂ‚nî şoyle buyurmuştur:
“AllĂ‚h ’ın kuluna en fazla merhamet ettiği vakit, kabre konup yakınlarının kendisinden ayrıldığı andır.” (Kurtubî, Tezkire, s. 345)
Mu ’minin kabrinde nĂ‚il olacağı nîmetler hususunda şunları zikretmek mumkundur:
Mu ’minin kabri genişletilir, nîmetlerle doldurulur ve orası Cennet bahcelerinden bir bahce hĂ‚line getirilir. Mu ’mine Cennet ’teki makĂ‚mı gosterilir. Peygamberler ve şehidler ise hemen Cennet rızıklarıyla merzuk olmaya başlarlar.
Allah Rasûlu (s.a.v) Efendimiz, peygamberlerin kabirlerinde canlı olup orada namaz kıldıklarını haber vermişlerdir.[1] İsrĂ‚ ve Mîrac esnĂ‚sında Hazret-i MûsĂ‚ (a.s), Hazret-i ÎsĂ‚ (a.s) ve Hazret-i İbrahim (a.s) ’ı namaz kılarken gorduğunu, namaz vakti gelince peygamberlere imam olup cemaatle namaz kıldırdığını beyan buyurmuşlardır. (Bkz. Muslim, ÎmĂ‚n, 278)
Hadîs-i şerîflerde buyrulur: “Nebîler, kabirlerinde canlıdırlar, orada namaz kılmaktadırlar.” (Heysemî, VIII, 211)
“İsrĂ‚ gecesi kızıl kum tepesinin yanında bulunan Hazret-i MûsĂ‚ ’ya uğradım. O, kabrinde kalkmış namaz kılıyordu.” (Muslim, FedĂ‚il, 164)
Mu ’minlerden de bu lûtfa mazhar olan kişiler vardır. Nitekim Şeyban bin Cisr, babasından şoyle nakleder:
“Kendisinden başka ilĂ‚h olmayan AllĂ‚h ’a yemin ederek soyleyeyim ki; (Hazret-i Enes ’e 40 sene talebelik yapmış olan) SĂ‚bit el-BunĂ‚nî ’yi kabrine ben koymuştum. Yanımda Humeyd et-Tavîl veya başka biri de vardı. Kabrin ustunu tuğlayla ormuştuk. O esnada bir tuğla duşuverdi. Bir de ne goreyim; SĂ‚bit, kabrinde namaz kılıyordu. Yanımdakine:
«‒Baksana!» dedim. O da:
«‒Sus!» dedi.
Kabrini duzeltip işimizi bitirince SĂ‚bit ’in kızına gittik:
«‒Baban hayatta en cok hangi ameli işlerdi?» diye sorduk:
«‒Ne gordunuz?» dedi. Gorduklerimizi anlattık. Bunun uzerine SĂ‚bit ’in kızı şunları soyledi:
«‒Babam elli senedir gece kalkıp teheccud namazı kılar. Seher vakti olunca duĂ‚ eder, bu esnĂ‚da da şunları soylerdi:
AllĂ‚h ’ım! Kullarından birine kabirde namaz kılma imkĂ‚nı bahşettiysen, bunu bana da ihsĂ‚n eyle!..»” (Ebû Nuaym, Hilye, II, 319; İbnu ’l-Cevzî, Sıfatu ’s-Safve, III, 263)
VefĂ‚t eden bir kimsenin artık herhangi bir mukellefiyeti kalmadığı hĂ‚lde, peygamberlerin ve bazı sĂ‚lih kulların kıldıkları bu namaz, AllĂ‚h ’a ibadet aşkından kaynaklanan ve mĂ‚nevî bir zevkle edĂ‚ edilen bir namazdır.
Yine muhtelif hadislerde bildirildiğine gore Allah Rasûlu (s.a.v) bazı peygamberlerin telbiye getirerek hacca geldiğini, KĂ‚be ’yi tavaf ettiğini gormuştur.[2]
Kabir nîmetlerinin bir diğeri de, hayatta iken Kur ’Ă‚n ile meşgûliyetin bir neticesi olarak tecellî edecektir. Nitekim Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) şoyle buyurur:
“Kim Kur ’Ă‚n ’ı okur da (samimiyetle istediği hĂ‚lde) ezberleyemeden vefĂ‚t ederse, ona bir melek gelerek kabrinde oğretir ve o kul, AllĂ‚h ’ın huzûruna Kur ’Ă‚n ’ı ezberlemiş olarak cıkar.”[3]
[1] Bkz. Muslim, Îman, 278. Krş. Ebû Nuaym, Hilye, II, 319; İbnu ’l-Cevzî, Sıfatu ’s-Safve, III, 263.
[2] BuhĂ‚rî, LibĂ‚s, 68; Muslim, Îman, 268; Ahmed, I, 232; HĂ‚kim, II, 638/4123.
[3] Suyûtî, Buşra ’l-Keîb bi-Likāi ’l-Habîb, Dımaşk 1425, s. 48.
İslam ve İhsan
KABİR AZABINA SEBEP OLAN DURUMLAR - VİDEO
KABİRDE İLK GECE NASIL OLACAK - VİDEO
KABİR AZABI NEDİR? - VİDEO