
ŞefĂ‚at, dunyada işlenen bazı gunahların Ă‚hirette cezalandırılmasından vazgecilmesi icin talepte bulunmak, aracı olmak ve bunun icin dua etmektir. Şu halde şefĂ‚at, bir mu ’minin gunahlarının bağışlanması icin Allah ’a dua edip yalvarmasıdır.FATİH COLLAK ŞEFAATİN NE OLDUĞUNU KISACA ACIKLIYOR
Resûlullah Efendimiz:
“Her peygamberin (mutlaka kabul edileceği vaad edilen) bir duası vardır. Butun peygamberler o dualarını bu dunyada yaptılar. Ben ise duamı kıyamet gunu ummetime şefĂ‚at etmek icin sakladım. Bu şefaatim inşaallah ummetimden, Allah ’a hicbir şeyi şirk koşmadan vefat edenlere fayda verecektir.” buyurmuşlardır. (Muslim, ÎmĂ‚n, 338. Krş. BuhĂ‚rî, DaavĂ‚t, 1; Tevhid, 31; Muslim, İman, 86)
Yine Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“‒Ey Ubeyy! Bana «Kur ’Ă‚n ’ı bir harf uzere oku!» diye (Cibrîl) gonderildi. Ben, CenĂ‚b-ı Hakk ’a: «Ummetime hafiflet!» diye murĂ‚caatta bulundum. O da ba­na ikincide: «Onu iki harf uzere oku!» diye cevap verdi. Ben tekrar «Ummetime hafiflet!» diye muracaat ettim. Ucuncude bana:
«‒Onu yedi harf uzere oku! Bu kolaylığa ilĂ‚veten bir de sana uc makbul dua hakkı veriyorum. Sana verdiğim şu uc cevabın her birinin yanında bir duanı da kabul edeceğim, benden isteyeceğin şeyi mutlaka vereceğim!» buyurdu.
Bunun uzerine ben:
«Allah ’ım! Ummetimi mağfiret eyle! Allah ’ım! Ummetimi mağfiret eyle!» dedim.
Ucuncu isteğimi de butun mahlûkĂ‚tın, hattĂ‚ İbrahim ’in (a.s) bile bana muhtac olacağı ve benden şefaat dileyeceği gune bıraktım.” (Muslim, MusĂ‚firîn, 273)
PEYGAMBER EFENDİMİZ ’DEN ŞEFAAT İSTEMEK YASAK DEĞİLDİR!
Kur ’Ă‚n ve Sunnet ’te, Peygamber Efendimiz ’den şefaat istemeyi yasaklayan herhangi bir nas varid olmamıştır. Nitekim AshĂ‚b-ı KirĂ‚m da, Peygamber Efendimiz ’den şefaat isterlerdi.
ALLAH DİLEDİĞİNE ŞEFAAT HAKKI VEREBİLİR
Mulkun tek sahibi Allah ’tır. Bu mulkten dilediğini dilediğine verir, dilediğinden alır. Dolayısıyla, kıyamet gunu dilediğine şefaat izni de verebilir.
“Mulk O ’nundur ve hamd ona mahsustur.” (TeğĂ‚bun, 1) Ă‚yet-i kerimesinde Allah, mulkun tek sahibi olduğunu soyler. Diğer taraftan da:
“Mulku dilediğine verir, dilediğinden alırsın!” (Âl-i İmrĂ‚n, 26) buyurarak başkalarına da mulk verdiğini bildirir.
Bir taraftan:
“Kim izzet istiyorsa, bilsin ki butun izzet Allah ’a Ă‚ittir.” (FĂ‚tır, 10) buyurur, diğer taraftan da:
“İzzet, Allah ’ın, Rasûlu ’nun ve mu ’minlerindir” (Munafikun 80) buyurur.
Şefaat da aynen boyledir:
“De ki butun şefaatler Allah ’ındır” (Zumer, 44) Ă‚yet-i kerimesinin yanında bir de şu Ă‚yet-i kerimeler mevcuttur:
“RahmĂ‚n nezdinde soz ve izin alandan başkası şefĂ‚at hakkına sahip olamayacaktır.” (Meryem, 87)
“Allah ’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefĂ‚at edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik eden kişiler mustesnĂ‚!” (Zuhruf, 86)
Nasıl ki Allah TeĂ‚lĂ‚, dilediğini dilediğine vermekte, nasıl ki izzeti Resûlu ’ne ve mu ’minlere vermekte; şefaat de tamamen kendisine Ă‚it olmasına rağmen onu peygamberlerine, sĂ‚lih kullarına, hatta mĂ‚nen mutevĂ‚tir hadislerin beyanına gore butun mu ’minlere vermektedir.
ŞEFAAT DUÂDIR
Şefaat duadan başka bir şey değildir. Herkesin dua etmesine izin verilmiştir. Kim olursa olsun herkesin duası kabul edilebilir. Bilhassa peygamberlerin, sĂ‚lih insanların hayattayken, kabirde, ya da kıyamet gununde yaptığı duaların kabûl edilmesi daha cok umulur. Şefaat hakkı da, Allah katında bir mevkîi ve kıymeti olan kişilere verilmiştir. Tevhid uzere olen kimseler hakkında yapılan şefaatler Allah katında makbuldur.
CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Bil ki, Allah ’tan başka ilĂ‚h yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mu ’min erkeklerin ve mu ’min kadınların gunahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” (Muhammed, 19)
Efendimiz ’in mu ’minler icin af dilemesinin faydası olmayacaksa, bu Ă‚yetin mĂ‚nĂ‚sı nedir? (TaftazĂ‚nî, Şerhu ’l-AkĂ‚id, İstanbul: DergĂ‚h Yayınları, 1991, s. 272)
ŞEFAAT NE DEMEKTİR?
ŞEYTAN BİLE ŞEFAAT UMİT EDER
Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Ben Âdemoğullarının efendisiyim, ancak ovunmek yok. Kıyamet gunu ilk kabri acılacak olan benim, ancak ovunmek yok. Başından toz toprak ilk defa silkelenecek olan benim, ancak ovunmek yok. Cennete ilk girecek olan benim, ancak ovunmek yok. Bazılarına ne oluyor ki benim akrabalık bağımın kimseye fayda vermeyeceğini iddia ediyorlar. Hayır, onların duşunduğu gibi değil. Ben şefaat ederim, tekrar şefaat ederim, nihayet benim şefaat ettiğim kişi de şefaat eder, o da şefaat eder, oyle ki iblis bile boynunu uzatıp şefaat umid etmeye başlar.”(TaberĂ‚nî, Evsat, V, 202; Heysemî, X, 376; Suyûtî, CĂ‚miu ’l-EhĂ‚dîs, no: 5708)
ŞEFAAT KİMLERE FAYDA VERMEZ
Kıyamette şefaatin fayda vermeyeceğini bildiren Ă‚yet-i kerimelerden şu iki husus anlaşılmaktadır:
Şefaat muşriklere ve kĂ‚firlere fayda vermeyecektir.
Muşrikler, ehl-i kitap ve Muslumanlardan bazı bidʻatciler, tıpkı bir insanın diğerine aracı olması gibi, bazılarının Allah ’ın izni dışında şefaat edebileceğini zannederler. Onlar, şefaatine muracaat edilen kişinin, Allah ’ın yanında bir hatırı olduğunu, Allah ’ın hicbir şekilde bu aracının hatırını geri ceviremeyip talebini ister istemez yerine getirmek zorunda kaldığını duşunurler. İşte Ă‚yet-i kerimeler bu duşunceyi ortadan kaldırmaktadır.
ŞEFAATİN VAR OLDUĞUNUN DELİLİ OLAN ÂYETLER
Bircok Ă‚yet-i kerimede Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın izin verdiği kişilerin şefaat edebileceği acıkca ifade edilmiştir. MeselĂ‚:
“İzni olmadan O ’nun huzurunda kim şefaat edebilir?” (Bakara, 255) “Onun izni olmadan hicbir şefaatci şefaat edemez” (Yûnus, 3) “RahmĂ‚n nezdinde soz ve izin alandan başka hicbirinin şefaate gucu yetmeyecektir” (Meryem, 87) “Allah ’ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefĂ‚ati fayda vermez” (Sebe ’, 23) “O gun RahmĂ‚n ’ın izin verdiği ve sozunden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez” (TĂ‚-hĂ‚, 109) “Goklerde nice melekler var ki onların şefaatleri, Allah ’ın, dilediği ve rĂ‚zı olduğu kimse icin izin vermesi hĂ‚ricinde bir işe yaramaz.”(en-Necm, 26) “Artık şefaatcilerin şefaati onlara fayda vermez.” (el-Muddessir, 48) Bu Ă‚yet-i kerimenin uslûbu ve ifade şekli esas itibariyle şefaatin var olduğunun delilidir. Aksi halde kĂ‚firlerin hĂ‚lini kotulemek ve icinde bulundukları sıkıntılı durumun mĂ‚hiyetini ortaya koymak icin “kĂ‚firlere hicbir şefaatcinin şefeatinin faydası olmaz” demenin mĂ‚nĂ‚sı olmazdı. Bu gibi yerlerde kullanılan bu nevi ifadeler, sadece kĂ‚firlere mahsus olan alĂ‚metleri ifade eder, onlarla başkaları arasında muşterek olan vasıfları gostermez. Buradaki hukmun kĂ‚firlerle ilgili olmasından maksad, onlardan başkası da “şefaatciye sahip olmaz” demek değildir. (TaftazĂ‚nî, Şerhu ’l-AkĂ‚id, s. 272)
Meleklerin şefaatinden bahseden Ă‚yet-i kerimelerde, onların ancak Allah ’ın rĂ‚zı olduğu kimselere şefaat edeceği haber verilir:
“RahmĂ‚n (olan Allah, melekleri) evlĂ‚t edindi, dediler. HĂ‚şĂ‚! O, bundan munezzehtir. Doğrusu onlar, ikrĂ‚m olunmuş kullardır. O ’nun sozunun onune gecmezler ve hep onun emriyle hareket ederler. Allah, onların onlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Onlar, Allah ’ın rĂ‚zı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O ’nun haşyetinden titrerler!” (el-EnbiyĂ‚, 26-28)
KİMLERE ŞEFAAT ETME HAKKI VERİLECEK?
Allah TeĂ‚lĂ‚ şefaat salĂ‚hiyetini:
1- Peygamberlere,
2- Meleklere,
3- Âlimlere,
4- Şehitlere,
5- SĂ‚lih mu ’minlere,
6- Cocuklara ve
7- Cennet ehlinden munĂ‚sip gorduğu bazı kişilere verecek, onlar da yakınlarına şefaat edeceklerdir.
Allah ’ın, kullarından faziletli birisinin diğer bir mu ’min icin hayır isteğine icabet ederek bundan bir zararı gidermesi, yahut onun gunahlarını affetmesi, insanlara sonsuz nimet ve lutuflarının bir kısmıdır. Mu ’minin, mu ’min kardeşinin gunahlarının affı icin duası Allah katında ona şefĂ‚atı turundendir. Allah katında hayırlı bir kulun bu duası ister dunyada iken sağ olan mu ’min icin olsun, ister olmuş mu ’min icin olsun yahud Ă‚hirette meydana gelsin aynıdır.
Yuce Allah ’ın kendi yanında mukarreb ve derecesi yuksek bir kulunun diğeri hakkında şefĂ‚atını -birine kendi katında itibarı olduğunu gostererek ikram icin, otekine zayıf ve muhtac olduğundan rahmet olarak- kabul etmesine aklen hicbir engel yoktur. Allah ’ın Ă‚hirette, Peygamberlerine ve rĂ‚zı olduğu bir takım zatlara şefĂ‚at etmeleri icin musaade etmesi, kendisinin bileceği adalet ve lutuf kanununa dĂ‚hil olan hikmetindendir. Uhdesinde kul hakları bulunanlar haric, gunahkĂ‚r mu ’minleri Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın, lutuf ve fazlıyla affetmesi caiz olunca, peygamberler, mukareb ve iyi kimselerden birinin şefĂ‚atına mazhariyetleri halinde bunların Allah ’ın mağfiretine nail olmaları da mumkundur.
ÂHİRETTE ŞEFAAT OLACAKTIR
YĂ‚ni Ă‚hirette şefĂ‚atın olacağı Kitap ve sunnetle sabittir:
Peygamber, velî, şehit ve bildikleri ile amel eden imanlı Ă‚limler ve kĂ‚mil mu ’minler gibi Allah ’ın musaade ettiği, rızasına mazhar olmuş, nezdinde bir değer ve yakınlığa erişmiş kimselere şefĂ‚at etme izni verilebilecektir. (Bakara, 255; Yûnus, 3; Meryem, 87; TĂ‚hĂ‚, 109; Zuhruf, 86; en-Necm, 26)
Peygamberler ve diğer şefĂ‚atcıların şefĂ‚atları, Allah ’ın rĂ‚zı olacağı ve haklarında şefĂ‚at edilmeye izin verdiği kimseler hakkında olacaktır. (EnbiyĂ‚, 27-28; DuhĂ‚n, 41-42; Buharî, Cihad, 189; Muslim, İmare, 6)
KĂ‚firler icin şefĂ‚at kapıları kapalıdır. (el-Bakara, 48, 123, 254; en-NisĂ‚, 116; el-A ’rĂ‚f, 53; el-Mu ’min, 18; es-Secde, 4; ez-Zumer, 44; el-Muddessir, 48; el-İnfitĂ‚r, 19)
PEYGAMBERLER BİLE KÂFİRLERE ŞEFAAT EDEMEZ
Peygamberler bile kĂ‚firlere şefĂ‚at edemeyeceklerdir. KĂ‚firler layık oldukları cezĂ‚larını cekeceklerdir. Hz. İbrahim ’in -Ă‚hirette babası ile karşılaştığında- onun icin hicbir şefĂ‚atta bulunamaması, Allah ’tan “KĂ‚firlere ben cenneti haram kıldım” cevabını alması da buna delĂ‚let eder. (Buharî, Tefsir, Sûre 26, bkz. Buharî, Enbiya, 8; Tefsir, Sûre 6; Rikak, 45, 53; Muslim, Fadail, 9)
Yalnız Hz. Peygamber bir hadisinde, şefĂ‚atı sebebiyle amcası Ebû Talib ’in ateş cukurunun topuğuna kadar gelen yerinde bulunacağını soylemiştir. (Buharî, Meğazi, 73; Muslim, İman, 90)
Bu da sadece Resûlullah ’a tanınan bir şefĂ‚at hakkı olsa gerektir. Cunku Ebû Talib, Resûlullah ’a pek cok yardım ve iyiliklerde bulunmuştur.
Allah Resûlu AshĂ‚bına Şefaat İstemeyi Oğretirdi
فَقُولُوا: إِنَّا نستشفع برسول الله إلى المسلمين والمسلمين إلى رسول الله
(Ahmed, II, 184; Beyhakî, es-Sunenu ’l-kubrĂ‚, VI, 547; Heysemî, VI, 187)
ASHÂB-I KİRÂM ŞEFAAT TALEP EDERLERDİ
Bazı sahabîlerin, Resûlullah ’tan şefaat istediği sĂ‚bittir. Allah Resûlu onlara:
“‒Senin benden şefaat istemen şirktir. Şefaati Allah ’tan taleb et! Rabbine kimseyi şirk koşma!” gibi bir şey buyurmamıştır!
Enes bin MĂ‚lik (r.a.) şoyle buyurur:
“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’den kıyamet gunu bana şefaat etmesini istedim:
«‒Ederim!» buyurdular. Ben:
«‒Ey Allah ’ın Resûlu! Sizi nerede arayayım?» dedim.
Efendimiz:
«‒Beni ilk olarak SırĂ‚t uzerinde ara!» buyurdular.
«‒SırĂ‚t uzerinde sizi bulamazsam?» dedim.
«‒MîzĂ‚n ’ın yanında ara!» buyurdular.
«‒Sizi MîzĂ‚n ’ın yanında bulamazsam!» dedim.
«‒O zaman beni Havz ’ın yanında ara! Mutlaka bu uc yerden birinde olurum.» buyurdular.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 9/2433; Ahmed, III, 178)
Resûlullah, Sırat ’ta ve Mizan ’ın başında ummetine şefaatte bulunacak, havzın başında da onlara ikrĂ‚m edecektir. Nitekim bir hadîs-i şerifinde şoyle buyurmuştur:
“Kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse kıyamet gunu onun mizanı onunde duracağım, mîzĂ‚nı ağır gelirse ne Ă‚lĂ‚, ağır gelmezse ona şefaat edeceğim.” (Ebû Nuaym, Hilye, VI, 353)
[h=2]ŞEFAAT HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER[/h] Rabîa bin KĂ‚ʻb (r.a.) şoyle anlatır:
ResûlullĂ‚h bir gun bana:
“‒Benden iste, vereyim” buyurdu. Ben de:
“‒YĂ‚ Resûlallah! MusĂ‚ade buyurun, bir duşuneyim, durumuma bir bakayım” dedim. Efendimiz:
“‒Peki, duşun, durumuna bak!” buyurdu.
Duşundum ve kendi kendime:
“Dunyaya Ă‚it menfaatler cabuk bitip tukenir. Ben, kendim icin, Ă‚hiretle alĂ‚kalı bir faydayı tercih etmekten daha hayırlı bir şey gormuyorum.” dedim.
Efendimizin huzûr-i Ă‚lîlerine cıktım. Bana:
“‒İhtiyacın nedir?” buyurdu.
“‒YĂ‚ Resûlallah! Benim icin Rabbin -azze ve celle- ’ye şefaat et de beni cehennemden Ă‚zĂ‚d eylesin!” dedim. ResûlullĂ‚h:
“‒Boyle demeni sana kim soyledi?” buyurdu.
“‒Hayır vallahi yĂ‚ Resûlallah, kimse soylemedi. LĂ‚kin durumuma baktım ve gordum ki dunya, ehlinin elinde durmuyor, hemen zeval buluyor. Bu sebeple Ă‚hiretim icin bir şey almak bana daha sevimli geldi.” dedim. ResûlullĂ‚h:
“‒O hĂ‚lde cok secde ederek kendin icin bana yardımcı ol!” buyurdu. (Ahmed, IV, 59)
“COK SECDE EDEREK BANA YARDIM ET”
ResûlullĂ‚h kendisine hizmet eden bir zĂ‚ta sık sık:
“–Bir ihtiyacın ve isteğin var mı?” diye sorardı. Bir gun yine ona boyle sorduğu zaman o sahĂ‚bî:
“–Dileğim vardır yĂ‚ Resûlallah!” dedi. AllĂ‚h Resûlu:
“–Nedir dileğin?” diye sordu. O zĂ‚t:
“–KıyĂ‚met gunu bana şefaat etmendir!” deyince, Peygamber:
“–Bunu istemeni sana kim oğretti?” diye sordu. SahĂ‚bî:
“–Rabbim!” dedi. AllĂ‚h Resûlu de:
“–Oyleyse sen de cok secde ederek bu hususta bana yardımcı ol!” buyurdu. (Ahmed, III, 500)
SevĂ‚d bin KĂ‚rib (r.a), Resûlullah ’ın huzûrunda şu şiiri soylemiştir:
“…Sen Peygamberlerin Allah ’a vesile kılınmaya en yakın olanısın, ey kerem sĂ‚hibi guzel insanların oğlu!..
Senden başka hic kimsenin şefaatinin gecmediği gun SevĂ‚d bin KĂ‚rib ’e şefaat eyle!..” (TaberĂ‚nî, Kebîr, VII, 92/6475; Beyhakî, DelĂ‚il, I, 106)
Resûlullah onun şefaat talebini ikrar etmiş, sozlerine mudahale etmemiştir.
MĂ‚zin bin Gadûbe, Amman ’dan gelip Musluman olmuş ve Resûlullah ’ın huzûrunda şu şiiri okumuştur:
“…Ey kumlara ayak basanların en hayırlısı! Bana şefaat eyle!
Rabbim beni bağışlasın da kurtuluşla doneyim yurduma.” (TaberĂ‚nî, Kebîr, XX, 337/799; Beyhakî, DelĂ‚il, II, 131)
PEYGAMBER EFENDİMİZ'DEN ŞEFAAT TALEP EDEBİLİRİZ
Allah Resûlu, hayatta iken, ondan şefaat talep etmek caiz olduğuna gore, vefatından sonra talep etmenin de caiz olduğu kendiliğinden ortaya cıkar. Zira Ehli Sunnet ve ’l-Cemaat Ă‚limleri, peygamberlerin berzah hayatında da yaşadıklarını kabul etmektedirler.
Eğer Peygamber Efendimiz ’den şimdi şefaat talep edersek, hayatında yaptığı gibi vefatından sonra da Allah ’a dua etmeye ve ondan istemeye guc yetirebilir. Sonra da vakti geldiği zaman o kimse Allah ’ın izniyle şefaate nail olur. Tıpkı dunyada Cennetle mujdelenen birisinin vakti geldiği zaman Allah ’ın izniyle cennete girmesi gibi.
PEYGAMBERLERİN ŞEFÂATİ
Âhirette peygamberlerin hepsine mu ’minlere şefĂ‚at etme hakkı tanınmıştır. (BuhĂ‚rî, Rikak, 45; Tevhid, 33; Muslim, İman, 81; Ebû DĂ‚vûd, CihĂ‚d, 26; Ahmed b. Hanbel, Musned, III, 94 vd. 325, V, 43; Tirmizî, II, 66).
Her Peygamber kendi ummetine şefĂ‚at edecektir. (BuhĂ‚rî, Tefsir, 18)
Efendimiz, hadislerinde buyuk gunah işleyenler de dahil mu ’minlerin, şefĂ‚atına nail olacaklarını ifade buyurmuşlardır. (BuhĂ‚rî, Rikak, 51; Ebû DĂ‚vûd, es-Sunne, 20; Tirmizi, II, 66)
Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“Şefaatim, ummetimden buyuk gunah işleyenleredir.” (Ebû DĂ‚vûd, Sunnet, 20-21/4739; Tirmizî, KıyĂ‚met, 11/2435-6; İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 37; Ahmed, III, 213 Sahîh)
Buyuk gunah işlemeyenlerin zĂ‚ten şefaate ihtiyacları yoktur. (Tirmizî, KıyĂ‚met, 11/2436)
Peygamberler icinde ilk defa şefĂ‚at edecek ve şefĂ‚atı kabul olunacak Peygamber, Allah Resûlu Efendimiz ’dir. (Muslim, FadĂ‚il, 2)
SORGUYA CEKİLMEDEN CENNETE GİDECEKLER
Peygamber Efendimiz ’in şefĂ‚atıyla hesaba ve sorguya cekilmeden Cennet ’e girenler de olacaktır. (BuhĂ‚rî, Tefsir, 18; Muslim, İman, 84)
Cennet ’te derecelerin artırılması icin ilk şefĂ‚at edecek Peygamber, Resûlullah Efendimiz ’dir. (Muslim, İman, 85)
Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Kur ’Ă‚n okuyunuz! Cunku o, kıyamet gunu kendisiyle hemhĂ‚l olan kişilere şefaatci olarak gelecektir.” (Muslim, MusĂ‚firîn, 252)
“Kur ’an ’da otuz ayetten ibaret bir sûre bir adama şefaat etti; neticede o kişi bağışlandı. O sûre: TebĂ‚rekellezî biyedihi ’l-mulk ’dur.” (Ebû DĂ‚vud, SalĂ‚t 327; Tirmizî, FezĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n 9. Ayrıca bk. İbni MĂ‚ce, Edeb 52)
HÂFIZIN ŞEFAATİ
KıyĂ‚met gunu Kur ’Ă‚n şefaat edeceği gibi Kur ’Ă‚n ehli de şefaat edecektir. Resûlullah bunu şoyle haber verir:
“Kim Kur ’Ă‚n ’ı okur ve onu guzelce ezberler, helĂ‚lini helĂ‚l, haramını haram kabul ederse, Allah bu sĂ‚yede o kimseyi Cennetine koyar ve Ă‚ilesinden cehenneme mustahak olmuş on kişiye şefaat etme izni verir.” (Tirmizî, FedĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n, 13/2905; İbn-i MĂ‚ce, Mukaddime, 16; Ahmed, I, 148)
MU ’MİNLERİN ŞEFAATİ
Efendimiz:
“‒Ummetimden bir kişinin şefaatiyle Temîm Oğulları Kabîlesi ’nden daha cok kişi Cennete girecektir.” buyurmuşlardı.
AshĂ‚b-ı KirĂ‚m:
“‒Ey Allah ’ın Rasûlu! Sizden başka bir kişinin şefaatiyle mi?” diye sordular.
Allah Resûlu:
“‒Evet, benden başka birinin!” buyurdular. (Tirmizî, KıyĂ‚met, 12/2438; İbn MĂ‚ce, Zuhd, 37; DĂ‚rimî, RikĂ‚k, 86; Ahmed, III, 469)
Resûlullah şoyle buyurur:
“KıyĂ‚met gunu insanlar saf saf olur -bir rivĂ‚yete gore, Cennet ehli saf saf olur-. Derken, Cehennem ehlinden bir kişi cennet ehlinden birine rastlayıp:
«–Ey fulan! Hatırladın mı, sen su istemiştin de ben sana bir icimlik su vermiştim?» der, (ve bu sûretle şefaat ister). Mu ’min de o kimseye şefaat eder.
(Cehennemlik olan bir başka) kimse, cennetlik olan birinin yanına varır ve ona:
«–Hatırlıyor musun, sana bir gun abdest suyu vermiştim?» diyerek (şefaat ister. O da hatırlar) ve ona şefaat eder.
Yine Cehennemlik olanlardan biri, cennetlik birisine:
«–Ey fulan! Beni şoyle şoyle bir işe gonderdiğin gunu hatırlıyor musun? Ben de o gun senin icin gitmiştim» der. Cennetlik olan kimse de ona şefaat eder.” (İbn-i MĂ‚ce, Edeb, 8)
Abdullah bin AbbĂ‚s ’ın azatlısı Kureyb şoyle anlatır:
“İbn-i AbbĂ‚s ’ın Kudeyd ’de yahut UsfĂ‚n ’da bir oğlu vefat etmişti. Bunun uzerine İbn-i AbbĂ‚s:
«‒Ey Kureyb! Bak oğlumun cenazesine ne kadar cemĂ‚at tonlanmış?» dedi.
Bunun uzerine ben dışarıya cıktım. Bir de baktım ki oğlunun cenazesine bir hayli cemĂ‚at toplanmış. Bunu kendisine haber verdim. İbn-i AbbĂ‚s:
«‒Bu toplananlar kırk kişi var mıdır?» dedi. Ben:
«‒Evet» cevĂ‚bını verdim.
«‒O hĂ‚lde cenazeyi cıkarın. Zira ben Efendimiz ’i şoyle buyururken işittim:
“Bir Musluman vefĂ‚t ettiğinde, Allah ’a hicbir şeyi şirk koşmayan kırk kişi cenĂ‚ze namazını kılarsa, Allah TeĂ‚lĂ‚ o kişileri, cenĂ‚ze icin şefaatci kılar”.» dedi. (Muslim, CenĂ‚iz, 59)
“Ummetimden (alim, şehid, salih) bazıları var; bir(cok kabilelere şĂ‚mil bir) cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder; bazıları var bir boluğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar.” (Tirmizî, KıyĂ‚met 11, no: 2442)
MELEKLERİN, PEYGAMBERLERİN VE MU ’MİNLERİN ŞEFAATİ
Ebû Hureyre (r.a.) şoyle nakleder:
Bir yemek dĂ‚vetinde Resûlullah ile beraber bulunuyorduk. Kendisine etin kol tarafı ikram edildi. Resûl-i Ekrem Efendimiz etin kol tarafını severdi. Ondan bir lokma kopardıktan sonra şoyle buyurdu:
“Kıyamet gununde insanların efendisi benim. Bu da neden biliyor musunuz? Allah TeĂ‚lĂ‚ gelmiş gelecek butun insanları duz bir yere toplayacak. Orası, insanlara bakan kimsenin hepsini gorebileceği, onlara cağıranın hepsine sesini duyurabileceği bir yerdir. Guneş onlara yaklaşacak, insanlar sıkıntıdan ve kederden artık dayanamayacak hale gelince (ki diğer bir rivayette bu bekleyişin 70 sene sureceği haber verilir[1] birbirlerine:
«–İcinde bulunduğunuz sıkıntıyı, başınıza gelen hali gormuyor musunuz? HĂ‚linizi Rabbinize arz ederek size şefaat edecek birini bulmayı duşunmuyor musunuz?» diyecekler. Bazıları otekilerine:
«–Babanız Âdem ’e gidiniz!» diyecekler. Hz. Âdem ’e gelip:
«–Ey Âdem! Sen insanların babasısın. Seni Allah kudret eliyle yarattı. Sana kendi rûhundan ufledi. Meleklere sana secde etmelerini emretti, onlar da secde ettiler. Seni cennete yerleştirdi. Rabbine varıp bizim icin şefaat et. İcinde bulunduğumuz hali, başımıza gelen derdi gormuyor musun?» diyecekler. O da:
«–Bugun Rabbim cok gazaplı. Ne daha once boylesine gazaplandı ne de bundan sonra boyle gazaplanır. Rabbim o ağaca yaklaşmamı yasakladı, ama ben O ’nu dinlemedim. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtactır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; Nûh ’a gidin!» diyecek. Onlar da Hz. Nûh ’a gelerek:
«–Ey Nûh! Sen yeryuzu halkına gonderilen Rasûllerin ilkisin. Allah TeĂ‚lĂ‚ sana “cok şukreden kul” demişti. İcinde bulunduğumuz perişan hali gormuyor musun? Başımıza gelenleri gormuyor musun? Rabbinin huzurunda bize şefaat etmeyecek misin?» diyecekler. O da:
«–Bugun Rabbim benzeri gorulmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha once boylesine gazaplandı ne de bundan sonra boyle gazaplanır. Benim bir duam vardı; onu da kavmimin aleyhine kullandım. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtactır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin. İbrĂ‚him ’e gidin!» diye karşılık verecek. Onlar da İbrĂ‚him ’e gelerek:
«–Sen Allah ’ın peygamberisin, yeryuzu halkı icinde Allah ’ın halili/dostu sensin. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İcinde bulunduğumuz perişan hali gormuyor musun?» diyecekler. O da şunları soyleyecek:
«–Bugun Rabbim benzeri gorulmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha once boylesine gazaplandı ne de bundan sonra boyle gazaplanır. Ben vaktiyle uc yalan soylemiştim. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtactır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; MûsĂ‚ ’ya gidin!» Onlar da Hz. MûsĂ‚ ’ya gelerek şoyle diyecekler:
«–Ey MûsĂ‚! Sen Allah ’ın Rasûlusun. Allah sana peygamberlik vermek ve seninle konuşmak sûretiyle seni diğer insanlardan ustun kılmıştır. Rabbinin huzurunda bize şefaat et. İcinde bulunduğumuz hali gormuyor musun?» O da:
«–Bugun Rabbim benzeri gorulmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha once boylesine gazaplandı ne de bundan sonra boyle gazaplanır. Ben oldurulmesine dair emir almadığım bir adamı oldurdum. Asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtactır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; ÎsĂ‚ ’ya gidin!» diyecek. Onlar da Hz. ÎsĂ‚ ’ya gelerek:
«–Ey ÎsĂ‚! Sen Allah ’ın Rasûlu, O ’nun Meryem ’e yonelttiği kelimesi ve O ’nun yarattığı bir ruhsun. Sen daha beşikte iken insanlarla konuştun. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İcinde bulunduğumuz perişan hali gormuyor musun?» diyecekler. Hz. ÎsĂ‚ da:
«–Bugun Rabbim benzeri gorulmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha once boylesine gazaplandı ne de bundan sonra boyle gazaplanır, diyecek, ama bir gunah zikretmeyecek. Sonra da, asıl benim nefsim şefaat edilmeye muhtactır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin;Muhammed ’e gidin!» diyecek.”
Başka bir rivayete gore Resûl-i Ekrem şoyle buyurdu:
“Onlar da bana gelerek:
«–YĂ‚ Muhammed! Sen Allah ’ın Rasûlu ve son peygambersin. Allah TeĂ‚lĂ‚ senin gelmiş gecmiş butun gunahlarını bağışlamıştır. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İcinde bulunduğumuz perişan hali gormuyor musun?» diyecekler. Ben de yuruyup Arş ’ın altına geleceğim, Rabbime secdeye kapanacağım. (Bu secde tam bir hafta surecek.[2] Sonra Allah TeĂ‚lĂ‚ daha once kimseye oğretmediği en guzel hamd u senĂ‚yı bana ilham edecek. Sonra bana hitaben:
«–YĂ‚ Muhammed! Secdeden başını kaldır! İste! İstediğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek!» buyuracak. Ben de başımı secdeden kaldıracağım ve:
«–YĂ‚ Rabbî! Ummetimi bana bağışla! YĂ‚ Rabbî! Ummetimi kurtar! YĂ‚ Rabbî! Ummetimi bağışla!» diye yalvaracağım. O zaman bana:
«–YĂ‚ Muhammed! Ummetinden hesaba cekilmeyecek olanları cennet kapılarının en sağındaki BĂ‚bu ’l-eymen ’den iceri al! Onlar başkalarıyla beraber cennetin diğer kapılarından da gireceklerdir!» buyrulacak.
Canımı kudretiyle yaşatan Allah ’a yemin ederim ki, cennet kapılarının iki kanadı arasındaki mesafe, Mekke ile (Bahreyn ’deki) Hecer veya Mekke ile (Suriye ’deki) BusrĂ‚ arasındaki mesafe kadar geniştir.” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 3, 9, Tefsîr, 17/5; Muslim, ÎmĂ‚n 327, 328. Ayrıca bk. Tirmizî, KıyĂ‚met 10)
“…Rabbimden şefaat icin izin isterim. Bana izin verilir. Rabbimin huzûrunda durup O ’nu şimdi bilmediğim şekilde hamd ederim. Bu hamd cumlelerini o vakit Allah TeĂ‚lĂ‚ bana ilham eder. Sonra O ’nun icin secdeye kapanırım. Bana:
«‒Ey Muhammed! Başını kaldır ve soyle, sozun dinlenecek; iste, arzun yerine getirilecek; şefaat et, şefaatin kabul edilecek!» buyrulur. Ben de:
«‒Rabbim, ummetim, ummetim!» derim. Bana:
«‒Git, kimin kalbinde buğday veya arpa tanesi ağırlığınca îman varsa onu cehennemden cıkar!» buyrulur. Ben de gider soyleneni yaparım.
Sonra tekrar Rabbimin huzûruna donup O ’na bu hamd cumleleri ile hamd ederim…”
Efendimizin ikinci murĂ‚caatında kendisine kalbinde hardal tanesi ağırlığınca, ucuncu murĂ‚caatında ise hardaldan cok daha azın azın azı kadar îmĂ‚n olan kimseleri cehennemden cıkarması soylenecektir. (Muslim, ÎmĂ‚n, 326)
İnsanlar Peygamber Efendimiz ’e o Ă‚nın dehşet ve korkularından kurtulmak icin muracaat edeceklerdir. Allah Resûlu de onlara şefaat edip korkulardan kurtaracaktır. Ancak kendi ummetine daha husûsî şefaatleri de olacaktır. Onların gunahkĂ‚rlarını Cehennemden kurtaracaktır.
Hadisin son kısmında mevzu muhtasaran anlatıldığı icin tafsilata girilmemiştir.
Mahşerdeki o korkunc bekleyiş sahnesini burada kısaca tasvir eden Peygamber aleyhisselĂ‚m, dunyaya gelmiş ne kadar insan varsa hepsinin duz bir arazide toplanacağını soylemekte, ayrıca sahne duzeninden de soz ederek insanlara şoyle bir bakanın hepsini gorebileceğini, onlara seslenen kimsenin hepsine birden sesini duyurabileceğini belirtmektedir.
Bu hadiste, guneşin hararetinden beyinlerin kaynamaya başladığı sırada, mahşer halkının bir kurtarıcı aramaya cıkacakları anlatılmaktadır. Bu arayışın sonunda, uzandıkları butun dalların birer birer ellerinde kaldığını hayretle ve dehşetle gorecekler, umitlerinin tukenmeye başladığı bir sırada, o korkunc meydanın yegĂ‚ne hatırlı kişisinin, hadisimizde buyrulduğu uzere, kıyamet gununun efendisinin Peygamber-i ZîşĂ‚n olduğunu anlayacaklardır. Mahşer meydanında, herkesin nefsinin derdine duştuğu bir zamanda, sozune değer verilecek ve duası kabul edilecek yegĂ‚ne Sultanın o olduğunu gorecekler ve Suleyman Celebi gibi ona:
Merhab ey Âsi ummet melcei
Merhaba ey cĂ‚resizler eşfai
diye sarılacaklardır.
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın, Resûlullah Efendimiz ’e şefaat imkĂ‚nı verdiği, “Rabbinin seni ovguye değer bir makama gondereceğini umabilirsin” (el-İsrĂ‚, 79) Ă‚yetinde de gorulmektedir. Bu makĂ‚m, MakĂ‚m-ı Mahmûd denilen buyuk şefaat yetkisidir. O zaman Efendimiz ’in elinde livĂ‚u ’l-hamd (hamd sancağı) bulunacak, aralarında Hz. Âdem de olmak uzere butun Peygamberler bu sancağın altında toplanacaklardır (Tirmizî, Tefsîr, 18; İbni MĂ‚ce, Zuhd 37; Ahmed İbni Hanbel, Musned, I, 281, 295, III, 2, 144)
Şefaat sadece bundan ibaret değildir. Efendimiz ’in daha başka şefaatleri de vardır. Ayrıca Allah TeĂ‚lĂ‚ şefaat yetkisini diğerpeygamberlere, meleklere, Ă‚limlere, şehidlere, sĂ‚lih mu ’minlere, cocuklara ve cennet ehlinden uygun gorduğu bazı kimselere de verecek, onlar da yakınlarına şefaat edeceklerdir.
Bir hadîs-i şerîfte mu ’minlerin umidi Efendimiz:
“Kimsenin zorlaması olmadan, kendiliğinden ve icinden gelerek iman eden kimselere” şefaat edeceğini soylemektedir. (BuhĂ‚rî, Rikak 51)
Oyleyse herkes Resûlullah Efendimiz ’in şefaatini elde edebilmek icin onun tebliğ ettiği guzel vasıflara sahip olmaya calışmalıdır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ’den once şefaat etmeleri icin kendilerine başvurulan peygamberlerin, şahsî gunahlarından soz ederek kendilerini şefaat etmeye lĂ‚yık gormemeleri, hem tevĂ‚zularının bir eseridir hem de şefaatin derece derece olduğunu, en buyuk şefaat yetkisinin de Peygamber ’de bulunduğunu gostermek icindir.
HĂ‚sılı:
1- Resûl-i Ekrem, mahşer gununde şefaate lĂ‚yık olan kimselere şefaat edecektir.
2- Hicbir peygamberin şefaate cesaret edemeyip sadece Efendimiz ’in bu konuda niyazda bulunması ve kendisine şefaat yetkisi verilmesi onun Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın yanındaki değerini gostermektedir.
3- CenĂ‚b-ı Hakk ’ın, once Resûl-i Ekrem ’e değil de diğer peygamberlere başvurmayı ilhĂ‚m etmesi, Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın şefaat yetkisini ve ustunluğunu insanların daha iyi anlamaları icindir.
4- Mahşerin, kendisinden Allah ’a sığınılacak kadar cetin ve dayanılamayacak kadar korkunc bir yer olduğu anlaşılmaktadır.
ŞEFAATİN KISIMLARI
a) Şefaat-i UzmĂ‚ – MakĂ‚m-ı Mahmûd:
Bu, Efendimiz ’e has bir şefaattir ve bu hususta ona yaklaşabilen başka biri yoktur.
Efendimiz hesabın bir an evvel başlaması icin şefaat ederek mahşer meydanında uzun zamandır buyuk sıkıntılar icerisinde bekleyen insanları rahata kavuşturacaktır. Bu şefaat, ilk insandan son insana kadar butun insanlara şĂ‚mildir. Bu şefaati inkĂ‚r eden kimse yoktur.
b) Yetmiş bin insanın hesapsız cennete girmesi:
Bu da Efendimiz ’e mahsus bir şefaat iznidir. Secdeye varıp uzun sure Allah ’ı hamd ettikten sonra kendisine bu şefaat izni verilecektir. CenĂ‚b-ı Hak o anda, daha evvel hic bilmediği bir hamd oğretecek, Efendimiz de o şekilde hamd edecektir.
c) Cehenneme gidecek bazı kişilerin CenĂ‚b-ı Hakk ’ın izin vermesi ile şefaat edilip kurtarılması:
Burada Efendimiz ile birlikte Allah ’ın dilediği başka kimseler de şefaat edeceklerdir. Ancak hicbirinin şefaati Efendimiz ’in şefaatinin hĂ‚ricine cıkamaz. ZîrĂ‚ Efendimiz “Şefîu ’ş-ŞufeĂ‚: Şefaatcilerin Şefaatcisi”dir.
d) Cehenneme atılan gunahkĂ‚rlara yapılan şefaat:
Bu hususta Efendimiz ile birlikte diğer peygamberler, melekler, mu ’minler de şefaat edeceklerdir. En son CenĂ‚b-ı Hak, hic ameli olmadığı halde sadece îmĂ‚n eden kimseleri cehennemden cıkaracaktır.
e) Bazı cehennem ehlinin azabının hafifletilmesi icin şefaat.
f) Cennet ehlinin derecelerini yukseltmek icin şefaat.
Dipnotlar: [1] İshĂ‚k bin RĂ‚hûye, Musned, I, 84/10; Beyhakî, el-Baʻs ve ’n-nuşûr, I, 336/609. [2] Ahmed bin Hanbel, Musned, I, 4; İbn-i HibbĂ‚n, Sahîh, XIV, 394; Heysemî, X, 374.
İslam ve İhsan
ŞEFAAT NASIL OLACAK?