Ahirete imanın faydaları nelerdir? Ahirete inanmanın dunya hayatını anlamlandırmaya katkısı nedir? Ahirete inanmayan insanın durumu ne olacak?Dunyanın fĂ‚nî, Ă‚hiretin ise ebedî olduğu şuuruyla yaşayan bir mu ’min; dunyaya gonlunu kaptırmaz, fĂ‚nî nîmetlerin ilĂ‚hî bir imtihan vesîlesi olduğunu duşunur ve butun nîmetleri AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sı istikĂ‚metinde kullanır. Yani Ă‚hiret endişesi ve olume hazırlık gayreti, kulun istikĂ‚metini duzeltici bir tesir icrĂ‚ eder.
Nitekim;
“Biz, cetin ve belĂ‚lı bir gunde Rabbimiz ’den (O ’nun azĂ‚bına uğramaktan) korkarız.” (el-İnsĂ‚n, 10) diyen bir mu ’minin gunahlardan uzaklaşacağı ve sĂ‚lih amellere daha cok rağbet edeceği Ă‚şikĂ‚rdır.
GĂ‚fil bir insan ise Ă‚hiret endişesinden uzak, keyfince bir hayat yaşar. Nefsinin hevĂ‚sına mağlûptur da farkında bile değildir. SefĂ‚letini saĂ‚det zanneder. Kabirde ve Ă‚hirette kendisini bekleyen nice korkunc safha hic yokmuşcasına, dehşetli bir rehĂ‚vet icinde omur tuketir.
HĂ‚lbuki hicbir vĂ‚kıa, onu yok saymakla yok olmaz. Nitekim, olumden, Ă‚hiretten ve Allah ’tan kacanların kurtulduğuna dĂ‚ir bir haber aslĂ‚ duyulmamıştır. Olumden kuru kuruya korkmanın da ecele bir faydası olduğunu goren olmamıştır.
Olum ve Ă‚hiret gerceği, kendisini inkĂ‚r edenlerin de bir gun muhakkak karşısına cıkıverir. Gaflet ehlinin bugunku yalancı saĂ‚detleri ve sahte kahkahaları, o gun ağır bir husran ve can yakıcı bir pişmanlığa donuşur.
AHİRETE İMANIN FAYDALARI Âhirete îman, akl-ı selîm sahibi her insana, bir gun dunya ile alĂ‚kasının kesileceğini, hayır veya şer nĂ‚mına ne yapmışsa onlarla baş başa kalacağını, musbet-menfî butun amellerinin karşılığını eksiksiz goreceğini duşundurur. Yani olumu ve Ă‚hireti tefekkur etmek; şuurlanmaya, dunyaya gonul kaptırmamaya, hĂ‚l ve tavırlara cekiduzen vermeye, gunahlardan daha cok el cekmeye vesîle olur.
Varlık ve bolluk icindeyken olumu duşunmek, kulu zen­gin­li­ğin Ă‚fet­le­ri­nden korur. Fa­kr u zarûret icindeyken olumu tefekkur etmek; kanaat, rızĂ‚, hamd ve şukur ile gonul huzuruna kavuşmaya vesîle olur.
İnsan icin en buyuk imtihan ve en dehşetli musîbet, olumdur. Ama ondan daha kotu olanı, olum ve sonrasından habersiz yaşamak, bunu hatırından uzak tutmak ve Hakk ’a lĂ‚yık ameller işleyemeden omur sermayesini tuketmektir. Aklı başında bir insana yakışan; olum gelmeden evvel ona hazırlanmak, bunun icin de evvelĂ‚ nefsini kotu huylardan arındırmaktır.
NEFİS NASIL MUSLUMAN OLUR? Zira ilĂ‚hî olculerle terbiye edilmemiş ham bir nefis, fĂ‚nîliği ve olumu hicbir zaman kabul etmek istemez. Nitekim İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri nefis hakkında şoyle buyurur:
“Nefis nasıl Musluman olur ki?! O kufrun anasıdır. Şeytan bile nefis yuzunden kĂ‚fir olmuştur.”[1]
Yani bir kimsede nefis dizginlenip arzu ve ihtirasları asgarîye indirilmediği takdirde, kişinin olum ve sonrasını tefekkur etmesine fırsat vermez ve son nefeste nefsĂ‚niyet rûhĂ‚niyete gĂ‚lip gelerek -Allah korusun- kişinin îmansız gitmesine sebep olabilir.
Bu buyuk tehlikeden kurtulabilmek icin nefsin muhakkak tezkiye ve terbiye edilmesi, rûhun da ibadetler ve AllĂ‚h ’ın zikri ile kuvvetlendirilmesi şarttır.
Şeyh SĂ‚dî olmeden evvel nefsi terbiye etmenin luzûmuna şoyle işaret eder:
“Ey kardeş, sonunda toprak olacaksın! Toprak olmadan once toprak gibi mutevĂ‚zı olmaya bak!”
Resûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:
“AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune îman eden kimse, komşusunu rahatsız etmesin! AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune îman eden kimse, misafirine ikram etsin! AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune îman eden kimse, ya faydalı soz soylesin veya sussun!” (BuhĂ‚rî, NikĂ‚h 80, Edeb 31, 85, Rikāk 23; Muslim, ÎmĂ‚n 74, 75)
Bu nebevî tĂ‚limatlara kulak ve gonul veren bir mu ’min, insanlar arasındaki munĂ‚sebetlerini de dĂ‚imĂ‚ rahmet, nezĂ‚ket, zarĂ‚fet, edep, hurmet ve kul hakkına riĂ‚yet olculeriyle gercekleştirir.
AHİRETE İMANIN İNSANA FAYDALARI Yine Ă‚hiret inancı, kalplerde mes ’ûliyet duygusunu kuvvetlendirir. Vazife ve sorumluluklarını titizlikle îfĂ‚ edebilme gayreti meydana getirir. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın devamlı kendisini gorduğunu, yapıp ettiklerinin surekli kayıt altına alınmakta olduğunu ve Ă‚hirette dunya hayatından hesĂ‚ba cekileceğini bilen bir insan, kimsenin gormediği yerlerde bile yanlış hareketler yapmaktan sakınma hassĂ‚siyeti kazanır. BilĂ‚kis fĂ‚nîlerin nazarlarından gizli ve tenhĂ‚ yerlerde yapılan sĂ‚lih amellerin, “ihlĂ‚s” sırrına daha muvĂ‚fık olduğu duşuncesiyle, boyle zaman ve zeminleri CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rızĂ‚sını tahsil icin mustesnĂ‚ bir fırsat olarak gorur. Boylece gizli-Ă‚şikĂ‚r her hĂ‚line îtimĂ‚d edilen temiz bir insan hĂ‚line gelir.
Diğer taraftan Ă‚hiret; hem zĂ‚limler hem de mazlumlar, hem fĂ‚sıklar hem de sĂ‚lihler icin mevcûdiyeti zarurî bir Ă‚lemdir. Zira iyilerin mukĂ‚fĂ‚ta nĂ‚il, kotulerin de cezĂ‚ya dûcĂ‚r olmalarından daha tabiî bir şey olamaz. Nitekim bu fĂ‚nî Ă‚lem şartlarında dahî iyilerin başını sokacağı yerler ve kotulerin de icine konulacağı zindanlar olmasaydı, hayat cekilmez hĂ‚le gelirdi!
Sırf bu hikmet dolayısıyla bile Ă‚hiret yurdunun mevcûdiyetine îman zarurîdir.
İnsanoğlu kendi vucûdunu ısıran bir sineğe bile kızıp onu cezalandırmak istemekte, diğer taraftan da bir kahvenin hatırını kırk yıl saymakta değil midir? Dolayısıyla kendisinden bir omur boyu sĂ‚dır olan musbet ve menfî davranışların Allah indinde karşılıksız kalacağını zannetmek kadar abes bir duşunce olamaz. Zira bu dunyada zĂ‚limin zulmu, mazlumun Ă‚hı; kĂ‚firin kufru, mu ’minin de îmĂ‚nı vardır.
Şayet bunların mukĂ‚fat ve mucĂ‚zĂ‚tı olmasaydı, butun mevcudĂ‚tı insanın emrine Ă‚mĂ‚de kılan ilĂ‚hî program mĂ‚nĂ‚sız kalır, insanın yaratılışı abes olur ve bu da CenĂ‚b-ı Hakk ’ın “el-Adl” ve “el-Hakîm” esmĂ‚sıyla tezat teşkil ederdi. HĂ‚lbuki Hak TeĂ‚lĂ‚ butun noksanlıklardan munezzeh olduğu gibi kullarına karşı haksızlıkta bulunmaktan da, abes ve hikmetsiz bir fiil, irĂ‚de ve tasarrufta bulunmaktan da munezzehtir.
Nitekim CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Goğu, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri Biz boş yere yaratmadık. Bu, inkĂ‚r edenlerin zannıdır. Vay o inkĂ‚r edenlerin ateşteki hĂ‚line!
Yoksa Biz, îman edip de sĂ‚lih ameller işleyenleri, yeryuzunde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah ’tan) korkanları, yoldan cıkanlar gibi mi sayacağız?” (SĂ‚d, 27-28)
“Yoksa kotuluk işleyenler, olumlerinde ve sağlıklarında kendilerini, îmĂ‚n edip sĂ‚lih amel işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kotu hukum veriyorlar?
Allah, gokleri ve yeri, yerli yerince yaratmıştır. Boylece herkes kazancına gore karşılık gorur. Onlara haksızlık edilmez.” (el-CĂ‚siye, 21-22)
Yani CenĂ‚b-ı Hak Ă‚hirette, ilĂ‚hî adĂ‚letiyle kotuleri cezalandırır, iyileri de mukĂ‚fatlandırır. Kur ’Ă‚nî ifĂ‚deyle;
“Kim zerre ağırlığınca iyilik yapmışsa onu gorur. Kim de zerre ağırlığınca kotuluk yapmışsa onu gorur.” (ez-ZilzĂ‚l, 7-8)
Lokman suresinde de şoyle buyrulur:
“Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kotuluk), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın icinde veya goklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri gorup bilmektedir ve her şeyden haberdardır. (LokmĂ‚n, 16)
Ayrıca kalbinden Ă‚hiret fikri, Allah korkusu ve muhabbeti silinen insanlar; şahsî maksat ve menfaatlerine perestiş edeceklerinden, onların, bu Ă‚lemin en zararlı unsurları hĂ‚line gelecekleri şuphesizdir. Bu tur insanlar nazarında; dînî, vicdĂ‚nî ve ulvî mes ’ûliyetler, vatan ve millet sevgisi, umûmun maslahatı, toplumun menfaati gibi yuksek duygular, gayet gulunc şeylerdir. O gĂ‚filler icin yegĂ‚ne ustunluk ve meziyet, insan aldatmaktan ibĂ‚rettir.
Bir Ă‚yet-i kerîmede CenĂ‚b-ı Hak, Ă‚hirete inanmayanların şahsiyet ve karakter bozukluklarına bir misal sadedinde şoyle buyurmaktadır:
“Ey îmĂ‚n edenler! Sakın sizler de, AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune inanmadığı hĂ‚lde insanlara gosteriş icin malını dağıtan kimse gibi, başa kakmak ve gonul kırmak sûretiyle sadakalarınızı boşa cıkarmayın!..” (el-Bakara, 264)
Dolayısıyla, insanlardaki din ve Ă‚hiret fikrini zayıflatmak, toplumları helĂ‚ke surukleyecek olan son derece tehlikeli bir teşebbustur. Uzak ve yakın tarihte bunun misallerine cokca tesaduf edilmiştir.
Şunu da ifĂ‚de etmek lĂ‚zımdır ki; Ă‚hirete îmĂ‚n eden ve hayatını ona gore tanzim eden mu ’minlerde, son nefesi îmĂ‚n selĂ‚metiyle verip verememe endişesi olsa da “olum korkusu” olmaz. AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sını elde etme ve ebedî huzura ulaşma ideali, insanda hayatı dolu dolu yaşama gayretine yol acar. Ayrıca dunyanın gelgec cile ve ıztıraplarına karşı da tahammul gucu verir. Zira gecici dunya lezzetleri, insanın rûhunu aslĂ‚ tatmin edemez. Rûhun huzuru, îmĂ‚nın kazandıracağı ulvî zevklerde ve mĂ‚nevî hazlardadır.
Nitekim bircok Ă‚yette olum ve Ă‚hiret hayatı “buluşmak, sevdiğine kavuşmak” mĂ‚nĂ‚sındaki “likā” (likāullah, likāu ’l-Ă‚hira) kelimesiyle ifĂ‚de edilmiştir. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Kim AllĂ‚h ’a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki AllĂ‚h ’ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.” (el-Ankebût, 5)
Yani her ne kadar olum, geride kalanlar icin acı ve hasret dolu bir ayrılık ise de, îmanlı gonuller icin rûhun ten kafesinden kurtuluşunu, fĂ‚nîlikten ebedîliğe, gurbetten sılaya vuslatını temin eden bir vesîledir.
Ayrıca, kendisine Ă‚it olduğumuz AllĂ‚h ’a tekrar yuz akıyla ve vicdan huzuruyla geri donebilme gayreti olmadan, bu hayatta gercek bir başarıdan da bahsedilemez.
AHİRETE İNANMAYANLARIN DURUMU Âhirete inanmayan kimseler hakkında Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle buyrulmaktadır:
“Kim AllĂ‚h ’a karşı yalan uydurandan daha zĂ‚lim olabilir? Onlar (kıyĂ‚met gununde) Rab ’lerine arz edilecekler, şahitler de: «İşte bunlar Rab ’lerine karşı yalan soyleyenlerdir!» diyecekler. Bilin ki, AllĂ‚h ’ın lĂ‚neti zĂ‚limlerin uzerinedir!
Onlar, (insanları) AllĂ‚h ’ın yolundan alıkoyan ve onu eğri gostermek isteyenlerdir. Âhireti inkĂ‚r edenler de onlardır.” (Hûd, 18-19)
“AllĂ‚h ’ın huzûruna cıkmayı yalanlayanlar, gercekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara kıyĂ‚met vakti ansızın gelip catınca, onlar, gunahlarını sırtlarına yuklenerek diyecekler ki: «Dunyada iyi amelleri terk etmemizden dolayı vah bize!» Dikkat edin, yuklendikleri şey ne kotudur!” (el-En‘Ă‚m, 31)
“Ey îmĂ‚n edenler! AllĂ‚h ’a, Peygamber ’ine, Peygamber ’ine indirdiği KitĂ‚b ’a ve daha once indirdiği kitĂ‚ba îman(da sebat) ediniz. Kim AllĂ‚h ’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyĂ‚met gununu inkĂ‚r ederse tam mĂ‚nĂ‚sıyla sapıtmıştır.” (en-NisĂ‚, 136)
Dipnot:
[1] Cıktım Erik Dalına, İstanbul 2012, s. 60.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan