
Dunya ve ahiret hayatında saÂdetin ilk şartı, AllÂhʼa kul olmaktır. Hakʼtan uzak kalanların; keyfince yaşayıp dunyanın tadını cıkarmak diye anladıkları saÂdet, îmanlı gonuller icin acı bir aldanış ve sefÂlettir.Dunya nîmetleri, sahibine Âhiret ışığı olmalıdır. Dunyadaki fÂnî imkÂnları, Âhiretin sonsuz saÂdet sermÂyesi yapabilmekten daha buyuk bir huner olabilir mi?..
Fakat gunumuzde maddî refÂhın yukselmesine rağmen Âile ici huzursuzlukların arttığına, gecimsizlik ve rûhî buhranların coğaldığına -uzulerek- şahit oluyoruz. Hic şuphesiz ki bunlar, mÂneviyattan uzaklaşma ve nefsÂnî hayata dalmanın ağır faturalarıdır. Yani dunyayı Âhirete tercih edişin hazin neticeleridir.
Televizyonların nefsÂniyeti tahrik eden menfî programları, internetin ahlÂksızlık sacan yanlış adresleri, modaların ve reklÂmların ihtirasları kamcılayan kandırmacaları, mahalle ve sokakların Âdeta ilÂhî kahra dûcÂr olan Pompei sokaklarına donmesi, insanların ic dunyalarını allak bullak ettiğinden, memleketimizdeki bir kısım insanların mÂnevî manzarası, Âdeta bir sahra hastahÂnesini andırmaktadır.
Maddî depremlerin hasarı belli olcude telÂfî edilebilir; fakat ruhlarda yaşanan îmÂnî ve ahlÂkî sarsıntılara karşı gerekli tedbirler alınmazsa, toplumlar mÂnen helÂke suruklenmekten kurtulamazlar…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Eylul Sayı: 151
İslam ve İhsan