
Metafizik, dÂim fiziği mağlûp etmiştir. Bu sebeple maddî guce istinÂd eden zÂlimlerin fÂrik vasfı, zayıflık ve korkaklıktır. İnandığı hakikati canı pahasına mudafaa eden, gerekirse gozunu kırpmadan şehÂdete yuruyen mu ’min ise; kalben ve rûhen en guclu kişidir.İnanc ve hakikatin karşısında kaba kuvvet, ancak rûhen zavallı olan Âcizlerin muracaat edecekleri bir zayıflık alÂmetidir.
ZÂlimler; maddî kuvvetle, ordularla, silÂhlarla hÂkimiyet kurmaya calışırlar.
Ehl-i îmÂn ise gonullere taliptir. Maddî gucle değil, kalp ile muhatabını fethederler.
GERCEKTE KİM GUCLU KİM ZAYIF? Metafizik, dÂim fiziği mağlûp etmiştir. Bu sebeple maddî guce istinÂd eden zÂlimlerin fÂrik vasfı, zayıflık ve korkaklıktır. Onlar dÂim acziyet ve korkunun endişesi icinde yaşarlar.
İnandığı hakikati canı pahasına mudafaa eden, gerekirse gozunu kırpmadan şehÂdete yuruyen mu ’min ise; kalben ve rûhen en guclu kişidir. CenÂb-ı Hakk ’a istinÂd eden ve kalbini muhabbetullah ile dolduran insan gucludur.
Nurettin TOPCU, bu hakikati şoyle ifade eder:
“Tarihin buyuk adamlar diye tasavvurlarımıza yuklediği, guya insanustu ve muhteşem cehreler, yakından incelenirse pek buyuk coğunluğu bakımından bayağı (adi ve sıradan) varlıklardır.”
“Sakın Sezar ’a veya Neron ’a fazla yakınlaşmayın. Bir hırsızın tereddudu ile psikopat bir kātilin korkaklığından başka bir şey goremeyeceksiniz.”
(Yani bu zavallılar acziyetlerinin ustunu ortmek icin, haklı durumdaki muhataplarına zulmederler.)
“Egoizme minnettar yaşamayan fertler; (gercek) Âlimler, sanatkÂrlar, velîler ve peygamberlerdir. İnsanlığın, bunlarla karıştırarak, buyuk adam dediği varlıklar; yani buyuk muhterisler ve buyuk coğunluğu teşkil eden suruyu guducu cobanlar, onların karşısında cephe alıyorlar.
(MeselÂ;
(Roma İmparatoru) Neron, (İlk Îsevîlerle beraber onların reisi olan) Sen Piyer ’i astırıyor. Abbasî halîfesi Ebû Mansur, (kadılığı kabul etmeyen) Ebû Hanîfe ’ye kırbacla zulmediyor. Napolyon, Volney ’i tokatlıyor.” (Nurettin TOPCU, Yarınki Turkiye, DergÂh Yayınları, İstanbul, 1999, s. 37-45) Fakat kaba kuvvetin zulmettiği bu insanlar, gercek guc ve kuvvet sahipleridir.
Nurettin TOPCU, gercek kuvvetin ne olduğunu tefekkur ettirerek şunları soyler:
“Damarlarda dolaşan kanda kuvvetinin kaynağını arayan insan, kemikleri otlarla parcalanan etlerin lutfuna uğramış bir iskeletten başka bir şey midir?
Bir pehlivan, iri bir govdeyi yerlere yuvarlıyor. Neron ’un emir kulları, arenadaki vahşî hayvanların pencesine bedenler fırlatıyor. Napolyon, filozof Volney ’i tokatlıyor. Kudret sahibi bir insanoğlu, bir emri ile başlar duşuruyor. Servetin sahipleri ise, kapılarından dilencileri kovuyorlar. Yeryuzunun herhangi bir kuvvetine dayanan kişi; bunu yapamayan zayıfları, surum surum mezara kadar surundurmesini biliyor.
Buna kuvvet mi diyorsunuz? (...)
Şuphesiz ki vahşî hayvanlar korktukları icin saldırırlar. Fakat başka turlu davranışa kabiliyetleri ve kudretleri yoktur. Evet onlar Âcizdirler. Bir yılanın veya kaplanın saldırışındaki musîbet, bir kayanın ustumuze yıkılmasından farklı mıdır? Oyle iken; «Kaya kuvvetlidir.» denilmez. O hÂlde kuvvetli kime denir?
Kuvvetli diye hur olana, once nefsine karşı bağımsız olana, sonra da herkese ve butun dunyaya karşı bağımsız olarak davranabilen insana denmelidir. Nefsinin azÂbına, hıncına ve hırsına mağlûp olan, hırslarıyla ve hınclarıyla hareket eden insan; başkalarına esir kişiden farklı durumda mıdır?
Sivas muhafızlarını diri diri toprağa gomduren Timur, tarihin kaydettiği en bedbaht esirlerdi. Buna karşılık;
Bağdat ’ta asıldığı darağacında burnu ve kulakları delinmişken kendisini taşlayan gafil halk icin AllÂh ’ına şu sozlerle yalvaran HallÂc-ı Mansur, hur ve kuvvetli insandı: “Ya Rabbi, benden evvel onları affet! (Cunku onlar benim durumumdan habersizler, bilmiyorlar.)” (Nurettin TOPCU, Var Olmak, DergÂh Yayınları, İstanbul, 1999, s. 63, 64)
Nitekim Nurettin TOPCU, bu zÂlimlerin Âkıbetini şoyle tasvir eder:
“İskender olurken, buyuk istîlÂlarının bulutu altında bunalmıştı.
Sezar, saÂdet terennumu ile olmedi. Napolyon, Yena ’da değil, filozof Volney ’i tokatladığı sırada yenilmişti.” (Nurettin TOPCU, Var Olmak, s. 16) Buna mukabil; mazlum fakat kalbin gucune sahip olan İbn-i Mes‘ûdlar, Ebû Hanîfeler iki cihan saÂdetine nÂil oldular.
Mekke devrinde kalbin gucu vardı. Galip gelen buydu. İbn-i Mes‘ûd -radıyallÂhu anh- ve arkadaşları, kalben cok guclu; ellerinden onlara zulmetmekten başka bir şey gelmeyen muşrikler ise kalben cok Âciz ve zavallıydı. Bu yuzden kaba kuvvet kullandılar. Fakat; «Âkıbet muttakîlerin oldu!»
Abdullah İbn-i Mes‘ûd -radıyallÂhu anh-, kendisini istihfÂf eden Ebû Cehil ’i Bedir ’de bertaraf etti. Daha sonra İslÂm ’ı neşretmek ve yeni nesillere dîni tebliğ icin Kûfe ’ye yerleşti. Onun ve diğer sahÂbîlerin kurduğu Kûfe Mektebi ’nden, Ebû Hanîfe Hazretleri yetişti.
Ebû Hanîfe -rahmetullÂhi aleyh- devrinin ve butun zamanların en buyuk hukukcusuydu. Bu sebeple ona İmÂm-ı Âzam denildi.
AbbÂsî halîfesi Ebû CÂfer Mansur, Ebû Hanîfe ’nin ilimdeki kudret ve şohretini istismÂr etmek istedi. Ona baş kadılık teklif etti. Boylece, kendi saltanatını daha guclu devam ettirecek ve her turlu tasarruflarına; bu buyuk Âlimin tasdikinden gecmiş gibi bir mÂnevî kuvvet kazandıracaktı.
İmÂm-ı Âzam, ictihadlarının istismÂr edilmemesi ve yamultulmaması icin bu kadılık teklifini reddetti.
Halîfe Ebû Mansur, onu ikn edemeyince hapse attırdı. Hatt kırbaclattırdı. Burada;
Kalben guclu olan Ebû Hanîfe, Zayıf ve Âciz olan ise sultandı. Bu tablo, tarih boyunca defalarca tekrarlanmıştır:
Nemrut, cevap veremediği İbrahim -aleyhisselÂm- ’ı ateşe attırmış; fakat ateşe yakma husûsiyetini veren Allah, Halîl ’ini ateşten muhafaza etmişti. O ateşi sonduren sÂik, Hazret-i İbrahim ’in teslîmiyeti idi.
Firavun da, Hazret-i Musa ’yı mağlûp etsinler diye topladığı sihirbazların, Musa -aleyhisselÂm- ’a îmÂn etmeleri karşısında ofkesinden ve acziyetinden kudurmuş, onları carmıhlarda işkencelerle oldurmuştu.
Sihirbazlar kalben ve rûhen oyle guclu idiler ki, insanın kanını donduracak derecede ağır tehditler karşısında dahî, buyuk bir cesaret ve metÂnetle;
“–Dilediğini yap! Sen ancak dunyaya hukmedebilirsin! Biz ise (şehîd olmakla) Rabbimiz ’e doneceğiz!” dediler. (TÂhÂ, 72) Akāid imtihanını en kuvvetli şekilde kazandılar.
Arslanlara atılan ilk Îsevîler cok gucluydu. Onlara zulmedenler mağlûptu. Taşlanarak oldurulen Habîb-i NeccÂr, cok gucluydu. Kavmine merhamet diliyor, “keşke bilselerdi!” diyordu. Onu taşlayanlar ise zayıf ve gucsuzdu. Ateş cukurlarına fırlatılan AshÂb-ı Uhdûd tevhid icin şehÂdete korkusuzca yuruyecek kadar gucluydu, sağlamdı. Onlara bu zulmu yapanlar mağlûp idi, nefislerinin zebûnu idi. Onlar şehîd olurken dahî, hidÂyetlere vesile oldular. Onların kalbî kuvvet ve metÂnetlerini muşÃ‚hede edenler, îmÂna koştular.
Peygamberimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-; TÂif ’te tebliğ hÂlindeyken, O ’nu taşlayan taş kalpliler de acziyet ve zaaf icindeydiler. İcindeki bulundukları zaafı ortebilmek maksadıyla hakaretlere, zulumlere ve cirkefliklere girişiyorlardı. Fakat Peygamberimiz, bu zulumler karşısında cok guclu idi. Hatt onlara beddu etmiyor;
“–YÂ Rabbî!.. Kavmimi affet onlar bilmiyorlar!” diye onların affı icin niyaz ediyordu.
Bir ayağı bir deveye, diğer ayağı bir başka deveye bağlanıp aksi yonlere yurutulerek, hunharca parcalanarak şehîd edilen Sumeyye Hatun cok gucluydu. Onlara zulmedenler Âciz idiler.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hidayetlere Vesile Olmak, Yuzakı Yayıncılık
BENZER HABERLER İMANIMIZIN GUCUNU GOSTEREN AMEL BİR KASE SUT HİDAYETE VESİLE OLDU KRALLIĞIN İSLAM'A GİRMESİNE VESİLEN OLAN DAVRANIŞ OSMANLI'NIN HEDEFİNİ ORTAYA KOYAN VASİYET BİR MİLLETİ YUKSELTEN VE ALCALTAN SEBEP OSMANLI'DA ADALET ANLAYIŞINA GUZEL BİR ORNEK UC TURLU İNSAN ALLAH ’TAN UZAKTIR HZ. İSA'NIN KACTIĞI BU KİMSELERDEN SİZDE KACIN! AHİR ZAMAN PROPAGANDALARINA KARŞI EN GUZEL VAZİFE
İslam ve İhsan
EMRİ BİL MARUF NEHYİ ANİL MUNKER YAPAN KİŞİLERİN BİLMESİ GEREKEN HADİS