
Allah ’a inanan bir kimse, hicbir zorluktan yılmayacak ve her şeyi başarabilecek bir irade gucune erişmiş demektir. Zira iman, en buyuk imkÂndır.Yegane guc ve kudreti kendinde bulunduran yuce Rabb ’e guvenip dayanan kimseden daha guclu kim olabilir? Elverir ki bu guce dayanma, guvenme ve O ’nun yardımına nÂil olma usûl ve ÂdÂbına riÂyet edilsin.
Kur ’an-ı Kerim ’de ilÂhî yardıma nail olanın hicbir konuda mağlup edilemeyeceği ve o yardımdan mahrum olanın ise caresizliğe mahkûm olacağı gerceği şoyle beyan edilir:
“Şayet Allah size yardım edecek olursa size galip gelecek yoktur. Ancak sizi kendi halinize bırakıverirse (ilÂhî yardımından mahrum bırakırsa) ondan sonra size kim yardım edebilir? Artık muminler yalnız Allah ’a guvenip dayansınlar”. (Âl-i İmrÂn Sûresi, 160)
İNSANLAR ACİZDİR
Rabbimiz tum insanlığa hitap ederek: “Ey insanlar! Hepiniz Allah ’a muhtacsınız” (FÂtır Sûresi, 15) buyurmak suretiyle bize kendimizin zayıflığını ve acizliğimizi hatırlatır ve kendisine yonelmemizin zaruretine işaret eder.
YegÂne guc ve kudretin Allah ’a ait olduğu ve insanın Allah ’a guvenerek yola cıkması gerektiği gerceği, insanı atalete sevkeden bir inanc haline donuşmemelidir. Zira Allah ’a guvenip dayanmanın da bir usûlu bizlere hatırlatılmıştır:
“(Ey Nebiyy-i Ekrem! Bir iş yapmaya) azmettin mi artık Allah ’a guvenip dayan. Cunku Allah kendisine guvenip dayananları sever”. (Âl-i İmrÂn Sûresi, 159)
MUSLUMANA YAKIŞABİLECEK EN GUZEL İFADE
Bu Âyet-i kerimede Allah ’a guvenip dayanmanın Âdeta “sunnetullah”ı, yani ilahi prensibi hatırlatılarak, bir işe once “azmetmek” gerektiği ifade edilmiştir. Arapca ’da azmetmek anlamındaki “azm” kelimesinin temenni, irade, niyet ve hatta kasıttan da ote bir mÂnası vardır. Bir iş yapmayı sadece temenni ederek tevekkul etmek, ham bir hayaldir. Bir işe kalben niyet etmek de tevekkul icin yeter şart değildir. Kararlı olmak bile kişiyi tevekkule hazır hale getirmez. Azmetmek, karar halinden sonra harekete gecme anındaki halet-i ruhiyedir ki, işte bu irade gucunu gosterdikten sonra Hakk ’a tevekkul, muvaffakiyetin anahtarıdır. Boyle bir azimle işe başlayan bir kimsenin “Allah ’ın yardım ve inayetiyle bu işin ustesinden geleceğime inanıyorum” cumlesi, bir Muslumana yakışabilecek en guzel bir “ozguven” ifadesidir, diyebiliriz.
Bir işte muvaffak olduktan sonra da bir muminin tavrı, bu başarıyı kendisine değil, Allah ’a izafe etmesidir. Konuyla ilgili Kur ’an-ı Kerim ’de iki kişi arasında gercekleşen bir konuşma, ebedî bir ibret levhası olarak şoyle anlatılır:
“Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki uzum bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurma- larla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hicbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yuzden arkadaşıyla konuşurken ona şoyle dedi:
“Ben servetce senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha gucluyum.”
(Boyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi ve şoyle dedi: “Bunun hicbir zaman yok olacağını sanmam. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna goturulursem de, hic şuphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.”
Beraber konuştuğu arkadaşı ona hitaben:
“Şimdi sen, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam kılığına sokan Allah ’ı inkar mı ettin?” dedi ve devamla “Fakat (ben senin gibi davranamam, aksine derim ki) O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hicbir şeyi ortak koşmam. Bağına girdiğinde: MÂşallah! (Allah ’ın murad ettiği olmuştur!) Kuvvet yalnız Allah ’ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlatca beni kendinden gucsuz goruyorsan (şunu bil ki): Belki Rabbim bana senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gokten yıldırımlar gonderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir. Yahut, bağının suyu dibe cekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın.”
Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Boylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan oturu ellerini ovuşturup kaldı. Bağın cardakları yere cokmuştu. “Ah!” diyordu, “Keşke ben Rabbime hicbir ortak koşmamış olsaydım!” Kendisine Allah ’tan başka yardım edecek destekcileri olmadığı gibi, kendi kendini kurtaracak gucte de değildi. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah ’a mahsustur. MukÂfatı en iyi olan O, en guzel Âkıbeti veren yine O ’dur.” (Kehf Sûresi, 32-44)
Anlatılan bu hadisede dikkat ceken bir diğer incelik şudur ki, başarıyı kendine nispet eden hakikatte kendi nefsini ilahlaştırmış ve Allah ’a ortak koşmuş olmaktadır.
YEGANE GUC VE KUDRETİN SAHİBİ ALLAH'TIR
HulÂsa, yegÂne guc ve kudretin KÂdir-i Mutlak yuce Allah ’a ait olduğu şuurunda olarak, maddi manevi iş ve yolculuklarımıza, O ’nun yardımını niyazla “BismillÂh, l havle ve l kuvvete ill billÂh” diyerek azimle başlamalı, O ’na guvenip dayanarak tam bir tevekkulle devam etmeli ve nihayette muvaffakiyete erişince de “Rabbimin yardım ve inayetiyle muvaffak kılındım” anlamında “ve m tevfîkî ill billÂh” hissiyatı icinde “mÂşÃ‚allah, elhamdulillÂh” tesbihi ile tevazuya burunmelidir.
İstiklÂl şÃ‚irimiz ne guzel soyler:
Allah ’a dayan, sa ’ye sarıl hukmune rÂm ol
Yol varsa budur, bilmiyorum başka cıkar yol
Tevfik-ı RabbÂnî refikimiz olsun! (Âmin)
Kaynak: Dr. Adem Ergul, Goklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan