
KÂinÂtın en şerefli varlığı olarak en guzel kıvamda yaratılan ve Hakk ’ın yeryuzundeki halifesi olma liyÂkat ve istidadını kendinde barındıran insan, bu keyfiyetine rağmen, yalnız kendine guvenerek, hayat yolunda emniyetli bir şekilde hedeflerine doğru seyr u sefere cıkabilir mi? Hele bu yolculuk Hak ve hakikate ulaşma gayesine matuf ebedî saÂdet bahcesine doğru ise…İnsanı her şey goren ve hatta onu kendi gozunde ilahlaştıran anlayışlara gore “insan sınırsız bir guce sahiptir, belli teknik ve usullerle bu guce ulaşmak mumkundur ve kişinin hayatta başaramayacağı bir iş yoktur”. Bu anlayış, hayata ve kendine karşı Âdeta korebe oyunu oynayan, iman gibi bir ışıktan mahrum, materyalizmin zifiri karanlıklarında korkusunu ortme adına avaz avaz bağıran zavallı bir şaşkının hezeyanlarının bir urunudur. Uzulerek ifade edelim ki bu anlayış, bugun “Kişisel Gelişim” adı altında “kendine guven” serlevhasıyla insanlara aşılanan bÂtıl bir inanc şekline burunmuştur.
VEHİM HASTALIĞI
Hayattan korkan, kendini başarısızlığa mahkûm eden ve neticede umidini kaybetmiş bir insanı -umit ve heyecan aşılamak adına- boyle bir inanca sevk etmek, onu bir başka hastalığın pencesine bırakmak demektir. Zira her şeyin ustesinden gelmeye kendi kendine muktedir olma inancı, kişiye kendi kaderini oluşturma misyonu yukler ki, bugune kadar hicbir kimse bu hayalin hakikatine şahit olmamış ve bundan sonra da olamayacaktır. Cunku bir insanın olmak ya da yapmak istediği konularda muspet bir sonuca erişebilmesi icin, doğup buyuduğu cevre, sıhhat, iklim, maddi-manevi rızıklar, yaşadığı donem gibi bilip bilemediğimiz daha milyonlarca bileşenin bir araya gelmesinin gerekliliği bilinen bir gercektir. Bir de bu şartların her an yenilendiği ve değiştiği duşunulurse, butun bu tesirleri kendi iradesi etrafında şekillendirebilecek bir gucu kişinin kendi icinde araması, ne buyuk bir vehim hastalığıdır!
Âlemlere bir nur (ışık) olarak gonderilen Kur ’an-ı Ke- rim, tum insanlığı cihanşumul hakikat şualarıyla her alanda aydınlattığı gibi, bir işte muvaffak olmak icin riayet edilmesi gereken edep ve uslûbun nasıl olması gerektiği konusunda da bizlere ışık tutar.
Bunlardan birisi ve belki birincisi “ilÂhi iradeyi her an goz onunde bulundurma” edebidir. Kur ’an-ı Kerim bu ebedî gerceği Hz. Peygamber ’in -sallallahu aleyhi ve sellem- şahsında tum insanlığa şoyle hatırlatır:
“(Allah ’ın iradesini gozardı ederek yani inşaallah deme- den) Hicbir şey icin «Bunu yarın yapacağım» deme! Ancak Allah dilerse (yaparım de). Bunu (inşallah demeyi) unuttuğun takdirde (hatırlayınca inşallah diyerek) Rabbini an ve: ‘Umarım ki Rabbim, beni bundan daha yakın bir zamanda muvaffakiyete eriştirir ’de!” (Kehf Sûresi 23-24)
“MUVAFFAK KILAN ALLAH'TIR”
Yuce Rabbimiz, kendi iradesinin goz ardı edilerek bir işin planlanmasını doğru bulmamaktadır. Bu durum, ozellikle inanan bir kimse icin gozetilmesi gereken onemli bir edeptir. Zira bir mu ’min, Allah ’ın izni ve irÂdesi olmadan bir yaprağın bile hareket ettirilemeyeceğinin şuurunda olmalıdır. Fahr-i kÂinÂt -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin “Allah ’ın ismini anmadan (bismillah demeden) başlanan işlerin neticeye ulaşamayacağını”38 bildirmesi de bu hakikatin nebevî ifadesidir. Zira besmele, diğer anlamlarının yanı sıra bir işe “Allah ’ın yardımını niyaz ederek başlamak” manasını da ihtiv etmektedir. Hatta bir işe başlarken “Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma!” duasında bulunmak da İslam ummetinin tatbik edegeldiği onemli bir sunnettir. Yine “Muvaffak kılan Allah ’tır” anlamındaki “AllÂhu veliyyu ’t-tevfîk” cumlesi, serlevha halinde evlerimizi ve işyerlerimizi tezyinle bu hakikati surekli bizlere hatırlatan bir ikazdır.
İbn AtÂullah el-İskenderî bir hikmetinde şoyle der: “Rabbiyle yola cıkan kimse, yolda kalmaz, işi aksamaz; nefsiyle yola cıkanın ise işi zor ve yolu sarp olur. Nihayette başarılı olmanın alameti, başlangıcta Allah ’a yonelmektir.”
38) Abdürrezzak, Musannef, VI, 189; Suyûtî, el-Câmî, No: 6284.
Kaynak: Dr. Adem Ergul, Goklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan