
İmanın, inancın yani akaidin guclenmesi icin en etliki davranış hangisidir? İmanın guclenmesi icin yapmamız gerekenler...Akāidin guclenmesi icin en buyuk malzeme muhabbettir. Muhabbetin neticesi de Ă‚dabdır. Rasûlullah Efendimiz ’in ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanmaktır.
AshĂ‚b-ı kiram; Rasûlullah Efendimiz ’in şahsında, insanda bir ahlĂ‚k Ă‚bidesi temĂ‚şĂ‚ ettiler. O ’na hayran oldular. O ’nunla dunyada ve Ă‚hirette beraber olmak icin her turlu fedĂ‚kĂ‚rlığı gosterdiler. Tevhîdi korumak icin, kendilerini tehlikeye atmaktan da asla cekinmediler.
MeselĂ‚ Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî -radıyallĂ‚hu anh-; tevhîdi korumak gayesiyle, CenĂ‚b-ı Hakk ’a yaklaşmak ve Rasûlullah Efendimiz ile beraber olabilmek icin 80 kusur yaşında İstanbul ’a duzenlenen sefere katıldı. Medine ’den kilometrelerce otede şehîd oldu. Onun gibi nice sahĂ‚bî, insanların yaşadığı her yere ulaşarak İslĂ‚m ’ı tebliğ ettiler, Cin ’e, Semerkant ’a, Kayravan ’a ve Afrika ’nın iclerine kadar ulaştılar, Allah Rasûlu ’nun tebliğ ve hidĂ‚yet elcisi oldular.
AshĂ‚b-ı kiram;
“Malım–canım, anam–babam Sana fedĂ‚ olsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” diyerek, îmĂ‚nın hakikatine, muhabbetin zirvesine erişiyorlardı.
ONCE NEFY SONRA İSBÂT Kelime-i tevhid once nefy sonra isbĂ‚t uzere kurulmuştur:
Once «لاَ اِلٰهَ» (Maddî ve mĂ‚nevî butun sahte ilĂ‚hların reddi ve kalpten tard edilmesi, nefsĂ‚nî arzuların bertaraf edilmesi.)
Sonra «اِلَّا اللّٰه» («Yalnızca Allah var!» diyerek, kalbin rûhĂ‚nî istîdatlarının inkişĂ‚f ettirilmesi ve cemĂ‚lî tecellîlerin kalbe aksettirilmesi.)
Boylece kalp, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın tecellî mekĂ‚nı olacak. Onda sadece cemĂ‚lî sıfatlar tezĂ‚hur edecek.
Once temizlik, tezkiye ve tasfiye zarûrî…
Mahmud SĂ‚mi RAMAZANOĞLU Hazretleri şu misalle anlatırlardı:
“Bir yaradan, once cerahat temizlenir. Cerahat temizlenmedikce yaranın uzerine merhem surulmez. Surulse de fayda vermez.”
Buradan anlaşılıyor ki; şoyle bir anlayışı CenĂ‚b-ı Hak kabul etmez:
“Ben kulluk hayatının bir kısmını yapayım, fakat bir tarafta da birtakım gunahlara devam edeyim, ufak tefek tavizlerimden bir şey olmaz!..”
Oyleyse hayatın her safhasında şerîat hukumlerine riĂ‚yet edilecek. Mîras ahkĂ‚mından, ticĂ‚rî esaslara… Aileden, muĂ‚melĂ‚ta, ticaretten guzel ahlĂ‚ka her şeyde…
Bu da bir başka mĂ‚nĂ‚ ile tevhid yani birleştirmektir. Bir mu ’minin ici dışı bir olacak. İbĂ‚det hayatı ile aile hayatı, ticaret hayatı aynı cizgide, şerîat istikametinde bir olacak.
Kişi namazını kılıyor ama fĂ‚izden kacınmıyor. İbĂ‚detlerini yerine getirmeye calışıyor fakat gıybetten vazgecmiyor. Evinde musluman ama işyerinde ehl-i dunya gibi davranıyor.
Bu tutarsız hĂ‚ller, Allah katında kabul edilmez. İslĂ‚m; hayatın bir tarafında unutulursa, bu nefs-i levvĂ‚me seviyesidir.
KıyĂ‚met Sûresi ’nde CenĂ‚b-ı Hak; kıyĂ‚met gunune ve «nefs-i levvĂ‚me»ye yemin buyurarak, haşri ve hesabı hatırlatmıştır. İnsanın başıboş bırakılmadığını, kacacak yer olmadığını, her kulun donuşunun AllĂ‚h ’ın huzûruna olduğunu bildirmiştir.
Şu husus da unutulmamalıdır ki;
Gunah ve mĂ‚siyetlerle beraber surdurulen ibĂ‚detler de gitgide zaafa uğrar.
Asit ve baz nasıl birbirine galebe calmak icin mucadele ederse, bir bunyede de İslĂ‚m ile gayr-i İslĂ‚mî hususlar birbirine ustun gelmeye calışır. Eğer namaz kotuluklerden alıkoymuyorsa; namaz, şeklî, hendesî bir namaz hĂ‚line gelmiş demektir. Bir muddet sonra belki o şeklî hĂ‚li bile kaybeder.
Bu sebeple, ibĂ‚detlerin kĂ‚mil olması icin de kalpten maddî ve mĂ‚nevî butun putların temizlenmesi şarttır. Put varsa îmĂ‚na zarar verir.
Nedir putlar?
Dunyevî zevkler, makam-mevkî, şehvet, şohret, ihtiras ve benzeri butun menfî duygular. Bir başka ifade ile mĂ‚sivĂ‚… Yani Allah ’tan başka her şey. Allah ’tan uzaklaştıran her şey…
Bilhassa nefs…
Zira MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Butun putların anası, nefis putudur. HĂ‚ricte gorulen putlar, birer yılandır; hĂ‚lbuki nefis putu bir ejderhĂ‚dır!”
“Put kırmak kolaydır, hem de pek kolay (bir baltayla toz duman edersin); fakat nefis putunu kırmayı kolay sanmak, cehĂ‚lettir, cehĂ‚let! (Zira o hileleri ile bir tilki misĂ‚li kendini gizler de kıracağın nefis putunu goremezsin!)”
Nefsin put hĂ‚line gelmesi şu Ă‚yet-i kerîmede tarif edilen cirkin vaziyettir:
“(Ey Rasûlum!) NefsĂ‚nî arzularını kendisine ilĂ‚h edinen kimseyi gordun mu?..” (el-Furkān, 43)
Kalpteki putlar yani nefsĂ‚nî arzular temizlenmezse, insanın butun gayretleri boşa gider. Âyet-i kerîmede buyurulur:
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ
“Calışmıştır, boşuna!” (el-Ğaşiye, 3)
Bu sebeple; meşrû sevgilerin bile, put hĂ‚line gelmemesine ihtimam gostermek gerekir. Zira muhabbetler, ilĂ‚hî muhabbete basamak olmadıkca, ona engel teşkil eder. MeselĂ‚ Mecnun; LeylĂ‚ ’ya olan muhabbetini, ilĂ‚hî muhabbete basamak eyledi. Eğer Mecnun LeylĂ‚ ’ya takılıp kalsaydı, milyonlarca sıradan insandan biri olurdu. Aşkını ziyĂ‚n ederdi. Fakat o; beşerî aşkı yucelere doğru basamak yapmayı bildi, LeylĂ‚ ’dan MevlĂ‚ ’ya ulaştı.
Bu minvalde;
EvlĂ‚da olan muhabbet de, onlara İslĂ‚m karakter ve şahsiyetini bırakabilme gayretlerine vesile olmalıdır.
Mal ve mulke muhabbet olmamalıdır. Onların Ă‚hireti kazanmaya bir vesile, bir malzeme olarak gorulmesi gerekir.
Kalbin nefret ve husûmetinin doğru ayarlanması da, îman ve tevhid meselesinde cok muhimdir. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Elbette ki şeytan sizin duşmanınızdır, siz de onu duşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya cağırır.” (el-FĂ‚tır, 6)
İslĂ‚m duşmanı olan şahıslara karşı da kalbî bir duvar cekmek gerekir. Boyle kişilerin hicbir meziyeti tervic edilmemelidir. Zira Tebbet Sûresi bize bir numûnedir:
Bu sûrede Peygamberimiz ’in oz amcası, ismi verilerek tel ’în edilmiştir. Biz bu sûreyi okuyarak ibĂ‚det etmekteyiz.
Bir İslĂ‚m duşmanını ovmek kalpte bir catlak meydana getirir, îmĂ‚na zarar verir.
Halk icinde avĂ‚mdan bazıları; «Edison da elektrikle aydınlatmayı buldu, o da cennete gitmeli.» diyorlar.
HĂ‚lbuki; cennete girmenin şartı bir şeyler îcĂ‚d etmek değil, AllĂ‚h ’a îmĂ‚n etmek ve kulluğu yaşamaktır.
Bir kişi eğer îmĂ‚n etmişse, bundan sonra o kişinin insanlara faydalı olmak niyetiyle yaptığı ameller de onun cennette derecesini yukseltir. Fakat îman yoksa ameller ancak cehennemdeki seviyeyi tayinde mĂ‚nĂ‚ ifade eder.
Kaldı ki; îcatlar, keşifler ve buluşlar, AllĂ‚h ’ın yarattığı ve lutfettiği nimetlerin neticesinde gercekleşmiştir.
Allah yeryuzune «demir»i lutfetmeseydi, gunumuzdeki sanayi ve teknoloji terakkîsi asla mumkun olmazdı. İnşaatlar yapılamazdı.
Rabbimiz; komur, petrol gibi yakıtları vermeseydi; buharlı gemi, otomobil gibi îcatlar hic gercekleşemezdi.
CenĂ‚b-ı Hak; daha nice elementler, madenler, hayvanlar ve bitkiler lutfetti.
İnsan ilĂ‚hî sanatı taklit ederek, keşiflerde bulunmuştur.
MeselÂ;
İnsanlık, var olduğundan beri; nice kuşlar, sinekler, kelebekler vs. mahlûkların uctuğunu gordu, hayran oldu fakat Ă‚ciz kaldı. Ancak asırlar sonra, onları taklit ederek ucabilecek vasıtalar yapabildi.
Ufak kuşlar olan sercelere bakılarak kısa menzilli ucaklar yapıldı. Uzun mesafeler kateden gocmen kuşlara bakarak uzun yolculuğa musait ucaklar yapıldı. Balıklara bakılarak denizaltılar îcĂ‚d edildi.
Suyun kaldırma kuvveti olmasa, gemi yuzdurulemezdi.
Dahası; hepsi olsa da, insanda bunları idrĂ‚k edecek, hĂ‚fıza, akıl ve zekĂ‚ olmasaydı, yine insanlık, sĂ‚ir mahlûkat gibi maddî terakkî gosteremeden kalır, dunyayı îmĂ‚r edemezdi.
Ayrıca keşif ve îcatlar, asırlarca insanların gayretlerinin ust uste biriken bilgi ve tecrubeleriyle mumkun olur. Yani hicbir îcat, tek başına onu bulana isnĂ‚d edilemez. Eğer îcat sahipleri sıraya konacak olsa; tekerleği bulan kişinin, belki de, otomobili îcĂ‚d eden kişiden daha buyuk bir adım atmış olduğunun kabul edilmesi gerekir.
İşte tefekkurde de tevhid lĂ‚zımdır.
Bu muhteşem kĂ‚inĂ‚ta bakıp da; ondaki gayeyi, nizĂ‚mı, ilĂ‚hî kudret akışlarını ve azamet nakışlarını goremeyenlere ne yazık!.. Onlar maddî îcatlar da yapmış olsalar, ind-i ilĂ‚hîde birer gafil ve ahmaktırlar.
Zihinler, sadece bilgi arşivi olduğunda hicbir kıymet ifade etmez. Cunku o bilgiler, insanı şerden muhafaza etmiyor. BilĂ‚kis zĂ‚limliğin en vahşîsini sergilemeye basamak oluyor. Yeryuzunde yapılan zulumler, hep boyle kuru bilgilerin eseri. Dolayısıyla;
Gercek bilgi, irfĂ‚n ile mucehhez olduğunda tecellî eder. İlim, ilĂ‚hî muhabbete ve rızĂ‚ya basamak olduğunda makbul ve faydalı olur.
Kuru bilgi, isterse fıkıh bilgisi olsun yine de faydasızdır. Cunku fıkıh da ancak gonuldeki takvĂ‚ ile yoğurulduğu ve piştiği nisbette kıymet kazanır.
Bu sebeple;
Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ sadece zĂ‚hirî ilimlerin zirvesindeki hĂ‚lini; «Hamdım!» tabiriyle ifade eder. MĂ‚nen tekĂ‚mul edip takvĂ‚ ile yoğrularak cile ateşinde kıvĂ‚ma gelmesini; «Piştim!» ifadesiyle anlatır. Aşk ile kavrulma safhasını da; «Yandım!» diye hulĂ‚sa eder.
İşte gercek ilim budur. Gercek bilmek de, insanı bu noktada «mĂ‚rifetullah» kapısından irfĂ‚na eriştiren ve AllĂ‚h ’a ulaştıran boyle bir ilimdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Şubat, Sayı: 180
İslam ve İhsan
AŞK İLE YAŞANAN BİR İMAN