
Yeniden dirilme nasıl gercekleşecek? Yeniden dirilme ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Kur ’an ’da gecen dirilme ornekleri...KıyĂ‚met gunu yaşanacak ba‘s yani diriliş, İsrĂ‚fîl -aleyhisselĂ‚m- ’ın Sûr ’a ikinci defa uflemesiyle vukū bulacaktır. Bu ikinci ufleyişle, daha evvel bu fĂ‚nî cihanda yaratılmış olan butun canlılar tekrar diriltileceklerdir. Buna “Baʻsu baʻde ’l-mevt” yani “olumden sonra diriliş” denmektedir.
Ebû Hureyre -radıyallĂ‚hu anh- Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e, Sûr ’a iki ufleniş arasında ne kadar zaman gececeğini sormuş, Efendimiz de “kırk” diye cevap vermişlerdir.
Ebû Hureyre ’ye, bu ifĂ‚deyle kırk yıl mı, kırk ay mı yoksa kırk gun mu kastedildiği tek tek sorulduğunda her birine ısrarla; “Bir şey diyemem.” şeklinde mukĂ‚belede bulunmuştur. Sonra da Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in hadîsini nakletmeye devam ederek şoyle buyurmuştur:
“Allah gokten su indirecek ve insanlar yerden sebze biter gibi bitecekler. İnsanda bir kemik haric hepsi curur. Bu curumeyen, «Acbu ’z-Zeneb»[1] denen kuyruk sokumu kemiğidir. KıyĂ‚met gunu yeniden yaratılış bundan terkip edilecektir.” (BuhĂ‚rî, Tefsîr, 39/3; Muslim, Fiten, 141; Muvatta ’, CenĂ‚iz, 48; Ebû DĂ‚vûd, Sunnet, 24; NesĂ‚î, CenĂ‚iz, 117)
Bazı rivĂ‚yetlerde iki Sûr arasındaki surenin kırk sene olduğu ifĂ‚de edilmiş[2] ve umûmiyetle bu şekilde kabul gormuştur.[3]
Mufessir ve dil Ă‚limi FerrĂ‚ ’ya gore:
“İnsanlar ve butun mahlûkat ilk Sûr ile olurler. Bununla diğer Sûr arasında kırk sene vardır. Bu esnĂ‚da Allah TeĂ‚lĂ‚ bir yağmur gonderir. Kırk gun erkeklerin menileri kıvamında yağar. İnsanlar, annelerinin karnında yetiştikleri gibi kabirlerinde inbĂ‚t ederler. Bu durum şu Ă‚yet-i kerîmede ifĂ‚de edilen şeydir:
«…İşte oluleri de boyle cıkaracağız…» (el-A‘rĂ‚f, 57)
Yani olu yerden yağmurla bitkileri cıkardığımız gibi oluleri de kabirlerinden cıkarırız.”[4]
YENİDEN DİRİLME NASIL GERCEKLEŞECEK? Âyet-i kerîmelerde CenĂ‚b-ı Hak, yeniden dirilmenin nasıl gercekleşeceği hususunda şuphesi olanlara şoyle hitĂ‚b etmektedir:
“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şuphede iseniz, şunu bilin ki, Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alekadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları belli belirsiz bir ciğnem et parcasından yarattık ki size (kudretimizi) gosterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir vakte kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı cıkarırız.
Sonra kuvvetli cağınıza ulaşmanız icin (sizi buyuturuz). İcinizden kimi vefĂ‚t eder, kimi de omrun en zayıf cağına (yani ihtiyarlığa) kadar goturulur. TĂ‚ ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hĂ‚le gelsin! (Boylece bedenî guc azaldığı gibi, zihnî melekeler de dumura uğrar.)
(Yeniden yaratılışın bir misĂ‚li de şudur ki) sen, yeryuzunu kupkuru ve olu bir hĂ‚lde gorursun; fakat Biz, uzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her ceşitten (veya ciftten) ic acıcı bitkiler verir.
Cunku Allah hakkın ta kendisidir. O, oluleri diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kĂ‚dirdir.
KıyĂ‚met vakti de gelecektir; bunda hic şuphe yoktur. Ve hakîkaten Allah kabirdekileri diriltip kaldıracaktır.” (el-Hac, 5-7)
Mu ’minûn Sûresi ’nde ise, insanın ana rahminde gecirdiği ibretli safhalar, dunya hayatı, olumu ve ardından tekrar dirileceği hakîkati şoyle anlatılmaktadır:
“Andolsun Biz insanı, camurdan (suzulup cıkarılmış) bir ozden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargĂ‚hta nutfe hĂ‚line getirdik. Sonra nutfeyi aleka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alekayı, bir parcacık et hĂ‚line soktuk. Bu bir parcacık eti kemiklere (iskelete) cevirdik. Bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan hĂ‚line getirdik. Yapıp-yaratanların en guzeli olan Allah pek yucedir.
Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet oleceksiniz. Sonra da şuphesiz, sizler kıyĂ‚met gununde tekrar diriltileceksiniz.” (el-Mu ’minûn, 12-16)
DİRİLİŞ HAKİKATİ CenĂ‚b-ı Hakk ’ın beyĂ‚n ettiği bu diriliş hakîkatini, Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de Ebû Rezin -radıyallĂ‚hu anh- ile aralarında gecen bir konuşmada şoyle ifĂ‚de buyurmuşlardır:
Ebû Rezin el-Ukaylî -radıyallĂ‚hu anh- naklediyor:
Bir gun:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu! Allah TeĂ‚lĂ‚, mahlûkĂ‚tı yeniden nasıl diriltir? Bunun dunyadaki misĂ‚li nedir?” diye sordum.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“−Sen hic, kavminin yaşadığı vĂ‚diden kurak mevsimde gecmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?” buyurdular. Ben:
“−Elbette!” deyince, Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“−İşte bu, AllĂ‚h ’ın yeniden yaratmasına delildir. Allah, oluleri de boyle diriltecektir!” buyurdular. (Ahmed, IV, 11)
Âhireti inkĂ‚r edenlerin, yeniden diriltildikleri zaman, icine duşecekleri buyuk şaşkınlık ve pişmanlık, Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle haber verilmektedir:
“O (diriltme) korkunc bir sesten ibĂ‚ret olacak, o anda hemen onların gozleri acılıp etrafa bakacaklar.
(Durumu goren kĂ‚firler korku ve pişmanlıkla

«–Eyvah bize! Bu cezĂ‚ gunudur!» derler.
İşte bu, yalanlamış olduğunuz hukum gunudur.” (es-SĂ‚ffĂ‚t, 19-21)
“Sanki etrafa yayılmış cekirge surusu gibi bakışları perişan (ve utanctan yere bakar) bir hĂ‚lde ve davetciye (İsrĂ‚fîl ’e) koşarak kabirlerden cıkarlar. O esnĂ‚da kĂ‚firler:
«–Bu, cok cetin bir gundur!» derler.” (el-Kamer, 7-8)
Zira onlar Ă‚hiret hayatını yalan sayıyor ve hayatlarının sadece bu dunyada yaşadıklarından ibĂ‚ret olduğunu zannediyorlardı. Bu hakîkat Ă‚yet-i kerîmede şoyle bildirilmektedir:
“Dediler ki:
«–Hayat ancak bu dunyada yaşadığımızdır. Oluruz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helĂ‚k eder.»
Bu hususta onların hicbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna gore hukum veriyorlar.
Onlara acıkca Ă‚yetlerimiz okunduğu zaman:
«–Doğru sozlu iseniz atalarımızı getirin!» demelerinden başka delilleri yoktur.
De ki:
«–Allah sizi diriltir, sonra oldurur. Sonra sizi şuphe goturmeyen kıyĂ‚met gununde bir araya toplar. Fakat insanların coğu bilmezler.»” (el-CĂ‚siye, 24-26)
İslĂ‚m ’ın en azılı duşmanlarından biri olan Ubey bin Halef, oldukten sonra dirilişi inkĂ‚r ettiği icin, bir defasında yerden curumuş bir kemik alıp elinde ufalamış ve Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e donerek, alaycı bir tavırla:
“–AllĂ‚h ’ın, bu curumuş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” demişti.
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de ona cevĂ‚ben:
“–Evet, Allah seni tekrar diriltecek ve Cehennem ’e koyacak!” buyurdular. (Kurtubî, el-CĂ‚mî, XV, 58; VĂ‚hidî, s. 379)
Ardından da şu Ă‚yet-i kerîmeler nĂ‚zil oldu:
“İnsan gormez mi ki, Biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki apacık duşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak Biz ’e karşı misal getirmeye kalkışıyor ve:
«–Şu curumuş kemikleri kim diriltecek?» diyor.
De ki:
«–Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Cunku O, her turlu yaratmayı gayet iyi bilir.»” (YĂ‚sîn, 77-79)
CenĂ‚b-ı Hak, KıyĂ‚me Sûresi ’nin başında, insanları oldukten sonra yeniden diriltmenin kendisi icin hic de zor olmadığını şoyle beyan buyurmaktadır:
“KıyĂ‚met gunune yemin ederim.” (el-KıyĂ‚me, 1)
“Nefs-i levvĂ‚meye (kendini kınayıp pişmanlık duyan tutarsız nefse) yemin ederim ki (diriltilip hesĂ‚ba cekileceksiniz).” (el-KıyĂ‚me, 2)
“İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır?” (el-KıyĂ‚me, 3)
“Evet, Biz ’im, onun parmak uclarını[5] bile aynen eski hĂ‚line getirmeye gucumuz yeter.” (el-KıyĂ‚me, 4)
Lokman Sûresi ’nde de Rabbimiz şoyle buyuruyor:
“(Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Şuphesiz ki, Allah her şeyi işiten ve gorendir.” (LokmĂ‚n, 28)
Hic şuphesiz ki ilk yaratma, ikinci yaratmaya da delil teşkil etmektedir. Zira yoktan yaratmak, var olanı yok edip tekrar hayata dondurmekten daha zordur. Zoru kabul edip de, kolayın olamayacağını ileri surmek, hic de akıllıca bir iddia değildir. Kaldı ki sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah TeĂ‚lĂ‚, ilk yaratmada da aslĂ‚ bir Ă‚cizlik gostermemiş, her biri birer hilkat bedîası olan sayısız varlıklar halketmiştir.
Nitekim CenĂ‚b-ı Hak kullarına şoyle sormaktadır:
“İlk yaratmada Ă‚cizlik mi gosterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şuphe icindedirler.” (Kāf, 15)
İnsanoğlunun dirilip kabrinden kalktığındaki hĂ‚li, Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle tasvîr edilmektedir:
“Nihayet Sûr ’a ufurulecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rab ’lerine giderler!
(İşte o zaman

«–Eyvah, eyvah! Bizi uyuduğumuz yerden[6] kim diriltip cıkardı? Bu, RahmĂ‚n ’ın vaad ettiğidir. Peygamberler gercekten doğru soylemişler!» derler.” (YĂ‚sîn, 51-52)
“O gun onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gozleri horluktan aşağı duşmuş ve kendileri zillete burunmuş bir hĂ‚lde kabirlerinden fırlaya fırlaya cıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gundur!” (el-MeĂ‚ric, 43-44)
“O gun yer, onların uzerinden yarılıp acılır ve suratle cıkıp koşarlar! Bu, ancak Biz ’e kolay olan bir haşirdir.” (Kāf, 44)
“Kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman, insan (hĂ‚linin ne olacağını) duşunmez mi? Şuphesiz Rab ’leri o gun onlardan tamamıyla haberdardır.” (el-ÂdiyĂ‚t, 9-11)
O gunun şiddet ve vahĂ‚meti, Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle ifĂ‚de edilmektedir:
“Sûr ’a uflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar!” (el-Mu ’minûn, 101)
“Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gun, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve cocuklarından kacar. O gun, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.” (Abese, 33-37)
Hazret-i Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- VĂ‚lidemiz şoyle nakletmektedir:
“Bir gun Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
«–KıyĂ‚met gunu, yalınayak, cıplak ve sunnetsiz olarak AllĂ‚h ’ın huzûrunda toplanacaksınız.» buyurmuşlardı.
Bunun uzerine ben (şaşkınlık icerisinde):
«–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Erkekler ve kadınlar birbirlerine bakarlar!?» dedim.
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
«‒O zamanki vaziyet, onların boyle bir şeyi duşunemeyecekleri kadar şiddetli ve dehşet vericidir.» buyurdular. (BuhĂ‚rî, Rikāk, 45; Muslim, Cennet, 56)
Diğer bir hadîs-i şerîfte bildirildiği uzere oluler yeniden diriltilince kendisine ilk elbise giydirilecek olan kişi İbrahim -aleyhisselĂ‚m- olacaktır.[7] Daha sonra Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e elbisesi giydirilecektir. Bundan sonra Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Arş ’ın sağ yanında duracak ve orada yalnız Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bulunacaktır. Bu sebeple evvelkiler de sonrakiler de Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e imreneceklerdir.
CenĂ‚b-ı Hak, vucûdun parcalarını bir araya getirip ruhları da onlara iĂ‚de ederek oluleri kabirlerinden cıkaracaktır. Yeniden yaratılan insanlar icin, artık sonu olmayan bir hayat başlamış olacaktır.
KıyĂ‚met gunu ilk olarak dirilip kabrinden cıkacak kişi ise, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’dir.[8]
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir gun Mescid ’e girmişlerdi. Bir tarafında Hazret-i Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh- diğer tarafında da Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- vardı. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- onların ellerini tuttu ve:
“KıyĂ‚met gunu biz işte boyle diriltileceğiz.” buyurdular. (Tirmizî, MenĂ‚kıb, 16/3669)
KUR ’AN-I KERİM ’DE DİRİLİŞ ORNEKLERİ Dirilişin cismĂ‚nî mi, rûhĂ‚nî mi olacağı hususunda ihtilĂ‚f edilmişse de Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de, dirilişin cismĂ‚nî olacağına dĂ‚ir pek cok Ă‚yet-i kerîme bulunmaktadır. Allah TeĂ‚lĂ‚, her insanı bedeniyle diriltip rûhunu da iĂ‚de edecektir.
Olumden sonra dirilişin gercek olduğu ve bunun Allah icin hic de zor olmadığı hususunda gonullerin tatmin olması maksadıyla, CenĂ‚b-ı Hak daha dunyada iken bazı oluleri diriltmiş, bunun misallerini de Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle zikretmiştir:
a. Parcalanmış Kuşların Canlandırılması
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“İbrahim Rabbine:
«–Ey Rabbim! Oluyu nasıl dirilttiğini bana goster!» demişti.
Rabbi ona:
«–Yoksa inanmadın mı?» dedi.
İbrahim:
«–Hayır, inandım. Fakat kalbimin mutmain olması icin (gormek istedim).» dedi.
Bunun uzerine Allah:
«–Oyleyse dort tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parcala), her dağın başına onlardan bir parca koy. Sonra da onları kendine cağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir.» buyurdu.” (el-Bakara, 260)
RivĂ‚yete gore Allah TeĂ‚lĂ‚, İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ’a, yakaladığı dort kuşu kesmesini, tuylerini yolmasını ve etlerini sıyırıp parcalara ayırmasını emretti. Sonra başlarını yanında saklamak sûretiyle, her dağın başına onlardan birer parca koymasını istedi.
İbrahim -aleyhisselĂ‚m-, rivĂ‚yete gore birer tavus, horoz, karga ve kartal tuttu. Bunların her birini dort parcaya ayırdı, hamur yapıp birbiriyle karıştırdı ve dağların tepesine bundan birer parca koydu. Sonra onları; “AllĂ‚h ’ın izniyle bana gelin!” diyerek cağırdı. Her bir parcanın bir diğerine doğru ucup, bir cusse teşkil ettiğini ve gelip kendine Ă‚it başla birleşerek eski hĂ‚lini aldığını gordu.[9]
Hazret-i İbrahim ’in kuşları dağların uzerine koymasının, etrafında buyuk bir kalabalığın olduğuna işaret ettiği de ifĂ‚de edilmiştir. Yani insanlar tarafından rahatca gorulebilsin diye o kuşları yuksek bir yere koymasının emredilmiş olabileceği bildirilmiştir. Buna gore İbrahim -aleyhisselĂ‚m-, Ă‚hirette yeniden dirilişi inkĂ‚r edenlere bunu ispat etmek icin CenĂ‚b-ı Hak ’tan bir mûcize istemiş ve bu hĂ‚dise gercekleşmiştir.
MĂ‚lum olduğu uzere İbrahim -aleyhisselĂ‚m-, buyuk bir peygamberdir. Dolayısıyla AllĂ‚h ’ın oluleri dirilteceği hususunda herhangi bir şuphesinin olması duşunulemez.
Muhakkak ki CenĂ‚b-ı Hak da, İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ’ın îman ehli olduğunu biliyordu. Fakat İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ’ın; “Rabbim! Oluleri nasıl dirilttiğini bana goster!” sozuyle ne kastettiğinin herkes tarafından bilinmesi icin ona; “Yoksa inanmadın mı?” diye sormuştur. İbrahim -aleyhisselĂ‚m- da, Ă‚yet-i kerîmede beyĂ‚n edildiği uzere, hakîkati bizzat gorerek kalbinin iyice mutmain olması ve bu ilĂ‚hî azamet tecellîsini seyrederek inancının “hakka ’l-yakîn” derecesine yukselmesi icin CenĂ‚b-ı Hak ’tan boyle bir talepte bulunduğunu ifĂ‚de etmiştir. Zira insanın, inandığı bir şeyi kendi gozleriyle de gorduğu takdirde inancının daha da percinlenerek sarsılmaz bir hĂ‚le geleceği muhakkaktır.
Diğer taraftan, İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ’ın boyle bir talepte bulunmasının, kendisinin “AllĂ‚h ’ın dostu” olduğu hususunda kalbinin tam bir itmi ’nĂ‚na ermesi icin olduğu da ifĂ‚de edilmiştir.
Ayrıca bu Ă‚yet-i kerîmeden, bir insanın hangi mĂ‚nevî makama erişirse erişsin, îmĂ‚nının kemĂ‚li ve kalbinin itmi ’nĂ‚nı icin hĂ‚lĂ‚ alacağı mesafeler olduğu hakîkati ortaya cıkmaktadır. Zira “ulu ’l-azm” peygamberlerden biri olan, “Halîlullah/AllĂ‚h ’ın Dostu” rutbesini taşıyan ve pek cok ilĂ‚hî iltifĂ‚ta nĂ‚il olduğu Ă‚yet-i kerîmelerde bildirilen İbrahim -aleyhisselĂ‚m- bile, itmi ’nĂ‚nının artması icin AllĂ‚h ’a yalvarıyor ve O ’ndan yardım istiyor.
Şurası muhakkak ki, kulun CenĂ‚b-ı Hakk ’a yakınlığı arttığı nisbette, gonul Ă‚leminde muazzam ufuklar acılır. Dolayısıyla CenĂ‚b-ı Hakk ’a karşı kendi Ă‚cizlik, muhtaclık, noksanlık ve hicliğini cok daha berrak bir sûrette idrĂ‚k eder. Nitekim İbrahim -aleyhisselĂ‚m- da bu hiclik ve mahviyet hissiyĂ‚tı icinde CenĂ‚b-ı Hakk ’a şoyle niyĂ‚z etmiştir:
“(YĂ‚ Rabbi! İnsanların) dirilecekleri gun beni mahcub etme. O gun, ne mal fayda verir ne de evlĂ‚t. Ancak AllĂ‚h ’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (bunun faydasını gorur).” (eş-ŞuarĂ‚, 87-89)
Hazret-i İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ’ın olulerin diriltilmesini gormek isteyişiyle alĂ‚kalı Ă‚yet-i kerîmenin işĂ‚rî tefsîrinde de şoyle denilmektedir:
“Hazret-i İbrahim, bu suĂ‚liyle Allah ’tan kalbinin ihyĂ‚sını istemiştir. Allah TeĂ‚lĂ‚ da ona, gonlunun başka şeylerle olan bağlantılarını kesmesi gerektiğini haber vermiştir. Buna gore İbrahim -aleyhisselĂ‚m- ’ın parcalara ayırdığı dort kuş ile, nefiste bulunan dort kotu sıfata işaret edilmiştir. Tavus ziyneti, karga tûl-i emeli (tukenmek bilmeyen arzuları), horoz şehveti ve kartal da hırsı temsil etmektedir. Dolayısıyla mucĂ‚hede ve riyĂ‚zatla nefsinin bu mezmum sıfatlarını boğazlayamayanlar, muşĂ‚hedeyle kalbini diriltme imkĂ‚nı bulamazlar.” (Kuşeyrî, LetĂ‚ifu ’l-İşĂ‚rĂ‚t, I, 121)
b. Yıldırım Carpmasıyla Olenlerin Tekrar Diriltilmesi
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle buyrulmuştur:
“Bir zamanlar:
«–Ey MûsĂ‚! Biz AllĂ‚h ’ı apacık gormedikce aslĂ‚ sana inanmayız!» demiştiniz de gozleriniz gore gore o anda sizi yıldırım carpmıştı. Sonra olumunuzun ardından sizi dirilttik ki şukredesiniz.” (el-Bakara, 55-56)
Âyet-i kerîmelerden de anlaşıldığı uzere MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın kavminden bazıları; AllĂ‚h ’ı gormedikce îmĂ‚n etmeyeceklerini soylemiş, bunun uzerine de Allah TeĂ‚lĂ‚ onlara yıldırım gondermişti. Yıldırım carpmasıyla olen bu kimseleri CenĂ‚b-ı Hak bir muddet sonra diriltmiş, boylece onlar, AllĂ‚h ’ın kudretini bizzat yaşamak sûretiyle idrĂ‚k etmişlerdi.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bildirilen bu hĂ‚dise de, oldukten sonra dirilişi inkĂ‚r edenlere, bunun Allah icin hic de zor olmadığını gostermektedir. Nitekim Ă‚hirette dirilişi inkĂ‚r eden insanlara AllĂ‚h ’ın kudretini gostermek icin Hazret-i ÎsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’a oluleri diriltme mûcizesinin verilmiş olduğu, AshĂ‚b-ı Kehf ’in uc yuz kusur yıl uyutulduktan sonra uyandırıldıkları da mĂ‚lumdur.
c. Yuz Yıl Olu Kalanın Dirilmesi
Resûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e muşriklerin en fazla îtiraz ettikleri hususlardan biri, olulerin yeniden diriltilecek olmasıydı. Hem bunu nefsĂ‚niyetleri gereği kabul etmek işlerine gelmiyordu, hem de curuyup yok olmuş cesetlerin nasıl tekrar canlanacağını bir turlu anlayamıyorlardı. CenĂ‚b-ı Hak Peygamber Efendimiz ’e, muşriklerin bu istifhamlarını giderecek bircok Ă‚yet-i kerîme vahyetti. Olumden sonra diriliş gerceğini bircok misalle Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de îzah buyurdu. Nitekim bu misallerden biri de, Uzeyir -aleyhisselĂ‚m- zamanında gercekleşen ve yuz yıl olu kaldıktan sonra tekrar diriltilen kimsedir. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Yahut gormedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları catıları uzerine cokmuş (harĂ‚b olmuş) ıssız bir kasabaya uğradı;
«–Olumunden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!» dedi.
Bunun uzerine Allah onu hemen oldurup yuz sene bıraktı, sonra tekrar diriltti:
«–Ne kadar kaldın burada?» dedi.
«–Bir gun yahut daha az.» dedi.
Allah ona:
«–Hayır, bilĂ‚kis yuz sene kaldın. Yiyeceğine ve iceceğine bak, henuz bozulmamıştır. Bir de eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yuz sene olu tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl duzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz!» dedi.
Durum kendisince anlaşılınca:
«–Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kĂ‚dirdir.» dedi.” (el-Bakara, 259)
Bazı tefsirlerde, Uzeyir -aleyhisselĂ‚m- olduğu zikredilen bu kişi, oturanları olup gitmiş ve harĂ‚be hĂ‚line gelmiş olan kasabaya uğradığında, kendi kendisine, AllĂ‚h ’ın oluleri nasıl dirilteceğini duşunur ve konakladığı bu yerde uyuyakalır.
Allah onu oldurup yuz sene sonra tekrar diriltir. O şahıs dirildiğinde, kendisinin kısa bir sure uyuyup uyandığını zanneder. Cunku yiyecekleri henuz bozulmamıştır. Fakat merkebine bakınca anlar ki o oleli cok olmuş. Zira sadece curumeye yuz tutmuş kemikleri kalmıştır. Allah TeĂ‚lĂ‚, onun gozu onunde merkebini diriltir. Boylece o kişi, AllĂ‚h ’ın kullarını nasıl oldureceğini ve tekrar nasıl dirilteceğini bizzat muşĂ‚hede etmiş olur.
Dipnotlar:
[1] Sahih rivĂ‚yetlere gore toprak, insanın butun cesedini yiyip tuketecek, ama Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in teşbîhiyle bir hardal tanesi gibi olan (Ahmed, III, 28) ve insan bedeninin cekirdeği sayılan “Acbu ’z-Zeneb: Kuyruk sokumu kemiği” curumeyecektir. İnsan “Acbu ’z-Zeneb”den diriltilip tekrar hayat bulacaktır. (Bkz. Muslim, Fiten, 141-143)
[2] İbn-i Mende, Ebû Abdullah Muhammed b. İshak b. Muhammed b. Yahya el-Abdî (v. 395), el-ÎmĂ‚n (I-II), thk. Ali b. Muhammed b. NĂ‚sır el-Fakîhî, Beyrut: Muessesetu ’r-RisĂ‚le, 1406, II, 794; Beyhakî, Şuabu ’l-Îman, I, 541.
[3] GazĂ‚lî, Ebû HĂ‚mid Muhammed b. Muhammed (v. 505), ed-Durretu ’l-FĂ‚hire fî Keşfi Ulûmi ’l-Âhire (Mecmuatu ResĂ‚ili ’l-İmĂ‚m el-GazĂ‚lî icinde), Beyrut: DĂ‚ru ’l-Kutubi ’l-İlmiyye, 1409, s. 118; Beğavî, VII, 132; Kurtubî, et-Tezkire, I, 287; Suyûtî, el-Budûru ’s-SĂ‚fire, s. 86-88; Bebek, “Sûr” md., DİA, XXXVII, 534.
[4] FerrĂ‚, I, 382. Taberî de aynı rivĂ‚yeti senetsiz olarak zikreder. Onun rivĂ‚yetinde bu yağmura “MĂ‚u HayevĂ‚n” denildiği zikredilir. (Taberî, XII, 493-494) Krş. İbn-i Ebî HĂ‚tim, VIII, 2784; Beyhakî, Şuab, I, 541; Ebû HayyĂ‚n, V, 79.
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın semĂ‚dan bir su indireceği ve olulerin bununla yeşilliklerin buyuduğu gibi yeniden yaratılacağı, sahih rivĂ‚yetle haber verilmiştir. (BuhĂ‚rî, “Tefsîr”, 78/1) LĂ‚kin bu suyun kemiyet ve keyfiyetine dair rivĂ‚yetler zayıftır.
[5] Gunumuzde “daktiloskopi” denilen ve parmak izlerini inceleyen bir ilim dalı vardır. Bu ilim, parmak izlerinin omur boyunca hic değişmediğini ve hicbir insanın parmak izinin bir başkasınınkiyle aynı olmadığını ortaya koymuştur.
Bu sebeple emniyet ve hukukta en guvenilir huviyet tespiti, parmak ucu iziyle yapılmaktadır. Bu hakîkat, 19. asrın sonlarında keşfedilmiştir. Oysa Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, parmak uclarının bu husûsiyetine 14 asır once nĂ‚zil olan Ă‚yetinde dikkat cekerek ayrı bir mûcize sergilemiştir. Bu da Kur ’Ă‚n ’ın dĂ‚imĂ‚ onden gittiğinin, musbet ilmin de onu şerh ve tasdik ederek ardından geldiğinin sayısız misallerinden biridir.
[6] Mufessirlerin bu husustaki goruşleri şoyledir:
Burada olum uykuya benzetilmiştir. Zira ikisinde de hareket yoktur. O gunun dehşetinden insanların akılları karışacak ve kendilerini uykuda zannedecek olabilirler. Burada uyku yerinin kastedilmesi de cĂ‚izdir. Kabirden sonraki hĂ‚lleri ve Cehennem azĂ‚bının dehşetini idrĂ‚k edince, kabrin onlara nisbetle bir uyku gibi olduğunu duşunecekler ve bu sozu soyleyeceklerdir. (Bkz. Âlûsî, Rûhu ’l-MeĂ‚nî, XII, 31) [7] Bkz. BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚, 8.
[8] Bkz. DĂ‚rimî, Mukaddime, 8. Ayrıca bkz. Tirmizî, MenĂ‚kıb, 1/3616.
[9] Bkz. Taberî, CĂ‚mi‘u ’l-BeyĂ‚n, III, 81-82.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
KIYAMET GUNU HAŞR NASIL OLACAK?