Hz. Musa'nın (a.s.) davetine icabet etmeyerek inkar eden Firavun ve Hz. Musa'ya meydan okuyan sihirbazlar arasında gecen ibretlik kıssa. Kime niyet kime kısmet diyeceğimiz bu hadiseden cıkarmamız gereken dersler...Beşerî hayatı yuceltmek veya alcaltmak husûsunda muhabbet ve husûmet kadar muessir olan hicbir şey mevcut değildir. LĂ‚yık olana muhabbet, mustehakkına husûmet, hayatı alabildiğine yukseltip ulvîleştirirken, bunun aksine hareket de hayatı, alabildiğine suflîleştirir.
Firavun, Hazret-i MûsĂ‚ ’nın tevhîd mucĂ‚delesinden, saltanatını kaybetme endişesi ile korktu, urktu, şaşkınlık icinde Mısır sihirbazlarını topladı ve MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ile musĂ‚bakaya cıkardı. Sihirbazlar:
“–YĂ‚ MûsĂ‚, sen mi once asĂ‚nı atarsın, yoksa biz mi atalım?” diyerek Hazret-i MûsĂ‚ ’ya hurmet ve nezĂ‚ket gosterdiler.
MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- da onlara:
“–Siz atacağınızı atın!” dedi.
Sihirbazlar, Firavun ve Mısır halkının gozleri onunde yere birkac değnek ve ip attılar. Onlar da kıvrılıp yılan gibi gorulmeye başladı. Sonra emr-i ilĂ‚hî ile MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- asĂ‚sını attı. AsĂ‚, kocaman bir ejderha olup meydandaki butun sihir Ă‚letlerini yuttu. Sihirbazlar, bu hĂ‚lin beşerî bir sanat ve mĂ‚rifet değil, ilĂ‚hî bir mûcize olduğunu anladılar. Cunku sihir olsaydı, atılan değnek ve ipler, sihir bozulduğunda yerinde kalırdı. HĂ‚lbuki sihirbazların sihirleri bozulup iptal edildiği gibi, aynı zamanda değnek ve ipler de tamamen ortadan kaldırılmıştı. İşte bu mûcizeyi goren sihirbazlar:
“–Biz, MûsĂ‚ ve HĂ‚run ’un Rabbi ’ne îmĂ‚n ettik!” diyerek secdeye kapandılar.
Firavun buna cok ofkelendi:
“–Benden izin almadan nasıl îmĂ‚n edersiniz?! Demek ki, MûsĂ‚ sizin ustĂ‚dınız imiş! Siz bu işi ondan oğrenmişsiniz! O hĂ‚lde sizin el ve ayaklarınızı capraz kestirerek sizi olume mahkûm ediyorum!” dedi.
Beşerî endişeleri aşmış bulunan sihirbazlar da, Firavun ’a tavır koyarak:
“–Seni, bize gelen apacık bir mûcizeye tercih edemeyiz! Sen fiilinde serbestsin. Dilediğin zulmu yapabilirsin! İşkencen bize zarar veremez! Hukmunse, yalnız bu dunyĂ‚ hayatında gecerlidir. Oysa biz, AllĂ‚h ’a donduruleceğiz.” dediler.[1]
Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚, sihirbazların bu sozlerini, onların hĂ‚l lisĂ‚nından şoyle devam ettirir:
“–Ey Firavun! Senin zulmun bize bir zarar veremez. Cunku AllĂ‚h ’ın lutfu, başkalarının kahrından ustundur.”
“Ey kalp gozu kor olan! Ey insanları sapıklık ve azgınlık yoluna suren kişi! Sırrımızı bilseydin, anlardın ki, bu işkenceli olumle biz, kendimizi ıztıraptan kurtarıyor, gercek hayĂ‚ta nĂ‚il oluyoruz.”
“AllĂ‚h ’ın lutfu bize oyle bir sultanlık verdi ki, senin saltanatın bizimkinin yanında hic kalır. Cunku bu sultanlık, seninki gibi gelip gecici değildir. Bunun icin bizler de Habîb-i NeccĂ‚r gibi; «Keşke kavmim bunu bilseydi!»[2] diyoruz.”
“Ey Mısır ulkesine ve bereketli Nil Nehri ’ne bakıp gurura kapılan Firavun! Başını kaldır da bizim olumsuz ve zevalsiz olan ulu sultanlığımızı gor!”
“Ey Firavun! Eğer sen, şu pis hırkadan, yĂ‚ni rûha kafes olan beden camurundan vazgecebilseydin, ulkendeki Nil Nehri ’ni cĂ‚n Nil ’inde boğar, yok ederdin!”
“Ey Firavun! Mısır ulkesinden el cek; gonul Mısır ’ında yuzlerce Mısır var!”
“Sen halka; «Ben Rabbim» deyip duruyorsun, ama bu iki kelimenin mĂ‚hiyetinden haberin yok! Ey ahmak Firavun! O «Ben» deyiş, sana ne kadar buyuk bir belĂ‚ olmaktadır. Fakat biz, belĂ‚ ve sıkıntı dolu olan benlikten vazgectiğimiz icin gonlumuz ulaşılmaz bir saĂ‚det, sonsuz bir devlet elde etti.”
“Şukurler olsun ki, biz şu fĂ‚nî dunyĂ‚dan, bu gurur evinden kurtuluyoruz...”
“Bize revĂ‚ gorup cefĂ‚ verdiğini sandığın şu darağacı, aslında bizi goklere goturen ve Rabb ’imize kavuşturan rahmet Burak ’ımızdır. Senin saltanat yurdun ise, gurur ve gaflet cukurlarından ibĂ‚rettir.”
“Biz ancak bu olumle dirilecek, ebedî hayĂ‚ta kavuşacağız. Fakat sen yaşıyor gibi gorunen rûhu curumuş kohne bir oluden başka bir şey değilsin! Canlı bir cenĂ‚zesin!..”
MevlĂ‚nĂ‚ -kuddise sirruh- bu hĂ‚disenin derûnî vechesini de şu şekilde tahlîl eder:
“Mel ’ûn ve zĂ‚lim Firavun, sihirbazları, îmanlarından dolayı olumle tehdîd ederek:
«–Ellerinizi ve ayaklarınızı caprazlama olarak kestireceğim. Sonra da sizi affetmeyip astıracağım!» demişti.”
“Firavun, o anda sihirbazların korkacaklarını, urkeceklerini ve titreyerek kendisine boyun eğeceklerini sanmıştı.”
“Ama Firavun bilmiyordu ki, o sihirbazlar, korku ve endişeden kurtulmuşlar, ilĂ‚hî sır ve hakîkatlere vĂ‚kıf olmuşlardı.”
“Onlar, felek havanında yuz kere dovulup un hĂ‚line gelseler dahî, artık golgelerini kendilerinden ayırt etme irfan ve basîretini gostermişlerdi.”
YĂ‚ni rûhun asıl, cesedin ise bir golge olduğunu anlamışlar ve derhĂ‚l bu golgeyi fedĂ‚ ederek “fenĂ‚ fillĂ‚h” makĂ‚mına ulaşmışlardı.
“Ey insan, bu dunyĂ‚ bir uyku ve ruyĂ‚dan ibĂ‚rettir. Sen oradaki cumbuş ve debdebeye sakın aldanma! ŞĂ‚yet ruyĂ‚da elin kesilse veya vucûdun lime lime doğransa bile korkma! ZîrĂ‚ Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-; «Bu dunyĂ‚, bir ruyĂ‚dan ibĂ‚rettir.» buyurmuştur.”
İcli Yûnus, CenĂ‚b-ı Hakk ’a ilticĂ‚ hĂ‚linde ne guzel soyler:
Âriflere bu dunyĂ‚,
HayĂ‚l u duş gibidir.
Kendini sana veren,
HayĂ‚l u duşden gecer!..
HZ. MUSA'YA (A.S.) MUHABBETLERİ İMANLARINA VESİLE OLDU Goruluyor ki, sihirbazların Hazret-i MûsĂ‚ ’ya birazcık olsun tĂ‚zim gostermeleri, kendilerine îmĂ‚n bahşedilmesine vesîle olmuş ve onlar, buyuk bir irfanla sadece bir ruyĂ‚dan ibĂ‚ret olan fĂ‚nî dunyĂ‚ hayĂ‚tını ellerinin tersiyle iteleyerek ebedî saĂ‚det yurdunu tercih etmişlerdir. Firavun ’un akıbeti ise, Kızıldeniz ’in girdapları icinde bir cehennem yolculuğuna donuşmuştur. Arkasında bıraktığı nĂ‚m da, zulum sembolu olmaktan başka bir şey değildir.
Hazret-i MevlÂn buyurur:
“Akıllılar onceden ağlar, sonunda tebessumlere gark olurlar. Ahmaklarsa, onceden kahkahalara boğulur, sonra da başlarını taşlara vurarak ağlarlar. Ey kişi! FirĂ‚setli olup işin sonunu başlangıcta iken gor de cezĂ‚ gununde pişmanlık ateşiyle yanıp tutuşma!..”
Şu hĂ‚lde hayatın temeli, davranışlara vucut veren hayĂ‚l, his ve fikirlerden ibĂ‚rettir. İnsan, muhabbet ve husûmet arasında bir medd u cezre me ’mûrdur. Peygamberler ve velîler, insana dunyĂ‚ ve Ă‚hiret saĂ‚detini kazandırmak uzere, hayĂ‚tı, hakîkî mecrĂ‚ına oturtan guneşlerdir. Baharın toprağı yeniden dirilttiği gibi, onlar da beşeriyetin olu dimĂ‚ğına canlılık verir, ham kalplerini fuyûzĂ‚t ile doldurup Hakk ’a yoneltirler. Beşerin muhtac olduğu huzur ve yaratılış gĂ‚yesine yonelme boylece tahakkuk eder.
Ezelde, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın yalnız kendisi varken, butun bu varlıklar Ă‚lemi (Ă‚lem-i kesret), muhabbet sebebiyle vucûda gelmiştir. Varlıklar icinde imtihan şartlarına tĂ‚bî kılınarak yaratılmış olan ins u cin (insanlar ve cinler), ancak ve ancak muhabbetullĂ‚h ile tatmin bulan bir sevme istîdat ve iştihĂ‚sı ile hĂ‚llendirilmişlerdir. Geldiği yere nisbetle devamlı gurbette bulunan ins u cinnin elem ve ıztıraplarını dindirerek onları sukûn ve huzûra kavuşturacak olan asıl muessir, sevme meylinin muhabbetullĂ‚h ile tatmînidir.
MevlÂn -kuddise sirruh- buyurur:
“Peygamberler ve onların vĂ‚risleri, yĂ‚ni insan-ı kĂ‚mil olanlar, beşeriyet nikĂ‚bı ile ortulmuş birer guneştir. Onların himĂ‚yesine sığın ki, seninle binbir pazarlık yaparak sana duşmanlık eden nefsinin elinden kurtulasın!”
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî ’ye murĂ‚caat eden bir derviş:
“–Beni AllĂ‚h ’a yaklaştıracak bir amel tavsiye et!” deyince BĂ‚yezîd -kuddise sirruh-, ona şu oğutte bulunur:
“–AllĂ‚h ’ın velî kullarını sev! Onların gonlune girmeye calış! Cunku Allah her gun o Ă‚riflerin kalplerine 360 defa nazar eder. Bu nazarlar esnĂ‚sında seni de orada bulsun!..”
Suleyman -aleyhisselĂ‚m-, Sebe melîkesi Belkıs ’a îmĂ‚na davet eden bir mektup gonderdi. O zaman putperest olan Belkıs mektubu okuyunca:
“–Beyler, ulular! Bana şerefli bir mektup gonderildi. Mektup Suleyman ’dandır. RahmĂ‚n ve Rahîm olan AllĂ‚h ’ın adı ile başlamaktadır.” dedi.
Bu tĂ‚zim dolayısıyla bazı Ă‚limler:
“Belkıs, Hazret-i Suleyman ’ın mektubuna hurmet edip değer verdiği icin îmĂ‚n ile şereflendi.” demişlerdir.
[1] Bu kıssa, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de A ’rĂ‚f Sûresi ’nin 106-126. Ă‚yetlerinde nakledilmektedir.
[2] Bkz. YĂ‚sîn, 26.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahcesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan
MÛSA DA FİRAVUN DA SENİN İCİNDE GİZLENMİŞTİR