Amel defteri nedir? Ahirette amel defterlerinin acılması nasıl olacak? Amel defteri sağdan ve soldan verilenler kimlerdir? Kur ’an ’a gore amel defterlerinin acılması ve verilmesi...KıyÂmet gunu, insanların dunya hayatında iken hayır ve şer nÂmına butun yaptıklarının yazılı olduğu amel defterleri acılacak ve herkes amellerini orada acıkca gorecektir.
Nitekim Âyet-i kerîmelerde şoyle buyrulur:
“Her insan topluluğunu onderleri ile birlikte cağıracağımız o gunde, kimlerin amel defteri sağından verilirse, işte onlar amel defterlerini okuyacaklar ve kıl kadar zulme uğramayacaklar.” (el-İsrÂ, 71)
“O gun her ummeti, diz cokmuş vaziyette gorursun. Her ummet kendi kitabına cağırılır. (Onlara şoyle denilir
«Bugun, yaptığınız amellerin karşılığını goreceksiniz!»” (el-CÂsiye, 28)
“Her insanın amelini boynuna yukledik. KıyÂmet gunu kendisine, acılmış olarak karşılaşacağı bir kitap cıkaracağız.” (el-İsrÂ, 13)
“Yeryuzu, Rabbinin nûru ile aydınlanır. Kitap (meydana) konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve aralarında hak ile hukum verilir. Onlara asl zulmedilmez.” (ez-Zumer, 69)
“«Kitabını oku! Bugun sana hesap sorucu olarak kendi nefsin kÂfîdir!» (denilecektir).” (el-İsrÂ, 14)
AMEL DEFTERİ NEDİR? Amel defterlerinin keyfiyetini ancak Allah TeÂl bilir. LÂkin bizlere bildirilen husus, en ufak bir amelin dahî gozden kacırılmadan, kişinin kucuk-buyuk yapmış olduğu her şeyin yazıldığı bir kitap olduğudur. Nitekim bu hakikat, Âyet-i kerîmede şoyle bildirilmektedir:
“Kitap ortaya konmuştur. Sucluların, onda yazılı olanlar sebebiyle korkup titrediğini gorursun:
«–Vay hÂlimize! Bu nasıl kitapmış! Kucuk-buyuk hicbir şey bırakmadan hepsini sayıp dokmuş!» derler.
Boylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hic kimseye zulmetmez.” (el-Kehf, 49)[1]
Dikkat edilirse bu Âyet-i kerîmede insanların, kendilerine zulmedildiğinden değil, kucuk gordukleri gunahların bile yazılmış olmasından şikÂyetci olacakları bildirilmektedir.
Bu gerceği en iyi bilen Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, Hazret-i Âişe VÂlidemiz ’in şahsında biz ummetini şu ifÂdelerle îkaz etmişlerdir:
“Ey Âişe! Kucumsenen amellerden (onemsenmeyen en kucuk gunahlardan dah&#238 sakın! Zira Allah katında onları gozetleyip kaydeden bir (melek) vardır.” (İbn-i MÂce, Zuhd, 29; DÂrimî, Rikāk, 17; Ahmed, VI, 70, 151)
Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de:
“Kucuk gorulen gunahlardan sakının! Cunku onlar bir kimsede birikir de neticede onu helÂk ederler.” buyuran Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kucuk gunahlarla alÂkalı şoyle bir misal vermişlerdir:
Bir topluluk bir colde konaklar. Yemek vakti geldiğinde biri gider kucuk bir dal parcası, oburu başka bir dal parcası getirir ve boylece buyuk bir yığın oluştururlar. Sonra bunlarla ateş yakarak icine yiyeceklerini atıp pişirirler.[2]
Yani kucuk gorulen ve onemsenmeden işlenen gunahlar, zamanla birikerek insanın karşısına buyuk bir azap olarak cıkabilir. Dolayısıyla kulun yapması gereken, buyuk-kucuk butun gunahlardan titizlikle sakınmaktır. Gunahın buyukluğune-kucukluğune değil, onu kime karşı işlediğine bakmalıdır. Şayet buna muvaffak olamayıp herhangi bir gunaha duştuğu takdirde ise, vakit kaybetmeden nedÂmet gozyaşları icerisinde tevbe edip CenÂb-ı Hak ’tan mağfiret niyÂzında bulunmalıdır.
AMEL DEFTERİ SAĞINDAN VE SOLUNDAN VERİLENLER KıyÂmet gunu amel defterleri sağ tarafından verilenler buyuk bir sevinc ile ebedî saÂdete nÂil olurken, sol tarafından ve arkasından verilenler ise ebedî bir husrÂna dûcÂr olmanın acısını iliklerine kadar hissedeceklerdir. Âyet-i kerîmeler, onların bu hÂllerini bizlere şoyle nakletmektedir:
“Kitabı sağ tarafından verilen:
«–Alın, kitabımı okuyun! Doğrusu ben, hesÂbımla karşılaşacağımı zaten biliyordum!» der.
Artık o, meyveleri sarkmış yuce bir Cennet ’te, rÂzı olacağı bir hayat icindedir. (Onlara denilir ki
«–Gecmiş gunlerde işlediğiniz (sÂlih amellerinize) karşılık, Âfiyetle yiyin, icin!»
Kitabı sol tarafından verilene gelince, o:
«–Keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de, hesÂbımın ne olduğunu hic bilmeseydim!»” (el-HÂkka, 19-26)
“O vakit kitabı sağ eline verilen kişi, kolay bir hesÂb ile muhÂsebe olunur ve mesrûr olarak ehline gider.
Kitabı arkasından verilen ise, derhÂl yok olmayı arzu eder ve alevli ateşe girer.
Zira o, (dunyada) ailesi icinde (nefsÂnî arzularıyla) mesrûr idi. Hicbir zaman Rabbine donmeyeceğini sanmıştı.” (el-İnşikāk, 7-14)
VelhÂsıl bu fÂnî cihanda nefs ve şeytanın iğvÂsına aldanıp sefÂleti saÂdet zannederek suflî zevklerin gafleti icinde oyalananlar, Âhirette şiddetli korkular ve tukenmek bilmeyen uzuntulerle kıvranacaklardır.
Buna mukÂbil, dunyada takv uzere bir hayat yaşamaya gayret eden ve dÂim CenÂb-ı Hakk ’ın azametine yaraşır şekilde kullukta bulunmaya gayret eden mu ’minler ise esas hayat olan Âhirette, gercek surur, saÂdet ve huzura kavuşacaklardır.
KİMSENİN KİMSEYİ DUŞUNMEDİĞİ UC YER KıyÂmet gununun o dehşetli hengÂmında kimsenin kimseyi duşunmediği zamanlar olacaktır.
Nitekim Hazret-i Âişe -radıyallÂhu anhÂ- anlatıyor:
“Bir defasında Cehennem ’i hatırlayıp ağladım. Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz beni bu vaziyette gorunce:
«–Âişe, neyin var?» diye sordular.
«–Cehennem ’i hatırladım da ağladım. Siz peygamberler kıyÂmet gunu aile fertlerinizi hatırlar mısınız?» dedim.
Allah Resûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şu karşılığı verdiler:
«–Uc yer vardır ki oralarda kimse kimseyi duşunmez:
1. Mîzan ’da ameller tartılırken, terazinin hafif mi yoksa ağır mı geleceğini oğrenmeden,
2. “…İşte buyurun kitabımı okuyun!”[3] deyinceye kadar amel defterleri verilirken, defterinin sağından mı, solundan mı yoksa arkasından mı verileceğini bilmeden,
3. Bir de Cehennem ’in sırtlarına Sırat Koprusu kurulduğunda! Koprunun iki yanında pek cok kancalar ve sert dikenler vardır. Allah TeÂl bu kancalar vasıtasıyla mahlûkÂtından dilediğini yakalayıp Cehennem ’e atar. İşte kişi, bu kancalardan kurtulup kurtulamayacağını oğrenmedikce kimseyi duşunemez.»” (HÂkim, IV, 622/8722. Krş. Ahmed, VI, 101, 110)
Dipnotlar:
[1] KıyÂmette gercekleşecek bir hÂdiseyle alÂkalı olarak bazı Âyet-i kerîmelerde muhtelif ifÂdeler yer almaktadır. Bunlar, o hÂdisenin ceşitli zamanlardaki muhtelif hÂllerinden, değişik yonlerinden ve farklı tezÂhurlerinden bahsetmektedir. Dolayısıyla bu farklılıkların bir tezat olduğu zannedilmemelidir.
[2] Bkz. Ahmed, I, 402-403; V, 331.
[3] Bkz. el-HÂkka, 19.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan