Ahirette hesap gunu hesÂbın şiddeti nasıl olacak?FÂnî hayatlarında hep hesapsız, sorumsuz ve Âhiretsiz bir dunya hayali kuran kÂfir, fÂsık ve gÂfiller, kıyÂmetin o dehşetli manzaralarıyla karşılaştıkları zaman, o cetin ve belÂlı gunun azÂbından kurtulmak icin dunyadayken sahip oldukları her şeylerini, hatt kat kat fazlasını fidye olarak vermeye rÂzı olacaklardır. LÂkin o gun, iş işten gecmiş, fırsat elden kacmış olacaktır. Bu hÂl, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de şoyle bildirilmektedir:
“GunahkÂr kimse ister ki, o gunun azÂbından (kurtulabilmek icin), oğullarını, hanımını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran butun ailesini ve yeryuzunde kim varsa hepsini fidye olarak versin de tek kendini kurtarsın!” (el-MeÂric, 11-14)
Nebiyy-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de ilÂhî hesÂbın şiddeti hakkında şu haberleri vermişlerdir:
“KıyÂmet gunu kÂfir getiri­lir ve ona:
«‒Ne dersin, şu anda dunya dolusu altının olsa, onları (şu azaptan kurtulmak icin) fidye olarak verir miydin?»[1] diye sorulur.
KÂfir (hic tereddut etmeden):
«‒Evet!» der.
Bunun uzerine ona:
«‒(Yalan soyledin! Dunyada) senden, bundan daha az ve kolay bir şey (yani tevhîd) is­tenmişti (de sen bundan kacınmıştın)!» denilir.” (BuhÂrî, Rikāk, 49; Muslim, MunÂfikûn, 52-53)
Diğer rivÂyette bu suÂlin, “Cehennem ehlinden azÂbı en hafif olana” sorulacağı beyÂn edilmektedir.[2]
CEHENNEM ATEŞİNDEN KORUYAN AMEL Adiy bin HÂtim -radıyallÂhu anh- şoyle anlatır:
“Allah Resûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bir gun:
«‒Kendinizi Cehennem ateşinden koruyunuz!» buyurdular ve mubarek yuzlerini cevirip kendilerini geri cektiler... Bunu uc defa tekrarladılar. O zaman biz, Muhterem Efendimiz ’in Cehennem ’e bakarak konuştuklarını anladık. Sonra şoyle buyurdular:
«‒Bir hurmanın yarısıyla bile olsa kendinizi Cehennem ateşinden koruyunuz! Bunu da bu­lamayan, guzel bir sozle kendini ateşten korusun!»” (BuhÂrî, Rikāk, 49)
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buna benzer bir hadîs-i şerîflerinde de şoyle buyurmuşlardır:
“…Her biriniz mutlak Allah TeÂl ’nın huzûrunda durdurulursunuz. CenÂb-ı Hak ile (kul) arasında ne bir perde ne de AllÂh ’ın kelÂmını tercume ede­cek bir tercuman bulunmaz. Allah TeÂl o kula:
«‒Ben sana mal vermedim mi?» diye sorar.
O da:
«‒Evet, verdin y Rabbi!» der.
Sonra Allah TeÂlÂ:
«‒Ben sana Rasûl gondermedim mi?» diye sorar.
Kul:
«‒Evet, gonderdin y Rabbi!» der.
O kimse sağına bakar, Cehennem ’den başka bir şey goremez; soluna bakar, Cehennem ’den başka bir şey goremez.
O hÂlde her biriniz bir hurmanın yarısı ile de olsa Cehennem ateşinden korunsun! Onu da bulamazsa guzel bir sozle kendisini Cehennem ate­şinden korusun!” (BuhÂrî, ZekÂt, 9)
İslÂm ’da mulk, AllÂh ’a Âittir. CenÂb-ı Hak, dînen zengin sayılan kulundan, kendisine ihsÂn ettiği -aslî ihtiyacların dışındaki- malın kırkta birini her sene “zekÂt” olarak istemektedir. Kişinin araştırıp bu miktarı yerine ulaştırması farzdır.
Bunun dışında Rabbimiz, kullarından bir de “sadaka ve infak”ta bulunmalarını arzu etmektedir. Nitekim Âyet-i kerîmede şoyle buyurmaktadır:
“Sevdiğiniz şeylerden infÂk etmedikce asl «birr»e (yani hayrın kemÂline) eremezsiniz! Her ne infÂk ederseniz, Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrÂn, 92)
Bu da infÂkın bizi CenÂb-ı Hakk ’a yaklaştıran en muhim vÂsıtalardan biri olduğuna delildir.
Yukarıdaki hadîs-i şerîfte bahsedilen “yarım hurma”, verecek başka hicbir şeyi olmayan icindir. İmkÂnı geniş olan biri tutup hurma dağıtır da kendisini infak mes ’ûliyetinden kurtardığını zannederse buyuk bir hatÂya duşmuş olur. Bu ifÂde bizlere, infÂkın, insanı Cehennem ’den kurtarma hususunda cok muhim bir yere sahip olduğunu ve aynı zamanda herkes icin zarurî bir ibadet olduğunu gostermektedir. Bir hurması olan kişiye bile yarısını vermesi emrediliyorsa, daha fazla imkÂnı olanların nasıl bir fedakÂrlık icinde bulunması gerektiği, buna kıyÂs edilerek anlaşılabilir.
Nitekim Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ashÂbının fakirlerinden Ebû Zer -radıyallÂhu anh- Hazretleri ’ne:
“−Y Eb Zer! Corbana biraz daha su kat ve komşunu da gozet!” buyurmuşlardır. (Muslim, Birr, 142)
İnfÂkı emreden Âyet inince fakir sahÂbîler bile dağlara cıkıp odun kesmiş, pazara getirip satmış ve kazandıklarını Allah icin infÂk etmişlerdir.
CenÂb-ı Hak bu hususta bir olcu olarak şoyle buyuruyor:
“O (takv sahipleri) ki bollukta da darlıkta da Allah icin infÂk ederler…” (Âl-i İmrÂn, 134)
“...(Rasûlum!) Sana (hayr u hasenÂt yolunda) neyi infÂk edeceklerini sorarlar. De ki: «İhtiyac fazlasını (verin)!..»” (el-Bakara, 219)
KIYAMETTEKİ HESABIN ŞİDDETİ KıyÂmetteki hesÂbın şiddetiyle alÂkalı olarak yine Nebiyy-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“KıyÂmet gunu Âdemoğlu Âdeta bir kuzu gibi getirilip Allah TeÂl ’nın huzûrunda durdurulur. Allah TeÂl ona:
«–(Ey kulum!) Sana (hayat, sıhhat, Âfiyet, Âz gibi sayısız nîmetler) verdim, (evlÂt, hizmetciler, mal, makÂm gibi) bol bol ihsanlarda bulundum, (Kitap indirmek ve Peygamber gondermek gibi) buyuk inʻÂmlarda bulundum. Peki, butun bunlara mukÂbil sen ne yaptın?» buyurur.
Kul:
«–YÂ Rabbi, bana lûtfettiğin malları topladım, onları uretip artırdım ve olduğundan daha fazla bir hÂlde geride bıraktım. Beni dunyaya geri gonder[3] de onların hepsini (Sen ’in yolunda infÂk ederek) Sana getireyim.» der.
Allah TeÂlÂ:
«–Bana, onceden Âhirete gonderdiğin sÂlih amelleri goster!» buyurur.
Kul yine:
«–YÂ Rabbi, bana lûtfettiğin malları topladım, onları uretip artırdım ve olduğundan daha fazla bir hÂlde geride bıraktım. Beni dunyaya geri gonder de onların hepsini Sana getireyim.» der.
O, Âhiret icin hicbir sÂlih amel işlememiş bir kuldur ve derhÂl Cehennem ’e goturulur.” (Tirmizî, KıyÂmet, 6/2427. Krş. Muslim Zuhd, 16)
HESABA CEKİLECEK İNSANLARIN DURUMU CenÂb-ı Hak hesÂba cektiği gÂfil insanların icine duştuğu muşkul hÂli Âyet-i kerîmede şu şekilde ifÂde buyurmaktadır:
“Onlar orada:
«–Ey Rabbimiz! Bizi cıkar, (tekrar dunyaya gonder de daha onceleri) yaptığımızın yerine sÂlih ameller yapalım!» diye feryÂd ederler.
(Onlara denir ki
«–Size duşunecek kimsenin duşunebileceği kadar bir omur vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Nicin inanmadınız?) Şimdi tadın (azÂbı)! ZÂlimlerin yardımcısı yoktur.»” (FÂtır, 37)
Bu, uzerinde ciddiyetle tefekkur etmemiz gereken, cok ibretli bir Âyet-i kerîmedir. Şu fÂnî dunya hayatı, Âhirete kıyasla kısacık bir fasıl olmasına rağmen, duşunup ibret almak isteyen biri icin fazlasıyla yeterli bir zaman dilimidir. Yani bu dunyada hepimize duşunecek kadar bir zaman da verildi, bizi Âhiret azÂbından îkaz eden bir peygamber de geldi. Gunumuze kadar, O Peygamberʼi ve Oʼnun getirdiği KitÂbʼı îzah eden sayısız eser de kaleme alındı. Boylece CenÂb-ı Hakkʼa karşı butun mÂzeret kapılarımız kapanmış oldu.
O hÂlde bugun, yanlış hÂl ve davranışları terk edip sÂlih amellere yonelmekte gec kalmayalım! İlÂhî mîzanda hesÂba cekilmeden evvel kendimizi sık sık ve ciddiyetle hesÂba cekelim ki o gun vereceğimiz hesÂbımız kolay olsun.
Dipnotlar:
[1] Bkz. el-MÂide, 36; Yûnus, 54; er-Raʻd, 18; ez-Zumer, 47.
[2] Bkz. BuhÂrî, Rikāk, 51; Muslim, MunÂfikûn, 51.
[3] Bkz. es-Secde, 12; el-En‘Âm, 27-28; el-AʻrÂf, 53; el-Mu ’minûn, 99, 103-111; eş-ŞuarÂ, 94-102; FÂtır, 36-37; ez-Zumer, 55-59; el-Mu ’min, 10-12; eş-ŞûrÂ, 44-45.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan