
Peygamber Efendimizin (s.a.v) sohbetlerinden bir an olsun ayrılmayan sahabilerden HÂrise bin MÂlik -radıyallÂhu anh-, Efendimizin (s.a.v.) iman sorusuna nasıl cevap veriyor?SahÂbe-i kiramdan HÂrise bin MÂlik -radıyallÂhu anh-, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in sohbetlerinde vecd ile dolar ve istiğrak hÂlinde yaşardı.
Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Îman bÂğın ciceklendi ise bunun nişÃ‚nı nedir? Bir alÂmet goster!” buyurduğu vakit, HÂrise -radıyallÂhu anh-:
“–Dunyadan el-etek cekince, gunduzlerim susuz, gecelerim uykusuz hÂle geldi. Bir mızrak, kalkandan nasıl gecerse, ben de gunlerden ve gecelerden oylece gectim. Hakka ’l-yakîn sırrına vardım. Gordum ki, orada zaman yok! Bir asırla bir saat aynı! Her gorunen, bir ve tek olanın tecellîsi hÂlinde. Orada ne sabah, ne akşam var! Ezel ve ebed icice, kÂinÂtın başı ve sonu bir! Orası oyle bir mekÂnsızlık ve zamansızlık Âlemi ki, şu cuz ’î akıl, kifÂyetsizliği yuzunden yarı yolda kalır. İşte orada Rabb ’imin Arş ’ını acıkca gorur gibi oldum. Birbirlerini ziyÂret eden cennet ehli ile, yekdiğerlerine duşman kesilen cehennem ehlini gorur gibiyim!” dedi.
Yine HÂrise -radıyallÂhu anh-:
“–Duny lezzetlerinden el-etek cekince, Allah TeÂl kalbimi nurlandırdı da daha evvel bana gÂib olan hususlar gozle gorulur gibi bir vaziyete geldi.” diye durumunu haber verdi. (Bkz. Heysemî, Mecmau ’z-ZevÂid, I, 57)
HZ. MEVLANA BU HADİSEYİ NASIL ANLATIYOR? Hazret-i MevlÂnÂ, HÂrise bin MÂlik -radıyallÂhu anh- ’ın bu istiğrak hÂlini, beyitlerinde şu şekilde anlatır:
“HÂrise -radıyallÂhu anh-; «–Gorduklerimi anlatayım mı?» diyerek RasûlullÂh ’tan izin ister ve anlatmaya başlar:”
“–YÂ RasûlallÂh! İnsanların yarın diye bildikleri mahşer gununu bugun ortaya koyayım. Haşr ve neşrin butun sırlarını acığa vurayım. Emret, bu sırların perdelerini yırtayım. İcimdeki ilÂhî hikmetler cevheri, goklerin guneşi gibi parlasın!”
“Y RasûlallÂh! Emret, kimler duny kir ve cirkinlikleri arasında hÂlis altın ve pırlantalar gibi kalmayı bildi; kimler kufrun kızıl ve kara rengiyle paslandı, anlatayım.”
“Nubuvvetinin zÂil olmaz ışığında nifÂkın yedi ucurumunu ayÂn edeyim.”
“Âhirette şakîlerin giyeceği elbiseyi halka gostereyim. Orada peygamberler icin calınacak tabl ve kosun sesini de duyurayım.”
“Coşkun ve taşkın bir hÂlde bulunan kevser havzını gostereyim de, suyu halkın yuzune serpilsin, sesi de kulaklarına değsin!”
“Susamış kimselerin o havuz etrafında koştuklarını acıkca gostereyim! Onların omuzları omuzlarıma dokunuyor, bağrışmaları kulağıma geliyor!”
“Cennetlikler sevinclerinden gozumun onunde kucaklaşarak birbirleri ile musÂfaha ediyorlar.”
“Cehennemliklerin de Âh-vÂh ÂvÂzeleri ile inleyip feryÂd u figÂn etmeleri Âdeta kulağımı sağır edecek!”
“Bunlar derinden soylediğim birtakım işÃ‚retlerdir. Daha da soyleyeceğim, ama RasûlullÂh -aleyhissalÂtu vesselÂm- ’ın azarlamasından korkuyorum!..”
“O, sekr-i mÂnevîye mustağrak olarak boyle soyluyordu. Gorulmemiş bir vecdle kendinden gecmiş, şuurunu kaybetmiş, butun sırları acığa vuracak hÂle gelmişti.”
“Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, onu bu hÂlden uyandırmak icin:
«–Kendini topla! Sus!» diyerek Hazret-i HÂrise ’nin yakasını cekti ve şoyle buyurdu:”
“–Kendine gel! Dilinin dizginini tut ki, soylenmeyecek sozleri soyleyecek hÂle geldin. Rûhunun aynası ten kılıfından dışarı fırladı. Ancak unutma ki, nÂil olunan sırları acığa vurmak, onları hazmedemeyiştendir. AllÂh ’ın isimlerinden biri de SettÂr ’dır. Bunu bil ve bu sıfatla vasıflanmanın saÂdetini kuru bir hazımsızlığa kurban etme!”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahcesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan