İslĂ‚m her hususta adĂ‚lete riĂ‚yeti emretmiştir. İnsanlar adĂ‚leti hĂ‚kim kıldıklarında, AllĂ‚h ’ın rĂ‚zı olduğu huzurlu ve rûhĂ‚nî bir kulluk hayĂ‚tı yaşarlar. Boylece dunya ve Ă‚hiretin butun hayırlarını kazanarak ebedî saĂ‚dete nĂ‚il olurlar.Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ -kuddise sirruh- buyurur:

“AdĂ‚let nedir? AdĂ‚let, meyve ağaclarını sulamaktır. Zulum nedir? Dikenleri sulamaktır. AdĂ‚leti bilmeyen kişi, kurt yavrusunu emziren keciye benzer (ki besleyip buyuttuğu zĂ‚lim, gun gelir onu da paramparca eder.)”

AdĂ‚let sahibi ve adĂ‚letin tĂ‚ kendisi mĂ‚nĂ‚larına gelen “el-Adl” ism-i şerîfi, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın esmĂ‚-i husnĂ‚ʼsındandır. (Tirmizî, DeavĂ‚t, 82/3507)

ADÂLETİN ONEMİ NEDİR?

AdĂ‚let o kadar muhimdir ki ona riĂ‚yet eden kimse, kĂ‚fir bile olsa dunyada madden yukselir ve one gecer. AdĂ‚lete muhĂ‚lif davranan kişi de mu ’min bile olsa dunyada geri kalır, maddî ve mĂ‚nevî sıkıntıların zebûnu olur. Âhirette de ayrıca adĂ‚letsizliği sebebiyle azĂ‚ba dûcĂ‚r olur. Nitekim “Kufr ile pĂ‚yidĂ‚r olunur, fakat zulm ile olunmaz!” denilmiştir.

AdĂ‚let ortadan kalktığında, dunya uzerinde hak, hukuk, insaf ve dengeden bahsetmek mumkun olmaz. TĂ‚rih boyunca insanlar zulme sapıp toplumda işler cığırından cıkmaya başladıkca CenĂ‚b-ı Hak, adĂ‚leti ikāme etmek icin peygamberler gondermiştir. Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:

“Ey îmĂ‚n edenler! AdĂ‚leti titizlikle ayakta tutan; kendiniz, anne babanız ve akrabanızın aleyhinde bile olsa Allah icin şĂ‚hitlik yapan kişiler olun! (Haklarında şĂ‚hitlik yaptığınız kişilerin) zengin veya fakir olmasına bakmayın, zira Allah onlara (sizden) daha yakındır. Nefsin arzularına tĂ‚bî olmayın ki haktan donmeyesiniz ve adĂ‚let uzere hareket edebilesiniz! (ŞĂ‚hitliği) eğip buker yahut ondan tamamen yuz cevirirseniz, (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (en-NisĂ‚, 135)

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:

“KıyĂ‚met gununde insanların Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya en sevgili olanı ve O ’na en yakın yerde bulunanı, adĂ‚letli idĂ‚recidir. KıyĂ‚met gununde insanların Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya en sevimsiz olanı ve O ’na en uzak mesĂ‚fede bulunanı da zĂ‚lim idĂ‚recidir.” (Tirmizî, AhkĂ‚m, 4/1329; NesĂ‚î, ZekĂ‚t, 77)

GOLGEYE KOŞAN SÂBİKÛN KİMDİR?
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir gun:

“–KıyĂ‚met gunu (harĂ‚retin şiddetinden ve sıkıntılardan kurtulmak uzere ilk once) golgeye koşan sĂ‚bikûn kimdir biliyor musunuz?” buyurdu. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:

“–Allah ve Rasûlu daha iyi bilir.” dediler.

Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:

“–Onlar, kendilerine hak verildiğinde onu kabul eden, hak istendiğinde bunu comertce veren ve insanlar hakkında hukmederken kendilerine hukmediyormuş gibi davranan kişilerdir.” buyurdu. (Ahmed, VI, 67, 69)

Bir musluman, sadece hukum verirken değil, olcup tartarken, şĂ‚hitlik yaparken, hĂ‚sılı her zaman ve her hususta Ă‚dil davranmalıdır. Ofkeliyken de sĂ‚kinken de adĂ‚letten ayrılmamalıdır.[1]

YILDIRIM BÂYEZİD HAN VE KALE KAPILARI

Yıldırım BĂ‚yezid Han, ordusuyla Konya onlerine geldiğinde, şehrin kapıları kapatılmıştı. Harman vakti olduğundan, Konya ovasının her tarafı arpa ve buğday yığınlarıyla doluydu. Halk, telĂ‚şla kaleye sığındığı icin mahsullerini iceri alamamıştı. Bu esnĂ‚da Osmanlı ordusunun arpa ve buğdaya ihtiyacı oldu. Askerler, hisar dibine yaklaşarak Konya halkına seslendiler:

“–Ey ahĂ‚lî! Ordumuzun ihtiyacı var, gelip bize arpa ve buğday satar mısınız?!”

Halk bu teklife cok şaşırdı ve birkac kişi;

“–Bakalım dedikleri doğru mu?” diye denemek icin kaleden cıktı. BĂ‚yezid Han, her ihtimĂ‚le karşı askerlerine şu tĂ‚limĂ‚tı verdi:

“–Bunlar bizim musluman kardeşlerimizdir. Sakın ola kimseye zulmetmeyin! Kul hakkına riĂ‚yetkĂ‚r olun; arpa sahipleri, kendi gonul rızĂ‚larıyla satsınlar!..”

Boylece gelenler, kendi arzuları istikĂ‚metinde ve talep ettikleri fiyata satış yaptılar. Akcelerini alarak buyuk bir hayranlık ve memnûniyet icinde kaleye donduler.

Konya halkı, bu goz yaşartıcı adĂ‚let ve insanlığı gorunce, şehrin kapılarını kendi istekleriyle ardına kadar actı ve Osmanlı ’yı iceriye buyur etti. Bu hĂ‚diseyi duyan etraftaki diğer bĂ‚zı şehirler de, elciler gonderip Osmanlı ’yı beldelerine davet ettiler:

“–Buyrun, gelin! Şehirlerimizi siz idĂ‚re edin!” dediler.

EN KOTU ADÂLET, GEC TECELLÎ EDENDİR

Diğer taraftan adĂ‚let kesinlikle geciktirilmemelidir. Zira en kotu adĂ‚let, gec tecellî edendir. Sonunda, hukum isĂ‚betli olsa bile, geciken adĂ‚let de, bir nevî zulumdur.

BĂ‚zı insanlar, guzel konuşmaları ve keskin zekĂ‚ları sĂ‚yesinde, yaptıkları zulmu ortbas edebilirler. Fakat onlar, hakîkatte hicbir zaman kurtulamazlar.[2] Bu dunyada beşerî adĂ‚letten binbir hîle ile yakayı kurtaranlar, bir gun “HĂ‚kimlerin HĂ‚kimi” olan Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın huzûrunda cĂ‚resizce boyun bukup hesap vermek zorunda kalacak ve neticede husrĂ‚na uğrayacaklardır.

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ummetini bu hususta şoyle îkĂ‚z eder:

“Kimin uzerinde din kardeşinin ırzı, nĂ‚musu veya malıyla ilgili bir zulum varsa, altın ve gumuşun bulunmayacağı kıyĂ‚met gunu gelmeden evvel o kimseyle helĂ‚lleşsin! Yoksa kendisinin sĂ‚lih amelleri varsa, yaptığı zulum miktarınca sevaplarından alınıp hak sahibine verilir. Şayet iyilikleri yoksa, zulum yaptığı kardeşinin gunahlarından alınarak onun uzerine yukletilir.” (BuhĂ‚rî, MezĂ‚lim 10, RikĂ‚k 48)

Ummu Seleme -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- şoyle der:

“Peygamber Efendimiz ’in son vasiyetlerinden biri şu oldu:

“Aman namaza dikkat ediniz! Aman namaza dikkat ediniz! Emriniz altındaki kişilerin haklarına riĂ‚yet ediniz!”

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bu sozleri o kadar tekrarladı ki, mubĂ‚rek dili soyleyemez hĂ‚le gelince bile, bunları icten ice soylemeye devam etti. (Ahmed, VI, 290, 315)

ÂZÂD OLAN KOLELER

SahĂ‚beden biri Allah Rasûlu ’nun huzûruna gelip:

“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu! Benim hizmetcilerim var. Durmadan yalan soyluyor, ihĂ‚net ediyor ve baş kaldırıyorlar. Ben de onları azarlıyor ve dovuyorum. Benim hĂ‚lim ne olacak?!” dedi.

Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:

“–Onların yaptığı hıyĂ‚net, isyan ve yalanlar ile senin verdiğin cezalar hesaplanacak. Eğer senin verdiğin cezalar onların sucuna eşit olursa senin lehine ya da aleyhine bir şey yoktur. Eğer senin verdiğin cezalar, onların sucundan az ise, bu senin lehine bir fazîlet olacaktır. Şayet verdiğin cezalar, onların sucunu aşarsa o fazlalığı odemek zorunda kalacaksın. Bu senden kısas yoluyla alınacaktır.”

Adam bir kenara cekilerek hungur hungur ağlamaya başladı. Bunun uzerine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:

“–Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın; «Biz, kıyĂ‚met gunu icin adĂ‚let terĂ‚zileri kurarız. Artık kimseye, hicbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahî olsa, onu (adĂ‚let terĂ‚zisine) getiririz. Hesap goren olarak Biz yeteriz.»[3] kavl-i celîlini okumuyor musun?”

Adam bunun uzerine şoyle dedi:

“–VallĂ‚hi yĂ‚ RasûlĂ‚llah, hem kendim hem de onlar icin birbirimizden ayrılmaktan daha hayırlı bir yol kalmadı. ŞĂ‚hid olunuz, onların hepsini Ă‚zĂ‚d ediyorum.” (Tirmizî, Tefsîr, 21/3165)

HACCÂCIN HAKKI

Bir kimse Hak dostlarından birinin yanında zĂ‚lim HaccĂ‚c ’a hakĂ‚rette ileri gitmişti. Hak dostu ona şu dersi verdi:

“–Ona hakĂ‚rette o kadar ileri gitme! Zira CenĂ‚b-ı Hak, malına ve canına kıydığı kimselerden dolayı HaccĂ‚c ’a ceza verecektir. Fakat iş bu kadarla kalmaz. Diğer taraftan CenĂ‚b-ı Hak, HaccĂ‚c ’ın hakkını alarak onun haysiyetine tecĂ‚vuz edenlere de cezalarını verir.”

Yani bir kul zulme uğrar, sonra kendisine zulmedene o kadar hakĂ‚ret eder ve kotu şeyler soyler ki, o zĂ‚limin gunahı seviyesine cıkar. HattĂ‚ daha da ileri gittiği icin zĂ‚limin ondan alacağı olur ve bu sebeple mazluma kısas yapılır.[4]

CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:

“Eğer ceza verecekseniz, size yapılan eziyet kadar karşılık verin! Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler icin daha hayırlıdır.” (en-Nahl, 126)

VelhĂ‚sıl zulum, her ne kadar parlak gibi gorunse de sonu zifiri karanlıktır. AdĂ‚let de ne kadar zor gorunurse gorunsun, nihĂ‚yeti nurlu ve huzurludur. Her zaman, her yerde ve herkese karşı Ă‚dil olan bir musluman, AllĂ‚h ’ın ve Oʼnun sevdiği kullarının sevgisini kazanır, iki cihanda da azîz ve bahtiyĂ‚r olur.

1528 senesinde yapılan Mohac MuhĂ‚rebesi ’nde Osmanlılara esir duşen ve kurtulduktan sonra Turklerin Gelenek ve Gorenekleri isimli bir kitap yazan Macar asıllı Bartholomaus Georgievic şoyle der:

“…Musluman hĂ‚kimler fark gozetmezler, herkese aynı adĂ‚leti tatbik ederler. Olduren oldurulur. Yol kesip hırsızlık yapan veya zorla bir şey alan asılır. HattĂ‚ pazarda bir kadından sut alıp icen ve parasını odemeyen bir yeniceri de adĂ‚let uzere cezalandırıldı. Ben buna Şam ’da şĂ‚hid oldum.”[5]

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları



[1] Bkz. Heysemî, I, 90.

[2] Bkz. BuhĂ‚rî, ŞehĂ‚dĂ‚t 27, Hıyel 10, AhkĂ‚m 20; Muslim, Akdiye 4.

[3] el-EnbiyÂ, 47.

[4] BabanzĂ‚de Ahmed Naîm, İslĂ‚m AhlĂ‚kının Esasları, İstanbul 1963, s. 86.

[5] Onur Bilge Kula, Alman Kulturunde Turk İmgesi, s. 165.
İslam ve İhsan