
Haram ve helaller belirlenmiş ve muslumanın hayatına İslam, belli hududlar koymuştur. İnsan acziyetini bilmeden, haddini aşarak kendi kendine hudud belirler veyahut cizgileri, hududları kaldırırsa haddini aşarak haşa sanki Allah'ın dediği doğru değilde kendi bildiği doğruymuş gibi yaşarsa Allah'a yalan isnad etmiş olur. Rabbim bizleri boyle birşeyden muhafaza eylesin! Peki İslam bu gibi durumlara nasıl bakıyor?Bu gibi tahrifatla mucadele etmek cok muhimdir ve buyuk ecir getirir. Cunku -sallallÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, buyurur:
“Ummetimin fesÂda uğradığı donemde sunnetime yapışan kişiye, şehid sevabı verilir.” (Heysemî, I, 172; Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 200; Suyûtî, el-CÂmî, no: 9171)
“…Kim benim sunnetimi ihy ederse elbette beni sevmiştir. Kim de beni severse, benimle birlikte cennette olacaktır.” (Tirmizî, İlim, 16/2678)
Mîras meselesi ise, sunnetten de ote, bir farzdır. Bir farz, ciğnenmek ve ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Bu şekilde tahrife yol acan tarihselcilik, evvel muharref dinlerde başlamıştır. Yahudiliği ve hıristiyanlığı da mahveden bu olmuştur. Yani; dînin esas ahkÂmı, ceşitli bahanelerle terk edilmiş, yerine Pavlus ve benzerlerinin goruşleri ikāme edilmiştir.
Âyet-i kerîmede, ehl-i kitÂbın inhirÂfı şoyle hulÂsa edilmektedir:
“Kendilerinden sonra yerlerine oyle bir nesil geldi ki namazı zÂyî ettiler, şehvetlerinin peşine duştuler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacak / gayyÂya yuvarlanacaklardır.” (Meryem, 59)
Muhtedî Âlimlerden Abdulehad DÂvûd Efendi, tahrifin amelî buudunu şoyle îzah eder:
“Sunnet kalktı, yerini vaftiz aldı. Namaz kalktı, yerini Âyin aldı. Oruc kalktı yerini sadece belirli gıdalardan kacınmak şeklindeki perhiz aldı.”
AhkÂmın boyle değiştirilmesini nefislerine hoş gosteren unsur, gunumuzdeki tarihselci ilÂhiyatcılar gibi birtakım din nÂmına konuşan kişilerin felsefî te ’villeri oldu.
AhkÂmı değiştirmeye kalkanlara CenÂb-ı Hakk ’ın Âyet-i kerîmede îkāzı cok serttir:
“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak;
«Bu helÂldir, şu da haramdır.» demeyin, cunku AllÂh ’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Şuphesiz AllÂh ’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (en-Nahl, 116)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Ocak Sayı: 143
İslam ve İhsan