Dunya hayÂtında yaşadığımız ibadet, muÂmelÂt ve ahlÂk ile alıp verdiğimiz butun nefesler, son nefesimizin bir nevî pusulası hukmundedir. Aynı zamanda Âhiretteki hÂlimizin daha bu dunyadaki tercumÂnı gibidir.İnsanoğlu, imtihan icin geldiği bu gurbet diyÂrından ayrılırken ebedî bir Âlemin kapısından iceri girmektedir. Ancak o Âlemin iki kapısı vardır ki, biri husrÂna diğer saÂdete cıkar. Kulun hangi kapıdan gececeği ise, onun butun bir omrunu hulÂsa eden son nefesi belirler. Bu bakımdan omrumuzun her Ânı, son nefes endişe ve heyecanı icinde olgunlaşmış bir guzellik ile gecmelidir ki, o an, saÂdete cıkan kapıdan ebediyet Âlemine kanat acabilelim. Onun icin bu fÂnî dunya hayÂtımızda bir teyakkuz hÂlinde olup son nefes husûsunda dikkatli, rikkatli ve uyanık olmak durumundayız.
Gercekten de Âhiretteki hÂlimizin ne olacağına dÂir ilk ve net işÃ‚ret, son nefes ’teki hÂlimizde ortaya cıkmaktadır. Guzel bir kul olarak bu fÂnî Âleme ved edebilmek icin sayılı olan nefesleri son nefese hazırlamak zarûrîdir. YÂni mes ’ud bir Âhiret hayÂtı icin amel-i sÂlihlerle muzeyyen, guzel, feyizli, huzurlu ve istikÂmet uzere bir dunya hayÂtı elzemdir. Hayat bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Bardaktaki suyun berraklığı damlaların berraklığına bağlıdır. Bardağı taşıran son damla, sanki son nefestir. Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Kişi yaşadığı hÂl uzere olur ve olduğu hÂl uzere haşrolunur.” (MunÂvî, Feyzu ’l-Kadîr Şerhu ’l-CÂmii ’s-Sağîr, V, 663)

Son nefes, yÂni hayat sahnesinin son perdesi, herkesin kendi Âkıbetini aksettiren, buğusuz, berrak bir ayna gibidir. İnsanoğlu kendisini en net olarak son nefesinde tanır. Necip FÂzıl ’ın dediği gibi:
O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
AzrÂil ’e “hoş geldin!” diyebilmekte huner...

O demde hayÂtın muhÂsebesi, kalbinin ve gozunun onunde sergilenir. Bu sebeple insanoğlu icin olum Ânından daha ibretli bir manzara yoktur.

Dunya hayÂtında yaşadığımız ibÂdet, muÂmelÂt ve ahlÂk ile alıp verdiğimiz butun nefesler, son nefesimizin bir nevî pusulası hukmundedir. Aynı zamanda Âhiretteki hÂlimizin daha bu dunyadaki tercumÂnı gibidir.
KıyÂmete kadar surecek olan kabir hayÂtımız, dunyadaki vaziyetimize ve amellerimize gore şekillenecektir. Olumu bir husran olmaktan kurtarıp bir zafere donuşturebilmek, onu mÂtem değil de “Şeb-i arûs” hÂline getirmek, olumden sonraki arzu ettiğimiz adrese hazırlanıp olmesini bilenlerin kÂrıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Gonul Bahcesinden Son Nefes, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan