
Muminler icin asıl izzet İslam'dadır. Allah ve Resulu'ne itaat muslumanın aslolan birinci vazifesidir ve bu vazife ile musluman izzet ve şeref kazanır. Allah'ın hudutları muminin vazgecilmez kırmızı cizgileridir. İslam ile şeref bulduğunu ve onceki hayatlarında zillet icerisinde bir omur gecirdiğini soyleyen Hz. Omer (R.A) boylelikle ummete de şu mesajı veriyor: İzzet ve şeref İslam'ın yanındadır...“MĂ‚demki her şeyin cĂ‚nının cĂ‚nı Allah ’tır; o hĂ‚lde cĂ‚nının cĂ‚nından ayrı duşmekten kork! O ’nun emirlerine ittibĂ‚ et!” (Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚)
Allah ve Rasûlu ’nun muhabbetini hayatının merkezine alan bir genc icin yegĂ‚ne yol, Allah ve Rasûlu ’nun emirleri istikĂ‚metinde bir hayat yaşamaktır.
Şu hakîkati hic unutmamak îcĂ‚b eder ki, insanı Allah TeĂ‚lĂ‚ yaratmıştır. Bu sebeple kulunun huzur ve saĂ‚det uzere bereketli bir hayat yaşamasını sağlayacak en guzel yolu da ancak O bilir. Nasıl ki bir cihazın Ă‚rıza yapmadan verimli bir şekilde calışabilmesi, onu yapan kişinin hazırladığı kılavuza uymaya bağlıysa, insan icin de durum aynıdır. Kişi rahat ve huzurlu bir hayat yaşamak istiyorsa, AllĂ‚h ’ın koymuş olduğu kĂ‚idelere riĂ‚yet etmelidir.
Allah ve Rasûlu ’ne itaat uzere yaşayan bir insan, hem dunyanın hem de Ă‚hiretin en mesʼud insanı olur. Dunyevî ve uhrevî cok buyuk kazanclar elde eder.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan SevbĂ‚n -radıyallĂ‚hu anh- bir gun Allah Rasûlu ’ne gelerek:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu, Siz bana kendimden, Ă‚ilemden ve cocuklarımdan daha sevgilisiniz. Ben evdeyken Siz ’i hatırlayınca sabredemiyorum, hemen gelip mubĂ‚rek yuzunuze bakıyorum. Benim ve Siz ’in bir gun oleceğimizi hatırladığımda ise tĂ‚rifi imkĂ‚nsız bir huzne gark oluyorum. Biliyorum ki Siz cennete girdiğinizde diğer peygamberlerle birlikte yuksek bir mertebeye cıkarılacaksınız. Ben ise cennete girsem bile Siz ’i orada goremeyeceğimden korkuyorum.” dedi.
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ona herhangi bir cevap vermedi. Bir muddet sonra CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- gelip:
“Kim AllĂ‚h ’a ve Rasûl ’e itaat ederse işte onlar, AllĂ‚h ’ın kendilerine lûtuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sĂ‚lih kişilerle beraberdir. Bunlar ne guzel dostlardır!” (en-NisĂ‚, 69) Ă‚yet-i kerîmesini vahyetti. (VĂ‚hidî, s. 170)
Bundan daha buyuk bir mukĂ‚fĂ‚t duşunulebilir mi?!
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle haber verir:
“Rabbiniz -azze ve celle- buyuruyor ki: «Eğer kullarım Bana îcĂ‚b ettiği şekilde itaat etseler, Ben onlara yağmuru (dahî

Yani insan, ciddî bir din şuuru ile Rabbine doner, ihlĂ‚s ve samimiyetle kul­luk ederse, her hususta ilĂ‚hî yardıma mazhar olur. CenĂ‚b-ı Hak, butun varlıkları onun emrine Ă‚mĂ‚de kılar.
Allah ve Rasûlu ’ne itaatin en guzel numûnelerini ashĂ‚b-ı kirĂ‚m sergilemiştir. Abdullah bin RevĂ‚ha ’nın hanımı şoyle anlatır:
“Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- hutbeye cıkmıştı. Bu esnĂ‚da Mescid ’e doğru gelmekte olan Abdullah -radıyallĂ‚hu anh-, Allah Rasûlu ’nun; «Oturun!» buyurduğunu uzaktan işitti. Daha mescide varmamış olmasına rağmen, hemen olduğu yere oturuverdi. Bu durum daha sonra Peygamber Efendimiz ’e bildirildiğinde, AbdullĂ‚h ’a:
«–Allah TeĂ‚lĂ‚ senin, AllĂ‚h ’a ve Rasûlu ’ne itaat iştiyĂ‚kını artırsın!» buyurdu.” (Ali el-Muttakî, Kenzu ’l-UmmĂ‚l, XIII, 450/37171; Heysemî, IX, 316)
Hazret-i Âişe vĂ‚lidemizin bildirdiğine gore hanımlara tesetturu emreden Ă‚yet-i kerîmeler[1] nĂ‚zil olunca hanım sahĂ‚bîler, evlerine gitmeyi bile beklemeden hemen oracıkta elbiselerinin fazla kısımlarını keserek başlarını ve yakalarını emre uygun şekilde ortmuşlerdir. (BuhĂ‚rî, Tefsîr, 24/12; Ebû DĂ‚vûd, LibĂ‚s, 31-33/4102)
Safiyye bint-i Şeybe ’den rivĂ‚yet edildiğine gore tesetturle alĂ‚kalı Ă‚yet-i kerîmeler nĂ‚zil olduğunda, erkekler evlerine donup hanımlarına, kızlarına, kız kardeşlerine ve butun akrabalarına bu Ă‚yetleri okudular. Bunun uzerine butun kadınlar, en kıymetli elbiselerini dahî fedĂ‚ ederek bunlardan başortusu yaptılar ve baştan aşağıya guzelce ortunduler. Boylece Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın indirmiş olduğu hukumleri derhĂ‚l tasdik ettiklerini ve onlara gonulden inandıklarını gosterdiler. Sabah namazında, Allah Rasûlu ’nun arkasında baştan aşağıya ortunmuş olarak safa durdular. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, [Nûr, 31])
Peygamber Efendimiz ’e itaat hususunda gevşek davranmak, insanı buyuk kayıplara uğratır. Bir defasında Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir kısım ashĂ‚bını sabah erkenden sefere gondermişti. İclerinden biri geri kaldı ve Ă‚ilesine:
“–Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ile birlikte oğle namazını kılayım, sonra kendisine selĂ‚m verip vedĂ‚ edeyim, diye geri kalıyorum. Hem bana duĂ‚ buyursun da o duĂ‚ benim icin kıyĂ‚met gununde şefaatci olsun!” dedi.
O zĂ‚t Nebiyy-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’le birlikte namaz kıldıktan sonra Efendimiz ’e yoneldi ve selĂ‚m verdi. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ona:
“–Arkadaşlarının seni ne kadar gectiğini biliyor musun?” dedi. SahĂ‚bî:
“–Evet, sabah erkenden aldıkları mesĂ‚fe kadar beni gectiler.” dedi. Bunun uzerine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–Nefsimi elinde tutan ZĂ‚tʼa yemin ederim ki, onlar fazîlette seni, doğu ve batı arasındaki en uzak mesĂ‚fe kadar gectiler.” buyurdu. (Ahmed, III, 438)
Diğer rivĂ‚yete gore Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- o şahsa şunları da soylemiştir:
“–Yeryuzundekilerin hepsini infĂ‚k etsen, onların o erken cıkışlarındaki fazîleti elde edemezsin.” buyurdu. (Tirmizî, Cuma, 28/527; Ahmed, I, 256; Beyhakî, III, 187)
Nakledildiğine gore İmĂ‚m MĂ‚lik -rahmetullĂ‚hi aleyh- bir gun ikindi nama­zından sonra mescide girmişti. MĂ‚likî mezhebinin kurucusu olan bu muctehid imĂ‚mın goruşune gore ikindiden sonra na­maz kılınmaz. Bu sebeple o, namaz kılmadan oturdu. Onu goren bir cocuk kendisine:
“−Ey yaş­lı adam, kalk ve namaz kıl!” dedi.
İmam MĂ‚lik hemen kalkıp namaz kıldı. Tercih ettiği goruşu ileri surup onunla tartışmaya girmedi. Bu davranışının sebebi sorulunca da şoy­le dedi:
“−«Onlara: “Rukû edin!” denildiği zaman rukû etmezler.»[2] diye tehdid edilen kişilerden olurum diye korktum.” (Kurtubî, Tefsîr, [MurselĂ‚t, 48])
Efendimiz ’e hizmet eden genc sahĂ‚bî Ebû RĂ‚fî -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
Hendek harbi esnĂ‚sında Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- icin bir koyun kızartılmış ve kendisine ikram edilmişti. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- koyunun kurek kısmını severdi. Bu sebeple bana:
“–Ebû RĂ‚fî, kurek kısmını ver?” buyurdu. Ben de verdim.
“–Ebû RĂ‚fî, kurek kısmını ver?” diye tekrar istedi. Bu sefer koyunun diğer kureğini verdim. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, bu etleri ashĂ‚bına ikram ediyordu. Ucuncu defa:
“–Ebû RĂ‚fî, kurek kısmını ver?” buyurunca ben:
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Bir koyunun iki kureği olmaz mı?” dedim. Bunun uzerine Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–Sesini cıkarmasaydın, ben kurek kemiği istedikce tencereden cıkarıp vermeye devam ederdin!” buyurdu. (Bkz. Ahmed, VI, 8; DĂ‚rimî, Mukaddime, 7/45; Heysemî, VIII, 311)
Buradan anlaşıldığına gore Allah ve Rasûlu ’nun emirlerini tam bir teslîmiyet icerisinde her zaman harfiyen yerine getirmek gerekmektedir. Bu husustaki temel prensibi Necip Fazıl, kısaca şoyle ifĂ‚de eder:
Gozum, aklım, fikrim var deme hepsini oldur!
Sana col gibi gelen, o gol diyorsa goldur!
En kıymetli sermayesi olan vakitlerini Hakkʼa itaat ve ibadetten uzak geciren insanların Ă‚hirette buyuk bir pişmanlığa duşeceği Ă‚şikĂ‚rdır. Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- Peygamber Efendimiz ’in vefĂ‚tından sonra gozyaşları icinde soylediği mersiyesinde bunu şoyle ifĂ‚de eder:
“…Anam-babam Sana fedĂ‚ olsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah! CenĂ‚b-ı Hak katında o kadar ulvî bir makĂ‚ma sahipsin ki, cehennem halkı ateşler icinde azap gorurken, dunya hayatındayken Sana itaat etmiş olmayı o kadar cok arzu edecekler ki, dehşetli bir feryĂ‚d ile:
«“Eyvah bize! Keşke AllĂ‚h ’a itaat etseydik, Peygamber ’e de itaat etseydik!” diyecekler.» (el-AhzĂ‚b, 66)” (GazĂ‚lî, İhyĂ‚, I, 410-411)
İbn-i MînĂ‚ anlatıyor:
Uzerime ince bir elbise giyip kabristana gitmiştim. Şiddetli bir soğuk cıktı, hemen bir kabrin kuytusuna sığındım. Orada hafifce iki rekĂ‚t namaz kılıp kabrin uzerine yanustu yattım. VallĂ‚hi uyanık vaziyetteyken kabirden şoyle bir ses işittim:
“–Kabrimin uzerinden kalk! Siz amel işleyebiliyorsunuz, fakat kabirlerin ahvĂ‚lini bilmiyorsunuz. Biz dunya hayatını bitirip kabir hayatına başladık, her şeyin hakîkatini gorup anladık. Dunyada sĂ‚lih ameller işlemenin ne kadar kıymetli bir şey olduğunu cok iyi idrĂ‚k ettik. Ancak artık amel işleme imkĂ‚nımız kalmadı. VallĂ‚hi şu senin hafifce kıldığın iki rekĂ‚t namazı kılabilsem, bu benim icin dunya ve icindekilerden daha sevimli ve kıymetli olurdu.” (Beyhakî, DelĂ‚il, VII, 40-41)
[1] en-Nûr, 30-31.
[2] el-MurselÂt, 48.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları
İslam ve İhsan