“AllÂh ’ın yuz rahmeti vardır.” hadis-i şerifi nasıl anlaşılmalıdır? Allah ’ın rahmeti olmasaydı ne olurdu? Kıyamette gunahkarlar kor olarak mı haşredilecek?RahmÂn ve Rahîm olan Rabbimiz, sonsuz merhametiyle butun varlıklar Âlemini kuşatmıştır. Rahmeti, gazabını gecmiştir. Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, Allah TeÂl ’nın rahmetinin genişliğini anlatmak icin şoyle bir misal verir:
“AllÂh ’ın yuz rahmeti vardır; bunlardan bir rahmeti, yeryuzu halkı arasında paylaşmış ki, onların ecelleri gelene kadar (hayatları boyunca) onlara kÂfi gelir. Rahmetin doksan dokuz kısmını ise kıyamet gunu evliyaları, dostları icin saklamıştır.” (bk. Buharî, Rikak,19; Muslim, Tevbe, 18-21)
ALLAH RAHMETİ YUZ PARCA YARATMIŞTIR Aynı konudaki diğer hadîs-i şerîf de şoyledir:
“Allah rahmeti yuz parca yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryuzune bir parcasını indirmiştir. İşte mahlûkÂt, bu bir parcadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at (bazı rivayetlerde “hayvan” gecmektedir), yavrusuna basmamak icin tırnağını (ayağını) kaldırır.” (BuhÂrî, Edeb 19)
KÂinÂtta tecellî eden butun merhamet ve şefkat goruntuleri, Allah TeÂl ’nın rahmetinin sadece yuzde birine denk geliyorsa, O ’nun rahmetinin genişliği daha ne kadar olabilir? İnsanın aklı, havsalası yetmemektedir.
KAİNATTA İLAHİ TECELLİ Ancak Rabbimizin tek sıfat-ı ilÂhiyesi rahmet değildir. Onun Âdil, mudill, hakîm, alîm, azîz, mubdî ’, zuntikÂm gibi daha pek cok isim ve sıfatı vardır. İşte imtihan Âlemi olan şu kÂinÂt, butun bu esmÂ-i ilÂhiyyenin birbiriyle karışımı ile ortaya cıkmıştır. Ve daha onemlisi, her bir ilÂhî sıfat, her an bu kÂinÂtta tecelli hÂlindedir.
Biz, biliriz ve inanırız ki, hayır da, şer de Allah ’tandır. Cunku emir ve yaratma, sadece O ’nun kudret elindedir. O, “Ol!” demeden, iyilikler de var olmaz, kotulukler de zuhur edemez. O ’nun izni olmadan hicbir insan, cin, melek; kısacası butun var olanlar tek bir harekette bulunamaz.
Şeytan, başına buyruk hareket eden, her istediğini, istediği şekilde meydana getirebilen bir “otorite” veya “ilÂh” değildir. Aksine o, AllÂh ’ın izni ve musaadesi dahilinde, belli sınırlar icinde hareket edebilen bir imtihan aracıdır. İnsanların ic dunyasındaki iyilik ve kotuluk duygularının hayatları boyunca ortaya cıkmasına yardımcı olur. İcinde iyilik bulunan kimseler, şeytanın oyun ve hilelerine kendilerini kaptırmaz ve butun yoklamalarına karşı, AllÂh ’ın ve rasûllerinin yolunu takip ederler. İcinde habis duygu ve duşunceler bulunan kimseler de şeytanların vesveselerini fırsat bilerek onların peşine duşer.
CenÂb-ı Hak, iyi ve guzeli yaratmış; onların kıymeti anlaşılabilsin diye kotu, cirkin ve murdarı da var etmiştir. İnsana duşen, hayatı boyunca akıl ve iradesiyle en iyi, en guzel ve en doğruyu secmek icin calışmaktır.
Ancak insanın zaaflarını en iyi bilen Rabbimiz, insanı sadece akıl, irade ve vicdan ile donatmamıştır. Ona rehberlik etmek uzere peygamber ve kitaplar da gondermiştir. O hÂlde insan, bir imtihan Âlemi olan bu dunyada, ilÂhî emir ve yasaklarla ortaya konulan prensipler cercevesinde bir hayat surecek ve Âhiret Âleminde karşısına cıkması icin sÂlih amellerde bulunacaktır. Zira bu dunyada heybesine ne koymuşsa, Âhirette sadece onu bulacaktır. O yuzden hic buradan gitmeyecekmiş gibi dunya ve onun lezzetlerine sarılmak, Âhireti ve hesap gununu unutmak en buyuk gaflettir.
İslÂm, insanların farklılıklarına gore sorumluluğun da değiştiği prensibini getirmiştir. Bir fakirin infak edeceği şey ile bir zenginin infak sorumluluğu farklıdır. Bir cÂhil gencin sorumluluğu ile bir Âlim kimsenin sorumlulukları farklıdır. Allah, kullarına verdiği nimetler nisbetinde sorumluluk yuklemiştir ki, bu da O ’nun adÂletinin gereğidir.
Ancak insanlar, hukuk onunde eşittir. Bir zengin suc işlemişse, hÂkim onunde aynı sucu işleyen bir fakirden farkı yoktur. Aynı durum, toplumun butun statuleri icin de gecerlidir. Asil bir Âileden gelen yahut devlet idare eden kimseler de sıradan vatandaşlar gibi ilÂhî hukuk onunde eşit muÂmele gorurler. Bu dunyada insan faktoru sebebiyle, zaman zaman bu prensip ciğnense de kıyamet gununde tecelli edecek ilÂhî adalet; herkesi eşitleyecek ve her turlu iltiması engelleyecek şekildedir. O gun mutlak bir şekilde herkes yaptığının karşılığını gorecektir.
KIYAMETTE KOR OLARAK DİRİLME Butun bu esasların kaynağı olan, Allah katından indirilmiş vahyin son halkası ve en mukemmeli olan Kur ’Ân-ı Kerîm, insanlığın tek kurtuluş recetesidir. O, insanlar arasındaki ihtilafları sona erdirmek, dargınları barıştırmak, sulh ve selÂmeti hÂkim kılmak, adaleti tesis etmek ve kısaca insanlığı iki dunya saadetine ulaştırmak icin gonderilmiştir.
Eğer insan, hayatındaki butun dertlerin cozumunu onda ararsa huzura kavuşur. Eğer sorularının cevabını onda ararsa zihni ve gonlu rahata kavuşur. Eğer AllÂh ’a giden yolu ona sorarsa, karanlıklar icinden cıkıp ilÂhî nurla aydınlanır. Aksi hÂlde başına ne geleceğini ise, Âyet-i kerîmeler şoyle haber vermektedir:
(Allah) dedi ki: «Birbirinize duşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık Benden size hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, o sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de Beni anmaktan yuz cevirirse, şuphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve Biz onu, kıyamet gunu kor olarak haşredeceğiz.»
O: «Rabbim! Beni nicin kor olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten gorur idim!» der.
(Allah) buyurur ki: «İşte boyle. Cunku sana Âyetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun. Bugun de aynı şekilde sen unutuluyorsun!»” (TÂhÂ, 123-126)
Âyet-i kerîmelerde acıkca ifade edildiği uzere, insanın yeryuzundeki imtihanı Hazret-i Âdem efendimizin dunyaya inişiyle başlamış ve kıyamete kadar devam edecektir. Bu imtihanda gerek şeytan ve gerekse kendi cinsi olan insanlardan duşmanları olacak ve onlar, kendisini AllÂh ’ın yolundan saptırmaya calışacaklardır.
Onlarla mucadelede hidayet uzere kalmak, sırÂt-ı mustakimden ayrılmamak icin AllÂh ’ın gonderdiği vahye sımsıkı sarılmak gerekir. Ona yapışan kurtulacak, ondan uzak duran ise mahrum kalacaktır. Bu mahrumiyet, dunyada sıkıntılı bir hayat, Âhirette ise bin bir dert, belÂ, azap ve pişmanlık şeklinde ortaya cıkacaktır. Rabbimiz muhafaza buyursun.
AHİRETTE KOR OLARAK HAŞREDİLECEK İNSAN Rabbimizin “Âhirette kor olarak haşredeceğini haber verdiği” insan tipi, kendisine verilen omur fırsatının değerini bilemeyip fÂni dunya hayatının cazibesinde kaybolan ve bu dunyada olumsuz olacağını zanneden insan tipidir. O, bu dunyanın hakikatini gorememiş, dunyada zÂhir gozu acık olduğu hÂlde kalp gozu kapalı kalmıştır.
Onun bu basiretsizliği, Âhirette sonsuz bir şekilde korluk olarak karşısına cıkacak; pişman ve perişan bir hayat surecektir. Ne olecek ki rahata kavuşsun, ne huzurlu bir şekilde yaşayacak ki, mutlu olsun. Boyle fecî bir Âkıbete duşmeden once dunyada hem baş gozumuzu, hem de kalp gozumuzu acalım. KÂinÂta ve hÂdiselere îman penceresinden, tefekkur durbunu ile bakalım.
Bugun sağlığımız yerinde, gozlerimizin ziyÂsı varken gozlerimizdeki o nûru, ilÂhî kelÂmla neden buluşturmayalım?
Neden bedenimizdeki gucu-kuvveti, Allah icin yapılan hizmetlerde harcamayalım?
Bize ikram edilen her şeyde, Rabbimizin bize emanet ettiği butun varlıkların hakkının bulunduğunu neden duşunmeyelim?
Neden şu kısacık dunyada, tefekkur dunyamızın başkoşesinde Allah rızÂsı, İslÂm ’a hizmet ve Âhiret endişesi olmasın?
Kaynak: Şefika Meric, Şebnem Dergisi, Sayı: 184


İslam ve İhsan