Bir kadının ellerinde ağlıyor sonbahar. Ağırladığı bereket kokusunu yayıyor topraklar ve kıvrık rimelsiz kirpiklerin ucundan damıtıyor rahmetin ulvi saadetini. Kadın ellerinden sıkı sıkı tuttuğu oğlunun gozlerinden bakıyor hayata. Havanın soğumuş olması birden uyandırıyor onu dalıp gittiği hayal aleminden. Gecen kış orduğu hırkayı giydiriyor oğluna, kazağının uzerinden telaşla. Baloncuyu goruyor cocuk, hevesle işaret ediyor renk cumbuşune. Kadın; ‘ucup gidecek ve sende ardından ağlayacaksın, biraz daha bekle hayat sana sonunda nasıl olsa kaybedeceğin cok fırsat verecek’ diyor, oğlu anlamıyor....

Demir doven ustanın ellerinde ateşten henuz cıkmış sac levha. Sicim gibi suzuluyor alnından terler. Cırak bir yandan ustasına bakıyor, bir yandan alnında ki teri siliyor usulca. Nasır tutmuş demircinin elleri, hissiyatı giderek kayboluyor parmak uclarının. Cekici kavrayan bileklerinde duruyor gucun asaleti, ama o gucu hep iyi işlerine harcıyor. Cırak telaşlı; ‘dur bende deneyeyim usta’ diyor daha ilk tutuşta sacdan elini yakıyor. Yuzunde mahcubiyetle ustasına bakıyor; ‘daha cocuğum ben, ne anlarım ki demircilikten? Bak bu kadar zaman oldu, sacı tutmasını bile bilmiyorum’ diyor. Gulumsuyor demirci, ‘daha var sana evlat, sabret, insan da demir gibi tavında dovulur’ diyor, cırak anlamıyor...

Yaşlı adam evine elleri kolları dolu geliyor. Kızı acıyor kapıyı. Sarılıyor babasına. Adamın gozleri buğulanıyor. Kızının yaşam heyecanı, carpan kalbinin sesini de, soluğu kesilmiş ciğerlerinde ki oksuruk hırıltısını da bastırıyor. Bırakıyor poşetleri yere, ‘hadi’ diyor, ‘bir yorgunluk kahvesi yap bana’. Kızın suratı asılıyor birden, ‘iyi ama baba, internette arkadaşlarımla konuşuyorum, bitince gelir, yaparım’. Adam şaşırıyor kızının mazeret gosterdiği nedene ve diyor ki; ‘birkac sene sonra evlenip bu yuvadan ucacaksın. Kızımsın anlayışla karşılarım ama el adamı dinlemez bu bahaneleri, ona bana davrandığın gibi davranamazsın’ kız bakıyor babasının yuzune. Anlamıyor...

Hayat hep baktığımız pencerelerden gorunur sanıyoruz. Oysa belki birkac ay, belki birkac sene sonra yuzu gorunmemeye başladığında, bize zamanında onerilmiş olan ve hep ıskaladığımız camları elimizde ki sonmek uzere olan mumlarla arayacağız... Ve coğumuzun mumu sonecek, tokezleyecek, duşeceğiz. Bizden deneyimli kişilerin deneyimlerinden yararlanmıyor olup, her birini denemeye vaktimiz olacağını sanmamız ne acı bir tecrube yaratacaktır bizde oysa...

Dışarıdan gelen seslere tıkamayın kulaklarınızı. Onlar bazen bir cumlenin icerisinde sunulurlar bize, bazense, apaydınlık karşımızda dururlar. İnanın ahmaklardan bile alınabilecek cok ders var bu dunyada. Yeter ki yararlanmayı bilip, doğru zamanlarda kullanabilelim...