Kıyametin dehşeti karşısında şaşkına donen insanın halini Mevl şoyle belirtiyor: “O gun insan; kacacak yer neresi der. Hayır, hayır! Kacıp sığınılacak yer yoktur. O gun varıp durulacak yer sadece Rabbinin huzurudur.” (Kıyamet, 10-12)Biz zaman zaman kıyametin dehşet ve telaşını onceden bu dunyada da yaşıyoruz. Topyekûn bastıran bir felaket karşısında kacacak yer, başımızı sokacak sığınak, barınak arıyoruz. Zengin-fakir, guclu-gucsuz, amir-memur, genc-ihtiyar herkes caresizliğe duşuyor.
Son yaşadığımız Korona Virus salgını dunya capında herkese bu caresizliği yaşattı. Kacacak yer kalmadı. Bazı mahalli felaketler olunca zenginler daha guvenli ulkelere kacar, servetleri sayesinde oralarda hayatlarını surdururler, tehlikeden emin olurlardı. Fakat bu salgın karşısında kimseye kacacak yer kalmadı. Hicbir şeyin para etmediği goruldu. Gucun, servetin, iktidarın bir işe yaramadığı anlaşıldı.
Beşer planında bazı tedbirler almanın yanında asıl sığınak ve barınağın Allah olduğunda şuphe yoktur. Doğru adres O ’dur. “O halde Allah ’a koşun.” (Zariyat, 50) Arap şairi ne guzel soylemiş:
“Sabret, yoktur bu dunyada
baki kalan,
Yoktur seni Allah ’ın
kazasından koruyan.”
Ahirette de donuş sadece O ’na, dunyada da yalvarış sadece O ’nadır. Bize insanlığı, ebedi gercekleri oğreten Hz. Peygamber (s.a.v.) en sıkıntılı anlarında daima O ’na iltica etmiş “Senden başka sığınak ve korunak yoktur”, “Aczimi Sana arz ediyorum” diyerek engin sabrı ve tevekkulu sayesinde dunyanın en buyuk inkılabını gercekleştirmiştir. Allah ’a sığınmak insanı guclu kılar. Cunku gucun, kuvvetin kaynağına sığınmış oluyorsunuz.
Yaşadığımız bu korona salgını bize adeta kıyamet sahnesini yaşattı: “O gun kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve cocuklarından kacacak. O gun herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.” (Abese, 34-37)
Bugun biz de virus bulaşmasın diye en yakınlarımızdan kacar olduk, korkudan elimizi yuzumuze suremez olduk. Bu caresizlik bize haddimizi bildirdi. Kendimizi guclu sanırken ne kadarda gucsuz ve aciz olduğumuzu gorduk. Humeze Sûresi ’nde de belirtildiği gibi; biriktirdiğimiz ve bizi olumsuz yapacağını sandığımız mallarımızın, paralarımızın da bir işe yaramadığına şÃ‚hit olduk. Zenginle fakirin, gucluyle gucsuzun bir virus karşısında aynı caresizliğe duştuğunu seyrettik.
Yerine gore en değerli, en sevimli şeylerin bile en tehlikeli varlıklar haline donuştuğunu fark ettik. Cocuğumuzu bağrımıza basamadık, torunumuzu uzaktan selamladık. Babamızın cenazesine katılamadık. Boylece zaafımızı, aczimizi daha yakından gorup yaşadık.
Firavunluğun, Nemrutluğun ufak bir iğne ile patlayan birer balon olduğunu yaşayarak gorduk. Gozle gorulmeyen bir virus karşısında toplarımızın, tufeklerimizin, fuzelerimizin iflasını muşahede ettik.
İnsanlar işledikleri gunahların, yaptıkları zulumlerin ağır faturalarıyla karşılaşacaklarını hesap etmediler. Hak-hukuk tanımadılar. Kurdukları haksız tezgÂhların hep devam edeceğini duşunduler. Kendileri daha fazla kazansın diye başkalarının hep kaybetmesi esasına gore hareket ettiler. Kendileri cok yemekten dolayı diyet yapmak, zayıflama kurleri uygulamak durumunda kalırlarken acından olenleri duşunmediler. Mazlumların ahını aldılar. Kirlettikleri, yağmaladıkları cevrenin intikamıyla karşılaştılar. Katlettikleri hayvanların, genetiğini değiştirdikleri bitkilerin hışmına uğradılar.
Velhasıl ac gozluluğun faturası ağır oldu. Bu fatura sadece zalimlere kesilmedi. Zulme dur demeyenler, onleme gucu olduğu halde yanlışlığa mudahale etmeyenlere de kesildi. “Oyle bir fitneden sakının ki o, icinizden sadece zalimlere dokunmakla kalmaz (herkese sirayet eder). Biliniz ki Allah ’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal, 25)
Cezalar hataların derecesine goredir. Dunya capındaki hatalar dunya capında cezalar gerektirir. O takdirde bu cezadan kurtulmak zordur, bazen de hic mumkun olmaz. Ancak tovbe edilip, bir daha aynı hatalara donmemek niyetiyle pişmanlık duyulursa o takdirde ilahi af ve rahmet tecelli eder. Nuh (a.s.) da azgın bir topluma peygamber olarak gonderilmiş, o da yola gelmeleri icin turlu cağrıyı yapmış, yalvarmış, fakat cağrısı onların azgınlıklarını artırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Neticede suda boğuldular. Gemiye binmeyen oğlu: “Ben dağa sığınırım. O beni sudan korur, dedi. Nuh: Bugun Allah ’ın esirgedikleri haric O ’nun azabından kurtulacak olan yoktur” dedi. (Hûd, 43) Hz. Nuh ’un oz oğlu daha sonra gunaha dalan oğulları da sığınacak yer bulamadılar. “Allah ’tan başka dostlar edinenlerin durumu orumceğin durumuna benzer. Orumcek bir yuva edinir. HÂlbuki yuvaların en dayanıksızı orumcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.” (Ankebut, 41)
Mu ’minin son kertede başvuracağı adres bellidir. “O sabredenler, başlarına bir bela geldiği zaman: Biz Allah ’ın kullarıyız ve biz sadece O ’na doneceğiz, derler.” (Bakara, 156) Olumu bir yokluk değil, bilakis ebedi varlığın kapısı olarak gorurler. Akşam olunca evine doneceğini bilen insan mutlu olur. Donecek yeri, yuvası olmayan ise bedbahttır.
Guzel olan bir kacış varsa o da gunahlardan kacmaktır. Gunahlardan kacanlar kurtulmak icin kacacak yer aramışlar. Zira sığınacakları yer bellidir.
Dunya capında salgın Korona felaketi bize cok şeyler oğretti. Aczimizi, caresizliğimizi, haddimizi oğrendik. Hataların, isyanların, şımarıklığın, israfın, gosterişin, bencilliğin, merhametsizliğin, zulmun nelere mÂl olduğunu gorduk. Allah ’a, onun kurtarıcı buyruklarına yonelmekten başka yol olmadığını anladık. Sozu şoyle bağlayalım: “Butun kapılar kapalı, tovbe kapısı acık.”
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi Ağustos 2020, Sayı:413
İslam ve İhsan