
Gul ağacından murÂd; ne kok, ne govde, ne diken, ne yaprak; sadece guldur. Yaprak icin o gul ile beraberlik ne buyuk bir şereftir. Govde icin o gule hizmet ne buyuk nîmettir. Hatt ayağı dibindeki toprak icin o gulun şebnemleriyle ıslanmak, onun ıtırıyla bezenmek, ne buyuk bir bahtiyarlıktır…Gullerin şÃ‚hı, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’dir. Bilhassa gunumuzde O ’nun yoluna hizmet etmek ve fedakÂrlıkta bulunmak, Hak katında ne buyuk bir izzet ve şereftir!..
Bir teşbihle ifade edersek, gul ağacından murad, ne kok, ne govde, ne diken, ne yaprak; sadece guldur. Butun cicekler icinde en zarifi ise yine guldur. Yaprak icin o gul ile beraberlik ne buyuk bir şereftir. Govde icin o gule hizmet ne buyuk nimettir. Hatt ayağı dibindeki toprak icin o gulun şebnemleriyle ıslanmak, onun ıtırıyla bezenmek ne buyuk bir bahtiyarlıktır.
Şeyh SÂdî, GulistÂn ’ında bu bahtiyarlığı şu temsil ile anlatır:
Bir gun hamamda dostlardan biri bana guzel kokulu bir kil (temizleyici toprak) parcası verdi.
Kile sordum:
“–A mubÂrek, sen misk misin, anber misin? Senin gonul cekici guzel kokunla mest oldum.”
Kil bana şoyle cevap verdi:
“–Ben bir gulun toprağıydım. O gulun yaprakları seher şebnemleriyle dolar, benim uzerime ağlayarak damlardı. Ben bu yaşlarla hamur gibi yoğruldum. Ben aslında alelÂde bir «kil»im. Bu koku onundur…”
Fuzûlî, Gul-i GulzÂr-ı Nubuvvet Efendimiz ’in eşsizliğini şoyle ifade eder:
Suya virsun bÂğbÂn gulzÂrı zahmet cekmesun,
Bir gul acılmaz yuzun tek virse bin gulzÂre su…
“Bahcıvan, gul bahcesini sulamak icin (boş yere) zahmet cekmesin! (Zira), bin tane gul bahcesi sulasa, (YÂ RasûlÂllah, yine de) Sen ’in yuzun gibi bir gul (hicbir zaman) acılmaz!..”
MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Ey gafil! Musa ve Ahmed ’in mûcizelerine nazar et. As nasıl ejderh oldu ve hurma kutuğu nasıl irfan sahibi oldu ve inledi?”
“Hazret-i Mustaf -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- , kendisinden ayrı duştuğu icin inleyen HannÂne1 direğini okşadı. Sen, ey insan, bir ağactan da aşağı değilsin. HannÂne direği ol da sen de ayrılıktan inle…”
İnle, cunku O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de senin icin; «Ummetî!.. Ummetî!..» diye CenÂb-ı Hakk ’a yalvarmakta…
Ahsen-i takvîm olan insanın, Varlık Nûru ’nun kıymetini idrÂk etmesi, O ’nu idrÂk ederek, O ’na yakınlık icin inlemesi ve yanması elbette, sÂir mahlûkattan farklı ve mustesn olmalıdır. Bunu ifade icin Hazret-i MevlÂn ’dan ilhamla denilmiştir ki:
“Odun yanar kul olur, gonul yanar kul olur.”
HayÂtiyetini kaybetmiş, olu bir kutukten bir şey beklenmez. Gafil insan icin cehennem vardır. Fakat gonlu diri, gozleri mÂn ve hakikatlere acık, kulağı hakka ve hayra ÂmÂde bir mu ’min, idrÂk ettiği hakikatlerle hamlıktan kurtulur, pişmeye başlar. Sonunda yanar. Elbette onun yanışı, bir odunun yanıp kul oluşu, hic oluşu gibi bir yanış değildir. «نِعْمَ الْعَبْدُ» medhine mazhar bir kul hÂline getiren bir yanıştır. Sevdiğinde fÂnî eden bir yanış ve kavruluştur. Neticesi cennettir.
Kaynak: osmannuritopbas.com
İslam ve İhsan