
Hak din İslam tevhid dinidir.AllÂh ’ın zÂtına Âit vahdÂniyete, yani bir ve tek oluşuna îman, ikinci bir varlığa ihtimal bile bırakmayacak muhtevÂda kat ’î olmalıdır. İslÂm, bunu ister ve bunu emreder. Bu, İslÂm ’a dÂhil oluşta birinci adımdır.
Kelime-i tevhîdi yaşamak; ulûhiyet-ubûdiyet husûsunda kalbi yalnızca AllÂh ’a tahsîs edebilmektir. Allah, “Ehad”dır. Bu, ikinciye ihtimÂli olmayan “bir” mÂnÂsındadır.
Dolayısıyla AllÂh ’ın zÂtına Âit vahdÂniyete, yani bir ve tek oluşuna îman, ikinci bir varlığa ihtimal bile bırakmayacak muhtevÂda kat ’î olmalıdır. İslÂm, bunu ister ve bunu emreder. Bu, İslÂm ’a dÂhil oluşta birinci adımdır.
Tevhîd cumlesinin ilk kısmı, لَٓا إِلٰهَ ’dir. Bu, kalpte mekÂn bulan maddî-mÂnevî butun ilÂhları şumûlune alan bir reddediştir.
TEVHİD AKİDESİ Tevhîdin mekÂn bulacağı kalp, once ona muhÂlif butun varlıklardan, dunyevî ve nefsÂnî kirlerden arındırılmalıdır. Bu husus da, samîmiyet ve ihlÂs ile gercekleştirilmelidir. Yani tevhîd akîdesini, kucuk şirk olan “riy” ile zedelemekten de sakınmak îcÂb eder. Zira riyÂ, sırf AllÂh ’a tahsis edilmesi gereken niyet ve amellere bir fÂnîyi ortak etmektir. Bu durumda insan, zÂhiren tek bir ilÂha kulluk ediyormuş gibi gorunse de, hakîkatte nefsÂnî arzularının ve dunyevî menfaatlerinin kulu olmaya başlar. Yani farkında olmasa bile, Allah ’tan gayrısına kul olma hamÂkatine duşer.
İNSANIN EN BUYUK BEDBAHTLIĞI İnsanın en buyuk bedbahtlığı da, HÂlık ’ını bırakıp kendisi gibi mahlûk olan fÂnîlere ve nefsÂnî arzularına kul olmasıdır. Nitekim Âyet-i kerîmede:
“Hev (ve heveslerini) kendisine ilÂh edinen kimseyi gordun mu? (Resûlum!) ona Sen mi vekil olacaksın?” (el-FurkÂn, 43) buyrulmaktadır.
Âyetteki sual, tevhîd akîdesinin, hicbir şekilde ve asl ortaklığa tahammulu olmadığının ifÂdesidir. Cunku bir ve tek olan yuce AllÂh ’a ne bir fÂnî ortak olabilir, ne de put hÂline gelmiş nefsÂnî arzular! Nitekim kelime-i şehÂdet, her şeyden once bu hakîkatin îlÂnıdır.
KULLUK VASFI Diğer taraftan; kelime-i şehÂdette, Allah ’tan gayrı bir ilÂh bulunmadığına şÃ‚hitlikten sonra Hazret-i Muhammed (s.a.v) Efendimiz ’in AllÂh ’ın “kulu” ve “Resûlu” olduğuna da şÃ‚hitlik etmekteyiz. Yani CenÂb-ı Hak, bizlere en sevgili kulu olan Resûlu ’nu tasdîk ettirirken, O ’nun “kulluk” vasfını da bilhassa tebliğ etmiş olmaktadır.
Kulluk... Hakk ’a mîrÂc etmeye, yani vuslata en buyuk fırsat ve insanoğluna bahşedilen en buyuk saltanat...
AllÂh ’a bu vasıfla ve lÂyıkıyla kul olabilenler, Allah ’tan gayrısına kulluk etmekten kurtulurlar. Zaten insanın, AllÂh ’a kulluktan daha buyuk bir saltanatı hicbir zaman olmamıştır.
KUL PEYGAMBER Peygamber Efendimiz (s.a.v) de “Kul Peygamber” olarak enbiy sultanı olmuştur. Dolayısıyla gercek tevhîdin, yani yalnızca AllÂh ’a kulluğun zirvesi, Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz ’dir. Bizler de, O tevhîd dÂvetcisinin ummetiyiz.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
KELİME-İ TEVHİD