Vyacheslav Polosin, lisans eğitimini felsefe uzerine almış bir akademisyen ve yazar / analist. Zamanında Rusya Ortodoks Kilisesi ’nin en ust kademelerinde yer almış bir isim olmasına rağmen şu an Rusya ’da bir İslami merkezin (Wasatia Center) direktoru konumuna geldiği bir hikÂyeye sahip.
Rusya ve İslam… Hem gunumuzde hem gecmişte sıkca bir araya gelen iki kelime. Zira asırlar boyunca Ortodoks Hristiyanlığın merkezlerinden biri olan Rus coğrafyası her daim farklı Musluman topluluklar tarafından cevrili durumda olmuş. Rusya ve Muslumanlar kimi zaman ic ice gecmiş, kimi zaman da son derece husumetli bir ilişki yurutmuş. Ancak gercek şu ki tarih boyunca Musluman toplumlarla dirsek temasında olan Rusya ’nın İslam coğrafyasıyla teması bugun had safhaya varmış durumda. On yıllardır suren Kafkasya temelli sorunlarından Kırım ’a, Azerbaycan ’dan Afganistan ’a, Turki cumhuriyetlerden Turkiye ’ye uzanan bir ilişki ağı derken Rusya ’nın gunumuzde Orta Doğu ’da da gorunurluğunu oldukca arttırması, Turkiye ’yi de kapsamak uzere, bolge Muslumanlarının politik gundeminde her daim Rusya ’nın var olmasını mecburi kılıyor.

Rusya ve İslam bağlamında gundemler boyle şekillenirken, ote yandan da Rusya ’nın kendi topraklarında farklı etnisiteler şeklinde mevcut olan Musluman vatandaşlarıyla da ilişkilerini tanzim etme cabasına sıkca rastlıyoruz. Bu caba kimi zaman husumete, kimi zaman uzlaşmaya varsa da ozellikle Vladimir Putin donemi Rusyasında, sembolik de olsa, Muslumanlara yonelik acılımlar diyebileceğimiz adımlar atılmadı diyemeyiz. Nitekim, hatırlarız, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak uzere geniş bir Turkiye devlet erkÂnının Moskova ’da faaliyete gececek buyuk caminin acılışına Putin ’in yanında katılışının uzerinden 2 sene dahi gecmedi.

Peki, bizler bu sayfalarda sık sık Amerikalı, Avrupalı, İskandinavyalı muhtedilerden bahsederken İslam ve Muslumanlar ile bu kadar temas hÂlinde olan, bunyesinde İslami kurumlara gecit veren Rusya ’dan kayda değer bir muhtedi cıkmıyor mu ki hic oralara değinmedik? Acıkcası oransal olarak bir kıyas yapacak bilgiye sahip değilim, belki sahiden de Rusya ’da ihtida oranı daha azdır ya da Batıdakiler kadar goze carpmamasının başka sebepleri vardır. Ancak bahsetmeye değer hicbir isim olmadığını soylersek doğru olmaz. En azından benim uzun suredir hakkında yazmak istediğim, son derece ilgi cekici bir Rus muhtedi figur mevcut: Vyacheslav Polosin.

BAŞPİSKOPOSLUKTAN İSLAM'A

1956 yılında Moskova ’da Sovyet Rusya ’sının kalbine doğan Vyacheslav Polosin, mutlaka hakkında not duşulmesi gereken bir isim. Evvel lisans eğitimini felsefe uzerine almış bir akademisyen ve yazar/analist. Zamanında Rusya Ortodoks Kilisesi ’nin en ust kademelerinde yer almış bir isim olmasına rağmen şu an Rusya ’da bir İslami merkezin (Wasatia Center) direktoru konumuna geldiği bir hikÂyeye sahip. Eski bir politikacı, 1990-1993 yılları arasında Rus parlamentosu Duma ’da koltuk sahibi olmuş. Şu an Rusya ’da –halkı zaten Musluman olan toplulukları bir kenara bırakırsak- en cok bilinen Musluman figurlerden biri ve Musluman-Hristiyan ilişkileri/diyaloğu alanında faaliyetler gosteriyor.

Yukarıda belirttiğim gibi Polosin, Ortodoks Kilisesinde yıllarca gorev yapmış bir din adamı(ydı). Oyle ki başpiskoposluğa kadar varmış ve Kilise ’nin en tepe noktalarına tırmanmıştı. Bilemiyorum, Kilise icerisinde bu kadar yuksek konumda calışıp ihtida eden kac kişi vardır. Cok olduğunu sanmıyorum. Polosin ’i dikkate değer bir figur kılan da esasında bu husus diye duşunuyorum. İhtida ettiği 1999 yılına kadar Kilise ile iyi kotu ilişkisini surduren Polosin, doğal olarak, sonrasında Kilise ile ilişiğini kesiyor. Bir dizi polemiğin bu hareketi takip etmesi de kacınılmaz oluyor tabi… Peki, tum bu hikaye nasıl cereyan ediyor? Polosin ’in ağzından dinleyelim. Kendisi, “İslam ’a Yolculuğum” (My Journey to Islam) başlıklı yazısında din ile olan ilişkisini baştan sona anlatıyor, ben de onemli gorduğum kısımları alıp bir ozet sunacağım:

“Nasıl İslam ’ı sectim?

Ateist bir ailede buyumeme rağmen cocukluğumdan beri İlahi bir gucun varlığına, ona sığınanları geri cevirmeyecek bir Tanrı olduğuna inandım. Gencken gucum yetersiz kaldığında da o Tanrı ’ya sığındım hep.

Ancak Kilise ’den başka, Tanrı ’ya dair arayışıma cevap olacak bir alternatif yoktu etrafımda. HÂliyle 19 yaşında arayış icerisinde bir gencken Kilise ’ye adım atınca etkilendim. Aslında o zaman yaptığım şey gercek bir secim değildi, zira Ortodoksluk ile kıyaslayabileceğim hicbir şey yoktu elimde. Sadece Tanrısızlık (ateistlik) yanlışından kacıp dini bir organizasyona sığınmam gerektiğini hissediyordum ve tek seceneğime yoneldim.

Eğitim alıp Tanrısızlığa karşı mucadele etmek icin papaz oldum. Ancak salt ust mercilerden dayatılan rituelleri yapmam isteniyordu ve bu beni zorladı. Ortada ruhani ve entelektuel bir inanc olmalıydı. Tabi Kilise hayatının bir parcası hÂline gelince istenenleri yapmayı reddedemedim ama bir yandan da yapılanları pagan ibadetlerine benzetiyordum. Kendimi bir anda kişisel imanım ve kamusal gorevim catışırken buldum.

Yıl 1988-90 civarına geldiğinde ‘ateizmle mucadele etmek icin buradayım ’ mottosu geride kalmıştı. Kiliseye odaklanmak beni aydınlatmıyor ve hurafelerle mucadele etmeme yardımcı olmuyordu. Kilise kendini ‘kazanclı kultlerle ’ ve bina yapımıyla sınırlamış gibiydi. Tanrı ’nın savaşcısı olarak buraya girmiştim ama zamanla bu his kayboldu ve bir sihirbaz gibi hissetmeye başladım. Bu yuzden 1991 ’de başpiskoposluktan ayrıldım.

Sonrasında Kilise ile ilişiğimi kesmedim ama mevcut rituel ve gelenekleri derinlemesine araştırmaya başladım. Antik Hristiyanlığa doğru indikce karşıma cıkan Roma-Bizans menşeli teoloji benim şuphelerimi arttırdı, cunku bu teoloji pagan kulturunun izlerini taşıyordu. Yıl 1995 ’e geldiğinde buna iyice kÂni oldum ve kendimi Kilise ’den cektim. Ancak bana oğretilmiş olan ‘İsa ’ sebebiyle hÂl monoteist (tek Tanrılı/tevhid bilincinde) biri değildim. Bana bu hususta icsel bir devrim yaşatan şey Krachkovskiy cevirisi bir Kur ’an okumam oldu. İsa algım da inancım da boylece değişti. Karım da benimle birlikte ihtida etti.”

Evet, Vyacheslav Polosin ’in sıradışı oykusunun arka planında yaşananların ozeti bu. Kendisi ihtida ettiğinden beri de İslami alanda calışmalara devam ederken, bir akademisyen ve analist olarak uluslararası siyaset gibi meselelere dair yazılar da yayımlıyor. Tabi bu yazılar arasında İslam ve devlet ilişkisini, sekulerizmi, İslamofobiyi ele alan yazılar da mevcut. Şimdi Polosin ’in diğer yazılarından yola cıkarak dunya goruşu nedir, ihtidası sonrasında dunyadaki gelişmeleri okuyuşu nasıl değişmiş gibi sorulara yanıt olabilecek bir yelpaze sunalım.

RUSYA PERSPEKTİFİNE BAĞLI BİR MUSLUMAN

Sanıyorum bu bolumde belirteceğim birkac noktanın ozet/neticesi yukarıdaki başlık olacaktır. Polosin ’in Rusyalı yanını ve Rusyalı perspektifini koruduğunu, bilhassa uluslararası siyasete dair yorumlarında gorebiliyoruz. Rusya devletinin ve Putin yonetiminin aleyhinde bir şey soylediğine rastlamak guc olduğu gibi mevcut Rusya ’nın Sovyetler ’deki baskı doneminin aksine dine ve hÂliyle İslamiyet ’e de kapıları actığını ve dini yaşantıyı ozgur kıldığını belirtiyor. Bakışı doğru bulunur veya bulunmaz ancak nihayetinde Polosin ’in ihtida etti diye –misal- otomatikman Rusya yonetimine karşı Cecenlerle saf tutacağını beklemek gibi yanlış algıya kapılmayalım. Polosin ’in ihtidası (her ne kadar bazı yayınlarda kendisinin başpiskoposluktan İslam ’a uzanan yolculuğu alarm zillerinin calması gibi nitelense ve bir miktar tepkiye yol acmış olsa da) kendisiyle devleti ve toplumu ile arasında makasın acılmasına sebep olmuyor. Hatta Polosin, bugun, Rusya ’da İslami bir mesele tartışıldığında fikrine başvurulan bir fikri otorite hÂline gelmişe benziyor.

Oncelikle Polosin ’in sekuler devlet nosyonuyla bir probleminin olmadığını gorebiliyoruz. Rusya şartlarında pratik acıdan doğal bir yaklaşım diyebiliriz. Sekuler devletin dinin onunu kesen değil, dinlere eşit mesafede yaklaşarak dini ozgurluğun garanti altına alınmasını sağladığını anlattığı uzun bir yazısı var. Bu yazıda aynı zamanda sekuler Rusya devletinin de benzer bir yaklaşıma sahip olduğundan yola cıkarak Muslumanların sistem icerisinde kendi inanc ve ibadet ozgurluklerini muhafaza ederek var olabildiklerinden ve sonradan radikal fikirlerle ortadan cıkan bazı grupların Muslumanları bolduğunden ve kışkırttığından bahsediyor. Burada Cecen grupları kastettiğini anlayabiliyoruz sanırım.

Mevcut sistemi “angaje olmakta beis gorulmeyecek ve mutedil Muslumanlar icin bir sıkıntı teşkil etmeyen bir sistem” olarak tanımlayan Polosin, radikal/silahlı İslami gruplara kesinkes karşı. Ayrıca radikalleşmenin beraberinde katı bir mezhepcilik ve tekfircilik getirdiğinden yola cıkarak bu tavrı da kesin bir dille eleştiriyor. Nitekim katı mezhepci anlayışların İngiliz ve Amerikan eliyle Musluman toplumların icine sokulduğunu ileri suruyor. Bizim buralardaki genel yaklaşımımızdan cok da farklı değil bu hususa dair soyledikleri.

Polosin, İslamiyet ’i “devrimci bir din” olarak tanımlıyor. Yani fikirlerinin cok pasif ve “etliye sutluye dokunmayan” bir İslam ongorduğunu de soyleyemeyiz. İslam ’ın nihayetinde devrimci bir donuşturucu etkisi olduğunu kabulleniyor. Ancak bu devrimciliğin gunumuzdeki silahlı orgutlerin kalkışmalarıyla bir olmadığını not ediyor ve İslam ’daki devrimci ruhun cok rahatlıkla terore tevil edilebileceğini; devrimci ruhun karakterinin buna musait olduğunu ancak doğrusunun bu olmadığını da ekliyor.

Kaynak: dunyabizim.com
İslam ve İhsan