Hak dostlarından Behlul DÂn ve Halîfe Harun Reşid arasında gecen hikmet dolu hadise...
Hak dostlarından Behlul DÂnÂ; hikmetli ve ibretli sozlerle devrinin insanlarını, bilhassa Halîfe Harun Reşid ’i îkāz etmeye calışır, hakikat perdelerini aralayarak sık sık kıssadan hisseli mÂnevî dersler verirdi. Halîfe de onun bu hÂlini sever, saraya girip cıkmasına musaade ederdi.

Behlul DÂnÂ, uzun bir sure saraya uğramadı. Karşılaştıklarında Harun Reşid, merakla sordu:

“–Behlul, cok oldu gorunmedin, nerelerdeydin?”

Behlul;

“–Bana cehennemi gosterdiler, oradaki vaziyeti seyrettirdiler.” diye cevap verdi.

Harun Reşid bu cevaba şaştı kaldı:

“–Nasıl girdin oraya, ateş seni yakmadı mı?” dedi.

Behlul DÂnÂ, halîfeyi dehşete duşuren şu cevabı verdi:

“–Hayır, orada hic ateş gormedim. Cunku herkes ateşini dunyadan kendisi getiriyormuş!..”

Dunyada insanoğlunu saran nefsÂnî arzuların cÂzibesi, hakikatte ebedî hayatı azap faslına ceviren ateş parcalarından başka nedir?

Hazret-i MevlÂn da bu mecÂzî uslûpla şerden sakındırır. Cennetteki mukÂfatlar, dunyadaki sÂlih amellerin, zikir, ibÂdet ve tÂatlerin meyvesi olduğu gibi; cehennemdeki ateş ve diğer azap vasıtaları da insanın dunyada işlediği kotuluklerin karşılığıdır. Bu hususta Hazret-i MevlÂn şoyle buyurur:

“Elinde bir mazlum yaralandı, zulum gordu ise; o zulum, cehennemde bir ağac olur, ondan zakkum meyvesi husûle gelir.

Sen hiddete kapılıp, gonuller kırdı, gonullere ateş duşurdu isen; o ateş, cehennem ateşinin mayası olur.

Senin ofke ateşin bu dunyada gonulleri yakardı. Ondan doğan cehennem ateşi de; orada seni yakar, yandırır.

Senin hiddet ateşin; burada, insanlara kastederdi. Ondan doğan cehe­nnem ateşi de; orada yine insana, yani sana saldıracaktır.

Dunyada hiddete kapıldığın zaman ağzından cıkan yılan ve akrep gibi insan sokan soz
İslam ve İhsan