Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de ilk insanın yaratılışı nasıl anlatılır? Hz. Adem ve Havva (a.s.) nasıl yaratıldı? İblis ’in Hz. Âdem ’e (a.s.) secde etmeyişinin sebebi nedir? Dunyada ilk insan ve İslam ’a gore ilk insanın yaratılışı ve coğalması.Yeryuzunde ilk insan ve İslam ’da ilk insanın yaratılışı.
HZ. ADEM ’İN (A.S.) YARATILIŞI Yuce Allah Âdem (a.s.) ’ı topraktan yaratmış ve ona ruhundan ufleyerek can vermiştir. Boylece insan fizik varlığı ile dunya hayatına, ruh yonuyle ise mĂ‚nĂ‚ Ă‚lemine uyum sağlayabilecek bir guce sahip kılınmıştır. Kendisine verilen akıl, irade, hafıza, sabır, gazap gibi duygu ve yeteneklerle yuce AllĂ‚h ’ın ozel onem verdiği bir varlık olmuştur.
Nitekim Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de Yuce AllĂ‚h ’ın ilk insan tasarımı şoyle acıklanır:
“Bir zamanlar, Rabbin meleklere: “Ben yeryuzunde bir halîfe yaratacağım” demişti. Melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dokecek birisini mi yaratacaksın?. Oysa biz seni overek tesbih ediyor ve butun eksik sıfatlardan tenzih ediyoruz” dediler. Allah da onlara: “Şuphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.” [1]
Âyetteki “halîfe” sozcuğu hilĂ‚fet kokunden ism-i fĂ‚il olup, sonundaki bitişik “te” harfi, anlamı guclendirmek icin eklenmiştir. Halîfe; başkasının yerini tutarak ve onu temsil etmek uzere gorev ustlenen kimse demektir.[2] Hz. Peygamberden sonra gelen ve O ’nun adına İslĂ‚m toplumunu yoneten devlet başkanlarına da bu unvan verilmiştir.
Bu kadar geniş yetkilerle donatılan insan varlığı icin meleklerden saygı secdesi istenmesi İblis ’in kıskanclığına yol acmıştır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bu durum şoyle anlatılır:
“Meleklere, “Âdem ’e secde edin” demiştik. Hemen secde ettiler. Yalnız İblis diretti, boburlendi ve nankorlerden oldu.” [3]
İblis, Allahu TeĂ‚lĂ‚ ’nın “Âdem ’e secde etmeyişinin sebebi nedir?” sorusuna şu cevabı vermiştir:
“İblis dedi: Ben Âdem ’den daha ustunum. Cunku beni ateşten Âdem ’i ise camurdan yarattın.” [4] Burada şeytanın karşılaştırması yalnız ateşle camur arasında yapıldığı icin yanılgı olmuştur. Cunku şeytan: “Onu duzenleyip insan şeklini verdiğim ve ona ruhumdan uflediğim zaman (hemen ona secdeye kapanın)” [5] Ă‚yetinde bildirilen ruh unsuru ile; “Ben yeryuzunde bir halîfe yaratacağım” [6] Ă‚yetindeki, insan icin ongorulen yuksek gayeleri dikkate almamıştır.
Boylece daha once melekler arasında seckin bir yeri ve evrenle ilgili geniş bilgisi olan İblis, buyukluk taslaması sonucunda cennetten ve ilĂ‚hi rahmetten kovulmuştur.[7]
İnsanın ruh dışında iki unsuru, toprak ve sudur. Allahu TeĂ‚lĂ‚ yaratılışla ilgili olarak şoyle buyurur:
“Andolsun biz insanı camurdan, bir suzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka (embriyo) ya cevirdik. Alakayı (embriyo) bir ciğnemlik ete cevirdik, bir ciğnemlik eti kemiklere cevirdik, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en guzeli Allah, ne yucedir.” [8]
“Sizi topraktan yaratmış olması onun Ă‚yetlerindendir. Sonra siz (her tarafa) yayılır bir beşer oldunuz.” [9]
Yeryuzunun 3/4 ’u su ile kaplıdır. İnsan vucudunun da %75 ’i sudur. Her canlının topraktan sonraki en onemli temel taşı su, yani “H2O”dur. Yuce Allah şoyle buyurur: “Allah her canlıyı sudan yaratmıştır. İşte bunlardan kimi karnı ustunde yuruyor, kimi iki ayağı ustunde, kimi de dort ayağı uzerinde yuruyor. Allah ne dilerse yaratır. Cunku AllĂ‚h ’ın herşeye gucu yeter.” [10] Ve O, sudan bir insan yarattı ve onu nesep ve evlenme yoluyla meydana gelecek bağlarla bağlı kıldı. Senin Rabbının herşeye gucu yeter.” [11]
Ceşitli Ă‚yetlerde Hz. Âdem ’in hamurunda kullanılan toprağın niteliklerine ve gecirdiği değişimlere işaret edilir. Sırasıyla toprak (turab), camur (tîn), yapışkan camur (tîn-ı lĂ‚zib), şekil verilmiş camur (hamein mesnûn) ve kuru camur (salsal) bunlar arasında sayılabilir.[12]
HZ. HAVVA ’NIN (A.S.) YARATILIŞI Yeryuzunde ilk kadın, Hz. Âdem ’in eşi ve insanlık aleminin anası olan Hz. Havva ’nın yaratılışı ile ilgili ceşitli rivayetler vardır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de, onun Hz. Âdem ’den veya Âdem aleyhisselĂ‚m ile aynı maddeden yaratıldığına şoyle işaret edilmiştir:
“Sizi bir tek nefisten yaratan ve gonlunun huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah ’tır,” [13]
“Ey İnsanlar! Sizi tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek cok erkek ve kadın tureten Rabbinize karşı gelmekten sakının.” [14]
Bu Ă‚yetlere gore Hz. Havva, Âdem ’den sonra ve onunla aynı maddeden yaratılmıştır. Bazı bilginler “... ve eşini de ondan var eden Allah ’tır” Ă‚yetine dayanarak, Havva ’nın Hz. Âdem ’den, Âdem ’in vucudunun bir uzvundan yaratıldığını one surmuşlerdir. Nitekim bu anlamı destekleyen bazı hadisler de nakledilmiştir.
Ebû Hureyre (r.a.), Hz. Peygamber ’in şoyle buyurduğunu bildirmiştir: “Kadınlara iyi davranın, cunku kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri kısmı ust tarafıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kendi haline bırakırsan surekli olarak eğri kalır. O halde kadınlara karşı iyi davranın.” [15]
İblis ’in AllĂ‚h ’a isyan edip, cennetten cıkarılışından sonra, Âdem (a.s.) cennete yerleştirilir. Kendisi ile teselli olacağı bir eşi olmaksızın yalnız başına bir sure dolaşır. Bir ara uykuya dalıp uyanınca baş ucunda, kendi turunden bir canlı gorur. “Sen kimsin?” diye sorar ve “Bir kadın” cevabını alır. Daha sonra, kadına yaratılış nedenini sorar. Kadın; “Benimle teselli bulman icin yaratıldım” der. Bu arada, yanlarına gelen melekler, kadının kim olduğunu sorarlar. Hz. Âdem, onun “Havva” olduğunu ve canlı bir şeyden yaratıldığı icin, kadına bu adı verdiğini soyler.[16]
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de, Hz. Havva ’nın yaratılma nedeni “Âdem ’e hayat arkadaşı olması ve onunla huzur bulması” olarak belirtilir.[17] Bu duruma gore, yine insan turunden, Âdem ’in yadırgamayacağı, yakınlık ve unsiyet duyacağı, birlikte yaşayıp, guclukleri birlikte goğusleyeceği ve belki en onemlisi de kıyamete kadar gelecek insan neslinin, ilk annesi olacak bir kadın yaratılmıştı.
HZ. ADEM İLE HAVVA ’NIN (A.S.) CENNET HAYATI İlk iki insanın yaratılışlarından sonra cennete girişleri Kur ’Ă‚n ’da şoyle anlatılır:
“Ve şoyle demiştik: Ey Âdem, sen ve eşin cennette kalın. Orada istediğiniz yerden bol bol yeyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de kendinize zulmedenlerden olursunuz.” [18]
Bu, yuce AllĂ‚h ’ın insan varlığı icin koyduğu ilk yasaklama idi. Aynı zamanda serbest karar verebilme yeteneklerini hangi yonde kullanacakları konusunda bir deneme olacaktı. Şeytanın verebileceği vesvese ve aldatmanın Âdem ve Havva ’nın yasağa uyup uymaması konusunda etkili olacağını bilen yuce Allah onları şoyle uyarmıştı:
“Biz Âdem ’e şoyle demiştik: Ey Âdem!. Bu İblis, senin ve eşinin duşmanıdır. Sakın sizi cennetten cıkarmasın, sonra yorulur, sıkıntı cekersin. Şimdi senin icin burada ne acıkmak vardır ne de cıplak kalmak. Yine sen burada ne susarsın ne de sıcaktan bunalırsın!” [19]
Nitekim şeytan bir yolunu bularak Âdem ’le Havva ’ya vesvese vermiş ve onları iknĂ‚ ederek yasağı ciğnetmiştir. Allahu TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurur:
“Şeytan onlara, kendilerine gorunmeyen avret yerlerini gostermek icin vesvese verdi ve şoyle dedi: “Rabbiniz size bu ağacı iki melek olmamanız ve surekli olarak cennette kalmamanız icin yasakladı. Ayrıca onlara: “Ben sizin iyiliğinizi istiyorum” diye de yemin etti.” [20] Boylece şeytan, eğer bu yasak ağacın meyvesinden yerlerse melek haline donuşeceklerini ve surekli olarak cennette kalmalarının ancak bu şekilde mumkun olabileceğini fısıldamış oluyordu. Nitekim şeytanın bu yanıltıcı sozleri Âdem ’le Havva uzerinde etkisini gosterdi ve yasak meyveden yediler.
Bundan sonrası Ă‚yette şoyle acıklanır:
“Boylece İblis onları aldatarak ağactan yemeğe sevketti. Ve ağacın meyvesinden tadınca, avret yerleri onlara gorundu. Cennet yapraklarıyla ayıp yerlerini ortmeye başladılar. Bunun uzerine Rableri onlara şoyle nidĂ‚ etti: “Ben size bu ağactan yemenizi yasak etmedim mi? Ve size şeytan sizin apacık bir duşmanınızdır demedim mi?” [21]
Yasaklanan ağacın buğday, uzum veya incir olduğu konusunda bazı rivayetler varsa da, Ă‚yet ve hadislerde acıkca turu belirtilmemiştir. Bunu bilmekte bir yarar da soz konusu değildir.[22]
Tevrat ’a gore, cennette nitelikleri belirlenen iki ağac vardı. “Hayat ağacı” ve Âdem ile eşine yasaklanan “iyilik ve kotuluğu bilme ağacı”. Bu ağacın meyvesinden yemenin cezası olumdur.[23] Tevrat ’ta; “Şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın ve yemesin ve ebediyyen yaşamasın” [24] denilerek hayat ağacının olumsuzluk bahşetme niteliğine işaret edilmiştir. Şeytan insanın ebediliğine karşı olduğu icin, Âdem ’in hayat ağacına yaklaşmasına engel olmuş, fakat olumsuzluk verir diye aldatarak bilgi ağacından yedirmiş ve bu nedenle de Âdem, eşi ve onlara bağlı olarak insan nesli olumlu olmuştur.[25]
Gunumuz Hristiyanlık inancına gore ise cennetteki bu yasak ağactan kastedilen Âdem ile Havva ’nın birbirine cinsel yonden yakınlaşmasıdır. Hatta Hristiyanlıkta bu yuzden evlenmeme ibadet ve sevap sayılmıştır. Diğer yandan kiliseler, ilk insanın işlediği bu sucun, kıyamete kadar doğan her yeni cocuğa gectiğini, onların da gunahkĂ‚r olarak doğduklarını, ancak vaftiz edilmek suretiyle cehennemlik olmaktan kurtulabileceklerini one surmuştur.[26]
HZ. ADEM İLE HAVVA ’NIN (A.S.) YAPTIKLARI HATANIN NİTELİĞİ Yuce Allah ilk insanı yaratıp, irade-i cuziyyesi ile serbest bırakınca, şeytanın onu etkilemesi soz konusu olmuştur. Cunku şeytan Âdem ’e ve nesillerine vesvese verip onları aldatma ve kotuluk işletme gorevini ustlenmiş, CenĂ‚b-ı Hak ona bu gucu vermiştir. Ancak yuce Allah bu konuda Hz. Âdem ’i uyarmış, buna rağmen suret-i haktan gorunen şeytan, mantıklı ve inandırıcı telkinlerle ilk insanı etkilemiştir. Ancak İslĂ‚m inancına gore suc ferdidir. Babadan oğula gecmez. Diğer yandan Âdem ve Havva cennetten cıkarılınca yuce Allah kendilerine birtakım kelimeler oğreterek tevbe etmelerini telkin etmiş, ilk insanın duası kabul edilmiştir.
Allahu TeĂ‚lĂ‚ yasak ağacın meyvesinden yemeleri sonucunda, Âdem ve Havva ’ya şoyle demiştir:
“Hepiniz oradan yeryuzune inin. Yalnız iyi bilin ki, size benden bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa, artık onlara bir korku yoktur. Ve onlar uzulmeyeceklerdir.” [27]
“Dedi ki: Hepiniz oradan inin, birbirinize duşman olarak. Şimdi, benden size bir hidayet geldiği zaman kim benim hidayetime uyarsa, o sapmaz ve sıkıntıya duşmez. Kim beni anmaktan yuz cevirirse, onun icin dar bir gecim vardır. Kıyamet gunu de onu kor olarak haşrederiz.” [28]
“Dedi ki: Birbirinize duşman olarak inin, sizin yeryuzunde bir sureye kadar kalıp gecinmeniz gerekmektedir. Orada yaşayacaksınız, orada oleceksiniz ve yine oradan (diriltilip) cıkarılacaksınız.” [29]
Âdem (a.s.) ’ın yuce Allah ’tan bazı dua kelimelerini alışı Kur ’Ă‚n ’da şoyle belirtilir:
“Derken Âdem Rabbinden bir takım kelimeler aldı. Allah onun tevbesini kabul etti. Şuphesiz O, tevbeyi cok kabul eden ve cok esirgeyendir.” [30]
ed-DahhĂ‚k b. MuzĂ‚hım, Hz. Âdem ’e telkîn edilen duanın şu Ă‚yet olduğunu belirtir:
Âdem ve eşi dediler: “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, şuphesiz biz ziyana uğrayanlardan oluruz.” [31]
Abdullah b. Mes ’ud (r.a.), Yuce AllĂ‚h ’a en sevimli gelen sozun, Hz. Âdem ’in yasak ağactan yediği zaman soylediği her namazda tekbirden sonra okunan aşağıdaki subhĂ‚neke duası olduğunu nakletmiştir:
“AllĂ‚h ’ım sana hamdinle tesbih ediyorum. Senin ismin mukaddestir. Senin şanın yucedir. Senden başka ilĂ‚h yoktur. Ben nefsime zulmettim, beni bağışla. Senden başka gunahları affeden yoktur.” [32]
Hz. Âdem ’in yasak ağactan yemekle kucuk gunah mı, yoksa buyuk gunah mı işlediği İslĂ‚m bilginleri arasında tartışılmıştır. -Ehli sunnet Ă‚limlerinin buyuk coğunluğu “Boylece Âdem Rabbine Ă‚si olup yolunu şaşırdı” [33] Ă‚yetini dikkate alarak, yuce AllĂ‚h ’ın emrine uymamanın gunah olduğunu, ancak bunun bir zelle (ayak kayması) niteliğinde olduğunu soylemişlerdir.[34] Başka bir ayette yasağın “unutarak” ciğnendiğine işaret edilmiştir.[35]
Bu son Ă‚yet Hz. Âdem ’in yasaklanmış ağaca gunah işleme azmi ve niyeti olmaksızın dalgınlıkla yaklaştığını belirtmektedir. Nitekim, Hasan el-Basrî; (o.110/728) “Âdem unuttuğu icin Ă‚si oldu” demiştir.[36] Diğer yandan bu olay, Âdem henuz cennette iken yani peygamber olmazdan once vukû bulmuştur. O zaman henuz insanlık Ă‚lemi de yoktu. Âdem ’in kasıtsız olarak işlediği bu hata, samimi tevbesi sonucunda affedilmiş, yeryuzune indikten bir sure sonra da kendisine peygamberlik verilmiştir. Boylece, o ilk insan, ilk baba, ilk aile reisi ve ilk peygamber olmuştur.
YERYUZUNE İNİŞ VE İLK AİLE YUVASI Hz. Âdem ve Havva ’nın indirildiği yerle ilgili olarak Ă‚yet ve hadislerde acık bilgi bulunmamakla birlikte, bazı İslĂ‚m tarihcileri Âdem ’in Hindistan ’da Seylan (Serendib) adasına, Hz. Havva ’nın ise Cidde ’ye indirildiğini belirtmişlerdir. Daha sonra onlar Arafat ve Muzdelife ’de buluşmuşlardır.[37]
Dunya hayatında ilk aile yuvasını kuran Hz. Âdem ile Havva ’nın evliliklerinden cocuklar, torunlar ve gunumuze gelen insan nesilleri turemiştir. İbn Cerir et-Taberî (o.310/922), Hz. Havva ’nın ikiz ve biri erkek diğeri kız olmak uzere yirmi batında kırk cocuk doğurduğunu nakletmiştir.[38]
Hz. Havva ’nın ilk hamileliği Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle belirtilir:
Âdem eşi ile birleşince, eşi hafif bir yuk yuklendi, (yani hamile kaldı.) Onu bir sure taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri AllĂ‚h ’a; eğer bize kusursuz bir cocuk verirsen şukredenlerden olacağız, diye dua ettiler. Fakat Allah onlara kusursuz bir cocuk verince, kendilerine verdiği bu cocuk (ve nesli) konusunda (sonradan insanlar) AllĂ‚h ’a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yucedir.” [39]
Âdem ile Havva henuz doğum yolu ile uremenin nasıl bir şey olduğunu bilmedikleri icin, doğacak yavrunun bir hayvan sûretinde, ya da başka şekilde bir varlık olabileceğinden korktular. Bu yuzden yavrunun insan şeklinde ve kusursuz doğması icin AllĂ‚h ’a dua ettiler.
İlk doğan cocuklarına “Abdullah (AllĂ‚h ’ın kulu)”, “Ubeydullah (AllĂ‚h ’ın kulcuğu)” gibi guzel adlar koymuşlardı. Bu cocukların olumu uzerine, şeytan yine Havva (r. anhĂ‚) ’nın cevresinde dolaşmaya başlamıştı. O ’na vesvese vererek; eğer cocuğun adını “AbdulhĂ‚ris (ciftcinin kulu)” olarak koyarsan, cocuk yaşar, dedi. Ciftciden kastedilen cocukların babası olan Âdem (a.s.) ’dir. İşte yukarıdaki Ă‚yette; kulluğun Allah ’tan başkasına nisbet edilerek, Ondan başkasına yoneldiklerine işaret edilmiştir. Hasan el-Basrî ise bu Ă‚yette daha sonraki donemlerde AllĂ‚h ’a şirke yonelen Yahudi ve Hristiyanların kastedildiğini soylemiştir.[40]
RivĂ‚yete gore Hz. Âdem ’e doğacak olan butun soyu topluca gosterilmiş, Âdem, Hz. DĂ‚vud ’un omrunun altmış yıl olduğunu gorunce, kendi bin yıllık omrunden kırk yılının O ’na verilmesini CenĂ‚b-ı Hak ’tan istemiştir. Ancak eceli geldiğinde bu va ’dinden donmek isteyince Allahu TeĂ‚lĂ‚ onun omurunu 1000 yıla, DĂ‚vud (a.s.) ’ın omurunu ise 100 yıla tamamlamıştır. Tevrat ’a gore Hz. Âdem 930 yıl yaşamıştır.[41] Hz. Âdem ’in kabri bir rivayete gore Mekke ’de Ebû Kubeys mağarasında veya Hindistan ’daki Nevz dağında, başka bir rivayete gore ise Bey-tulmakdis ’tedir. Cunku Nuh (a.s.) tufanda Hz. Âdem ’in tabutunu gemiye almış ve daha sonra sular cekilince de onu Beytulmakdis ’e defnetmiştir.[42]
YERYUZUNDE İNSANLARIN COĞALMASI İnsan turunun ilk ataları olan Hz. Âdem ve Havva ’nın CenĂ‚b-ı Hak tarafından yaratılması ve dunya hayatında ilk aile yuvasının kurulması ile yeni bir coğalma yolu ortaya cıkmıştır. Bu da bolunme, ureme ve doğum yoludur. Butun canlı varlıkları, cinleri ve bitkileri de kapsayan dişi ve erkek cinsler, turlerde surekliliği sağlamıştır. Bu da tek hucreli canlılarda bolunme, bitkilerde tozlaşma, insan ve hayvanlarda ise doğum yolu ile olagelmiştir.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de Hz. Âdem ’den sonraki nesillerin devamı şoyle acıklanır: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız icin sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Şuphesiz Allah yanında en şerefliniz O ’ndan en cok sakınanınızdır. Şuphesiz Allah herşeyi bilen ve herşeyden haberdar olandır.” [43] “Şuphesiz rahime atıldığında sprem ’den (nutfe), erkek ve dişiden ibaret olan iki cifti O yarattı.” [44] “O, rahime akıtılan meninin icinden bir nutfe (sperm) değil miydi?. Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta zigot) olmuş, derken Allah onu yaratıp şekillendirmişti. Ondan da iki eşi yani erkek ve dişiyi var etmişti” [45]
Diğer yandan yedi Ă‚yette insanlık alemine “Âdem oğullan” [46], bir yerde ise “Âdem ’in zurriyeti” [47] diye hitap edilerek ilk menşe ’e dikkat cekilmiştir.
Yuce Allah hayvanları, bitkileri, madenleri, nehir, gol ve denizleri insanların yararlanması icin yaratmıştır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de helĂ‚l kılınan dort cift hayvandan soz edilirken bunların erkeğine, dişisine ve doğacak yavrularına dikkat cekilmiştir. Bunlar koyun, keci, deve ve sığırdır. Erkekli dişili duşunulduğunde sayı sekiz olur.[48]
Allahu TeĂ‚lĂ‚ yeryuzunde herşeyi cift yaratmıştır: “Duşunup ibret alasınız diye, Biz herşeyi cift cift yarattık.” [49] “Sen yeryuzunu kupkuru gorursun, fakat biz oraya su indirdiğimiz zaman harekete gecer, kabarır ve her ciftten guzel guzel bitkiler bitirir” [50] “Yeryuzune hic bakmazlar mı? Orada her guzel ciftten nice bitkiler yetiştirdik.” [51] “Sonunda emrimiz gelip de sular tandırdan fışkırmaya başlayınca Nuh ’a dedik ki: (canlı turlerinin) her birinden iki eş ile (boğulacağına dair) aleyhinde soz gecmiş olanlar dışında aileni ve îman edenleri gemiye yukle”. Zaten onunla beraber pek azı îman etmişti.” [52] “Yeri doşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada butun meyvelerden cifter cifter yaratan O ’dur.” [53]
Butun bu ve benzeri Ă‚yetlerdeki “zevc” terimi, sozlukte; karı, koca, eş, kadının erkeği, erkeğin kadını, sınıf gibi anlamlara gelir. Bir terim olarak ise zevc; cinsinden bir diğeri ile birlikte bulunan demek olup, bunlardan herbiri, diğerine gore zevc, yani “eş”, kendi başına ise “fert” adını alır: Bu duruma gore zevc, tam anlamıyla, Turkce ’deki “cift” sozcuğunu değil, “eş” yani ciftin her bir tek ’ini ifade etmektedir.[54] Ancak bu eşlerden birisi erkek, diğeri dişi niteliğindedir.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de, erkek bitki tohumlarının, dişi bitkilere ruzgĂ‚r yoluyla aşılanması şoyle ifade buyurulur: “Biz, ruzgĂ‚rları aşılayıcı olarak gonderdik ve gokten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşı­ladık.” [55]
Butun oteki canlılar gibi bitkiler de, kendi turlerini devam ettirebilmek icin urerler. Bu ureme genel olarak eşeysiz ve eşeyli ureme olmak uzere ikiye ayrılır.
Eşeysiz ureme cok basit bir ureme şekli olup, bitki once parcalara ayrılır, sonra her parca yeni bir bitki haline gelir. Bazı yosun turleri ile bakterilerin ikiye bolunerek coğalması boyledir.
Eşeyli ureme, bitkiler dunyasının buyuk bir bolumunu oluşturan cicekli bitkilerde cicekler aracılığı ile olur. Ergen hale gelen bir bitkinin tam olan ciceğinde erkek ve dişi nitelikli cicekler birlikte bulunur. Kimi bitkilerde yalnız erkek, kimisinde ise yalnız dişi cicekler bulunur. Gul, bĂ‚dem, menekşe gibi bitkilerde erkek ve dişi organlar aynı cicektedir. Fındıkta ise erkek ve dişi cicekler aynı bitkinin uzerinde ise de, başka başka yerlerdedir. Soğutte ise erkek cicekler bir ağacta, dişi cicekler başka bir ağacta olur. İşte cicekli bitkilerde uremenin olması icin erkek ve dişi nitelikli ciceklerin birleşmesi gerekir. Buna “tozlaşma” denir. Bunun icin, olgun hale gelen erkek nitelikli cicekler ya ruzgĂ‚rla, ya da kuş, arı veya boceklerle bir bitkiden otekine taşınır. Boyle bir aşılanma sonucunda tohum ve onun gelişmesi ile de meyve meydana gelir. Ciceksiz bitkilerin coğalması ise “spor” adı verilen ureme hucreleriyle olur.[56]
COCUĞUN ANNE KARNINDA OLUŞUMU Yukarıda Hz. Âdem ’le Hz. Havva ’nın yaratılışı ve yeryuzune indikten sonra Hz. Havva ’nın ilk hamileliğinden[57] soz etmiştik. Kur ’Ă‚n-ı Ke­rîm ’de insan neslinin, kendi turunu doğum yoluyla surdurduğunu bildiren pek cok Ă‚yet vardır. Bunlarda cocuğun ana karnındaki gelişimi tıp biliminin acıkladığı ile uyumlu bir bicimde belirtilmektedir. Bir kac Ă‚yeti ornek olarak vereceğiz.
“Şuphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (sperm), sonra alakadan (kadının aşılanmış yumurtası), sonra uzuvları (once) belirsiz, sonra belirli canlı et parcasından yarattık ki size gucumuzu gosterelim. Dilediğimizi belirlenmiş bir sureye kadar rahimlerde bekletiriz, sonra sizi bir bebek olarak dışarı cıkarırız.” [58]
“Şuphesiz biz insanı camurdan bir ozden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargĂ‚hta sperm haline getirdik. Sonra bu spermi, alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden alakayı bir parca et haline soktuk. Sonra bu bir parca ette kemikleri yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik.” [59]
Hz. Peygamberin hadislerinde anne karnındaki gelişim şoyle belirlenmiştir: “Şuphesiz sizden birinizin oluşumu annesinin karnında kırk gunde toplanır. Sonra orada o kadar bir sure icinde alaka (aşılanmış yumurta olur. Sonra o kadar bir sure icinde mudga (bir parca et) haline gelir. Sonra melek gonderilir ve kendisine ruh uflenir. Meleğe dort kelime emredilir: Doğacak cocuğun rızkını, yaşama suresini, işleyeceği amellerini, şakî mi (cehennemlik mi?) yoksa said mi (cennetlik mi?) olacağını yazması.” [60]
Âmir b. Vasile (r.a.) ’ın naklettiği hadiste ise şu ilĂ‚veler vardır: “(Anne rahmine duşen) spermin uzerinden kırk iki gece gecince, Allah ona bir melek gonderir. Ona sûret verir; kulağını, gozunu, derisini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra melek sorar: Erkek mi, yoksa dişi mi olacak, eceli ve rızkı ne olacak?. Allah dilediğine hukum verir ve melek yazar. Sonra melek elinde bu sahife ile cıkar. Emrolunduğunun uzerine ne bir ziyade ve ne de eksiklik yapar.” [61]
Muslim ’in Kader konusunda ilk hadis olarak zikrettiği rivayette şoyle buyurulur: “Şuphesiz sizden birisinin yaratılışı ana karnında kırk gunde toplanır. Sonra kırk gunde alaka donemi olur, sonru bunun gibi kırk gunde mudga donemi olur. Sonra melek gonderilir ve ona ruh uflenir ve meleğe dort kelimeyi yazması emredilir: Rızkı, dunyada yaşama suresi, ameli, şakî mi saîd mi olacağı.” [62] Buna gore, ana karnındaki cenine, ruhun uflenmesinin, kemiklerin ve organların teşekkul edip, ruhu taşıyabileceği bir surec olan uc kırk, yani 120 gecince ruhun uflendiği anlamı cıkmaktadır.
Yukarıdaki Ă‚yet ve hadislerde, cocuğa ana karnında oluşum devresinde iken bir hayat programının yukletildiği ve onun biyolojik yaratılışında kader programının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) ’in omur boyu cennete girmeye sebep olan amelleri işleyip sonunda cennete bir arşın kalmışken cehenneme goturen amelin, sonucu değiştirebildiğini; omur boyu, cehenneme goturecek amelleri işleyip, sonunda cennete goturen bir amel yuzunden cennete girilebileceğini ve bunun anne karnında yazılan bu program nedeniyle boyle olduğunu belirtmesi uzerine,[63] bir sahabî; kader programımız yazıldığına gore amel etmemize ne gerek var? diye sorunca, Allah elcisi şoyle buyurmuştur: “Amel edin! Herkese imkĂ‚n verilmiştir. Saadet ehline (programı saîd yazılanlar) saadet ehlinin ameli kolaylaştırılır. Şekavet ehline (şaki yazılanlar) ise şekĂ‚vet ehlinin ameli kolaylaştırılır”, sonra şu Ă‚yeti okudular:
“Kim Allah yolunda harcar ve O ’na karşı gelmekten sakınır, ve en guzel olan “İslĂ‚m” inancını tasdik ederse, Biz onu en kolay olana muvaffak kılacağız. Fakat kim de cimrilik eder ve AllĂ‚h ’a ihtiyacı olmadığını iddia eder ve en guzel olan “İslĂ‚m” akidesini yalanlarsa, Biz, onu en zor olana surukleriz.” [64]
Herşey yuce AllĂ‚h ’ın kudret elinde ve O ’nun dilemesine bağlı olduğu icin kimi zaman omur boyu buyuk kotuluklerin ve bataklığın icinde kalan kişi, omrunun sonuna doğru AllĂ‚h ’ın rızasını kazandıran bir amel yapar ve hayırlı bir sonla dunyadan ayrılabilir. Ancak genel olarak insanların Ă‚hiretteki durumunu dunyadaki amelleri belirler.
Burada belki ibadet ve amellerine fazla guvenerek, buyukluk ve ustunluk taslayanlara ve boylece yuce AllĂ‚h ’ın gazabını uzerine cekenlere bir uyarı vardır.
Dipnotlar:
[1] Bakara, 2/30. [2] KettĂ‚nî, et-Terûtibu ’l-İdĂ‚riyye, I, 2; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur ’Ă‚n Dili, İstanbul, ty, I. 259; İsfehĂ‚nî, el-MufredĂ‚t fî Garîbi ’l-Kur ’Ă‚n, İstanbul 1986, s. 223; bk. En ’Ă‚m, 6/135. [3] Bakara, 2/34; bk. A ’rĂ‚f, 7/11; Hicr, 15/31. [4] A ’rĂ‚f, 7/12; bk. Hicr, 15/33. [5] Hicr, 15/29. [6] Bakara, 2/30. [7] A ’rĂ‚f, 7/13; Hicr, 15/34, 35. [8] Mu ’minûn, 23/12-14. [9] er-Rûm, 30/20. [10] Nûr, 24/45. [11] Furkan, 25/54. [12] bk. Hûd, 11/61; TĂ‚hĂ‚, 20/55; Nûh, 71/18; Secde, 32/7; Furkan, 25, 54; Nûr, 24/45; Mu ’minûn, 23/12; SĂ‚ffĂ‚t, 37/11, Hicr., 15/26-28; RahmĂ‚n, 55/14. [13] A ’rĂ‚f, 7/189. [14] NisĂ‚, 4/1. [15] BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚, 1, NikĂ‚h, 80; Muslim, RadĂ‚, 60; İbn MĂ‚ce, TahĂ‚re, 77; DĂ‚rîmî, NikĂ‚h, 35; Ahmed b. Hanbel. V, 8. [16] İbn Kesir, Muhtasar Tefsîr, İhtisar ve Tahk. M. Alî es-SĂ‚bûnî, 7. baskı, Beyrut 1402/1981, I, 112 vd. [17] bk. A ’rĂ‚f, 7/189; Elmalılı, age IV. 180-181. [18] Bakara, 2/35; A ’rĂ‚f, 7/19. [19] TĂ‚hĂ‚, 20/117-119. [20] A ’rĂ‚f, 7/20-21. [21] A ’rĂ‚f, 7/22. [22] Elmalılı, age, I, 276. [23] Tekvin, 2/9, 16-17. [24] Tekvin, 3/22. [25] bk. Tevrat, Tekvîn. 3/1-7; Suleyman Hayri Bolay, «Âdem» mad. T.D.V.İ Ansk. I, 361. [26] Elmalılı, age I, 276; Bolay, age, «Âdem» mad, I, 362. [27] Bakara, 2/38. [28] TĂ‚hĂ‚, 20/123, 124. [29] A ’rĂ‚f, 7/24, 25. [30] Bakara, 2/37. [31] A ’rĂ‚f, 7/23; bk. İbn Kesîr, ag tefsîr, II, 11. [32] Elmalılı, age, I, 278; M. SĂ‚mi, Bakara Suresi Tefsiri, Erkam Yayın. İst. 1985, s. 113. [33] TĂ‚hĂ‚, 20/121. [34] A ’raf, 7/20; TĂ‚hĂ‚, 20/120. [35] bk. TĂ‚hĂ‚, 20/115. [36] bk. Zemahşerî, KeşşĂ‚f, Kahire 1387/1968, II, 557; RĂ‚zî, MefĂ‚tihu ’l-Gayb, Kahire 1934-62, XXII, 127. [37] Taberî, Tarih, Nşr. M. Ebû ’l-Fazl, Kahire 1960-70, I, 121; Mes ’udî, Murûcu ’z-Zeheb, Nşr. M.M. Abdulhamîd, Kahire 1367/1948, I, 60; Sa ’lebî, ArĂ‚isu ’l-MecĂ‚lis, Kahire 1310, 21. [38] Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 6. baskı, Ankara 1981, IX, 77. [39] A ’rĂ‚f, 7/189-190. [40] bk. Ahmed. b. Hanbel, V, II; Tirmizî, Tefsîru sure 7/4; İbn Kesîr, Tefsîr, II, 74. [41] bk. «Âdem» mad., T.D.V. İslĂ‚m, Ansik.; TevrĂ‚t, Tekvîn, 5/5. [42] bk. Sa ’lebî, age, s. 37. [43] HucurĂ‚t, 49/13. [44] Necm, 53/45-46. [45] KıyĂ‚me, 75/37-39. [46] bk. A ’rĂ‚f, 7/26, 27, 31, 35, 172; İsrĂ‚; 17/70; Yasin, 36/60. [47] bk. Meryem, 19/58. [48] En ’Ă‚m, 6/143, 144. [49] ZĂ‚riyĂ‚t, 51/49. [50] EnbiyĂ‚, 21/15. [51] ŞuarĂ‚, 26/7. [52] Hûd, 11/40. [53] Ra ’d, 13/3. [54] Elmalılı, age, III, 530; İbnu ’l-Manzûr, LisĂ‚nu ’l-Arab, «Zevc» mad. [55] Hicr, 15/22. [56] Yeni Hayat Ansik., Neşr. Dağan Kardeş, «Bitkiler» ve «Tozlaşma» mad. [57] A ’rĂ‚f, 7/189. [58] Hac, 21/5. [59] Mu ’minûn, 23/12-14; bk. Mu ’min, 40/67. [60] BuhĂ‚rî, Bed ’ul-Halk, 6, EnbiyĂ‚ ’, 1, Kader 1; Muslim, Kader, 1; Ebû DĂ‚vûd, Sunnet, 16; Tirmizî, Kader, 4; İbn MĂ‚ce, Mukaddime, 10; A. Davudoğlu, Sahîh-i Muslim Terc. ve Şerhi, İst. 1979, X, 613. [61] Muslim, Kader, 3; İbn MĂ‚ce, Mukaddime, 7; İbn Hanbel, II, 176. [62] bk. Muslim, Kader, 1, 4; Ahmed b. Hanbel, I, 374, III, 397. [63] bk. BuhĂ‚rî, Bed ’u ’l Halk, 6; Muslim, Kader, 1. [64] Leyl, 92/5-10.
Prof. Dr. Hamdi Donduren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan