
Şunu asl unutmamak gerekir ki hicbir meşrû gayeye, gayr-i meşrû bir yoldan gidilemez. Bu yuzden, ulvî bir gayeye hizmet etme iddiÂsıyla AllÂh ’ın yasaklarını mubah sayanlara asl itaat ve teslîmiyet gosterilemez. Zira bu bir itaat değil, isyandır. Halkın hercumerc olmasına, toplumun fitne-fesÂda duşmesine sebeptir.
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuşlardır:
“Musluman bir kimsenin hoşlandığı ve hoşlanmadığı her hususta (idarecisini) dinleyip itaat etmesi gerekir; ancak kendisine, AllÂh ’a isyÂnı gerektiren bir şey emredilmesi hÂric. Eğer kendisine, AllÂh ’a isyanı gerektiren bir emir verilirse, bunu dinleme ve buna itaat etme yoktur.” (Muslim, İmÂre, 38)
Bunun icin mu ’min, her hususta Kur ’Ân ve Sunnet ’i yegÂne hakîkat olcusu bilmelidir. TÂbî olduğu kimselerden gelen emir, tÂlimat ve telkinleri de bu hakîkat ışığında değerlendirmelidir. Ne olursa olsun dÂim hakka uymalı, bÂtıldan ictinÂb etmelidir. Bilmelidir ki bÂtıla itaat, hakka isyandır. Kur ’Ân ve Sunnet ’e muhÂlif bir emre itaat; -o emri veren kim olursa olsun- İslÂm ’a muhÂlif bir davranıştır. Esas olan kişiler değil, İslÂm ’ın hudutlarıdır.
Bunun icindir ki peygamberlerden sonra insanların en hayırlısı olan Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh- dahî, halîfe secildiğinde verdiği hutbede şoyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! En sÂlihiniz olmadığım hÂlde sizin başınıza halîfe secilmiş bulunuyorum. Şayet vazifemi hakkıyla yaparsam bana yardım ediniz! Yanlış hareket edersem beni îkÂz ediniz!..AllÂh ’a ve Rasûlu ’ne itaat ettiğim muddetce bana itaat ediniz! Şayet AllÂh ’a ve Rasûlu ’nun emirlerine riÂyette kusur gosterirsem bana itaat etmeniz soz konusu olamaz…”[2]
Aynı hassÂsiyetin bir benzerini de Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh- ’ta gormekteyiz. Huzeyfe -radıyallÂhu anh- şoyle anlatır:
Bir gun Hazret-i Omer ’in yanına gitmiştim. Evindeki bir kutuğun uzerine oturmuş sıkıntılı bir şekilde kendi kendine soyleniyordu. Yaklaştım ve:
“–Sizi uzen şey nedir ey Mu ’minlerin Emîri?” dedim.
İdÂreci iken yanlış bir iş yapmaktan korktuğunu ifade etti.
“–Bu mu sizi uzen şey, vallÂhi yanlış bir iş yaptığınızda biz sizi duzeltiriz.” dedim.
“–Kendisinden başka ilÂh olmayan Allah hakkı icin, benden yanlış bir hareket zuhûr ettiğinde hakîkaten beni duzeltir misiniz?” diye sordu.
“–Kendisinden başka ilÂh olmayan Allah hakkı icin, sizden yanlış bir hareket gorduğumuzde mutlak duzeltiriz.” cevÂbını verdim. Buna cok sevindi ve:
“–AllÂh ’a hamd olsun ki sizin icinizde, Muhammed -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ashÂbından, yanlışımı gorduğunde beni duzeltecek kimseler vÂr etti.” dedi. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 154)
Yine Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh- aynı hassÂsiyetle şoyle demiştir:
“En cok sevdiğim kimse, bana ayıp ve kusurlarımı haber veren kimsedir.”Demek ki, peygamberler dışında hic kimse, hangi makam ve mevkide olursa olsun, hatadan-kusurdan berî değildir. Dolayısıyla AllÂh ’ın emrine uymayan bir hususta hic kimseye itaat ve teslîmiyet yoktur.
Yuce Rabbimiz; vatanımız, milletimiz ve ummet-i Muhammed uzerinde tuzak kurmak isteyenlere fırsat vermesin. Maddî-mÂnevî değerlerimize sahip cıkma hususunda bizlere ve nesillerimize yuksek bir şuur, idrÂk, firÂset ve basîret ihsÂn eylesin.
Âmîn!..
Dipnotlar:
[1] Bkz. et-Tevbe, 107-108.
[2] İbn-i Sa‘d, III, 182-183; Suyûtî, TÂrîhu ’l-HulefÂ, s. 69, 71-72; Hamîdullah, İslÂm Peygamberi, II, 1181.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi 368. Sayı Ekim 2016
İslam ve İhsan